10-26-2007, 02:12 PM | #1 |
Aşmış Üye
Kayit Tarihi: Dec 2006
Nerden: KoCaELi
Yaş: 39
Mesajlari: 34,356
Teşekkür Etme: 21 Teşekkür Edilme: 162 Teşekkür Aldığı Konusu: 97
Üye No: 23848
Rep Power: 8728
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Kitaplar Ve İnsanlar
Ben böyle değildim eskiden.
Hiç konuşmazdım, susardım hep. Susmaktan hoşlanır, zevk alırdım adeta. Susmak belki yaradılışımda vardı, belki böylesi yakışıyordu bana; ama besbelliydi ki susmayı tercih etmem, daha çok bunun gerekli olduğuna inandığım içindi. Susmak başlı başına bir eylemdi bana göre; nice konuşmalardan daha iyi anlatırdı bazı şeyleri. Konuşmak rahatsız ediyor, sıkıyordu beni, tedirgin kılıyordu. Çünkü konuşulunlar hep bir tekrardı, anlamsızdı, bir tazeliği yoktu; o kadar içtenliksiz, o kadar ciddiyetsizlerdi ki. Şimdiyse bu suskunluğumu örtmek için konuşuyorum. Ben böyle değildim, eskiden... Neysem o idim. İnsanları nasıl içyüzleriyle daha doğrusu tek ve gerçek olan yüzleriyle görmek istiyorsam, ben de öyle görünürdüm. Birkaç yüzlülüğü bilmezdim. Bilmezdim, riyayı, gösterişi. İnsanların gözleriyle yalan söylediklerine, inanmazdım. Halleriyle insanları aldattıklarına, dilleriyle insanları kandırdıklarına, elleriyle insanları dolandırdıklarına. Nasıl inanabilirdim ki. Buna inanmak insana inanmamak demekti. Çünkü insana yakışan doğru olmaktı, dürüst olmaktı, açık olmaktı. Çünkü insanı onurlu kılan değerlerdi bunlar. İnsanı insan yapan, onu yücelten özelliklerdi. Yoksa nasıl dururdu ayakta insan, nasıl kalırdı içtenlik olmadan, sevgi olmadan, özveri olmadan ayakta, nasıl? Şimdi insanlar, kendimi olduğum gibi göstermeme izin vermiyorlar. İçimi ortaya koymama engel oluyorlar. Yüreğimi açamıyorum onlara. Başka türlü, hep olmadığım gibi görünmemi, öyle davranmamı istiyorlar benden. Olaylar neyi gerektiriyorsa, zaman nasıl işliyorsa, başkaları ne bekliyorsa öyle olmamı, ikinci yüz, üçüncü bir yüz kullanmamı istiyorlar. Benim olmayan bir tavra bürünmeye zorluyorlar beni, benden doğmayan hareketleri yapmaya, isteklerimin dışında bir tutuma. İnandıklarımın tersine bir davranışa, değerlerimin aksine bir yaşama biçimine, iman ettiklerimin çok uzağında bir hayat tarzına. Hazırlanmış, düzenlenmiş yapmacık bir yaşantıya. Ne korkunç, ne gülünç, ne acı bir yaşamak. Ben böyle değildim. Biz böyle değildik. Eskiden... Ben böyle değildim, eskiden... Kitapları insanlara değişmezdim. Kitabı insanlardan değerli görürdüm. Bir kitap bir insandan, daha doğrusu sıradan bir insandan daha önemliydi bana göre. Bir kitap bir insandan daha canlı, daha yaşayan bir şeydi benim için. Şu her gün yiyip içip, eğlenip yatan insanların ne kıymeti olabilir. Bıkmadan, usanmadan, yıllarca aynı hayatı yaşayan, yani yaşayıp duran insanlar ne verebilirlerdi ki. Kendileri değillerdi ki yaşayan, yaşayan sanılan. Aşksız, heyecansız, acısız, ızdırpsız... Kalemsiz, kağıtsız, mürekkepsiz, kitapsız... Oldukça rahat yaşayan bu insanların diğer canlılardan, ya da bitkilerden ne farkları vardı. Bunlar gerçekten insan mıydı? Bunlar insanımsıydı. Oysaki kitapların bir geçmişi, bir yaşayan anları, bir geleceği vardı. Kanları mürekkep olan, damarları satırlar olan, yaprakları organlar olan, yüzleri bir komposizyon olan capcanlı varlıklardı. Kitapları şimdiki zaman içerisinde yakalayıp bağrına basmak değil midir insanın ödevi? Birlikte yaşadığımız, iç içe olduğumuz, yan yana durduğumuz kitapları. Nefesimizin nefesine karıştığı kitapları. Sıcacık yavruları. Elbette ki insanların saatlerce süren geçici ve içeriksiz konuşmalarına, soğuk mu soğuk sözlerine kan sıcaklığındaki kitapları, buharı kalkan sayfaları tercih edecektim. İnsanların tiksindirici kokusundan kaçıp, kağıdın ve mürekkebin kalp ve kafa okşayan kokusunu duyacaktım, içimi çekecektim. Şimdi kitapları yalnızca seyrediyorum. Vitrin görgümü, kapak kültürümü artırıyorum. Uzaktan bakıyorum onlara. Zavallı yavrucaklar nasıl da tozlanmışlar, nasıl da sahipsizler, öksüzler, yetimler, boynu bükükler. Bir gün bir gecede, hatta birkaç saatte devirdiğim kitapları, zar zor bir haftada, kimilerini bir ayda bitirebiliyorum. Buna da okumak denirse tabi; eskisi gibi bir nefeste değil, binbir nefeste dinlene dinlene okuyorum. Kimilerinin ise henüz kapağını açmış değilim. Kimilerini almış bile değilim. Pahalı güzellerim benim. Güzelliğinize paha biçilemiyor zahir. İnsanlara, dönüp yüzüne bile bakmadığım insanlara, dinlemediğim ya da lütfen kulak verdiğim insanlara şimdi kitaplardan daha çok zaman ayırıyorum belki de ayırıyor gözüküyorum. Öyle görünmek zorunda mıyım? Kitaplar beni bekliyorken, kitaplar böyle duruken, kitaplar beni çağırıyorken, insanlara niye gidiyorum, insanlara niye kaçıyorum, onlardan kaçmalıyken, onları görmemek, onlara görünmemek varken. Bunca güzel kitap varken, gittikçe insanları mı seviyorum nedir? YASAR AKGUL |
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|