![]() |
![]() |
#611 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak hâlinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş beline rağmen sağa sola koşuşuyordu.
Yanına sokularak: - Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var? Sıcak bir tebessümle: - Buraların yabancısıyım evlâdım, dedi. Hastahane tarafına gidecek bir araba arıyorum. - Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm. Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyemin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanacıkları pembe pembe olmuştu. - Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim. Saatime baktıktan sonra: - 20 dakikanız var, dedim. Hastahane yakın ama, bu havada pek araba bulunmuyor. Durağa herkesten önce geldiğimiz için dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini gördüm. içeriye doluşan ve arkadaş oldukları anlaşılan adamlara: - İlk önce biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı? Ön koltukta oturanı: - Hak istiyorsan Hakkâri'ye gideceksin arkadaşım, dedi. Hem oradaki haklardan K.D.V. de alınmıyormuş. Bu lâf üzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalışarak: - Ben biraz daha bekleyebilirim, dedim. Ama şu ihtiyar teyzenin hastahaneye yetişmesi gerekiyor. Bu defa şoför lâfa karışıp: - Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim, dedi. Okuyup üfledi mi hastahaneye uçuverir. Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşıp gitti. Yaşlı kadına baktım, tevekkülle susuyordu. 5-10 dakika sonra gelen bir başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şoföre, teyzeyi hastahanede indirmesini söyledim. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikâyet etmiyordu. Üstelik trafik de yarı yolda tıkanıp kalmıştı Şoför: - Yolun bu durumu hayra alâmet değil, dedi. Sebebini anlasam iyi olacak. Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileriye doğru yürüdü ve biraz sonra döndüğünde: - Kısmete bak yahu, dedi. Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış. Heyecanla: - Bir şey olmuş mu, diye atıldım. Yâni yaralı falan var mı? - Herhalde, diye cevap verdi. Dolmuşta bulunanları, teyzenin gideceği hastahaneye kaldırmışlar. Göz ucuyla yaşlı kadına baktım. Solgun dudaklarıyla birşeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dua ediyordu. Şoför, koltuğuna yavaşça otururken: - Kısmet işte, diye tekrarlayıp duruyordu. Sen kalk koca bir kamyonla çarpış. Hem de Türkiye'nin öbür ucundan gelen Hakkâri plâkalı bir kamyonla.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#612 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Çok güzel bir kadındı... Herkes tarafından beğenilen, güzelliğinin farkındabir kadındı. Bu yüzden kimselere kendini layık göremiyordu bir türlü,kimseleri beğenmiyordu. Seneler evvel kızların 'Evde kaldı' damgası yediği yıllarda, o hala bekardı. Bu da umurunda bile değildi.
Sonra o adam çıktı karşısına. Adam bir kere de vurulmuştu kadına. Zatenherkes bir kerede vuruluyordu ona. O hiç yüz vermedi. Adamdan hiç hoşlanmadı. İnatla reddetti sinema ve paket paket çikolataları. Evlilik teklifini reddetmek için ise bir saniye ile düşünmedi. Adam kararlıydı. Aylarca kararından dönmedi. İkisi de uzun süre karşılıklı inatlaştılar. Karlı bir günde, genç kadının komşusu kapıyı çaldı. 'Çabuk camdan dışarı bak! Seninki dışarıda!' Genç kadın cama koştu. Adam kapının önünde yatıyordu. Yemin etmişti zaten. Teklifini kabul etmezse kapıdan ayrılmayacağını söylemişti. Genç kadın şaşırdı, şimdiye kadar en inatçı o çıkmıştı. O geceden sonra beraber gezmeye başladılar. O zamanların en lüks gezmesi sinemaya gitmekti. Sık sık sinemaya gittiler. Genç kadın onunla vakit geçirdikçe yüreği ısındı adama. Daha sonra onu sevebileceğini düşünmeye başladı. Aradan geçen günlerde sevdiğini anladı. Aileler tanıştı. Söz kesildi, nişan yapıldı... Sevgililer muhteşem bir düğünle evlendiler... İkisi de mutluydu ama genç adam daha da mutluydu. Azmiyle başarmıştı her şeyi. Hiçbir şekilde sevgisinden vazgeçmemiş ve yılmamıştı. Genç kadını ikna etmiş ve kendini sevdirmişti. Yirmi sekiz yaşına kadar evlenmemeyi ve etrafın 'Güzelliğine rağmen evde kaldı' dedikodularını göze alan kadını kandırmayı başarmış, üstelik o zamanın çevre erkekleri arasında da büyük bir sükse yapmıştı. Yıllarca o kadından çocuk istedi adam... İlkönce bir kızları sonra da bir oğulları oldu. İkinci doğumu doktorların 'Eğer hamile kalırsan ölürsün' ikazlarına rağmen doğurdu. Çünkü kocası bir de erkek çocuk istiyordu. Kızı olmuştu bir de erkek de şansını denemek istiyordu. Genç kadın kırmadı onu ve hayatını hiçe sayarak doğuma girdi. Tablo tamamlanmıştı artık. İki çocuk, biri kız, biri erkek... ve ikisi. Çocuklarına çok iyi baktılar. Genç kadın her bakımdan mükemmel bir anneydi. Çocuklar büyüdüler... Okula başladılar. Babalarını görme fırsatları olmuyordu çünkü çok çalışıyordu. Senelerce çalışmıştı. Ailesinin her şeyi olması için çabalamıştı... Çocuklar babalarına duydukları özlemle ona daha çok ilgi gösteriyorlardı. Genç kadın genellikle çocuklarıyla yalnızdı. Çünkü genç adam holding olma yolunda ilerleyen bir işiyle fazlasıyla haşır neşir olmak zorundaydı. Hepsi göğüslediler bunu. Onlar tüm hasreti kabul ederken, genç adam eve çok geç saatlerde gelmeye ve evde daha az vakit geçirmeye başladı. Akşam yemekleri artık beraber yenmiyordu. Bayram gezmeleri anne ve çocuklarla yapılıyordu. Bir aile için en kötü parçalanma yaşanıyordu... Zaman geçtikçe bu garipliğin nedeninin iş problemleri olmadığı anlaşıldı. Bir sabah küçük kız uyandığında annesiyle babasının mutfakta oturup konuştuklarını duydu. 'Çocukları al ve git. Ben artık boşanmak istiyorum' 'Gitmeyeceğim' dedi genç kadın. Her şey bitmişti artık. Karısı ve çocukları için kendini parçalayan adam artık başkasına aşık olmuştu. Hatta yedi uzun senedir o kadınla beraberdi. Erkek çocuk istediği zamanlar ilişkileri başlamıştı. İstediği her şeyi elde etmişti artık. Parası da vardı. Baba olmayı da tatmıştı. Senelerce peşinden koştuğu ve ikna etmek için sokaklarda gecelediği kadınla evlenmişti. Çocuklar babalarını o evde yalnız bırakıp gitmek istedilerse de anneleri ısrarla gitmedi. Bu kadar kolay gönderemezdi onu evden... Tam bir sene bekledi. Kocası iflas edip diğer kadın onu bırakıncaya kadar. Adam beş parasız, kırık kalple eve döndüğünde artık baba diye koşacak çocuklar evde yoktu. Çocuklar konuşmuyordu onunla... Karısı mümkün olduğunca soğuk ve mesafeliydi... Her şey bitmişti aslında. Geriye kalan sadece onların dışardan bir aile olarak görünmesiydi. Oysa adam bu aileyi seneler evvel parçalamıştı. Karısı onu kızı ve oğlu evlendiğinde ve ilk torunlarını kucaklarına aldığında affetti. Çocuklar ise hiç affetmediler. En güzel yıllarını böyle bir duyarsızlıkla, yaşadığı aşk için minik kalplerini kırarak yaşattığı için hiç affetmediler... O yüzden ikisi de çocuklarına umutla ve sevgiyle bağlılar. Torunlar dedelerine tutkuyla bağlılar. Dedeleri, çocuklarına gösteremediği tüm şefkati onlara veriyor var gücüyle... Daha önce kırdığı iki minik kalbin yavrularına sevgiyi yaşatarak, acısını dindirmeye çalışıyor.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#613 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Birgün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir süre sonra, genç adam, uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkum oldugunu açıklamış. Mahkumiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki, ne ziyaretine gelmişler, ne de bir mektup yollamışlar. Ama fakir oldukları için seyahat edemediklerini, cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor; her şeye ragmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş.
Ailesinin işini kolaylaştırmak için, kendilerine mektup yazıp tren kasabanın eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse, raylara yakın bir elma agacına beyaz bir kurdela baglayacakmış. Eger kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa, hiç birşey yapmayacaklar, o da trende kalıp batıya gidecek, belki de bir serseri olacakmış. Tren, kasabasına yaklaşırken heyecan o kadar artmış ki, pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer degiştirip onun yerine elma agacına bakacagını söylemiş. Bir dakika sonra elini genç mahkumun koluna koymuş, ''Şuraya bak'' demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. ''Her şey yolunda, bütün agaç bembeyaz kurdelalarla bezenmiş''. O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar, adeta birden dagılmış, kaybolmuş. ''Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayatta anlamsızdır''
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#614 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka yerde olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın, orada kalmalıydın.
Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Her hangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin. Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya. Ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibi yeşildin. Açelyaydın pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın bir ateş gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim. Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da. Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın, en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey olduğunu anladım seninle.. Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim. Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kul ederdim. Sana ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen girebilirdin... Sevdim ve hayrandım da. Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu, olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da.. Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman. Sığmadın cümlelere ve hiç bir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı. Seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim. Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın. Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin..
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#615 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ayakkabıcı yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca çocuk vitrine doğru daha yaklaştı. Fakat koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol bacağının dizinin alt kısmından sonrası boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuyordu pantolon ucu. Çocuğun baktığı ayakkabılar sanki kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu ve daldı hülyalara, bir süre sonra da hülyalardan çıkıp yola koyuldu. Adam dükkandan çıkarak ona yaklaşıp -Küçükk diye seslendi. -Ayakkabı almayı düşündün mü bu seneki modeller bir harika! Çocuk, ona dönerek: -Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik. -Bence önemli değil diye atıldı adam. Bu dünya da her şeyiyle tam insan yok ki. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı, kiminin de aklı yada imanı. Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü. -Keşke imanımız eksik olacağına ayaklarımız eksik olsaydı. Çocuğun kafası iyice karıştı, bu sefer adama doğru yaklaşıp. -Anlayamadım dedi. Neden öyle olsun ki? -Çok basit!. dedi, adam. Eğer imanımız yoksa cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa problem değil. Zaten orda eksiklikler tamamlanacak hatta sakat insanlar sağlamlara oranla daha fazla mükafat görecekler. Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar hafiflemiş gibiydi. Adam vitrini işaret ederek, baktığın ayakkabı sana yakışır, denemek ister misin? Çocuk başını iki yana sallayarak üzerinde 30 lira yazıyor, almam mümkün değil ki. İndirim sezonunu senin için biraz öne aldım dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer, zaten sen bir tekini alacaksın o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp -Ayakkabının diğer teki işinize yaramaz dedi. Onu kim alacak ki? -Amma yaptın ha diye güldü adam. Onu da sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım. Küçük çocuğun aklı bu sözlere yatmamıştı. Adam devam ederek; -Üstelikte öğrencisin değil mi? Diye sordu. -İkiye gidiyorum! Diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır. -Tamam işte dedi adam. 5 lirada öğrenci indirimi yapsak geri kalanda pazarlık payı olur zaten, bu durumda ayakkabı senindir. Sattım gitti ayakkabıyı! Çocuğun aklı karışıktı, dükkana girdi raflar onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra çocuğu oturtup sağ ayağını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek -Bbenim satış işlemim bitti! dedi. Sen de bana bunu satsan memnun olurum. -Şaka mı yapıyorsunuz ? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı deinmek üzere. Eski ayakkabı para eder mi? -Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş dedi adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise o kadar para tutar bu yüzden ayakkabın bence en az 30-40 lira eder. Küçük çocuk art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı bu yaşadıkları, hem de hayatında gördüğü en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı paralara göz gezdirdikten sonra 10 liralık banknotu geri vererek: -Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya! Adam onu kucaklayarak yanağından öperek parayı aldı. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer dükkandaki bütün mallarını bir günde satsa böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak tebessümle teşekkür etti. -Babam haklıymış!.Sakat olduğum için üzülmeme gerek hiç gerek yok.. demişti.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#616 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur:
"Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?" Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. "O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin" Öğrenciler bunu da yaparlar. "Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!" Öğrenciler , bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: "Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun." Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: "Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar." Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: "Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor." "Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık." "Hem sıkıldık, hem yorulduk?" Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: "Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#617 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip
utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi? Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı.. Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu.. Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı... Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü.. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu.. Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti. Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kabetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı. Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. "Madam" dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner..." "Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın.. "Anıt değil... Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz". Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı, "Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı..." Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi.. Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?" Rektör'ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı. Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular. Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u. ========= Ayağınıza kadar gelip, sizinle görüşmek isteyen insanlara yaklaşmadan önce bir kez daha düşünmeniz dileğiyle...
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#618 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Küçük istavrit yiyecek bir şey sanıp
Hızla atıldı çapariye Önce müthiş bir acı duydu dudağında Gümbür gümbür oldu yüreği Sonra hızla çekildi yukarıya Aslında hep merak etmişti Denizlerin üstünü Neye benzerdi acep gökyüzü Bir yanda büyük merak Bir yanda ölüm korkusu 'Dudağı Yarıklar' denir şanslıdır onlar Hani görüp de gökyüzünü insanı Oltadan son anda kurtulanlar Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu Küçük istavrit anladı yolun sonu Koca denizlere sığmazdı yüreği Oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende Cansız uzanıvermişti Dostlarında değiyordu minik yüzgeci İnsanlar gelip geçtiler önünden Bir kedi yalanarak baktı gökyüzünün içine Yavaşça karardı dünya Başı da dönüyordu Son bir kez düşündü derin maviyi Beyaz mercanı bir de yeşil yosunu İşte tam o anda eğilip aldım onu Yürüdüm deniz kenarına Bir öpücük kondurdum başına İki damla gözyaşından ibaret Sade bir törenle saldım denizin sularına Bir an öylece bakakaldı Sonra sevinçle dibe daldı Gitti tüm kederlerimi söküp atarak Teşekkürü de ihmal etmemişti Birkaç değerli pulunu elime avuçlarıma bırakarak Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme Sorar gibiydiler neden yaptın bunu niye 'Birgün dedim bulursam kendimi Yeşileğendeki istavrit kadar çaresiz Son ana kadar hep bir umudum olsun diye'
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#619 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir zamanlar, birbirine bitisik iki çiftlikte yasayan iki erkek kardes vardi.Günlerden birgün bu iki kardes arasinda bir anlasmazlik basgösterdi. Iki kardes arasinda o zamana degin ilk kez görülen anlasmazlik, giderek büyüdü ve kardesler arasinda ayriliga neden oldu.Iki kardes, birbirlerine yalnizca küsmekle kalmadilar, yillardir ortaklasa kullandiklari tarim makinelerine degin sahip olduklari tüm araç gereçlerini ve mal varliklarini da ayirdilar. Küçük bir yanlis anlama sonucu baslayan anlasmazligi izleyen ayrilik,giderek büyüyen bir uçuruma dönüstü ve en sonunda yerini, karsilikli kullanilan hos olmayan sözlere birakti.Bunun arkasindan da beklenenler oldu ve kardesler arasinda önce siddetli bir kavga, sonra da ürkütücü bir sessizlik yasanmaya basladi.Bir sabah, bu iki kardesten büyügünün kapisina bir usta geldi.Elinde büyük bir marangoz çantasi vardi.
Ev sahibinden geçici bir is istedi: -Yapilacak ufak tefek bir isiniz varsa, size yardimci olmak isterim,dedi. -Elimden hemen her is gelir. Birkaç gün çalisirim, isi bitiririm.Büyük kardesin aklina o an bir "is" geldi. -Evet, sana göre bir isim var` dedi ve küçük kardesinin çiftligini isaret etti. -Su derenin karsisindaki çiftlik, komsumundur. Daha dogrusu,benim küçük kardesime aittir o çiftlik. Geçen haftaya dek benim çiftligimle onun çiftligi arasinda bir otlak vardi.Sonra o, buldozeriyle oraya irmak bendi yapti ve simdi aramizda, otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden ayiran bir dere var.Is isteyen adam, büyük kardesin söylediklerini dikkatle dinledikten sonra sordu: -Benden ne yapmami istiyorsunuz? dedi.Büyük kardes önce kuskusunu, sonra da kararini açikladi:-Kardesim bunu, bana aci vermek için yapmis olabilir,dedi.-Fakat simdi ben, onun yaptigindan daha büyük bir sey yapacagim.Bunlari söyledikten sonra adami aldi, ahirlarin oldugu yere götürdü ve duvarin dibinde yigili duran kütükleri gösterdi: -Senden, bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasinda üç metre yükseklikte bir çit yapmani istiyorum , dedi. -Kaç gün çalisirsan çalis, nasil yaparsan yap ama bana öyle bir çit yap ki, gözlerim kardesimin çiftligini artik görmek zorunda kalmasin.Is arayan usta, basini salladi:-Sanirim durumu anladim, efendim, dedi. -Simdi bana çivilerin, kazma küregin yerini gösterin ki hemen isime baslayayim.Büyük kardes ustaya kazma, küregin ve çivilerin oldugu yeri gösterdikten sonra, alisveris yapmak için kasabaya gitti. Usta ise, tüm gün boyunca ölçerek, keserek,çivileyerek sikı bir biçimde çalismaya koyuldu.Aksam günes batarken o isini bitirmis, çiftlik sahibi büyük kardes ise alisverisini tamamlamis, kasabadan dönüyordu. Çiftlige gelir gelmez ustanin yaptiklarina bakti ve saskinliktan gözleri, yuvalarindan firlayacakmis gibi açildi. Karsisinda, yapilmasini istedigi çit yoktu ama,derenin bir yakasindan öteki yakasina uzanan görkemli bir köprü vardi. Biri kendi çiftliginin topragina, öteki küçük kardesinin çiftliginin topragina oturtulmus saglam iki ayak üzerinde,yanlarindaki korkuluklarina varincaya dek tüm ayrintilariyla yapilmis ve tam anlamiyla "ustaisi" denilecek kusursuzlukta bir köprü uzaniyordu.Büyük kardes, hâlâ geçmeyen saskinligiyla bu köprüyü seyrederken,karsidan birinin geldigini gördü. Dikkatle baktiginda gelen kisinin, komsusu, yani küçük kardesi oldugunu anladi.Kardesi, kollarini iki yana açmis olarak köprünün karsi ucundan kendisine dogru yürüyordu.-Benim sana karsi yaptigim bunca haksizliga ve söyledigim bunca kötü sözlere karsin sen, bu köprüyü yaptirarak ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan oldugunu gösterdin,dedi agabeyine.-Simdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarini açarak bana gel...Köprünün iki ucundan ortaya dogru yürüyen kardesler,köprünün ortasinda bir araya geldiler ve özlemle kucaklastilar. Büyük kardes bir ara arkasina baktiginda,çantasini toplayip, oradan ayrilmakta olan ustayi gördü. -Gitme, dur, bekle, diye seslendi ona. -Sana yaptiracagim birkaç is daha var, çiftligimde... Usta gülümsedi;-Ben buradaki isimi tamamladim, gitmem gerek, dedi ve ekledi:-Yapmam gereken daha çok köprü var. Köprüleri kurabilecek gücünüz hiç eksik olmasin,Köprüleri kurduktan sonra da, yikilmamasi için sık sık bakimini yapin, yani sevdiklerinize zaman ayirin, o köprü yoluyla sık sık gönüllerini ziyaret edin."
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#620 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Merhaba! Size bizi anlatıcam.Tuğba ile beni yani
İlk tanıştığımız gün... 18 Mart 2003 Çanakkale şehitlerini anma gününde tanıştık. Onların okulu ile bizim okulumuz yanyana oturuyordu.Biz de yanyana düşmüştük. Yanımda can dostum Melih oturuyordu.Onun yanında en iyi arkadaşı Aslı. Melih ile ben yanımızda bir kız lisesinin oturduğunu öğrenince çok şaşırmıştık.Sonra Melihle ingilizcemiz fena olmadığı için kızlar hakkında ingilizce yorum yapmaya başladık.Tabi nerden bilelim onlarında ingilizce bildiklerini!!! Sonra biz yorum yaparken bir kız hakkında yanlış tahminde bulunduğumuz için Tuğba bize döndü ve " Şey affedersiniz bir şey söylicem. O kız lise ikiye değil lise üçe gidiyor." dedi. Tabi biz utancımızdan yerin dibine girdik.Sonra ben uyuya kalmışım.Başım yanlışlıkla Tuğbanın omuzuna düşmüş.Tuğbanın hocasının cimciklemesiyle uyandım. Tabi hemen sıçradım.Sonra ben Tuğba ile, Melih de Aslı ile sohbet etmeye başladı.Tören ondan akşam altı buçuğa kadar sürmüştü.Osaate kadar konuştuk.Tuğbanın ne kadar zor biri olduğunu daha o zaman anlamıştım.Hiçbir şeyini anlatmıyordu.O az konuşmasına rağmen ona aşık olmuştum.Akşam olmak üzereydi.Ben yaşadığım ilk aşk deneyimimde de aldatılmıştım.Nasıl oldu da bu kıza bir konuşma da, onun bir bakışına aşık olmuştum? Ayrılma vakti gelmişti.Gidiyorduk. Konferans bitmişti.Giderken ona"Buluşabilir miyiz?" dedim."hayır" dedi.Sonra Melih ve Aslının da gelmesi şartıyla kabul etti. Buluştuk. Ona bütün cesaretimi toplayıp çıkma teklifi ettim. Bana bakarak:"Beni tanımıyorsun bile "dedi. Ben de" zaten tanımak için seninle olmak istiyorum " dedim. "Tamam."dedi. Tabi o da içinde güven duyduğu içindi.Çıkmaya başladık. O bana, ben ona her gün biraz daha bağlanıyorduk.Onu çok seviyordum. Okuldan kaçtık.Gezmeye gittik. Sanki dünya bomboştu ve sadece ikimiz vardık.Hatta sırf birlikte gün batımını seyretmek için binbir tane yalan söylemişti ailesine. Şimdi nasıl mıyız? Benim bir hatam yüzünden bana küsmüştü. Ama barıştık. Nasıl mı? Hep onun peşinden koştum. İlk defa... Ama asla yalvarmadım. Oda ben de asla gururumuzu çiğnemedik.Çok kavgalar ettik. Çok tartıştık. Ama her seferinde biraz daha bağlandık. Onu çok seviyorum. O da beni. Eğer isterse onunla hayat boyu onunla kalmak istiyorum.Duy Tuğba duy beni seni seviyorum. Bizi anlattım tüm dünyaya. Herkes bilsin diye. Seni çok seviyorum. Merak etmeyin. Size devamını yazıcam. Bu daha tanışma faslıydı. Daha bizimle ilgli çok şey öğreneceksinsiz. Hoşçakalın!!!!!!
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|