![]() |
![]() |
#51 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Çocukların dişleri neden çürür?
-------------------------------------------------------------------------------- Süt dişleri normal dişlere oranla daha çok organik madde içerdikleri için daha kolay ve hızlı çürüyor. Bu nedenle ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat etmeyen çocukların süt dişleri çok çabuk çürümeye yüz tutuyor. Türk Dişhekimleri Birliği'nden (TDB) alınan bilgiye göre, çocuklar, çürüğün erken döneminde görülebilen soğuk sıcak hassasiyeti ve hafif ağrı gibi sinyalleri zamanında yorumlayamazlar. Olayı ancak dayanılamayacak kadar ağrı olmasında fark ederler ki bu durumda çok geç kalınmış olabilir. Çocukların ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemediğini belirten uzmanlar, çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynin tutumunun diş fırçalama alışkanlığını belirlediğini söyledi. Özellikle annelerin emzik ya da biberonu şeker, reçel gibi gıdalara batırarak çocuklara vermelerinin çocuklardaki diş çürüklerinin nedenleri arasında yer aldığını belirten uzmanlar, bununla birlikte uyku aralarında şekerli süt, meyve suyu gibi gıdaların içirilmesinin de çürüğü tetiklediğinin altını çizdiler. Çürüğü tamamen engelleyebilecek bir aşı ya da ilaç henüz geliştirilemediğini vurgulayan uzmanlar, "Ancak, çürük sayısını azaltmaya yönelik bazı malzemeler günümüzde kullanılmaktadır. Bunlardan birisi; 'fissür örtücü' dediğimiz malzemedir. Diş çürükleri genellikle azı ve küçükazı dişlerinin, çiğneyici yüzlerinde bulunan 'fissür' adı verilen oluklarda başlar. Bahsettiğimiz malzemeyle olukların üzeri kapatılıp, o bölgeye mikrop, yemek artığının sızması engellenerek çürük başlaması önlenir. Bu işlem, 6 yaşından itibaren çıkan kalıcı azı ve küçükazı dişlerine de uygulanabilir" diye konuştular. Çürüğü engellemenin başka bir yolunun da dişlerin çürüğe karşı direncini artırmak olduğunu anlatan uzmanlar, şu bilgileri verdi: "Dişlere yüzeysel florür uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır. Bebek 6-8 aylıkken, (yani ilk dişler ağızda göründüğünde) temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri (en azından çiğneme yüzeylerini) temiz bir tülbent ya da gazlı bezi ıslatarak silmek, temizlemek yerinde olur. Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5-3 yaşında ) başlanması uygundur. Okul öncesi çocuklarda diş fırçalama için bir teknik uygulatmak çok zordur. Bu yaşlarda önemli olan, çocuğa diş fırçalama alışkanlığı kazandırmaktır. Çocuklar diş fırçalarken çoğu zaman dişlerin görünen ya da kolay ulaşı¤¤¤ yüzlerini fırçalar. Oysa çürüklerin önlenmesi için dişlerin ara yüzleri ve çiğneyici yüzeylerini çok daha iyi temizlemek gerekir. Bu nedenle fırçalamadan sonra anne-babanın kontrolü iyi olur." |
![]() |
![]() |
![]() |
#52 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ihlamur deyip geçmeyin
-------------------------------------------------------------------------------- Özellikle soğuk kış günlerinde sıcak içecek olarak tüketilen ıhlamurun insan sağlığına birçok faydasının bulunduğu bildirildi. Yurdumuzda Marmara ve Doğu Karadeniz Bölgeleri'nde bol miktarda yetişen ıhlamurun çiçek, yaprak, kabuk ve ağacından faydalanılıyor. Hoş kokulu bir bitki olan ıhlamurun aynı zamanda iyi bir ev ilacı olduğunu vurgulayan uzmanlar, "Kurutulmuş ıhlamur yaprakları, çiçekleriyle birlikte kaynatılarak hoş kokulu bir içecek elde edilir. Bu içecek sinirleri yatıştırır, bağırsak kurdunu düşürür, bağırsak sancısını giderir, öksürüğü keser, damar tıkanıklığını açar, gribi iyileştirir, hazımsızlığa karşı kullanılır, mide üşütmesini ve uykusuzluğu giderir. Ihlamur ayrıca idrar söktürücü, terletici, yatıştırıcı, göğüs yumuşatıcı özelliğe de sahiptir. Ihlamur çiçeği balla karıştırılıp içilirse mide ülserine faydalıdır. Kan dolaşımını düzenler" dedi. Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, şeker, C ve P vitamini, reçine ve enzimler bulunduğunu açıklayan uzmanlar, ıhlamurla ilgili şu bilgileri verdi: "Mide şikayeti olanlar ıhlamuru tek başına kaynatıp içerse hazmı kolaylaştırır. Bunun yanısıra ıhlamurun içine biraz kekik, nane ve rezene katıp kaynatıp içerseniz hem mide yanmalarına, hem de kusma türü rahatsızlıklara iyi gelir. Cildinizde leke mi var? Hemen ıhlamuru suda kaynatıp sıvı sümüksü bir hal alıncaya kadar bekletin. Sonra bu sıvıyı lekelere sürün faydasını göreceksiniz. Yine aynı şekilde elde edeceğiniz ıhlamurla kırışıklıklara masaj yaparsanız iyi sonuç alacaksınız. Strese karşı ıhlamur çayı iyi gelir. İçine çok az karanfil atarsanız hem güzel bir tat elde etmiş olursunuz, hem de sizi sakinleştiren etkisini arttırırsınız. Grip ve nezle olunca ıhlamuru hiç eksik etmeyin. Bilinmelidir ki, bu tür hastalıklarda ıhlamur sadece terlemeyi sağlayarak değil, aynı zamanda vücudun direncini de artırarak tedaviye yardımcı olur. Göz çapaklanmalarında ıhlamuru kaynatın ve süzün. Pamuk yardımı ile gözlerinize kompres yapın. Hem çapaklanmaları önleyecektir, hem de gözünüzü dinlendirecektir. Gözlerinize kompres yaparken gözünüzü kapatmayı unutmayın. Ihlamuru kaynatıp elde ettiğiniz su ile ara sıra saçlarınızı yıkayarak saçlarınızın beslenip kuvvetlenmesini sağlayabilirsiniz. Bu işlemden sonra saçınızı durulamayı ihmal etmeyin. Bunların yanında ıhlamur kan dolaşımını düzenler. Kabızlıkta da ıhlamurdan yararlanabilirsiniz. Kramplar için de ıhlamurun iyi bir ilaç olduğunu unutmamalısınız. Sabah aç karnına içilmeye devam edilen ıhlamur zayıflamak isteyenlere bu hususta yardımcı olacaktır. Ihlamurun migren için de birebir olduğu bilinir. Ancak ıhlamuru uzun süre ve fazla miktarda kullandığınızda kalbinize zarar verebileceğini unutmamalısınız." |
![]() |
![]() |
![]() |
#53 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kış hastalıklarına dikkat
-------------------------------------------------------------------------------- Kış mevsimi ile birlikte ülkemizde soğuk havaya bağlı olarak nezle, grip, faranjit, larenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı, bronşit, zatürre gibi hastalıkların görülme sıklığının arttığı belirtildi. İHA muhabirinin derlediği bilgilere göre, kış mevsiminde soğuk havaya uyum sağlamak için vücudun daha fazla enerji harcadığına dikkat çekiliyor. Bu enerji ihtiyacı karşılanmadığında da vücut direnci düşüyor ve enfeksiyonlara davetiye çıkartılıyor. Soğuk kış iklimde yaşayan ve yıllarını geçiren insanların soğuk havaya uyumuyla ılıman iklimde ve zaman zaman soğukta yaşayan insanların uyumunun farklı olduğu belirtiliyor. Soğuk, özellikle akciğerin akut veya kronik tüm hastalıklarını tetikliyor. Bronşit, astım gibi sağlık sorunları daha sık görülür. Ayrıca kronik böbrek ve diyabet hastaları, kalp hastaları, by-pass geçiren kişiler aşırı soğuklardan çok daha fazla etkileniyor. Kışın ortaya çıkan hava kirliliği de soğukla birleştiğinde sorun büyüyor. Kış mevsiminde artış gösteren ve iyi tedavi edilmediğinde ölümlere yol açabilen hastalıkların başında zatürre geliyor. Akciğerlerin iltihabi bir hastalığı olan zatürre ile birlikte akciğerlerin görevi olan oksijen alış veriş fonksiyonu bozuluyor ve kanda oksijen düzeyi azalıyor. Amerika'da bile halen ölüme yol açan hastalıklar arasında zatürre altıncı sırada yer alıyor. Kış mevsiminde enfeksiyonlar ağır geçtiği için korunma tedbirlerine özen gösterilmesi gerekiyor. Yaşlıların, çocukların, kalp, astım, diyabet gibi sağlık sorunları olan kişilere havanın çok soğuk olduğu günlerde mecbur kalmadıkça sokağa çıkmamaları gerekiyor. Kış hastalıklarından korunmak için uzmanlar şu önerilerde bulunuyor: "Giyime özen gösterilmeli, soğuktan koruyacak biçimde giyinilmesinin yanısıra aşırı terlememeye dikkat edilmelidir. - Kış ve soğuk diye fazla enerji almak iyi olur. Ancak aşırı yağlı yemek ve az hareket, kilo almaya neden olur. Bu yüzden öğünler muntazam yenilmeli. Sabah kahvaltılarına ve enerji verecek mevsim meyve ve sebzelerine de ağırlık verilmeli. - Soğukta özelikle hamileler, mevsim hastalıklarına yakalanmamaya özen göstermeli, toplu yerlerden uzak durmalı, maske ile korunmalı. - Astımı olanların ilaçlarını düzenli almaları, mecbur kalmadıkça dışarı çıkmamaları, hava kirliliğinden, soba ve kömür etkisinden sakınmaları gerekiyor. - Kalp hastalığı olanların çok soğukta yürümemelerini öneriyoruz. - Yüksek tansiyonu olanların da ilaçlarını titizlikle kullanmaları, direnç artsın diye diyeti bozmamaları, tuzlu yememeleri büyük önem taşıyor." |
![]() |
![]() |
![]() |
#54 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar insanlık tarihi kadar eski olup gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde en önemli halk sağlığı sorunlarından birini oluşturmaktadır. Başlıca bulaşma yolunun koruyucu bariyer olmadan penisin ağıza, vajinaya ya da anüse penetrasyonu ile gerçekleşen cinsel ilişki olduğu bir grup bulaşıcı hastalığa CYBH( cinsel yolla bulaşan hastalıklar) denmektedir. Bunun dışında anneden bebeğine bulaşma ve kan ve kan ürünleriyle bulaşma da CYBH ların bulaşma yolları arasındadır. Pek çok gelişmekte olan ülkede CYBH'lar yetişkinlerin sağlık kurumlarına başvurma nedeni olan ilk beş hastalık içerisinde yer almaktadır. Bu hastalıklar hem toplumlar üzerine ciddi ekonomik yükler getirmekte hem de çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri olan AIDS hastalığına yol açan HIV virüsünün yayılımını kolaylaştırabilmektedirler. CYBH'lardan bir kısmı belirtisizdir. Kişi herhangi bir rahatsızlığı olmadığı için sağlık kuruluşlarına başvurmaz ve böylece tanısı ve tedavisi gerçekleşemez. Yakınma ve belirti olduğu durumlarda da kişiler bazı önyargılar ve utanma ya da hizmete ulaşamama nedeniyle yine sağlık kuruluşlarına başvurmayabilir ve yine tanısı ve tedavisi gerçekleşmeyebilir. Sağlık kuruluşlarına başvuranlar ise her zaman doğru tanı ve tedaviyi alamayabilirler. Ayrıca bu hastalıkların tedavisi için standart koşullara uygun ve kabul gören sağlık merkezlerinin sayısı da oldukça azdır. Böylece toplumdaki CYBH ların aslında çok az bir kısmı doğru tanı ve tedaviye ulaşabilir. Ülkemizdeki CYBH sıklığı gelişmiş ülkelerdekinden çok daha fazladır. Ancak ülkemiz koşullarında prevelans ve insidans çalışmaları yapmak oldukça zor olduğundan gerçek rakamlar bilinememektedir. CYBH geçişini etkileyen davranışlar: Yakın zamanda cinsel eş değiştirmek, Birden fazla cinsel eşe sahip olmak, Cinsel eşin birden çok cinsel eşinin olması, Seks işçileri, onların müşterileri ile cinsel ilişkide bulunmak, CYBH belirtisi olanlarla cinsel ilişkiyi sürdürmek, CYBH olanların cinsel eşlerini tedavi olmaları konusunda bilgilendirmemesi. CYBH geçişini etkileyen biyolojik faktörler: Yaş: Genç kadınlar vaginal mukoza ve servikal doku özellikleri nedeniyle enfeksiyona daha duyarlıdır.Kadınların erken yaşta evlendirilmeleri de erken yaşta cinsel aktif olmaları nedeniyle enfeksiyon risklerini arttırmaktadır. Cins: Penetratif ilişkide daha geniş mukoza yüzeyi teması söz konusu olduğundan enfekte erkekten kadına CYBH geçme olasılığı enfekte kadından erkeğe bulaşma olasılığına göre daha fazladır. Sünnet: Sünnetsiz erkekler sünnetli erkeklere göre daha yüksek CYBH riski altındadır. CYBH geçişini etkileyen sosyal faktörler: Güvenli cinsel ilişki konusunda yetersiz bilgi, Kondom elde etme ya da satın almada güçlük, Kondomdan hoşlanmamak, Kültürel dinsel inançlar, Alışılmış, vazgeçilmesi güç cinsel ilişki davranışı, Yoksulluk. Yapı¤¤¤ araştırmalar 19 yaş üzerinde erkeklerde CYBH sıklığının kadınlara göre daha fazla olduğunu göstermektedir. Bunun nedenleri arasında erkeklerin daha fazla cinsel aktif olması, kadınlara göre daha fazla eş değiştirmesi, erkeklerin büyük kısmının paralı seks satın almaları, kadınlarda bu hastalıkların çoğu zaman belirtisiz olması ve kadınların bazı sosyo-ekonomik nedenler yüzünden sağlık kuruluşlarına başvurmamaları sayılabilir. CYBH'larda sendrom yaklaşımı: WHO tarafından önerilen bu yaklaşım hastanın yakınmalarına ait belirtiler ve muayene sırasında gözlenen bulgulardan yola çıkarak etkene ulaşmayı içeren bir yaklaşımdır.Bu yaklaşım aşağıdaki tablodaki gibi özetlenebilir: SENDROM BELİRTİLER BULGULAR OLASI ETYOLOJİ Vaginal akıntı Vaginal akıntı Vaginal kaşıntı Dizüri Ağrılı cinsel ilişki Artmış vaginal akıntı Vaginit: · Trikomoniyazis · Kandidiyazis · Bakteriyel vajinozis Servisit: · Gonore · Klamidya Üretral akıntı Üretral akıntı Dizüri Sık idrar yapma Üretral akıntı · Gonore · Klamidya Genital ülser Genital yaralar Genital ülser Büyümüş inguinal lenf nodülleri · Sifiliz · Şankroid · Genital Herpes Kasık ağrısı(pelvik ağrı, alt karın ağrısı) Kasık ağrısı Ağrılı cinsel ilişki Vaginal akıntı >38°C ateş Palpasyonla kasıklarda hassasiyet · Gonore · Klamidya · Anaerob etkenler Skrotal şişme Skrotal ağrı ve şişme Skrotal şişlik · Gonore · Klamidya CYBH'larda danışmanlık hizmeti: Danışmanlık hizmetten yararlanmak üzere başvuranın, konu ile ilgili özel eğitimi ve birikimi olan biri ile etkileşim sürecidir. Bu süreçte kişinin sorunu, nedenleri, sorunla ilgili neler yapılabileceği, hangi hizmetlerden nasıl yararlanabileceği, sorunun tekrarından nasıl korunulacağı konularında birlikte tartışılıp kişiye kendine en uygun seçeneği bulma konusunda yardımcı olunmalıdır. Bu süreçte kişi sorunuyla ilgili doğru bilgilere sahip olmanın yanında riskli davranış kalıplarının farkına varıp bunlardan kaçınma yollarını anlayabilmeli ve yaş¤¤ tarzına uygun çözümler bulup olumlu davranış değişikliklerine adım atmalıdır. Başarılı bir hizmet: Kişi haklarını bilip saygı göstermeyi, Duyarlı ve özenli yaklaşımla güven duygusu yaratmayı, Başvuranın katılımının güçlendirilmesi konusunda becerikli olmayı, Üreme sağlığı, aile planlaması, CYBH'lar konusunda bilgi ve önerilerini başvuranın koşullarına uyarlayabilmeyi, Başvuran kişinin dinsel, geleneksel ve kültürel durumunu anlayıp önyargısız davranmayı, Gerekli bilgi ve önerileri yalın bir şekilde kişiyi yönlendirmeden sunabilmeyi, Soru sorulmasına ve iletişime uygun bir ortam yaratılmasını Kişiye yararlı olunamadığı takdirde vakit geçirmeden uygun kişilerden yardım isteyebilmeyi içermelidir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi bilgi sahibi olunduğunda ve gerekli davranış değişiklikleri konusunda güçlenildiğinde hastalıklardan uzak kalmanın mümkün olduğu durumlarda etkili ve nitelikli danışmanlık hizmeti çok önemlidir. CYBH 'larda tedavi: Etkeni bakteri olan belsoğukluğu, bakteriyel vaginoz, başlangıç dönemindeki frengi ve etkeni mantar olan kandidoz antibiyotikler ya da antifungallerle kolay tedavi edilir. İlaçlar ağız yolu ile, şırınga edilerek veya deri ve mukozadaki lezyon üzerine pomat şeklinde sürülerek kullanılır. Trikomoniyaz, uyuz ve kasık biti bitlenmesi de kolay tedavi edilir. Hepatit B, genital herpes, genital siğil ve HIV enfeksiyonu etkeni olan viruslar üzerine kesin etkili ilaçlar bulunmadığından kolay etdavi edilemezler. Genital herpes ve genital siğil tedavi edildiğinde belirtileri iyileşir, ancak çok defa nüküs ettikleri (tekrarladıları) görülür. Hepatit B'de belirtilerin düzelmesi için bazı ilaçlar kullanılır ve hastalık zamanla iyileşmeye bırakılır. HIV enfeksiyonunun bugün için kesin tedavisi yoktur. Ancak HIV'li kişilerin daha uzun ve sağlıklı yaşamalarını sağlayacak bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Antibiyotik tedaviniz bittikten sonra, laboratuvar muayenelerini tekrar ettirilip etkenin varlığı yeniden araştırılmalıdır. Tedaviden sonra yine de hastalık belirtileri varsa, aynı zamanda birden fazla hastalığın bulunduğu düşünülmeli ve tedavi buna göre şekillendirilmelidir. Ayrıca tedavi sırasında mutlaka cinsel eşlerinde tedaviye katılması sağlanmalıdır. Tedavi edilmezse belsoğukluğu, klamidiyoz, üretrit ve servisit kısırlığa, frengi çeşitli organlarda harabiyete sebep olur. Tedavi edilmeyen CYBH'larda hastanın yakınmaları devam eder. Bazen belirtiler kaybolur ancak hastalık kendiliğinden iyileşmez. Kişi taşıyıcı durumundadır. Hastalığı cinsel partnerlerine bulaştırmaya devam edebilir. Kişi tedavi edilerek bu taşıyıcılık durumundan kurtarılır. Başlıca CYBH'lar: HIV İNFEKSİYONU VE AIDS AIDS'in etkeni HIV "Acguired Immune Deficiency Syndrome" kelimelerinin baş harflerinden oluşmuştur ve "Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu" demektir. HIV girdiği vücutta enfeksiyon oluşturur. Özellikle CD4+T lenfositlerine yerleşir. Vücuda giren mikropları harap etme görevi olan CD4+T hücreleri artık bu görevi yapamaz ve vücudun bağışıklık sistemi giderek zayıflar. Bunun sonunda vücudun mikroplara karşı koyma yeteneği azalır ve ve yok olur. HIV enfeksiyonlunun ve AIDS hastasının kanında, sperm sıvısında veya vagina sıvısında HIV bulunur. HIV kan nakli ile, HIV'li kan bulaşmış kesici ve delici aletlerle, şırınga ve iğnesi ile bulaşır. En önemli bulaşma yolu cinsel ilişkilidir ve her türlü (vaginal, anal, oral) cinsel ilşki ile bulaşır. Sperm sıvısı, vagina sıvısı ve adet kanında bulunan HIV'ın ağıza girmeside bulaşmaya sebep olur. Gebelikte, doğum sırasında ve süt emzirmede anneden bebeğine HIV bulaşabilir. CYBH'ı olanlar AIDS'e daha duyarlıdırlar. Tanıda kullanı¤¤¤ anti-HİV testi ile kanında antikor bulunan kimseye "HIV pozitif" kişi denir. HIV taşıyıcısı enfeksiyonunu başkalarına bulaştırabilir. Antikorlar HIV vücuda girdikten 3 ay sonra oluşurlar. Şüpheli durumdan 3 ay geçmeden test yapılmamalıdır. HIV enfeksiyonu başladıktan sonra AIDS hastalığının oluşması için geçen dönem 5-15 yıl gibi çok uzundur. Bu süre içinde kişi hiçbir belirti hissetmeyebilir. Bu süre sonunda zayıflayan bağışıklık sistemi pek çok hastalığa açık hale gelir. HIV enfeksiyonunda HIV'e karşı antikorlar oluşursa da bu antikorlar CD4+Thücrelerinin içine yerleşmiş olan HIV'e etkili olmazlar. Direnci azalan vücutta, HIV'in etkisi yanında çeşitli mikroplar (bakteri,mantar, virus, protozon) deri, solunum, sindirim, merkez sinir sistemi gibi muhtelif doku ve organlara yerleşip hastalık oluştururlar; bunlara "fırsatçı enfeksiyonlar" denir. Ayrıca direnci kırılmış vücutta Kaposi sarkomu ve lenfoma gibi kanserler gelişebilir. HIV enfeksiyonu başladıktan sonra, kişinin yaş¤¤ koşullarına ve vücut direncine göre AIDS hastalığı belirtileri yılar sonra ortaya çıkar. AIDS'li hasta çok defa fırsatçı enfeksiyonların oluşturduğu komplikasyon sonucu ölür. .AIDS'in bugün için kesin tedavisi yoktur. Ancak tedavideki son gelişmeler hastaların daha uzun ve nitelikli bir ömür sürmelerini sağlamaktadır HEPATİT B Etken olan Hepatit B virusu karaciğer iltihabına( hepatit) neden olur. Kuluçka süresi 2-6 ay arasında değişir. Belirtileri yorgunluk, halsizlik, bulantı, karın ağrısı, bazen eklemlerde ağrı ve ateştir. Daha sonra sarılık belirir; gözlerin beyaz kısmı, bazen deri sararır. İdrarın rengi koyulaşır, dışkının rengi çok açılır. Belirtiler haftalarca bazen aylarca kalır. Hepatit B vakalarının %90'ında virus vücuttan tamamen yok olur ve belirtiler kaybolur; %5-10 vakada virus vücutta kalır, antikorlar meydana gelmez ve kişi taşıyıcı olur. Taşıyıcıda belirti yoktur ve sağlıklı görülür %1 hepatit B vakası iyileşmez ve ölümle sonu礤¤ır. Virus infekte kişinin kanında, sperminde vagina sıvısında, ve tükürüğünde bulunur. Özellikle kanla ve cinsel ilişki ile bulaşır. Son yayınlarda oral bulaşmadan da söz edilmektedir. Kan nakli için alınan kanlar test edilmekte ve kan yoluyla bulaşan hastalıklar konusudna taranıp öyle transfüzyonuna izin verilmektedir. Kişide hepatit B varsa kanı başkasına verilmez. Kanla bulaşmadan korunmak için viruslu kanla temas etmemelidir. Şırınga ve iğne, diş fırçası ve traş makinası bulaşmaya neden olabilir. Akut HBV enfeksiyonu tedavisinde etkene yönelik tedavi yoktur. Genellikle genel durumu düzeltmeye yarayan destekleyici önlemler kullanılır. Kronik enfeksiyonlarda ise viral replikasyon değerlendirilerek gerekirse interferon uygulanabilir. Vakaların %40 ında bu tedavi başarılı olabilmektedir. Bunun yanı sıra antiviral ilaçlar örneğin AIDS tedavisinde de kullanı¤¤¤ Lamivudine in HBV tedavisinde de etkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Nadir olarak taşıycıda kronik karaciğer iltihabı ve daha sonra kanser oluşur. Hepatit B'den korunmanın en önemli yolu aktif bağışıklamadır. BEL SOĞUKLUĞU (GONORE) Çok yaygın görülen bu hastalığın etkeni gonokoklardır. Hastalığın kuluçka süresi 2-6 gündür. Üretra (dış idrar yolu), vagina, anüs, ve boğaz mukozası iltihaplanır. Erkekte üretra ağzından sarı yeşilimsi akıntı mevcuttur. İdrar yaparken yanma ve ağrı vardır, sık sık ve az miktarda idrara çıkılır. Bazen hiç belirti olmayabilir. Kadında çoğunlukla belirti yoktur. Normalde görülen vagina akıntısı artabilir, yeşil veya sarı renkte ve kötü kokuludur. İdrar şikayetleri bulunabilir. Kadında ve erkekte akıntı ağıza bulaştığında boğaz enfeksiyonu olur, ağız içi ve boğaz kızarır ve ağrı vardır. Anüs infekte olduğunda genellikle belirti olmaz, anüste yanma ve hafif ağrı olabilir, dışkıda müküs ve kan görülebilir. Gonokok göze bulaştığında göz iltihabı yapar. Doğum sırasında çocuğun gözüne bulaşıp iltihaplanmasına sebep olabilir. Belsoğukluğu kolay tedavi edilir. Kas içine uygulanan seftriakson ile birlikte doksisilin veya tetrasiklin türevleri ile tedavi yapılır. Hastanın cinsel eşine de tedavi verilir ve cinsel perhiz önerilir. Tedavi edilmezse, erkekte ve kadında infertiliteye neden olabilir. FRENGİ (SİFİLİZ) Frengi çok tehlikeli, kuluçka süresi 2-12 hafta olabilen bir hastalıktır. Frenginin etkeni spiroket cinsinden treponema pallidumdur.Kronikleşmeye eğilimlidir ve başlangıcından itibaren sistemik belirtiler verebilir. İlk yerleştiği yer penis, vagina anüs va ağız olabilir. Frengide bir veya daha fazla sayıda, üstü açık, bir cm boyutlarında sert ve ağrısız "şankır" denilen yaralar oluşur. Vagina ve anüsün içinde olduğunda şankır görülemez. Etken daha sonra kan yolu ile bütün vücuda yayılır. Kasık ve boyun lenf bezleri şişebilir. Tedavi edilmezse de şankır kendiliğinden iyileşir. Şankırın iyileşmesi hastalığın geçtiği anlamına gelmez, frenginin ikinci dönemi başlar; ellerde, ayaklarda ve vücudun diğer kısımlarında kırmızılıklar oluşur ve bir süre sonra geçer. Ayrıca baş ve boğaz ağrısı, ateş yorgunluk, saç dökülmesi, genital bölgede siğile benzer döküntüler olur. Tanıda serolojik testler ( VDRL, RPR) kullanılır. Gebelikte anneden çocuğa frengi geçer. Frengi penisilin tedavisi ile tamamen iyileşebilir. İlk ve ikinci dönemde tedavi edilmezse etken vücutta kalır ve hastalığın uyuyan dönemi başlar. Kişi hastalığın farkında değildir, ancak yapı¤¤¤ test hastalığı belirler. Yıllar geçince beyin harabiyeti sonucu akıl hastalığı, omurilik harabiyeti sonucu felç, kalp hastalıkları, körlük ve kemik iltihapları ortaya çıkar. BAKTERİYEL VAGİNOZ Vaginada, normalde bulunan laktobasillerin asit üretimi ile, ortam asit reaksiyondadır ve birçok bakteri vaginada üreyemez. Antibiyotik kullanımı gibi sebepler laktobasilleri etkileyerek reaksiyonunu azaltır ve bu ortamda çeşitli bakteriler, özellikle anaerop bakteriler ve mantarlar üreyebilir. Bakteriyel vaginoz etkeni olan Gardnarella vaginalis şartlar uygun olduğunda vaginada üreyip iltihap yaparak bakteriyel vaginoz oluşturur. Bu hastalıkta vaginadan kötü kokulu akıntı gelir, vaginada kaşıntı olabilir. Erkek infekte olsa da beliti görülmez. Belirti görüldüğünde tedaviye baş¤¤¤ır ve kolay tedavi edilir. Tedavide genelde metranidazol kullanılır. KLAMİDİYOZ Çok yaygın görülen bu hastalığın etkeni chlamydia trachomatis adlı mikroorganizmadır, hastalığın kuluçka süresi 1-2 haftadır. Kadında servisit ve üretrite neden olur. Erkekte peniste akıntı olur, çoğunlukla sabahları bir damla şeffaf akıntı,dizüri görülür. Kadında vagina mükopürü¤¤¤ akıntı,dizüri, vulva ve perinede hafif kaşıntı ve karın ağrısı olur. Klamidyozda bazen hiç bir belirti görülmeyebilir, fakat kişi bulaştırıcıdır. Bel soğukluğu ile birlikte bulunabilir. Doğum sırasında anneden bebeğine bulaşabilir. Klamidyoz kolay tedavi edilebilir. Tedavi edilmezse; kadında salpenjite, ektopik gebeliklere ve infertiliteye neden olabilir. Erkekte de infertiliteye yol açabilmektedir. Tedavide doksisilin, tetrasiklin, azitromisin ya da ofloksasin seçeneklerinden biri kullanılmalıdır. KANDİDA VAJİNİTİ Etkeni kandida cinsi mantarlar, özellikle Candida albicans'tır. Hastalık hafif seyirlidir. Cinsel ilişki olmadan da insana bulaşabilir. Fazla yorgunluk, stres, OKS kullanımı diyabet, gebelik, fazla ve uzun süreli antibiyotik kullanımı enfeksiyonu kolaylaştırır. Kuluçka dönemi 2-5 gündür. Kadınların çoğunda özellikle gebelikte hiç bir belirti yoktur. Kadınlarda disparoni, dizüri, vaginadan peynirimsi beyaz akıntı, vulvada yanma ve kaşıntı, vajen ve vulvada ödem ve hiperemi görülebilir. Erkekte çoğunlukla belirti görülmez, penisin ucunda kızarma ve kaşıntı olabilir. Tedavi kolaydır, antimikotik maddeler kullanılır. Belirtiler olduğunda tedaviye başlanmalıdır. ÜRETRİT VE SERVİSİT En sık görülen nedenleri Neisseria gonorrhoeae ve Chlamidia trachomatis dir. Servisiti olan kadınlarda anormal vaginal akıntı olabilirse de çoğu zaman semptom yoktur. Çoğu zaman farklı nedenlerle yapı¤¤¤ jinekolojik muayenelerde saptanır. Başlıca iki tip semptomatik servisit vardır: Enfeksiyöz: Servikal kanal epitelinde enfeksiyon vardır. Epitel serviksin dış ağzından vajene doğru dışa dönmüştür. Eğer tedavi edilmezse uterus ve adneksleri tutarak PID ye neden olur.İki ana nedeni gonore ve klamidyadır. Ektopik: Normal kanal epiteli vajene doğru kanal dışına dönmüşütr. 16 yşından küçüklerde ve oral kontraseptif kullananlardadaha sık görülür. 35 yaş üzeri kadınlarda çoğunlukla neden mekanik, kimyasal travmalar veya HPV gibi viral enfeksiyonlardır. Tedavi etkene yönelik yapılmalıdır. Tedavi edilmezse infertiliteye neden olabilir. GENİTAL HERPES Tedavisi olmayan tekrarlayan ülserlerle karakterize viral bir hastalıktır.Olgularda özellikle HSV-2 yanında az olarak HSV-1 ile enfeksiyonda sözkonusudr. Bulaşma cinsel ilişki ile olur.Kuluçka süresi 2-20 gündür. Hastalık kaşıntılı ve yanmalı lokalize eritemli bir plkala başlar. Daha sonra eritemli zeminde veziküller ve bu veziküllerin spontan rüptürü ile ortaya çıkan girintili çıkıntılı kenarlı ülserlerin görülmesi hastalık için tipiktir.Ateş, halsizlik, ağrılı LAP lar görülebilir. Primer enfeksiyondan sonra rekürren enfeksiyonlar görülür. Tedavide ilk epizodda ve rekürren epizodlarda asiklovir kullanılır.Cinsel eşde tedavi edilmelidir. GENİTAL SİĞİL (KONDİLOMA AKÜMİNATUM) Genital ve anal siğillerin nedeni human papilloma virüstür. Kuluçka dönemi 9-12 aydır. Lezyonlar tek ya da çok sayıda, yumuşak, ağrısız, karnıbahar görünümünde olup genelde anüs, vulvovajinal bölge, penis, üretra ve perinede yerleşir.Tnı tipik görünüme dayanır. Cinsel ilişki ile bulaşır. Tedavisi çok doyurucu değildir. Tedavide kriyoterapi, podofilin, veya trikloroasetik asitkullanılır. Servikal kanserlerle ilintilendirilmektedir. MOLLUSKUM KONTAGIOZUM Etkeni poxvirus grubundan Molluscum contagiosum dur. Cinsel ilişki dışında vücut teması veya ortak kullanı¤¤¤ havlu ya da eşyayla da bulaşabilir. Kuluçka süresi 1 hafta ile 6 ay arasında değişir. 2-4 mm çapında, bazen daha büyük, kül renginde inci gibi siğile benzer nodüller oluşur, tek tek ya da gruplar halinde görülür. Nodüller genital bölgede, kollarda, bacaklarda, ve saçlı deride bulunabilir. Kaşınma ve ağrı olabilir. Çoğunlukla kendiliğinden iyileşme görülür. Tedavide her lezyon sıkılıp içindeki peynirimsi madde çıkarılır ve içine fenol uygulanır. TRİKOMONİYAZİS Etkeni protozoon cinsinden Trichomonas vaginalisdir. Kdınlarda vajen ve serviksde erkekde üretra ve prostatda enfeksiyona neden Oldukça yaygın, hafif seyirli, kuluçka süresi 4-20 gün olan bir CYBH dır. Vücutta uzun süre bulunduğu halde belirti vermeyebilir. Erkekte belirti çok seyrek görülür. Bazen sabahları penisin ucunda hafif bir akıntı olur, idrar yaparken hafif yanma olabilir. Kadında da semptom olmayabilir ya da vaginal akıntı,vajen ve vulvada kaşıntı şikayeti olabilir. Akıntı köpüklü, sarı yeşil renkte ve çok kötü kokulu olabilir, bazen ağrı vardır. Tedavide metronidazol kullanılır. Eşlerin tedaviside önemlidir. UYUZ Uyuz hastalığını oluşturan parazit kene türü Sarcoptes scabiei dir. Dişi parazit deride incecik tüneller açarak yumurtalarını bırakır. 3-4 gün sonra yumurtalar açılır ve 18 günde parazit erişkin şekle geçer. Uyuz fazla kaşıntı yaparak rahatsızlık verir. Tipik olan parmak aralarındaki kaşıntılardır. Uyuz kişi ile yakın temasta parazitin geçişi sonucu bulaşır. Böcekler vücuda geldikten 3 hafta sonra vücutta çoğunlukla akş¤¤ ve gece kaşıntı başlar, kaşıntı yatakta çok artar, özellikle bilekte ve parmaklar arasında, kırmızı-mor nokta şeklinde tünellerin ağızları görülür. Genital bölgede de küçük morumsu noktalar görülebilir. Fazla kaşıntı derinin yaralanmasına sebep olur. Uyuz tedavi ile kolayca iyileşir. İlaçla ölen uyuz parazitleri deride allerjik reaksiyon yapabilir ve kaşıntıya sebep olurlar. Birlikte yaşayan kişilerin beraber tedavi olmaları gerekir. KASIK BİTİ Kuvvetli bacakları ile kıla tutunan kasık biti özellikle pubisteki, kasıktaki ve genital bölgedeki kıllara yerleşir. Vücudun ön kol, göğüs gibi diğer kısımlarına da yerleşebilir. Deriden kan emer ve kaşıntı yapar. Deride kırmızı morumsu lekeler görülür. Tedavisi kolaydır, bit öldüren ilaçlar deriye sürülür. Bir hafta sonra tekrar ilaç sürerek yumurtadan çıkan yavrular da öldürülür. Tedaviye başlandığında çamaşırlar, yatak takımları ila礤¤ıp yıkanmalı, kasık biti ve yumurtalarından arındırılmalıdır. |
![]() |
![]() |
![]() |
#55 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Uykusuz kalmayın IQ dan olmayın!!
-------------------------------------------------------------------------------- Dr. Hüseyin Nazlıkul, *******i yetersiz uykunun zekâyı haftada 15 puan birden düşüreceğini belirtip, "İdeal uyku, 23.00 - 06.00 saatleri arasında olur" diyor... Dr. Hüseyin Nazlıkul, önümüzdeki hafta piyasaya çıkacak "Hayatı Keşfet - Anti - Aging Yaş¤¤ Kılavuzu" adlı kitabında, düzenli ve dengeli beslenmenin yanı sıra uykunun da önemine değiniyor. 1 saat az uyumanın bile zekâyı olumsuz etkilediğini savunan Dr. Nazlıkul, 10 yıl genç görünmek için de "haftada 3 kez seks" öneriyor. İşte Dr. Nazlıkul'un genç görünmek ve zinde kalmak isteyenlere önerileri: Günde en az bir kez yeşil salata, sebze, bir kadeh şarap veya üzüm suyu, 3 kez yoğurt, 5 kez meyve, bitkisel çay, maden suyu ve meyve suyu, 12 tane fındık ya da badem yemelisiniz. Erkekler haftada, 100 - 150 gram tuzsuz kabak çekirdeği yemeli. Haftada bir kez kırmızı et, 2 kez yağlı balık, beyaz et, karaciğer, 3-4 kez de çiftlik yumurtası tüketmelisiniz. Haftada 3 kez, aynı kişiyle düzenli seks yapmak 10 yaş genç görünmeyi sağlar. Seks, spordan sonra genç görünmeyi sağlayan en önemli ikinci faktör. Uykusuzluk IQ'yu düşürür. 1 saat uykusuzluk dahi IQ puanında eksilmeye yol açar. 1 hafta süren uyku düzensizliği IQ'yu, 15 puan birden düşürebilir. Günde 6-7 saatten fazla uyumamalı. Gece 23.00-06.00 arası ideal uyku saatleridir. Düzenli koşmak, bir süre sonra istediğinizi yemeyi, hatta uykuda bile yağ yakmanızı sağlar. Ayrıca açlığı bastırır ve baş dönmesini önler. |
![]() |
![]() |
![]() |
#56 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yalnizken Kalp Krizi Nasil Atlatilir
-------------------------------------------------------------------------------- Diyelim ki saat 18:15 ve zorlu bir iş gününden sonra arabanızla yalnız başınıza eve dönüyorsunuz.Gerçekten yoruldunuz, sıkıldınız ve çileden çıktığınız bir gününüzdesiniz.Birden göğsünüzde başlayıp, Kolunuza ve çenenize doğru ilerleyen şiddetli bir ağrı. En yakın hastaneden sadece 10 km uzaktasınız, fakat o mesafeye bile ulaşıp ulaşamayacağınızdan emin değilsiniz. Ne yapabilirsiniz? Kalp masajı konusunda belki eğitimde almıştınız ama size öğreten şahıs, muhtemelen bu masajı kendi kendinize nasıl yapacağınızı öğretmedi. Son zamanlarda birçok insan kalp krizine yalnız başınayken yaklaşmaktadır. Yardım olmaksızın, normal kalp atışı bozulan ve baygınlık hisseden bir insanın bilincini yitirmeden önce 10 Saniyesi vardır. Bu durumda kalan şahıslar kendilerine,devamlı ve şiddetli bir şekilde öksürerek yardımcı olabilirler. Her öksürükten önce derin nefes alınmalı. Derin nefes alma ve öksürük, yardım gelene yada kalp normal ritmine geri dönene kadar , durmaksızın her iki saniyede bir olacak şekilde devam etmelidir. Derin nefes alma akciğerlere oksijen ulaştırırken, öksürük hareketi kalbi sıkıştırarak kanın dolaşımını sürdürür. Kalp üzerindeki sıkışma hareketi aynı zamanda kalbin normal ritmine dönmesine de yardımcı olur. Bu Şekilde kalp krizine maruz kalan kişi, kendisini bir hastaneye ulaştırabilir. Bunu elinizden geldiğinde daha çok insana ulaştırın, onların hayatını kurtarabilirsiniz. Bu makale Rochester General Hastanesinin " AND THE BEAT GOES ON." adlı bülteninden alınmıştır. Yeniden baskısı The Mended Hearts Inc 'in " Heart Response " adlı yayımında yapılmıştır. |
![]() |
![]() |
![]() |
#57 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yuşçenko'yu zehirleyen madde: DİOKSİN
-------------------------------------------------------------------------------- Sizlere Cumhuriyet Gazetesinin Bilim Teknik ekinden sağlığımızla ilgili bir alıntı veriyorum; Yuşçenko'yu zehirleyen madde: DİOKSİN Ukrayna muhalefet lideri Yuşçenko'yu zehirleyen dioksinler çok zehirli, belki de insanoğlu tarafından şimdiye kadar üretilmiş olan en zehirli kimyasal maddelerden biridir.. Dioksin grubu maddelerle zehirlenildiğinin en tipik belirtilerinden biri deride patlama şeklinde klor kaynaklı aknelerin oluşumu ve deri görünümünde değişimlerdir. Bu durum Yuşçenko'da belirgin olarak gözlenmiş, tanı da bunun üzerine konulabilmiştir. Murat Ozmen (*) Bir zamanlar Amerikanın ortasında bütün canlıların mutluluk içinde yaşadığı, uzaktan bir satranç tahtasını andıran çiftliklerle sarılmış bir kasaba vardı. İlkbaharda tahıl tarlaları, meyve bahçeleri ve yeşil tarlaların üzerinden beyaz bulutlar geçerdi. Sonbaharda meşe, akçaağaç ve huş ağaçlarının tutuşturdukları renkler uzaktaki 礤 ağaçlarının üzerinde alev gibi titrerdi. Tepelerde tilki sesleri duyulur, sabah sisinin gizlediği geyikler tarlalardan sessizce geçerlerdi. Sonra acayip bir afet yöreye gizlice yayılmaya başladı. Sanki kasabanın üzerine korkunç bir lanet çökmüştü. Tavuklar esrarengiz bir hastalığa yakalanmış, inekler ve koyunlar hastalanıp ölmüştü. Her yerde ölümün gölgesi vardı. Kuşlar artık uçmuyor, bahar geldiği halde kuş sesleri duyulmuyordu çevrede... Rachel Carson 1962 yılında "Sessiz Bahar" (Silent Spring) adlı kitabının başında çevre sorunlarına ilk kez böyle bir vurgu yaparak başlamıştı. Kitap 40 yılı aşkındır halen popüler ve biz çevremizi giderek daha çok tahrip etmeye devam ediyor, ekosistem dengelerini artık geri dönüşümsüz olarak daha çok bozuyoruz. Özellikle son 40 yıl içerisinde plastik malzemelerin ve organik klorlu pestisitlerin kullanımındaki artış, birçok çevresel sorunların yanında, dioksin sorununun da ortaya çıkmasına neden oldu. Günümüzde organik klorlu insektisit kullanımı tüm dünyada yasaklanmış olup, birçok organik maddelerin (örneğin DDT ve diğer türevleri) ve halen yaygın olarak kullanı¤¤¤ bazı herbisitlerin (zararlı bitki ve tohum öldürücü maddeler) dioksin adı verilen bir maddenin açığa çıkmasında başlıca sorumlu kaynaklardan olduğu bilinmektedir. Kâğıt sanayinde kâğıt hamurunun beyazlatılması esnasında kullanı¤¤¤ beyazlatıcıların, odundaki organik kimyasallar ile reaksiyona girerek de dioksin ürettiği anlaşılmıştır. Plastik maddelerin temel hammaddesi olan polivinil klorür (PVC) günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Şampuan şişelerinden duvar kağıtlarına, su tesisat borularından plastik poşetlere kadar birçok alanda yaygın olarak kullanılmaktadır. Çevremizde nereye baksak PVC'den mamul bir ürün ile karşılaşmamak artık olanaksız. EN ZEHİRLİ MADDE Dioksinler çok zehirli kimyasal maddelerdir, klorlu dioksinler ve furanlar klor içeren organik kimyasalların (çeşitli pestisitler gibi) ve plastik maddelerin üretimi, mikroorganizmalar tarafından yıkımı ve yanması sırasında istenmeden açığa çıkan yan ürünlerdir. Dioksinler belki de insanoğlu tarafından şimdiye kadar üretilmiş olan en toksik kimyasal maddelerden biridir diyebiliriz. Aslında dioksin tanımı bu gruba dahil birçok kimyasal için kullanılmakla birlikte, bunların içinde en toksik olanı 2,3,7,8-tetraklorodibenzo-p-dioksin (kısaca, TCDD) olarak bilinen maddedir. Gelişmiş ülkeler dioksin hakkında yeterince bilgi sahibi değillerken, bu maddenin açığa çıkmasına yol açan kimyasalları daha yaygın olarak kullanıyorlardı, ancak günümüzde mümkün olduğunca bundan kaçınmaya başladılar. Dioksin'in ciddi olumsuz etkileri aslında Vietnam savaşı sırasında bitkileri öldürmek için kullanı¤¤¤ bir kimyasal maddenin (Orange Agent) insanlardaki toksik etkilerinin gözlenmesinden sonra anlaşılmaya başlandı. Dioksin ve dioksin-benzeri kimyasalların başlıca kaynaklarını dört ana grup altında toplamak olasıdır: 4 ANA KAYNAK 1- Yanma esnasında oluşan dioksin: Özellikle evsel katı atıklar ve artıkların yakılması, demir-çelik sanayiinde cevherin işlenmesi ve eritilmesi sırasında kullanı¤¤¤ yüksek sıcaklık, kömür, odun ve petrol ürünlerinin yakılması olarak sıralanabilir. 2- Kimyasal üretim ve işleme sırasında oluşan dioksin: Dioksin-benzeri yan ürünler klorlu fenoller, poliklorlu bifeniller, fenoksi grubu herbisitler (örneğin: 2.4.5-T gibi yurdumuzda yaygın olarak kullanılanlar), klorlu benzenler gibi birçok kimyasal maddenin üretimi esnasında oluşabilmektedir. 3- Endüstriyel ve evsel atıkların işlenmesi sırasında oluşan dioksin: Dioksin-benzeri yan ürünler doğal olarak oluşan fenolik bileşiklerin klorlanması esnasında (örneğin: kâğıt hamurunda olduğu gibi) oluşabilir. 4- Su depolama alanlarındaki dioksin: Dioksin grubu kimyasallar suda iyi çözünemedikleri ve kalıcı oldukları için, toprakta, sedimentte ve organik maddelerde birikebilirler. Su kaynaklarını kirleten bu maddeler daha sonra taşınarak başkaca su kaynaklarına kolayca bulaşabilir, ancak genelde bu bulaşma etkisinin çok yaygın olmadığı ve bölgesel olarak etkisini gösterdiği saptanmıştır. DİOKSİN VE ÇEVRE SAĞLIĞI Günümüzde dioksinlerin insan sağlığı bakımından ne denli ciddi etkilerinin olduğu daha iyi biliniyor. Birçok toksik kimyasal ile karşılaştırdığımızda, dioksinler onlardan yüzlerce hatta binlerce kez daha düşük dozlarda alındığında bile, daha toksik etkilere neden olabilmektedir. Bu nedenle bu konuda yapı¤¤¤ araştırmalara insan ve çevre sağlığı bakımından büyük bir önem verilmektedir. Vücuda çok düşük miktarlarda alınan dioksin hormonal sistemin bozulmasına yol açabilir. Bu etkisini hormon reseptörlerine bağlanarak gösterir. Bu nedenle dioksinler bilinen tüm kimyasal kirleticiler içinde, "hormon bozucular" ya da "endokrin bozucular" dediğimiz kimyasalların en başta gelenlerindendir. Bu etkisi sonucunda, * hücrede genetik mekanizmaların bozulmasına yol açabilir, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, kanserlere, sinir sistemi bozukluklarına ve doğumsal kusurların ortaya çıkmasına neden olabilir. Amerika Çevre Koruma Kurumu (EPA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından dioksinler kanser yapıcı kimyasal maddeler grubuna dahil edilmektedir. Ancak, insanların dioksine maruz kalmasına bağlı olarak, doğrudan elde edilen epidemiyolojik veri sayısı yeterli düzeyde olmadığından, olası etkiler deney hayvanları üzerinde yapı¤¤¤ gözlem ve araştırmalara dayanıyor. Özellikle embriyonal gelişim esnasında bu maddelere fötüsün maruz kalması sonucunda hücresel fonksiyonlarda belirgin şekilde ortaya çıkabilecek kusurlar ya da değişimler, gelişimin bozulmasına yol açabilir. Yapı¤¤¤ çalışmalar dioksin toksisitesi için belirli bir eşik dozun bulunmadığını ve vücudumuzda çok düşük dozlarda alınması sonucunda bile bu maddeye karşı bir savunmanın tam olarak geliştirilemediğini göstermektedir. Hayvanlar üzerinde yapı¤¤¤ çalışmalara bağlı olarak, insanların günde ancak 1 ng/kg (1 mg'ın milyonda biri) düzeyinden daha düşük dozlarda dioksine maruz kalması durumunda embriyonal gelişim bakımından önemli düzeyde bir riskin ortaya çıkmayacağı rapor edilmektedir. Dioksin grubu maddelerle zehirlenildiğinin en tipik belirtilerinden birinin deride patlama şeklinde klor kaynaklı aknelerin oluşumu ve deri görünümünde değişimler olduğu (Chloracne) bildirilmektedir. Bu durum Yuşçenko'da belirgin olarak gözlenmiş ve büyük olasılıkla dioksin zehirlenmesi şüphesine bağlı tanı da bunun üzerine konulabilmiştir. BESİN ZİNCİRİNDE Çevresel kirleticilere bağlı olarak tüm yaş¤¤ ortamlarında dioksin kirliliği görülebilir. Dioksin çevrede oldukça kalıcı ve yağda kolay çözünebilir bir madde olduğundan dokularda kolayca birikime uğrar. Bunun sonucu olarak özellikle besin zinciri yolu ile canlıdan canlıya taşınması ve her birinde giderek daha yüksek dozlara ulaşması söz konusudur. Örneğin dioksin ile kirlenmiş olan sularda yaşayan balıklar aracılığı ile bunları tüketen insanlar, dioksin ile kirlenmiş çayırlıklarda beslenen hayvanların etini yiyen insanlar bu maddenin etkisine maruz kalabilir. Doğada oldukça kalıcı bir madde olduğundan, sürekli olarak kirlenen ortamlar bunun sonucunda hem ekosistem dengesini bozacak, hem de o ortamda yaşayan insanlar için ciddi bir sağlık sorunu oluşturacaktır. Daha sağlıklı bir çevrede yaşamak ve sağlıklı çevrenin gelecek kuşaklara bırakılmasını sağlamak açısından, Türkiye'nin AB kapısında iken çevreye daha fazla duyarlı olması kaçınılmazdır. Bu nedenle tüm çevresel kirleticiler ve özellikle dioksin ve benzeri kirleticilerin kaynaklarının en aza indirilmesi, dioksin kirliliğine neden olan atıkların mutlaka ön arıtımdan geçirilerek bu maddenin kökeninin ortamdan uzaklaştırılması, organik klorlu pestisitlerin kullanımından kesinlikle vazgeçilmesi ve halk sağlığının korunması için toplumun bu konularda daha fazla bilinçlendirilmesinin zamanı çoktan geçiyor. AB trenine binemesek bile, bizler bu topraklarda var olan muhteşem doğal zenginliklerimizle yaşamaya devam edeceğiz. Çevreye saygı, geleceğe yatırım demektir. (*) Prof. Dr. [email protected] İnönü Üniv. Biyoloji Böl. Öğretim Üyesi Kaynaklar: 1- Rachel Carson, Silent Spring, Mariner Books; 40th Annv ed.,400 sayfa, 2002. 2- EPA Dioxin Reassessment Health Assessment, Volume III: Risk Characterization 1994. 3- Cole P, Trichopoulos D, Pastides H, Starr T, Mandel JS. Dioxin and cancer: a critical review. Regulatory Toxicology and Pharmacology 38: 378-388, 2003. 4- Masuda Y. Health effect of polychlorinated biphenyls and related compounds. Journal of Health Science 49: 333-336, 2003. 5- Behnisch PA, Hosoe K, Sakai S. Combinatorial bio/chemical analysis of dioxin and dioxin-like compounds in waste recycling, feed/food, humans/wildlife and the environment. Environment International 27: 495-519, 2001. |
![]() |
![]() |
![]() |
#58 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Aşı Takvimi
Doğumda: Hepatit B 1 Aylık: Hepatit B 2 Aylık: Polio (Çocuk felci), DBT Hib(menenjit) ve Hepatit B 3 Aylık: BCG (Verem, Tüberküloz) 4 Aylık: Polio, DBT, Hib 6 Aylık: Polio, DBT, Hib 9 Aylık: Kızamık 12 Aylık: Su Çiçeği, Hepatit B 15 Aylık: MMR 18 Aylık: Polio, DBT, Hib 5-6 yaşında: (İlkokul 1) DBT 11-12 yaşında: (ilkokul 5) Tetanoz |
![]() |
![]() |
![]() |
#59 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() İnme
Beyni besleyen damarların tıkanması sonucu ortaya çıkan tabloya inme denir. Meydana gelen hasar kalıcı olabilir, ki bu durumda kişi artık kalıcı olarak felç olup kolunu kullanamayabilir, yürüyemeyebilir veya konuşması bozulabilir. Geçici bir hasar oluşursa zaman içinde iyileşir, hasta eski haline döner. İnme geçirdikten sonra ne kadar erken müdahale edilirse kalıcı hasar oluşma olasılığı o kadar azalır. İnme nasıl anlaşılır? Bu semptomlardan herhangi biri olursa vakit geçirmeden doktora başvurunuz: Yüzde, kolda, bacakta güç kaybı, uyuşmalar, karıncalanma hissi, Konuşmanın bozulması, konuşmakta becerisizlik, söyleneni anlayamama, Aniden başlayan ve başka bir nedenle açıklanamayan şiddetli başağrısı, Görme kaybı, Yürüyememe, denge kaybı, Ani başlayan bulantı, kusma, Ani bilinç kaybı. Bazı kişilerde bu semptomlar çok kısa süre görülür, örneğin birkaç dakika, sonra geçer. Bu atağa "Geçici İskemik Atak" denilir. İhmal edilmemelidir. Geçici iskemik atak geçiren kimselerin inme geçirme riski çok yüksektir. Kimler inme geçirmeye daha yatkındır? Atherosklerozlular Kontrolsüz diyabet hastaları Yüksek tansiyonlular Yüksek kolesterolü olanlar Sigara içenler Geçici iskemik atak geçirenler Kalp hastalığı bulunanlar "Carotis" arterinde hastalık olanlar İnmeden nasıl korunulur? Doktorunuzla bu konuda görüşmeli ve tavsiyelerine uymalısınız. Bunun dışında alabileceğiniz diğer önlemler şöyledir: Kan basıncınızı kontrol altında tutunuz. Aşırı yağlı ve kolesterollü gıdalardan kaçınınız. Diyabet hastasıysanız kan şekerinizi iyi takip ediniz. Alkolü azaltınız. Sigara içmeyiniz. |
![]() |
![]() |
![]() |
#60 |
Forum Kalfası
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75 Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2831
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Riboflavin olarak da adlandırılan B2 vitamini enerji üretimi, enzim fonksiyonu, normal yağ asidi ve aminoasit sentezi için önem taşımaktadır.. Serbest radikallerin toplayıcısı olan glutathion un üretimi için gereklidir.
Riboflavin suda eriyen bir vitamindir ve vücutta depolanmaz. Karaciğer, böbrek ve kalpde sadece birkaç dakika kalır. Bu sebeple dışarıdan alınması gerekmektedir. Ağır Riboflavin eksikliğine nadir olarak rastlanır. Alkoliklerde görülebilir. Ancak çok ağır olmasa da tehlikeli düzeyde Riboflavin eksikliği yaşlıların yaklaşık yüzde 33 ünde görülebilmektedir. Riboflavin hücre enerji üretimini arttırdığı için migren tipi baş ağrılarının önlenmesinde etkili olabilmektedir. ( Migrenin kan damarlarında üretilen enerjinin azalmasıyla oluştuğuna inanılmaktadır. 1994 de yapılan bir çalışmada yüksek dozlardaki riboflavinin baş ağrılarının tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir.) Riboflavin ışığa karşı oldukça hassastır. Açık yeşil sebze ve meyvelerde bulunan bu vitamin özelliğini çok çabuk kaybeder. Boş mideye alındığında sadece % 15 i emilebilir. Fazla miktarda alınan Riboflavin idrar ile atılır ve idrarı hafif bir sarı yaşil renge boyar. Vitamin B2 kaynakları: Badem Bira Mayası Peynir Tavuk Sığır eti, böbrek Buğday FAYDALARI: Kanıtlanmış Faydaları: Besinlerden enerjinin serbest bırakılmasında rol oynar.A vitamini ile birlikte kullanıldığında solunum, sindirim, dolaşım ve boşaltım sisteminin mukozasının sağlıklı olmasını sağlar. Sinir sistemi, deri ve gözleri korur. Normal büyüme ve gelişmeye yardımcı olur. Enfeksiyon, alkolizm, yanık, mide ve karaciğer hastalıkları tedavisine yardımcı olur.Antioksidan aktivitesinde gerekli olan Glutation un rejenerasyonunda gereklidir. Migren, katarakt, orak hücreli anemi tedavisinde kullanılır. Vücut dokularının nefes alması için gerekli flavin mononucleotide ve flavin adenine dinucleotide adlı iki koenzimin bir parçası gibi davranır. Vitamin ve minerallerdeki piridoxin i harekete geçirir. Kanıtlanmamış faydaları: Çeşitli göz hastalıklarını, deri hastalıklarını tedavi ederler.Kansere karşı önleyici olduğu iddia edilmektedir. Vücudun normal gelişimini arttırırlar. Kısırlıkta faydalı olduğu sanılmaktadır. Stresi engellerler. Görme duyusunu güçlendirir. Kimler kullanmalıdır: Yetersiz kalorili diyet alanlar, beslenme bozukluğu olanlar veya kalori ihtiyacı artmış kişiler. Gebe veya emziren kadınlar. Alkol veya diğer madde bağımlıları. Kronik hastalığı olanlar, uzun süreli stres altında olanlar, yakın geçmişte operasyon geçirmiş kişiler. Sporcular ve beden işçileri. Sindirim sisteminin bir bölümü operasyonla alınmış olanlar. Ağır yanık veya yaralanması olan hastalar. Doğum kontrol hapı veya östrojen kullananlar. Yararlı bilgiler: B2 vitamini idrarı koyu sarı renge boyayabilir. İşlenmiş yiyeceklerde B2 vitamini miktarları azalır. Soda ile birlikte pişirme yiyeceklerdeki B2 vitaminini ortadan kaldırır. EKSİKLİK BELİRTİLERİ: Ağız kenarlarında çatlaklar, dil ve dudaklarda iltihaplanmalar. Işığa duyarlı gözler. Ciltte kaşıntı. Sersemlik, uykusuzluk. Öğrenme güçlüğü. Gözlerde yanma ve kaşıntı.Kornea hasarı. Kanıtlanmamış Belirtiler.Hafif Anemi.Hafif uyuşukluk hali.Akne.Migren tipi başağrıları.Kas spazmları. Riboflavin eksikliği ile özofagus kanserleri arasında bir ilişki olduğu öne sürülmektedir. Herhangi bir B vitaminine karşı allerjik kişilerde, kronik böbrek hastalıklarında kullanılmamalıdır. Gebeler ve emzirenler doktorlarının tavsiye ettiği şekilde kullanmalıdır. B-2 Fazlalığı: İdrar renginde koyulaşma. Bulantı, kusma. Etkileşim: Trisiklik antidepressanlar, fenotiazinler, probenesid B-2 nin etkisini azaltırlar. B3 Vitamini Niasin, Niasinamid veya Nikotin Amid olarak ta adlandırılan B3 vitamini sindirim için gerekli olan hidroklorik asit üretimi için olduğu gibi , protein, yağlar ve karbonhidrat metabolizması için de tüm insanlar tarafından gereksinim duyulan zorunlu bir besindir. B3 vitamini kan dolaşımını düzenler, sağlıklı bir deri sağlar ve santral sinir sisteminin çalışmasına yardımcı olur. Beyin ve hafızanın ileri fonksiyonlarını denetlemesinden dolayı şizofreni ve diğer zihinsel hastalıklarda tedavi edici rol oynar. Son olarak yeterli B3 düzeyleri insülin ile estrojen, progesteron ve testesteron gibi cinsiyet hormonlarının sentezi için hayati rol oynamaktadır. B3 vitamini eksikliğinde Pellegra adı verilen ve sinir sisteminde fonksiyon bozukluğu, mide barsak sistemi bozukluğu, ishal, zihin bulanıklığı, depresyon, ve ağır dermatit ve çeşitli cilt lezyonları ile karakterize bir hastalık oluşur. Son zamanlarda kan kolesterolunu ve trigliseritini yan etki olmadan emniyetle düşürebildiği için doktorlar tarafından bu amaçla sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak B3 vitamininin kullanımında doz ayarlaması mutlaka doktor tarafından yapılmalıdır. Yüksek miktarlarda alınan B3 vitamini doğal bir allerjik reaksiyon olan ciltte kızarmalara neden olabilir. Bu kızarmalar yanma, kaşıntı ve ağrı ile beraber olabilir. Genellikle yüz, kollar ve göğüse yayılır.Genellikle zararsızdır ve 20 dakika ile bir saat arasında kendiliğinden geçer.Bir bardak su içilmeside yardımcı olacaktır. Gebelikte B3 vitamini dikkatle kullanılmalıdır. Yüksek dozlarda saf nikotinik asit mide ülserleri, gut, glokom diabet ve karaciğer hastalıklarında sağlık problemlerini arttırabilirler. Günde 1.000 mg ın üzerindeki dozlar için doktora tekrar danışmak gereklidir. B3 vitamini içeren doğal yiyecekler sığır eti, brokoli, karnabahar, havuç, peynir, mısır unu, yumurta,balık, süt, patates ve domatestir. B5 Vitamini Pantotenik Asit olarak ta adlandırılan B5 vitamini hem hayvansal hem de bitkisel kaynaklarda bulunabildiğinden dolayı yunanca "heryer" anlamına gelen "pantos" sözcüğünden kökenini almıştır. Vücutta depolanmayan ve suda eriyen bir vitamindir. Pantotenik asit karbonhidratlar, yağlar ve proteinlerin enerjiye çevrilmesinde bir katalizör olarak hayati rol oynayan Koenzim A nın üretiminde zorunlu bir parçadır. Asetilkolin gibi sinir iletimini sağlayan maddelerin üretimine katılır. Çeşitli böbrek üstü bezi hormonları, steroidler ve kortizonun oluşumunda hayati rol oynadığı için antistres vitamini olarak da tanımlanır. Depresyonla savaşmakta olan faydasının yanı sıra mide barsak sisteminin normal çalışmasına yardımcı olur; kolesterol, D vitamini, kırmızı kan hücreleri ve antikorların üretimi için gereklidir. Kanıtlanmış Yararları: Normal büyüme ve gelişmeyi destekler. Yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesine yardım eder. Birçok vücut materyalinin sentezine yardımcı olur. Böbrek üstü bezinin fonksiyonunu destekler, Enerji metabolizmasında gereklidir. Kanıtlanmamış Yararları: Yara iyileşmesini uyarır. Stresi yatıştırır.Depresyon tedavisinde yararlıdır. Alerjilerin tedavisinde yararlıdır.. Alkolizm, karaciğer sirozu tedavisinde yararlıdır. Kabızlık tedavisinde yararlıdır. Yorgunluğun giderilmesinde yararlıdır. Mide ülserlerinde yararlıdır. Osteoartrit, Romatoid artrit tedavisinde yararlıdır. B5 vitamini açısından zengin besinler: Dana eti, karaciğer, balık, tavuk, yumurta, peynir, fasülye, tüm tahıllar, hububatlar, karnabahar, bezelye, avakado, patates, mısır, kuru yemişler de bolca bulunur. B5 Vitamini eksikliği: Direkt olarak B5 vitamini eksikliğine bağlı insanlarda oluşan hiçbir hastalık belirtilmemiştir. Bunun sebebi her türlü besinde bolca bulunmasıdır. Ancak B5 vitamini eksikliğine bağlı bazı belirtilerin oluşabileceği kanıtlanmasa da varsayılmaktadır. Bunlar: Sinir harabiyetleri Solunum problemleri Cilt problemleri Artrit Alerji Doğumsal bozukluklar Zihinsel yorgunluk Baş ağrısı Uyku bozukluğu Kas spazmları, kramplar B6 Vitamini Pyridoxine olarak ta adlandırılan B6 vücutta depolanmayan ve suda eriyen bir vitamindir. Diyetle veya ek vitamin olarak mutlaka alınmalıdır. Vücutta diğer birçok vitaminden daha fazla hayati fonksiyonları destekleyici rol oynar. Karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında yer alır. Hormonlar, kırmızı kan hücreleri, sinir hücreleri, enzimler ve prostoglandinlerin oluşumunda rol oynarlar. Ayrıca B6 vitamini iştahımızı, ağrıya karşı duyarlılığımızı, uyku düzenimizi, ruh durumumuzu etkileyen serotonin adlı maddenin yapımında da etkili olmaktadır.B6 vitamini eksikliğinde ani uykusuzluk ve santral sinir sisteminin çalışmasında bozukluklar oluşmaktadır. B6 vitamini bağışıklık sistemini güçlendirir, kolesterol birikimine engel olarak kalbi korur, böbrek taşı oluşumunu engeller. karpal tunel sendromu, adet öncesi gerginlik sendromu, artritler, allerjiler , *******i oluşan bacak kramplarının tedavisinde de kullanılır. Vitamin B6 eksikliği belirtileri: Depresyon, kusma, anemi (kansızlık), böbrek taşları, dermatitler, uyuşukluk, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak sık hastalanma gibi beleirtileri olabilir. Yeni doğanlarda B& vitamini eksikliğine bağlı olarak aşırı sinirlilik, huysuzluk; bazende kasılma nöbetleri görülebilir. Ek vitamin B6 bulantı, sabah kusmaları ve depresyon tedavisinde kullanılabilir. Başlıca Vitamin B6 kaynakları arasında muz, avakado, tavuk eti, patates, ıspanak, bezelye, bira mayası, havuç, yumurta, balık ve bütün hububatlar gelmektedir. Önerilen günlük doz 2 mg dır. Vitamin B6 zehirlenme yapabilen ender vitaminlerdendir. Günlük 500 mg a kadar güvenli olabilir ancak günlük 2 gr lık dozla sinir sisteminde geriye dönüşü olmayan bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca beyinde L-Dopa nın etkisini azaltabildiğinden L-Dopa tedavisi gören parkinson hastalarında kullanılmamalıdır. B12 Vitamini Kobalamin olarak ta adlandırılan B12 suda eriyen bir vitamindir. Diğer suda eriyen vitaminlerden farklı olarak vücut dokularında depolanabilir. Bu yüzden eksiklik belirtilerinin ortaya çıkması yıllar alabilir. Vitamin B12 hayvansal gıdalarda bulunur.Karbonhidratlar, protein ve yağların işleme tabi tutulması için gereklidir. Özellikle sinir hücrelerinin büyümesi ve tüm hücrelerin tamirinde önemli rol oynamaktadır.Protein oluşumunda aminoasitlerin işlevinde rol oynamaktadır. Folic asit ile bileşimi sinir hücrelerinin kılıflarının korunabilmesi ve DNA sentezi için gereklidir; sinir iletilerini kolaylaştırır. B12 vitamini ince barsaklarda emilir. Diyetle yetersiz alınım, bazı hastalıklar sebebi ile ince barsaklardan yetersiz emilim B12 vitamin eksikliğini oluşturur. Hafif derecede B12 eksikliği çok sık görülür. Uyuşukluk, unutkanlık, sabahları yataktan yorgun kalkma gibi belirtiler verir. Ağır vitamin B12 eksikliğinde ise sinir fonksiyonlarının bozulduğu kronik hastalıklar ortaya çıkmaktadır. alıcı sinir harabiyetine yol açabilir. Yaş ilerledikçe vitamin B12 eksikliğinin görülme sıklığı artmaktadır. Araştırmalar 65 yaşın üstündeki kişilerin yaklaşık % 40 ında vitamin B12 eksikliği olduğunu göstermektedir. Bu yaşlarda görülen bazı zihinsel bozukluklar ve depresyonun bu nedenle oluşabileceği düşünülmektedir. Alzheimer hastalığına benzer belirtiler verebilir ve eksiklik uzun yıllar sürerse zihinsel bozulma geriye dönüşümsüz hale gelebilir. Asetilkolin üretimini arttırdığı ve beyinde sinir iletimini düzenlediği için Alzheimer hastalığında koruyucu rolü olabileceği düşünülmektedir. Folik asit ile birlikte doğum defektlerini önlemekte önemli rol oynar. Yine folik asit ve B6 vitamini ile birlikte kalp hastalıklarını ve damar tıkanıklığını önleyici rol oynamaktadır. Çocuklarda görülen astımların, depresyonun, şeker hastalığına bağlı nöropatilerin, düşük sperm sayısı ve spermlerdeki hareket yetersizliğinin tedavisinde de B12 vitamini kullanılmaktadır. HIV pozitif kişilerin % 35 inde vitamin B12 eksikliği olduğu bulunmuştur. Yararı tam olarak kanıtlanamasa da AİDS tedavisinde vitamin B12 eklenmektedir. Vitamin B12 Kaynakları: Dana eti, dana karaciğeri,böbrek,süt ve süt ürünleri, peynir, yumurta, midye, dil balığı, ringa balığı, uskumru, sardalya B12 vitamini içeren yiyeceklerdir. Sebzelerde ise B12 vitamini bulunmaz. Vitamin B12 nin kanıtlanmış yararları: Normal büyüme gelişmede olumlu rol oynar. Sinir hasarlarında tedavi edici rol oynar. Pernisiyöz anemi tedavisinde kullanılır, Mide barsak sisteminin bir kısmı cerrahi olarak çıkartılmış hastalarda oluşabilecek B12 vitamin eksikliğine bağlı belirtileri önler. Vejeteryanlarda ve birtakım emilim bozukluğu olan hastalarda oluşabilecek B12 vitamin eksikliğine bağlı belirtileri önler. Bağışıklık sistemini ve sinir sistemini güçlendirir. Vitamin B12 nin kanıtlanmamış ancak olası yararları: Akıl ve sinir hastalıklarında faydalı olabilir. Mikrobik hastalıklara karşı direnci arttırır. İştahı arttırır. Ortalamanın altındaki boy uzunluklarında yararlıdır. Öğrenme ve bellek kapasitesini geliştirir. Enerjiyi arttırır. A Vitamini A Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir.Balıkyağında, karaciğerde, tereyağı ve kremada, peynirde, yumurta sarısında bulunur.Sonradan A vitamini (retinol) ne dönüşecek olan Beta Karoten ve diğer karotenoidler ise yeşil yapraklı ve sarı sebzelerde ve tahıllarda bulunur.A vitamini karaciğerde depolanır. Isıya karşı sabit ve pişirilmeye dayanıklıdır.Yüksek miktarlarda alınması toksik reaksiyonlara (zehirlenme) neden olabilir. Vitamin A miktarı Retinol Equivalant ile ölçülür Vücuttaki Fonksiyonları: Sağlıklı deri ve saçlar için gereklidir. Diş, dişeti, ve kemik gelişiminde önemli rol oynar Normal iyi görme de ve gece görme de etkilidir. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Akciğer, mide, üriner sistem ve diğer organların koruyucu epitelinin düzeninde rol oynar. Eksiklik Belirtileri Gece körlüğü Xerophthalmia ( korneanın anormal kuruması ve kalınlaşması = göz kuruluğu) Bağışıklık sisteminin zayıflaması, enfeksiyonlara elverişli hale gelme Akne (sivilce) oluşumunda artış Yorgunluk Diş, diseti ve kemiklerde deformiteler Aşırılık ve Zehirlenme Belirtileri Karaciğer bozuklukları Mide bulantısı ve kusma Saç dökülmesi (saçlar çabuk kopar) Baş ağrısı Eklem ağrıları Dudak çatlamaları Saç kuruluğu İştah kaybı Beta Karoten Aşırılığı ve Zehirlenme Belirtileri Avuçlarda ve ayak tabanlarında ciltte sarı-kavuniçi renk değişikliği. Çocuklarda zehirlenme 300000 Retinol Equivalant A vitamini alımıyla oluşur. Yetişkinler de ise genellikle günde 100000 Retinol Equivalant A vitamininin aylar boyu alınması ile oluşur. Yetişkin Erkeklerde Vitamin A gereksinimi 1000 Retinol Equivalant Yetişkin Kadınlarda Vitamin A gereksinimi 800 Retinol Equivalantdır. D Vitamini D Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir. Daha çok iki şekilde bulunur.Bunlardan aktif ergosterol, kalsiferol ve D2 vitamini gibi adlarla da bilinen ergokalsiferol ışınlanmış mayalarda bulunur.Aktif 7-dehidrokolesterol ve D3 vitamini gibi adlarla da anılan kolesalsiferol ise insan derisinde güneş ışığı ile temas sonucu meydana gelir ve daha çok balık yağında ve yumurta sarısında bulunur. Isıya karşı sabit ve pişirilmeye dayanıklıdır.Yüksek miktarlarda alınması toksik reaksiyonlara (zehirlenme) neden olabilir. Vücuttaki Fonksiyonları İnce barsaklardan kalsiyum ve fosforun emilimini düzenleyerek kemik büyümesi, sertleşmesi ve tam üzerinde etkili olur. Raşitizmi önler Böbrek hastalıklarında düşük kan kalsiyumu seviyesini düzenler. Postoperatif kas kasılmalarını önler. Kalsiyumla birlikte kemik gelişimini kontrol eder. Bebekler ve çocuklarda kemik ve dişlerin normal gelişme ve büyümesini sağlar. Henüz kanıtlanmamış olası etkileri: Artrit, yaşlanma belirtileri ,sivilce,alkolizm, kistik fibrozis uçuk ve herpes zoster tedavisi, kolon kanserinin önlenmesi Vitamin D alınımına dikkat edilmesi gereken durumlar: Güneş ışığı bakımından yetersiz bölgelerde yaşayan çocuklar. Yetersiz gıda alan ve fazla kalori yakan kişiler 55 yaşın üzerindekiler, özellikle menapoz sonrası kadınlar. Emziren ve hamile kadınlar. Alkol veya uyuşturucu kullananlar. Kronik hastalığı olanlar, uzun süredir stress altında olanlar yakın geçmişte ameliyat geçirmiş olanlar. Mide-barsak kanalının bir kısmı ameliyat ile alınmış olanlar. Ağır yaralanma ve yanığı olan kişiler. Eksiklik Belirtileri: RaşitizmÇocuklarda D vitamini eksikliği ile oluşan hastalık)Çarpık bacaklar, kemik veya eklem yerlerinde deformasyonlar, diş gelişiminde gerilik, kaslarda zayıflık, yorgunluk, bitkinlik Osteomalazi (yetişklerde D vitamini eksikliği ile oluşan hastalık) kaburga kemiklerinde,omurganın alt kısmında, leğen kemiğinde, bacaklarda ağrı, kas zayıflığı ve spazmları, çabuk kırılan kemikler.Aşırılık ve Zehirlenme Belirtileri Yüksek kan basıncı Mide bulantısı ve kusma Düzensiz kalp atışı Karın ağrısı İştah kaybı Zihinsel ve fiziksel gelişme geriliği Damar sertliğine eğilim Böbrek hasarları E Vitamini E Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir.Alfa,beta,gama ve delta tokoferolleri içerir. Bitkisel yağlar ve buğday tanesi en iyi kaynağıdır. Isıya karşı sabit ve pişirilmeye dayanıklıdır. Vücuttaki Fonksiyonları En iyi Antioksidandır.Hücre zarı ve taşıyıcı moleküllerin lipid kısmını stabilize ederek hücreyi serbest radikaller, ağır metaller, zehirli bileşikler, ilaç ve radyasyonun zararlı etkilerinden korur. İmmun sistemin aktivitesi için gereklidir.Timus bezini ve alyuvarları korur.Virütik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini geliştirir. Göz sağlığı için hayati önem taşır.Retina gelişimi için gereklidir.Serbest radikallerin katarakt yapıcı etkilerini önler. Yaşlanmaya karşı koruyucudur.Serbest radikallerin dokular, deri ve kan damarlarında oluşturduğu dejenaratif etkiyi önler.Yaşlanmayla ortaya çıkan hafıza kayıplarını da önleyici etkisi vardır. Eksiklik Belirtileri Çocuklarda hemolitik anemi ve göz bozuklukları Yetişkinlerde Dengesiz yürüme, konsantrasyon bozukluğu, düşük tiroid hormonu seviyesi, sinir harabiyeti, uyuşukluk, anemi, bağışıklık sisteminde zayıflama. E vitamini eksikliğinde kalp hastalıkları ve kanser riski artmıştır. K Vitamini K Vitamini yağda eriyen vitaminlerdendir.Kan pıhtılaşmasında önemli rol oynar. Lahana, karnıbahar, ıspanak ve diğer yeşil sebzelerde, soya fasülyesi ve tahıllarda bulunur.Genellikle vücutta barsak bakterileri tarafından sentez edilir. Vücuttaki Fonksiyonları Kan pıhtılaşmasını sağlar. Bazı çalışmalar özellikle yaşlılarda kemkleri güçlendirdiğini göstermektedir. Pıhtılaşmada ve kemik yapımında kalsiyum'a yardımcıdır. Eksiklik Belirtileri Kontrolsuz kanamalara neden olan K vitamini eksikliği malabsorbsiyon hastaları hariç ender görülür.Doğumdan sonraki ilk 3-5 gün içerisinde barsak florası henüz tam gelişmemiş olduğundan K vitamini eksikliği vardır. Günlük Vitamin K ihtiyacı: Genellikle sebzelerle alınan günlük 60-85 mg. herhangi bir eklemeye gerek kalmadan yeterli olmaktadır |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 7 (0 üye ve 7 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Sağlık Bakanı Akdağ, Erzurum'daki Sağlık Yatırımlarında Devir Açtıklarını Söyledi | TiTaN | Eskiler (Arşiv) | 0 | 07-20-2007 02:33 PM |
cinsel sağlık | Karizmatix | Adult eski arşiv | 81 | 06-28-2006 03:36 PM |
Sağlık Ansiklopedisi | Karizmatix | Eskiler (Arşiv) | 2 | 06-14-2006 04:11 PM |
Sağlık Nedir ? | Karizmatix | Eskiler (Arşiv) | 0 | 01-29-2006 11:35 PM |