12-18-2006, 12:40 AM | #1 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Seri katiller
Edward Budd 18 yaşında atılgan bir gençti. Kendini geliştirmek ve ailesinin eline bakmamak için, 25 Mayıs 1928'de gazeteye ilan vererek iş aramaya karar verdi. Özellikle şehirde çalışmak istiyordu, annesi, babası ve dört kardeşiyle yaşadığı köyün tozundan, toprağından, pisinden uzaklaşmak için... Ertesi pazartesi 28 Mayıs'da annesi Delia kapıyı açtığında, kendini Farmingdale, Long Island'dan Frank Howards diye bir çiftçi olarak tanıtan, yaşlıca bir adam dürüyordu karşısında. Edward'la iş hakkında görüşmek istiyordu. Delia 5 yaşındaki Beatrice'e gidip arkadaşında olan abisini çağırmasını istedi. Yaşlı adam kıza gülümsedi ve bir çeyreklik verdi. Edward'i beklerken, Delia adamı inceledi. Şefkatli bir yüzü vardı, gri saçları ve gri sarkık bir bıyığı vardı. Bayan. Budd'a hayatını şehirde içmimar olarak kazandığını söyledi. Ama artık emekli olduğunu ve kazandıklarıyla aldığı çiftliğe yerleştiğini anlattı. Altı çocuğu tek başına yetiştirmişti, çünkü karısı onu 10 yıl önce terketmişti. Çocuklarının yardımı, çiflikteki yardımcıları ve isveç aşçısı ile yüzlerce tavuk ve altı tane ineği yetiştiryiordu. Ama şimdi yardımcılarından biri ayrılacaktı ve yerine birini arıyordu. O sırada gelen Edward boyu-posuyla dikkat çekiyordu ve kendini iyi bir işçi olarak göstermeye çalışıyordu. Bay Howard ona haftada 15 $ teklif etti, bu teklifi büyük bir sevinçle kabul etti. Hatta Edward'ın en yakın arkadaşı Willie'yi de işe almayı kabul etti. Cumartesi hazır olmalarını onları gelip alacağını söyleyerek gitti. Çocuklar ve aileleri bu kadar çabuk cevap gelmesine ve bu kadar kazançlı bir iş bulmalarına çok sevinmişlerdi. Ama 1 Haziran cumartesi günü kimse gelmedi. Sadece elle yazılmış, meşgul olduğunu ama yarın geleceğini belirten bir not geldi. Ertesi sabah 11'de Frank Howard elinde çiftliğin ürünleri olduğunu söylediği çilek ve taze süzme peynirle geldi. Delia mutlaka öğle yemeği için kalmasını istedi. Baba Budd'da bu sayede oğlunun yeni işvereni ile tanışma ve konuşma fırsatı buldu. Babaları mutlu eden türden bir muhabbetti. Nazik ve müşfik bir adamdı ve coşkuyla 20 dönüm tarlasını, arkadaş canlısı yardımcılarını, doğal ve basit, ama mutlu çiftlik hayatını anlatıyordu. Oğlunun ihtiyacı olan şeyin de bu olduğunu biliyordu. Albert Budd bir hayat sigortası satıcısıydı, hep sakin ve uysal bir insandı. Yaşlı adamın kırışık takımının görünümü hiç hoşuna gitmemişti, ama genel havası inandırıcı ve kibardı. Yemeğe oturduklarında kapıdan içeri şarkı mırıldanan sevimli bir kız geldi, bu 10 yaşındaki Gracie'ydi. Büyük kahverengi gözleri ve koyu kahverengi saçı, açık renk teni ve pembe dudaklarıyla güzel bi tezat oluşturuyordu, ilerde çok can yakacak bir kız olacağı belliydi. Kiliseden geliyordu ve üzerinde pazar kıyafeti vardı: Beyaz ipek elbise, beyaz kısa çorap ve boynunda inciden bir kolye... Bu halde yaşından daha olgun duruyordu. Gracie Budd Frank Howard; onunla karşılaşan hemen hemen her erkek gibi uzunca bir süre ondan gözlerini alamadı. "Bakalım hesabın nekadar iyi" diyerek ona kalınca bir deste para verdi. Budd Ailesi adamın üzerinde bu kadar para taşımasından etkilenmişti. "Doksan-iki Dolar ve elli Cent" diyerek Gracie parayı iade etti. "Ne kadar parlak bir çocuk" diyen Howard, ona, kendine ve kızkardeşi Beatrice'e şeker alması için 50 cent verdi. Howard onlara akşama doğru uğrayıp Edward ve Willie'yi alacağını söyledi, ama önce şehire inmesi gerekiyordu, kız kardeşinin çocuklarından birinin doğum günü partisi vardı. Gençlere sinemaya gitmeleri için 2'şer dolar verdi. Tam çıkmak üzereyken, yeğeninin doğumgününe Gracie'yi de davet etti. Ona iyi bakacağını ve akşam 9'dan önce eve döneceklerini söyledi. Delia kız kardeşinin nerde oturduğunu sordu, Columbus'ta 137nci caddede diye adres aldı. Tam emin olamıyordu ve yollamak konusunda karasızdı ki, babası kız için iyi olacağını söyledi. "Bırak zavalli kız gitsin, eğlenmek için çok fırsatı olmuyor..." Delia, Gracie'ye en iyi mantosunu giydirdi ve gri çizgili şapkasını taktı. Onları kapının önüne kadar geçirdi ve yürüyerek gözden kaybolmalarını izledi. O akşam ne Frank Howards'tan ne de Gracie'den bir iz yoktu. Uykusuz ve habersiz geçen korkunç bir geceden sonra genç Edward karakola kızkardeşinin yokluğunu bildirmeye gitti. GRİ ADAM "En kötü kısmı, verdiği adresin yanlış olmasıydı", dedi Polis memuru Samuel Dribber. O nazik adam bir dolandırıcıydı. Ne Frank Howard diye biri vardı, ne de Farmingdale, Long Island'da bir çiflik. Hiçbiri doğru değildi. Normal araştırmalar başlatıldı. Anlattığı herşeyi tek tek kontrol ettiler. Hatta Budd'ların ellerindeki sabıkalıların, sübyancıların ve ruh hastalarının fotoğraflarına bakmaları istendi. Bir sonuca varılamadı. Gracie'den bir iz yoktu. 7 Haziran'da New York polisi ülkedeki her karakola üzerinde Gracie'nin resmi ve "Frank Howard"in tanımı olan 1000 tane el ilanı yolladı. Bu kampanya ve yerel duyurular sonucunda, Gracie'yi gördügünü iddia edenler ve ihbar mektupları furyası yaşandı. Bu davaya atanmış 20'den fazla detektif herbirini ipucu olasılığı için araştırdı. Aralarında bazıları gerçeklere dayanıyordu. Polis el yazması notun Budd Ailesine yollandığı Western Union ofisini ve notu buldu. Yazısına ve gramerine bakılarak, "Howard"ın eğitim almış, ince bir kişi olduğu anlaşılıyordu. Aynı zamanda hediye götürdüğü süzme peyniri de nereden aldığı belirlendi, her iki adres de Doğu Harlem'deydi. Artık araştırmalarını yoğunlaştırabilecekleri bir bölge vardı. New York polisi çocuk kaçırmalarına yabancı değildi. Hatta bir yıl önce bu olayla hemen hemen aynı başka bir olay daha vardı. 11 Şubat 1927'de 4 yaşındaki Billy Gaffney kapının önünde komşusu olan 3 yaşındaki aynı isimli kişiyle oynuyordu. 12 yaşındaki komşu evde uyuyan kız kardeşine ve bu iki çocuğa dikkat ediyordu. Kız kardeşi ağlamaya başlayınca yanlarından ayrılıp eve girdi, geri döndüğünde ufaklıklar yerlerinde yoktu. Genç Billy'nin babasına haber verdi ve beraber aramaya başladılar. Babası sonunda oğlunu karşı apartmanın en üst katında buldu, çatıdan iniyordu. Billy Gaffney'in nerde olduğu sorusu üzerine, " Onu öcü aldı" diye cevap verdi küçük. Ertesi gün bir sürü detektif gelip olayı araştırmaya başladıklarında kimse 3 yaşındaki tanığın bu basit sözlerini dikkate almadı. Polis çocuğun etraftaki terkedilmiş fabriklaradan birine girdiğini veya daha kötüsü birkaç blok ötedeki Gowanus kanalına düsmüş olabileceğini düşünüyordu. Kanal kurutuldu ve arandı ama Billy'den iz yoktu. Sonunda biri küçüğü dinleyip ondan "öcü adam"in tarifini aldı : zayıf, yaşlıca, gri saçlı ve gri bıyıklı bir adam. Ama polis gene bu tanımın üzerinde çok durmadı ve bir yıl sonraki olayla ve " Gri Adam"la bağlantı kuramadılar. Temmuz 1924'de, 8 yaşındaki Francis McDonnell, Staten Island'daki Charlton Woods mahallesindeki evinin önünde oynuyordu. Annesi de onun yakınıda oturuyor ve ufak kız kardeşine bakıyordu. Sıska ve yaşlıca bir adamın uzakta caddenin ortasında durduğunu gördü. Yumruklarını sıkıp sıkıp gevşeten bu pejmürde kılıklı yabancı yaşlı adama bakmaya başladı. Adam kendi kendine konuşuyordu, sonra şapkasına dokunarak kadına selam verdi ve gitti. Öğleden sonra daha geç saatte tekrar Francis'i ve arkadaşlarını futbol oynarken seyrettiği görüldü. Francis'i yanına çağırmıştı, diğer çocuklar oyuna devam ediyorlardı. Bir kaç dakika sonra yaşlı adam ve Francis ortadan kaybolmuşlardı. Bir komşu daha sonra Francis'e benzeyen birinin yaşlıca, gri saçlı bir adamla yakınlıktaki ağaçlığa girerken gördüğünü söyledi. Francis'in ortadan kaybolması akşam yemeğine kadar farkedilmedi. Polis olan babası bir arama ekibi kurdu, oğlanı ağaçlıkta birkaç dalın altında buldular. Korkunç bir şekilde tecavüz edilmişti, kıyafetleri parçalanmış, elleri ve ayakları çorap lastiği ie bağlanmıştı. Francis o kadar kötü dövülmüştü ki o "yaşlı " adamın göründüğü kadar yaşlı ve güçsüz olduğundan şüphe duyuyorlardı. Öyle bir şiddetle dövülmüştü ki polis başka bir suç ortağının olup beraber yaptıklarını düşünmeye başladılar. Kısa zamanda Manhattan'ın parmak izi uzmanları ve fotoğrafçıları ve buna ilaveten 250 polis memuru bu davaya atandı. Büyük insan avında onlarca şüphelinin ifadesi alındı, ama hiçbiri gri saçlı, gri bıyıklı yaşlı serseriye benzemiyordu. Yüzü Francis'in annesi Anna McDonnel'in kafasına kazınmıştı : "Yolun karşısından çarpık çurpuk yürüyerek geliyordu, kendi kendine konuşuyor ve elleriyle tuhaf hareketler yapıyordu. O elleri hiç unutmayacağım, o ellere bakarken tüylerim diken diken olmuştu.... Garip bir şekilde açıp kapıyordu, açıp kapıyordu, açıp kapıyordu. Onun Francis ve diğerlerine bakarken gördüm. Sık gri saçlarını, sarkık gri bıyıklarını gördüm. Herşeyi gri ve solmuş görünüyordu." Polisin büyük çabalarına karşılık "Gri Adam" sanki ortadan kaybolmuştu. YAKALANIŞ Kasım 1934'de, Budd davası resmi olarak hala açıktı ama kimse gerçekten çözüleceğine inanmıyordu. Sadece bir kişi, William F. King, davayı araştırmaya devam etti. Arada sırada gazeteci Walter Winchell'le olayın kapanacağına dair sahte bir ipucu sızdırıyorlardı basına. Winchell de bu aldatmacayı sürdürerek: "Gracie Budd gizemini inceledim. Altı yıl önce kaçırıldığında 8 yaşındaydı. Ve büyük ihtimalle diyebiliriz ki kayıp insan bölümü 4 hafta sonra bu davayı kapatacaktir, veya kapatılacağı bekleniyor." diye yazmıştı köşesine. 10 gün sonra Delia Budd'a bir mektup geldi. Ama eğitimi yetersiz olduğu için kendi okuyamadı ve oğluna verdi okuması için. Edward mektubu okur okumaz fırlayıp detektif King'i bulmaya gitti. Mektup tek kelimeyle dehşet vericiydi: "Sevgili Bayan Budd, 1894'de bir arkadaşım Steamer Tacoma adlı bir gemide tayfa olarak çalışıyordu. San Fransisco'dan HongKong'a sefer yapıyorlardı. Oraya vardıkarında karaya çıkmış ve içip, sızmışlar. Uyanıp limana gittiklerinde, gemi çoktan hareket etmişti. O yıllarda Çin'de açlık krizi vardı. Etin her türlüsü 1-3 $ dan satılıyordu. Açlık ve acı okadar büyüktü ki en fakir aileler arasında, diğerlerini kurtarmak için 12 yaşın altındaki çocukları yiyecek olarak satıyorlardı. 14 yaşın altındaki hiçbir kız veya erkek çocuk sokaklarda güvende değildi. İstediğin kasaba gidip pirzola veya biftek alabilirdin. Çıplak çocuk bedeninin parçalarını getirip hangi bölümü istersen kesip veriyorlardı. Özellikle de kıçları dana bonfile gibi en pahalı fiyata satılıyordu, çünkü en lezzetli bölümü orasiydi. John orada o kadar uzun kaldı ki, insan etinin tadına karşı bir beğeni kazandı. New York'a döndükten sonra biri 7 biri 11 yaşında iki erkek çocuk kaçırdı. Onları eve götürüp soydu, bağladı ve bir dolaba kapattı. Günde bir kaç kez, hatta bazen geceleri, etleri yumuşak ve lezzetli olsun diye onları sopayla dövüyordu, işkence ediyordu. Önce 11 yaşındakini öldürdü çünkü kıçı daha büyük ve tabii ki eti daha fazlaydı. Kafası, sindirim sistemi ve kemikleri hariç her parçasını pişirip yedi. Onu fırında kızarttı ( Bütün kıçını ), haşladı, yağda kızarttı, ızgara ve güveç yaptı. Küçük oğlan da aynı kadere uğradı. O sıralarda ben 409 E 100 St. da oturuyordum, hemen yan komşusu olarak. Bana insan etinin ne kadar lezzetli olduğunu o kadar çok anlattı ki, sonunda bende denemeye karar verdim. 3 Haziran 1928 Pazar günü sizi aradım ve geldim. Size süzme peyniri ve çilek getirdim. Öğle yemeği yedik. Grace kucağımda oturdu ve beni öptü. O zaman onu yemeye karar vermiştim. Onu parti bahanesiyle götürecektim ve sen, evet gidebilir, dedin. Onu Wenchester'daki daha önceden seçtiğim boş bir eve götürdüm. Oraya vardığımızda ona dışarda beklemesini söyledim, o da kır çiçekleri toplamaya başladı. Üst kata çıktım ve bütün kıyafetlerimi çıkardım, çünkü çıkarmazsam kan olabilirlerdi. Hazır olduğum zaman camdan onu çağırdım ve gelene kadar bir dolaba saklanıp bekledim. Beni çırılçıplak gördügü zaman bağırmaya başladı ve merdivenlerden aşağı kaçmaya çalıştı. Onu yakaladım, beni annesine söyleyeceğini söyledi. Önce onu soydum. Nasıl da tekmeledi, ıssırdı ve tırmaladı. Onu ölene kadar boğdum, sonra da etini odama taşıyabilmek için kücük parçalara ayırdım. Onu pişirip yedim. Kücük kıçı fırında kızardıktan sonra nasıl da lezzetli ve yumuşak olmuştu. Bütün vücudu bitirmem 9 günümü aldı. Onu becermedim, isteseydim yapabilirdim. Bakire olarak öldü." Kimse bu mektubun gerçek olduğuna inanmak istemiyordu. Sadist ve sapık bir ruh hastasının sanrıları gibiydi bunlar. Ama Detektif King, Aile ile tanışma konusundaki yazılanların gerçek olduğunu biliyordu. Adamın el yazısı da 6 yıl önce yaşlı adamın Western Union'da yazdığı nottaki el yazısıyla aynıydı. Bu mektubun üzerinde önemli deliller vardı, üzerindeki N.Y.P.C.B.A. amblemi New York Özel Şöförler Yardımsever Derneğine aitti. Dernek başkanının yardımıyla üyeler arasında bir acil durum toplantısı yapıldı.. Aynı zamanda polis başvuruları inceliyor ve el yazısını karşılaştırıyordu. Detektif King el yazısı tutmayanlardan dernek kağıtlarından alanları bildirmelerini istedi. Genç bir hizmetli öne gelerek kendisinin dernek kağıt ve zarflarından aldığını, ama çıkarken onları eski dairesinde bıraktiğini söyledi. Adresi alan polisler oraya gittiğinde evsahibi olan bayanla karşılaştı ve tarif ettikleri kişinin gerçekten de orda aylarca kaldığını ama birkaç gün önce ayrıldığını öğrendiler. Eski kiracısı kendini Albert H. Fish olarak tanıtmıştı. Hatta ayrılırken Kuzey Carolina'daki Civilian Conservation Corps'ta ( sivil koruma birliği ) çalışan oğlundan bir mektup beklediğini, mümkünse onun için saklamasını, gelip alacağını söylemişti. Oğlu yaşlı adama düzenli olarak para gönderiyordu. Sonunda bölge postanesine Albert Fish adına bir mektup gelmişti. Ama Fish eski evsahibini aramamıştı ve polis onu bir şekilde korkuttup kaçırdığını düşünmeye başladı. Ama 13 Aralık 1934'de evsahibi polisi aradı ve Albert Fish'in mektuplarına bakmak için daireye geldiğini söyledi. Detektif King geldiği sırada, yaşlı adam oturmuş bir fincan çay içiyordu. Fish ayağa kalktı ve King ona Albert Fish olup olmadığını sordu. Birden Fish elini cebine attı, bir ustura çıkardı. King öfkeyle atlayarak Fish'in elini sertçe yakaladı, usturayı alarak saf dışı bıraktı. Sonunda yakalanmıştı. İTİRAFLAR Albert Fish´in itirafları birçok savcı ve psikyatrist tarafından dinlendi. İyice düzeltilmiş haliyle gazetelerde çıktı. Sapık ve ahlaksız bir beynin içinde bir yolculuktu. Önceleri inanılmaz geliyordu, ama zamanla tüm detaylar yerine oturmaya başladı. Olay, adamın ne kadar kocamış ve zararsız göründügü dikkat çektikçe, iyice şaşırtıyordu. Kambur ve güçsüz duran, 65 kilo ve 1.65 boylarında bir adamdı. İlk itirafları detektif King aldı. Fish ona 1928 yazında "Kana susuzluğunun", öldürme isteğinin onu ele geçirdiğini söyledi. Edward'in gazetedeki ilanına cevap verdiği zaman asıl istediği o gençti, Gracie değil. Aslında Edward'ı uzak bir yere çekip, bağlayıp, penisini kesip, orda kanamadan ölmesi için bırakmak istemişti. Evi ilk ziyaretinden sonra gençleri öldürmek için ihtiyacı olan malzemeleri temin etmişti : satır, testere ve kasap bıçağı. Eve ikinci ve son kez gelmeden önce bu cinayet aletlerini bir çantada gazeteciye bırakmıştı. Fish kendini, tam bir erişkin olan iri yarı Edward'i ve arkadaşı Willie'yi, ikisini de alt edebileceğine inandırmıştı. Bu konuda yeterince tecrübesi vardı. Ancak Gracıe'yi gördügü zaman fikrini ve planını değiştirdi. Şimdi mutlaka öldürmek istediği kişi oydu. Birşeyden şüphelenmeyen Gracie ile gazeteciye geri döndü ve malzemelerle dolu çantasını aldı. Sonra Bronx'a giden bir trene bindiler, ordan da Worthington, Winchester'e aktarma yaptılar. Gracie için sadece gidiş bilet alınmıştı. Kız tren yolculuğundan büyülenmişti. Sadece iki kere şehire inmişti. Bu onun için harika bir zevkti. Fish dehşet dolu planına o kadar gömülmüştü ki, Worthington durağında, malzeme çantasını trende unuttu, ne komiktir ki zavallı Gracie farketti ve hatırlattı. Ormanlık kesime doğru üzünce bir süre yürüdüler ve ağaçlar altındaki iki katlı Wisteria Evine ulaştılar. Gracie kendisini dışarda çiçek toplayarak oyalarken, Fish yukarı çıkıp soyunmuştu, malzemelerini çantadan çıkartıp hazırladı. Sonra Gracie'yi yukarı çağırdı. Kız elinde buket yaptığı kır çiçekleriyle eve girdi ve yukarı çıktı. Yaşlı adamı çıplak görünce, anne, diye bağırdı ve kaçmaya çalıştı. Ama Fish onu yakaladı ve boğarak öldürdü. Onu boğmarken cinsel açıdan bir zevk alıyordu. Kafasını eski bir boya tenekesinin üstünde kesip, kanın neredeyse tamamını tenekeye akıtmıştı. Sonra kanı arka bahçeye döktü. Kafasız vücudu soydu, kasap bıçağı ve satır ile ikiye ayırdı. Bazı bölümlerini gazeteye sarıp yanına aldı, gerisini evde bırakti. Birkaç gün sonra dönüp, malzemelerini ve vücuttan geri kalanları arka bahçedeki duvarın öbür yanına attı. Bu itiraflardan sonra detektif King son bir soru sordu: "Bu korkunç şeyleri yapmana ne sebep oldu ?" Fish :"Biliyorsun, bunun için bir sebep gösteremem" diye cevap verdi. Yüzbaşı John Stein aileye o iğrenç mektubu niye yazdığını sorduğunda, gene bilmediğini söyledi, "İçimde bir yazma tutkusu vardı." O gün polis Wisteria evine gitti ve Gracie´nın artıklarını çıkarttılar. Fish yanlarında duruyordu ama hiçbir duygusal tepki göstermiyordu. O gece saat 22'de Fish Bölge savcısı P. Francis Marro tarafından sorguya çekildi. Marro, Fish'e Gracie'yi neden öldürdügünü sorduğunda, "Kana susadığını" bu susuzluğun onu ele geçirdiğini söyledi. Olay bittikten sonra pişman olduğunu "Geri kalan hayatımı bir yarım saat için vermeye hazırdım, eğer yaptıklarımı geri alabilseydim" Marro tecavüz edip etmediğini sorduğunda, sertçe "Aklımdan bile geçmedi" dedi. Mektupda bahsedilen yamyamlık konusunda ne polis herhangi birşey sordu o zaman, ne de kendiliğinden bahsetti. Polis bunun gerçek olamayacak kadar çılgınca olduğuna karar vermiş olmalı. Veya bu konu gündeme gelirse savunmanın davayı, "akıl sağlığı yerinde olmadığı" nedeniyle düşürmek isteyeceğini tahmin ediyorlardı. Albert Fish'in yakalanması ertesi gün gazetelere çıkmıştı ve bir gazeteci ordusunu Budd Ailesinin evine çekmişti. Aynı gün Detektif King, Bayan Budd ve oğlu Edward'i adamı teşhis etmeleri için karakola getirdi. Edward adamı teşhis etmekten fazlasını yaptı. Kendini adamın üzerine attı "Seni yaşlı ****! Pis O. çocuğu!" Bayan Budd Fish'in soğukkanlılığı karşısında şaşırmıştı, " Beni tanımadınmı?" diye sordu. "Elbette" dedi Fish " Sen Bayan Budd'sın" "Ve sen evime misafir olarak gelip, kızımı kaçıran adamsın" dedi gözyaşları içinde. Fish'in sabıka dosyasından, 1903'te çekilmiş bir resim Albert Fish'in polislere yabancı olmaması çok şaşırtmadı. Sabıka kaydı büyük çapta hırsızlık yapmaktan tutuklandığı 1903'e kadar uzanıyordu. O zamandan beri müstehcen mektuplar yazma ve küçük çapta hırsızlık gibi ufak tefek suçlardan 6 kere tutuklanmıştı. Bunların yarısı Gracie'nin kaçırılması dönemine rastlıyordu. Ama her seferinde davalar düştü. Çok kez de akıl hastanesine yatmıştı. Geçmişi sorulduğunda ; "19 Mayıs 1870 Washington doğumluyum. B Street N.E.de oturuyorduk. Babam Kaptan Randall Fish'di, 32.dereceden Mason. Meclis mezarlığında yatıyor. Potamoc Nehri gemisi kaptanıydı. D.C. ile Virginia Marshall Hall arası çalışıyordu. 15 Ekim 1875 de öldü, beni de St.John yetimhanesine yerleştirdiler. Dokuz yaşıma gelene kadar oradaydım. Ve benim doğrulardan sapmam o zaman başladı. Acımasızca kamçılanırdık orda. Yapmamaları gereken şeyler yapan çok erkek çocuk vardı. Koroda sopranoydum 1880-1884 arası. Sonra New York'a geldim. İyi bi boyacıydım, iç mekanlar veya heryer." "Bir daire tuttum ve annemi yanıma aldım. 76 Batı 101nci caddede oturuyorduk, karımla da ordayken tanıştık. Altı çocuğumuz doğduktan sonra, beni terketti. Bütün mobilyaları aldı ve çocukların üzerinde yatabileceği bir minder bile bırakmadı." "Hala çocuklarım için endişeleniyorum" dedi. Yaşları 21 ile 35 arası değişiyor. "Yaşlı babalarını hapishande bir kez olsun ziyarete gelmediler." Albert Fish hem Manhattan hem de Wetchester'de suçlandı. Önce Manchester'de birinci dereceden cinayet sonra da Manhattan'da çocuk kaçırmadan dava edildi. Bu arada polis gerçekten büyük bir ilerleme kaydetti. Brooklyn tramvayının batmanı Fish'in resmini gazetede gördügünü ve onu 11 Şubat 1927'de kucağındaki kücük çocuğu susturmaya çalışan sinirli adam olduğunu hatırladı. Joseph Meehan, emekli batman, ikisini dikkatle izlemişti, cünkü çocuğun üstünde bir mont bile yoktu. Annesini isteyerek ağlıyordu ve adamın elinde tramvayın içinde sürükleniyordu. Bu çocuğun kaçırılmış Billy Gaffney olduğu ortaya çıktı. Eninde sonunda Fish, Billy Gaffney'e yaptığı ağıza alınmayacak şeyleri itiraf etti. "Onu Riker Caddesinde boş duran bir eve götürdüm. Kaçırdığım yere çok uzak değil. Onu soydum ve elleriye ayaklarını bağladim, ağzını da çöpten aldığım kirli bir gazete parçasıyla tıkadım. Sonra kıyafetlerini yaktım. Gece 2 de tramvayla 59uncu caddeye geldim ve ordan eve yürüdüm. Ertesi gün öğlen 2 gibi, aletler aldım. Güzel dokuz uçlu bir kamçı, ev yapımı ve kısa saplı. Bir tane kemerimi ortadan ikiye kestim ve uçlarını da altı adet 20 santimlik parçalara ayırdım. Çıplak kıçından kan akana kadar bunun ikisiyle onu kamçıladım. Kulaklarını ve burnunu kestim, ağzını bir kulaktan diğerine kadar yardım. Gözlerini oydum. O zaman öldü. Sonra bıçağı karnına batırdım ve ağzımı dayayıp, akan kanını içtim. 4 eski patates çuvalı aldım ve biraz taş topladım. Bir çanta vardı yanımda, kulaklarını, burnunu ve göbeğinden birkaç dilimi bunun içine koydum. Sonra bedenini karnından ikiye ayırdım. Bacaklarını kalçasının 5 santim altından ayırdım, bunları da çantaya koydum. Kafasını, ayaklarını, kollarını ve dizlerinden aşsağısını kestim. Bunları çuvala koydum ve taşlarla ağırlaştırdıktan sonra Kuzey Beach'in ilerisindeki çamurlu sulara attım. Etlerle eve geldim. En sevdiğim vücudun ön kısmı elimdeydi şimdi. Aleti, testisleri ve güzel yağlı kıçı. Bunları fırında kızartıp yiyecektim. Kulakları, burnu ve yüzü ile karnının geri kalan kısımlarıyla da güveç yaptım. İçine soğan, havuç, şalgam, pırasa, tuz ve biber ekledim. Bayağı lezzetliydi. Sonra kalçasının iki tarafını açtım, aletini ve testislerini kestim ve yıkadım önce. Poposunun her yanağının üzerine domuz pastırması koydum ve fırına verdim. Sonra 4 tane soğan hazırladım, et 15 dakika pişince, üstüne sos için yarım litre su ve soğanları ekledim. Yemeğin güzel ve sulu olması için aralıklarla tahta kaşıkla üzerini yağladım. 2 saat içinde güzelce kızarmıştı, içi de pişmişti. Şimdiye kadar hiç bunun yarısı kadar bile lezzetli birşey yememiştim, hindi bile. Her lokmasını zevkle yedim ve tamamı 4 günde bitti. Hayaları da çok güzeldi ama penisini çiğneyemediğim için tuvalete attım." Günler sonra Staten adalarından bir adam gelip, Fish'i tanıdığını söyledi. 8 yaşındaki kızını yakındaki ormana çekmeye çalışmıştı. Aynı ormanlıkta Francis O'Donnel 3 gün sonra öldürülmüstü (1924). Şimdi gençliğinde olan kız, onu hücresinde görünce tanıdı. "Gri Adam" bulunmuştu. Fish'in aynı zamanda 1932'de 15 yaşındaki Mary O'Connor cinayetiyle de bağlantılı olduğu ortaya çıktı. Kızın çürümüş cesedi Fish'in boyadığı bir evin yakınında ormanda bulundu. Değişik eyaletlerde bu kadar farklı suçlama olmasından dolayı, serbest bırakılması olası değildi. İdamdan kurtulmasının tek yolu ise adli psikyatristlerin veya psikologların onu deli ilan etmeleriydi. AKIL HASTALIKLARI UZMANLARI Dr. Frederic Wertham "The Show Of Violence" (Şiddet gösterisi) adlı kitabında Albert Fish'le tanışmasını anlatıyor. Adamın ne kadar uysal, kibar, yardımsever ve terbiyeli olması karşısında şaşkınlığa düşmüştü. "Çocuklarını emanet edecek birini arıyorsan, onu seçerdin." diyordu hatta. Fish'in bulunduğu durum karşısıdaki tavrı kendini tamamen soyutlamaktı. "Yaşamak için bir isteğim yok, öldürülmek için bir isteğim yok. İkisi de benim için farketmiyor. Tamamen haklı olduğumu düsünmüyorum." Dr. Wertham bununla deli olduğunu mu kastettiğini sorunca, "Tam olarak değil, ben kendimi hiç anlayamadım." Fish'in ailesinde psikozların cirit attığı ortaya çıktı. "Amcası dini bir psikoz yaşıyordu ve bir akıl hastanesinde öldü. Bir üvey erkek kardeşi aynı şekilde bir tımarhanede öldü. Bir kardeşi gerizekalıydı ve hidrosefalden öldü. Annesinin de biraz tuhaf olduğu söyleniyor ve bazı şeyler görüp duyduğunu iddia ediyordu. Bir halasının tamamen delirmiş olduğu biliniyor. Bir erkek kardeşi alkolikti. Bir kız kardeşi de zihinsel acı, melankoli çekiyordu." Gerçek adının Hamilton Fish olduğunu söyledi, Başkan'ın genel sekreteri olan uzak bir akrabasına ithafen. Bu isim yüzünden alay konusu olmaktan bıktığı için Albert ismini almış. 26 yaşında, 19 yaşındaki bir kızla evlenip 6 çocuk sahibi oldu. En genç olanı 3 yaşına geldiğinde, karısı başka bir adamla kaçtı ve Fish'i çocukların yetiştirilmesilye yanlız bıraktı. Bunun üzerine 3 kere daha evlendi ama hiçbiri resmi değildi çünkü ilk karısından hiç boşanmamıştı. Dr.Wertham Fish'in sapıklığının psikyatri ve suç tarihinde eşine rastlanmadığını belirtiyor: "Çocuklara, özellikle erkek çocuklarına yöneltilmiş sado-mazoşizm, Fish'in cinsel gelişimine daha doğrusu gerilemesine önderlik ediyordu." Fish: "Başkalarına ve hatta kendime acı çektirme arzusu vardı hep içimde. Canımı yakan herşeyden zevk alıyor gibiydim." diyordu. Fish her türlü salgı ve dışkı ile deney yapmış, alkole batırılmış pamukları makatından sokup ateşe vermişti. Bunu kurbanı olan çocuklara da yaptığı biliniyor. Fish, Wertham'a yaptığı en az yüz çocuk avını da itiraf etti, onları para veya şekerle kandırıyordu. Genelde afro-amerikan ırktan çocukları seçiyordu, çünkü polisin onların kayıp veya kaçırılmış olmasına daha az dikkat edeceğine inanıyordu. Asla aynı mahalleye dönmüyordu. Farklı 23 eyalette yaşamış ve herbirinde en az 1 çocuk öldürmüş olduğunu söylüyordu. Bazen de boyacılık yaptığı yerlerde çocuk cinayetiyle veya taciziyle ilgisi olduğu düşünüldüğü için işini kaybediyordu. Bazen de içinde müstehcen mektuplar yazmak için bir baskı, bir zorlayıcı duygu oluşuyordu ve o da sık sık yazıyordu. Dr. Wertham'a göre "Tipik, bir insanın fantezilerini ve düşlerini anlattığı türden mektuplar değildi bunlar. Bunlar içinden gelen davranışları başkalarının da uygulayabilmesi için ve beraber yapmak için teklifler, şekilli ve ayrıntılı anlatımlardı." Aslında psikyatrist Fish'in bazı konularda yalan söylediğine inanıyordu, özellikle de acı çekmek için kendi kendine makat ve hayaları arasına iğne batırması konusunda şüpheleri vardı. Fish'in röntgen filmi "Bunu başkalarına, yanı çocuklara da yaptığını anlattı. Önceleri bu iğneleri batırıp batırıp çıkartıyordu. Ama zamanla bazılarını o kadar derine batırmıştıki, çıkartamamıştı." Doktorun yaptığı röntgen muayenesi sonucunda o bölgede 29 iğne bulununca, şüpheler ortadan kalktı. 25 yaşından itibaren halüsinasyon ve hayaller görmeye başlamış. "İsa ve meleklerini gördüğünü sanıyordu. Kendini dini hayallere kaptırmıştı. Günahlardan ve yaptığı haksızlıklardan arınmak için, acı çekmesi gerektiğine, kendini cezalandırması gerektiğine ve insan kurban etmesi gerektiğine inanıyordu. Kendi cümlelerini, incilden cümlelerle birleştirip, sonu gelmeyen alıntılarla kendini haklı çıkartmaya çalışıyordu. Fish tanrının ondan işkence etmesini ve erkek çocuklarını iğdiş etmesini beklediğine inanıyordu, ve bunu da birçok çocuğa yapmıştı." Wertham, Fish Billy Gaffney'in vücüduna yaptıklarını anlattıkça, hayrete düsüyordu. "Yaptıklarını her ayrıntısına kadar anlattığı sıradaki akli durumu kendine özgü ve tuhaf bir karışımdı. Olayları sıradan birşeymiş gibi anlatıyordu, sanki bir ev kadınının yemek tarifi vermesi gibi... Ama yüz ifadesi ve ses tonu bir nevi tatmin olma ve kendinden geçme yansıtıyordu. Kendime şunu dedim: Tıbbi veya adli delilik sınırlarını nereye koyarsanız koyun, bu adam onların çok ötesinde." Fish'in dini pskiozlar çektiği sadece Dr.Wertham'ın fikri değildi. Çocukları onu çıplak vücudunu kan çıkana kadar, çivi batırılmış bir kürekle vurduğunu seyretmişti. Aynı şekilde yalnız tek başına bir tepeye çıktığını, ellerini havaya açıp, "Ben İsa'yım !" diye bağırdığını söylüyorlardı. Fish: "Yaptığım doğru olmalıydı, eğer yanlış birşey yapıyor olsaydım, bir melek beni durdururdu, Hz.İbrahim'i kendi oğlunu kurban etmeden durdurduğu gibi..."dedi. Dr.Wertham, savunmanun doktoru, Fish'in kesinlikle aklı dengesinin yerinde olmadığını savunuyordu. "Kişiliği içe dönük ve son derecede çocuksu. Anormal ruhi görünümünü ve hastalığını Paranoyak Psikoz olarak tanımlayabilirim. Fish hayallar görüyordu ve cezalandırma, günah, kefaret ödeme, din, işkence, kendini cezalandırma fikirleriyle aklını bozmuştu. Çarpık, isterseniz çılgınca deyin, bir doğru ve yanlış tanımı var. Bunu kıyaslama şekli de, yanlış birşey yapsaydı, İbrahim'ın durdurulduğu gibi bir melek tarafından durdurulacağı inancıydı." Wertham gerçekten de 15 çocuğu öldürdüğüne ve başka yüzlercesini taciz ettiğine inanıyordu. Diğer iki doktor da Fish'in aklı dengesinin yerinde olmadığını söylüyordu. Savcılığın çağırdığı 4 psikyatrist ise Fish'in akli dengesinin yerinde olduğunu savunuyordu. Fish'in bir ara gözlem için yattığı akıl hastanesinin müdürü ve bu doktorların başı olan doktor onu zararsız ve aklı başında olarak tanımlamıştı, bu dönemde Budd cinayetini ve birkaç başka cinayet daha işlemiş bulunuyordu. DURUŞMA Albert Fish'in Grace Budd'i kasıtlı olarak öldürmekten yargılanması 11 Mart 1935, Pazartesi günü White Plains'de Hakim Frederick P. Close'un yönetiminde başladı. Bölge başsavcısı Elbert F. Gallagher davacı taraf, savunma avukatı James Dempsey savunmadaydı. Dempsey, Bellevue Hastanesinin yeterliliğine sorgulamayı düşünüyordu, çünkü onlar Fish'i 1930 akli idengesi yerinde diye taburcu etmişlerdi. Aynı şekilde Fish'in klasik boyacı hastalığı olarak bilinen "Kurşun Sancıları" denilen akıl hastalığına yakalanmış olduğunu ispatlamaya çalışacaktı. Gallagher' in ana stratejisi duruşmanın başında özetlenmişti: Fish ve avukatı James Dempsey "Bu davada ya deli katil, ya da aklı başında olma durumu var." Fish adli olarak da akli dengesi yerinde, doğru ve yanlış farkını ve davranışlarının kaynağını ve niteliğini biliyordu. Akli durumunda bir kusur yok. Yaşına göre olağanüstü bir hafızası var. Etrafında olan biten olayların tamamen farkında. Akli gerileme veya bozukluk söz konusu değil. Ama cinsel tercihleri kesinlikle anormal, tıbbi açıdan cinsel sapık veya cinsel psikopat olarak sayılabilir. 3 Haziran 1928'de küçük kızı evinden kaçırması, cinayet aletlerini önceden hazırlaması, onu Westchester Eyaletine getirmesi, ormanlıkla çevrili boş eve sokması.... Bunların hepsinin yanlış olduğunu biliyordu ama gene de yaptı. Akli durumu kesinlikle yerindedir ve yaptıklarının cezasını çekmelidir." Savunma avukatı Dempsey Fish'in sıradışı hayatının, kendini iğneli bir kürekle kamçılamasının ve iğneler sokmasının üzerinde yoğunlaştı. Sonra da Fish'in babalık yeteneklerini ve çocuklarına olan sevgisini gündeme getirdi. "Bütün yaptığı şiddete, suçlara ve bozuk eğilimlerine rağmen, bu adamın ikinci bir yönü daha var. Çok iyi bi babaydı. Bütün hayatı boyunca asla herhangi bir çocuğuna eli kalkmadı. Her yemeklerinde şükrettiler. 1917'de altı çocuğun en küçüğü 3 yaşındayken, karısı onu terketti. Ve o tarihten, 1928'deki Grace Budd cinayetine kadar o çocuklara hem anne hem babalık yaptı." Sözlerini "Çocukları öldürüp yiyen bir insanın nasıl akli dengesi yerinde olabilir, bunu ispatlamak savcılığa düşer" diyerek bitirdi. Grace'in ailesi de ifade verdi. Dempsey hem annesi Delia'nin hem de babası Albert Sr.'un, Gracie'nin onunla doğumgününe gitmesine izin vermeleri üzerinde durdu. İfade sırası babasına geldiğinde adam dayanamadı ve yüksek sesle ağlamaya başladı. Duruşmanın 3.günü, savunmanın şiddetli itirazlarına rağmen, Grace Budd'dan kalanlar mahkemeye delil olarak getirildi. Detektif King'de bunlardan yola çıkarak Grace Budd'ın nasıl öldürüldüğünü tekrar canlandırıyordu. Sonra Gallagher kutunun içinden kızın küçük kafatasını çıkardı. Çok etkileyici bir andı. Dempsey duruşmanın yanlış yapıldığından dolayı davanın düşmesini istedi. Akli dengesinin yerinde olmadığını ispatlamak için üzerine en çok gittiği konu yamyamlıktı. Fish'in kızın bedeninin bazı bölümlerini yemesini ispatlamaya çalışacaktı, ve bunu da aklı başında kimse yapmazdı. Ama bunu saptama konusunda başarılı olamadı ve Fish'in gerçekten de yaptığını söylediği şeylerin yapıldığını ispatlayamadı. Fish duruşmaya tamamen kayıtsız kalıyordu. Sadece bir ara avukatına yaşamak istediğini, yaşaması gerektiğini söyledi, çünkü "Tanrı'nin hala bana yaptıracağı işler var. " diyordu. Dempsey, Fish'in çocuklarını da onun tuhaf davranışlarını anlatmaları için ifade vermeye çağırdı. Kendini kamçılama, kendine iğneler batırma ve dini sanrılarını anlattılar. Ama aynı zamanda onlara hiçbir zaman onlara kötü davranmadığını, tam tersine iyi bir baba olduğunu da söylediler. Onun garip davranışlarına bir örnek olması için de ondan sürekli müstehcen mektuplar alan bir kadın mahkemeye çağırıldı, bu sapıkça açıklamalar okunurken bütün kadınlar mahkeme salonunu terketmişti. Başka bir savunma tanığı Mary Nicholas'tı, Fish'in 17 yaşındaki üvey kızı, Fish'in kız ve erkek kardeşlerine öğrettiği bir oyunu anlattı. "Odasına gidip kahverengi erkek mayosunu giyip gelirdi. Yanında bir boya fırçası vardı ve ellerinin ve dizlerinin üzerine çökerdi. Birimiz onun üzerine ters oturup havaya parmak kaldırırdık. Kaç tane parmak kaldırdığımızı bilmesi gerekiyordu, bilirse vurmazdık... Ama asla bilemezdi, hatta bazen sahip olduğumuzdan daha fazla parmak söylerdi. Eğer bilemezse havaya kaldırdığımız parmak sayısı kadar ona fırçayla vurmamız gerekiyordu. Bazen de boya fırçansının yerini bir saç fırçası alırdı." Çocukların önünde tırnak diplerine iğne batırdığı da olurdu. Aslında Dempsey'in savunma doktorlarına karşı bir kozu daha vardı. Dr Charles Lambert, Fish'le 3 saat konuştuktan sonra, onun "Psikopat kişilikli bir insan ama psikoz yaşamıyor." demişti. Dempsey Lambert'e, "Bu adamın sadece kızı öldürmekle kalmayıp, aynı zamanda yemek için etini kestiğini de düşün. 9 gün boyunca insan eti yiyen bir insana hala psikoz yaşamıyor nasıl denebilir ?" diye sordu. Lambert, "İnsan yemek zevki için sorumlu tutulamaz, Mr.Dempsey." dedi. Dempsey'ın "O zaman bana tecrübelerinize dayanarak insan eti yiyen kaç kişiye rastladığınızı söyleyebilirmisininz ?" diye ısrarı üzerine, "Hmm, sosyetenin ünlü simalarını tanıyorum.... Birini de özellikle iyi biliyorum, ve hepinizin de bildiği gibi kimin salatasına ekleme olduğunu da..." diye ifade verdi. Dempsey'in Fish'in davranışlarında psikoz izleri bulan akıl hastalıkları uzmanlarından birinde şansı daha iyiydi. Duruşma 10 gün sürdü ama jüri 2 saatten daha az zamanda kararını verdi. "Davalıyı suçlu buluyoruz." Fish bu durumdan çok memnun değildi, ama elektrikli sandalyeye bağlanacağını duyunca bundan etkilenip heyecanlandı. Bir gazetecinin yazdığına göre "Sulu gözleri birden parladı. Kendine acı ve zevk vermek için kullandığı alevlerin çok daha etkilisiyle yanmak fikri onu cezbetmişti." Fish jüriye elektrikli sandalye cezasına çarptırıldığı için teşekkür etti. 16 Ocak 1936'da Albert Fish idam edildi.
__________________
|
12-18-2006, 12:42 AM | #2 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Edmund Kemper
25 yaşındaki Edmund Kemper Pueblo Colorado'daki arabasından çıkdı ve Santa Cruz polisini aradı.Onlara öldürdüğü 8 kadını anlattı.Hattın öbür ucundaki polis ona inanmadı ve tekrar aramasını söledi, o da aradı ama hala polisi ikna etmekde başarılı olamamışdı.Böylece tekrar ve tekrar aradı.Her arayışında kurbanlarını nasıl öldürdüğü ve cesetleri ne yaptığı hakkında daha fazla detay verdi. Sonunda Santa Cruz polisi onu yakalamak için 3 eyalet boyunca araba sürdü, Kemper oturup tutuklanması için bekledi.Clarnell Kemper, oğlunu ve 2 kızını tek başına yetiştirmişti ve küçük Edmund katı disipline maruz kalmıştı.İddia ettiğine göre sürekli küçük düşürülüyordu.Kemper, ilk gençlik yıllarında ailenin 2 kedisini öldürdü. Gün içinde sık sık bir insandan oyuncak bebek yapmayı hayal ediyordu.İlk cinayetini 15 yaşında, büyük annesi ve babasinla yaşamaya gönderildiğinde işledi.Her ikisini de 1963'ün Ağustos'unda öldürdü.Bu cinayetler için açıklaması daadece büyük annemi vurmanın nasıl hissettiriceğini merak ettim. 6 sene akıl hastanesine konuldu. Mayıs 1972 ve Şubat 1973 arasında otostop çeken 6 tane kolej öğrencisi kızı arabasına aldı ve öldürdü.Genelde vurur yada bıçaklar sonra onları bagajda saklardı.Annesi uyudukdan sonra da onları eve getirir ve onların cansız bedenlerine tecavüz ederdi. Bazen etlerini keser ve bazen de pişirip yerdi.Eylül 1972 de psikolojik değerlendirmeyi tamamladı.Artık bir tehdit oluşturmadığı için bırakıldı.1973'de Paskalya'dan bir önceki gün cinayetlerinin doruk noktası ve belkide asıl hedefi olan annesini öldürdü.O uyurken çekiçle kafatasına hızlıca vurdu ve daha sonra kafasını kesti.Gırtlağını kesip çıkardıkdan sonra çöp öğütücüde parçaladı. Daha sonra annesinin bir arkadaşını davet edip aynı usulde onu da öldürdü.Bu cinayetten sonra arabasıyla özgür bir adam olarak son yolculuğuna çıktı.Yol onu Pueblo, Colorado'ya götürdü.Yol boyunca kimse onu aramaya çıkmamışdı.Detaylı bir itirafdan sonra 8 cinayetten mahkum edilmişti.Küçükken Kemper kendi idamını hayal ederdi.Çoğu kez boğularak ölürdü.Duruşmasında yargıç nasıl bir cezanın onun için uygun olucağını sordu.Kemper'ın cevabı ölümüne işkenceydi. Gary Heidnik Gary Heidnik 1943'de doğdu.Hayatı boyunca asker, hemşire, bakan gibi birçok meslek edindi.60'ların başında 2 sene boyunca ordudaydı.Zihinsel bir sakatlık yüzünden tahliye edildi.Ordudan tahliyesinden sonra birçok kez intahara kalkıştı ve Pensilvanya'da çeşitli akıl hastanelerinde vakit geçirdi.IQ'su 130'du ve ona yarım milyon dolar yapıcak bir yatırım portföyü oluşturdu.1986'da Gary'nin içindeki şeytanlar, ona 10 kadından oluşan bir harem kurup evlatlarından oluşan küçük bir kabilede kendisini hakiki bir patrik yapmasını sölediler. Deliliği için 60'ların başında orduda ona yapılan LSD deneylerini suçladı, fakat alkolik annesi ve onun disiplinci kocasinin sebep olduğu düşünülüyordu.Heidnik'in kadınlardan yana tercihi siyah ve gerizekalı olanlardı.70'lerde bu tarz bir kadını bir akıl hastanesinin önünden kaçırıp ona tecavüz ve işkence çekdirmeyüzünden hapse girdi. 1985'de Filipinli bir kadınla evlendi.Aşağılandıktan ve zorla Heidnick'i fahişelerle seks yaparken izledikten sonra onu terketti. Kaçırmış olduğu 6 kadını bordumunda hapsetti ve orda 4 ay boyunca farkedilmeden tutuldular.Kadınlardan biri kaçıp polise gittiğinde,polis anlattığı işkence ve cinayetlere inanmadı.25 Mart 1987'de polis Heidnick'in evini aradı.Dipfirizde dirseğe kadar kesilmiş bir insan kolu ve sobada da kızarmış insan kaburgası buldular.Bir hafta boyunca bileklerinden asılmış ve bodrumda ölmüş bir cesedi oymuştu. Cesedi, ilk önce elektrikli testereyle kesmiş, daha sonra etini yemeye hazırladı ve köpek mamasıyla karıştırıp diğer esirlerine zorla yedirdi. Yedirdiği diğer kadınlar hala bodrumdalardı ve ikisi borulara zincirlenmiş, biri de çukurun içindeydi.Kadınlardan biri çokdan öldürülmüştü; su dolu bir çukura atılmış ve Heidnick cereyanlı telle elektrik akımı vererek öldürmüştü.Daha sonra onun cesetini alıp New Jersey'de bir ormana attı.Hapse atıldığından beri çeşitli intahar girişimlerinde bulundu.Gary Heidnick Pensilvanya eyaleti tarafından 6 Temmuz 1999'da idam edildi. Micheal Terry 1985 Aralık ayında bir gece, 21 yaşındaki siyah Curtis Brown, Atlanta, Georgia'daki evinden bir paket sigara almak için ayrıldı. 5 saat sonra, Dean Rusk Park'da kimliksiz bir ceset bulunana kadar haber alınmadı.Kimliği soyulmuş, pantalonu indirilmiş, kurban bir kaç defa kafasından vurulmuş ve 38 kalibrelik kurşunlar ballistik belirleme için düzgün şekilde düzeltilmişti. Curtis Brown'un cesedinin kimliği, 4 gün sonra kız arkadaşı kayıp insan raporı doldurana kadar belirlenememişti. Bu doğrulamayla beraber dedektifler kurbanın son saatlerini gözden geçirirken civardaki bir meyhaneye kadar onu izleyebildiler.Oranın çalışanları onu öldüğü gece orda görmüşlerdi ve "Big Mike" denen başka siyah bir müsteriyle ayrıldığını düşünüyorlardı. Ordan itibaren izler soğumuştu ve dedektiflerin gölgeleri kovalamak için vakitleri yoktu.6 yıl önce Atlanta, Amerikan'ın cinayet başkenti olarak "şereflendirilmişti".Ülkenin, kişi başına düşen cinayet oranı en yüksek eyaletiydi ve maddeler bu süre içersinde gelişmekteydi.Patlak veren 2 sansasyonel seri cinayet, ülkenin dikkatlerini 1980'den 1984'e kadar Atlanta'nın üzerine çekmişti ve fazladan çalışan polisin elinde baya da "sıradan" cinayetler bulunmaktaydı. 10 ay geçmeden önce, yetkililer, başka bir canavar çıkana kadar kendilerini çekmişti.Ekim 1986'nın ortalarında, terkedilmiş bir binada siyah bir gencin çürümüş cesedi bulundu.Ceset, kafasının arkasından birkaç kez vurulmuştu ve pantalonu dizlerine kadar indirilmişti. Kurbanın, Ohio'dan olan 21 yaşındaki serseri Daryl Williams olduğunu belirlemek birkaç gün sürdü.En son 5 Ekim'de bir barda görülmüştü ve o akşamdan sonra ondan hiçbir iz alınamamıştı. Balistik testlerin doğruladığına göre Williams cinayetinde kullanılan silahla, George Willingham'ın cinayetinde kullanılanın arasında bir bağ ortaya çıktı.Willingham, yerel aile babası, 5 Ekim günü evden bir iş için çıkmıştı ve geri dönmedi.Ertesi gün, bir ara yolda bulundu ve kafasının arkasından, Daryl Williams'da kullanılan tabancanın aynısıyla vurulmuştu. Bu iki benzer davanın arasındaki bağlantı, dedektifleri tekrar aynı dosyaya döndürdü.Çabuk bir şekilde öteki kurbanlardan oluşan bir liste derlediler.Curtis Brown Güney Carolina'dan Richard Williams 'le birlikte eklenmişti; Columbus, Ohio'dan 31 yaşındaki Alvin George ve Atlanta yerlisi 18 yaşındaki Jason McColley.Sondan 3 kişinin sokak dolandırıcısı yada erkek fahişe olaak ünleri vardı ve geçen sene içersinde hepsi tabancayla yada bıçakla öldürülmüştü. Çözümlenmemiş cinayetler arasında da göze çarpan başka benzerlikler vardı.6 kurbandan beşi pantalonları indirilmiş olarak bulundu ve görünüşe göre seksden sonra öldürüldüler.George ve McColley, bir ay arayla aynı ara yolda, benzer bir bıçakla boyunlarından bıçaklanarak öldürüldüler.Birbirinden alakasız olan iki Williams,ilki ve sonuncusu, birbirine yakın iki ayrı terkedilmiş binada öldürülmüşlerdi. Richarrd Williams ve Curtis Brown, aynı tabancayla vurulmuşlardı, fakat bu Daryl Willamsve George Willingham'da kullanılmamıştı.Brown ve Richard Williams, kısa ve keskin bir bıçağın ölümden sonraki yaraları yüzünden acı çekmişlerdi. Eğer başka bir bağlantı gerekirse, bir tanık Jason McColley'i "Big Mike"ın tarifine uyan biriyle gördüğünü hatırladı.Yenilenen soruşturma, dedktifleri, Michael Terry'nin geçen sene boyunca yaşadığı ve pek çok silah topladığı pansiyona yöneltti. İşindeyken, lastik kaplama dükkanında, tutuklanan Terry saklı tuttuğu .357 magnumu çıkardı ve sorgulama için çekti. Nihai itirafında Terry, birkaç kurbanınla barlarda tanıştığını, homoseksüel ilişkiler için başka yerlere geçtiğini, sonra daha ufak adamların onu sözde, soygun ve daha kötüleri için tehdit ettiğini söyledi.İddia ettiğine göre ölümlerin sebebi kendini savunmasıydı."Ben kimseyi incitmek istemedim."diye ısrar etti Terry, "ama benden faydalanmaya kalkdılar."Jüri başka şekilde düşündü ve 22 Şubat 1987'de, Richard Williams ve Curtis Brown'u öldürmekten dolayı mahkum edildi.Şartlı tahliyesiz ömür boyu hapse edilirken, diğer davaları da, cezasının kısaltılması ihtimaline karşı ertelendi.
__________________
|
12-18-2006, 12:45 AM | #3 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Wayne Williams
Atlanta çocuk katili diye şüphelenilen Wayne genelde genç siyah çocukları öldürüp cesetlerini Chattahoochee Nehrine attı. Tutuklanmasından sonra ölümler kesildi. Polis, aleyhine olan kanıtların kusurlu olduğunu bu nedenle davanın tekrar açılması gerektiğini söyledi. Wiliams'ın avukatının iddia ettiğine göre Charles Sanders adında bir KKK üyesi, 21 tane siyah genci kaçırıp öldürmede KKK'a yardım ettiğini itiraf etti. Sözde bu kanıt bir ırk savaşını önlemek için gizli tutulmuştu. __________________ Pedro Alonso Lopez Pedro Alonso Lopez 1949'da bir fahişenin 13 çocukdan biriydi.8 yaşında kızkardeşlerinden birine cinsel tacizde bulundu ve bunun cezası olarak annesi onu sokağa attı.Aynı yaşta, komşu çevrede başka bir adam tarafından cinsel tacize uğradı. 18 yaşında araba hırsızlığından girdiği hapiste de saldırıya uğradı.Ondan daha yaşlı 4 mahkum tarafından da tecavüze uğradı ve 3'ünü öldürerek cinayetten dolayı 2 yıla mahkum edildi.Bu dönem onu daha da çok öldürme isteğiyle doldurdu.Genelde markette ıssız bir yere götürebileceği tarzda bir kız bulana kadar dolanırdı.İlk önce kıza tecavüz eder, daha sonra da onu boğardı. 1978'de Peru'lu 100 kız öldürdüğü söylendi.Bir köyde 9 yaşındaki bir kızı alıkoymaya çalışırken yakalandı.Onu yakalıyan Ayachucos Hintlileri ona adalet olarak dövmeyi, sonra işkenceyi ve canlı canlı yakmayı uygun gördüler. Ama bunları yapamadan önce bir Amerikan misyoneri onlarla Lopez'i yetkililere teslim etmek hakkında konuşdu.Yetkililer onu cezalayacakları yerde Ekvador'a götürdü.Belki 110 Ekvador'lu kıza tecavüz etti ve öldürdü.1980'de 12 yaşında bir kızı kaçırırken yakalandı.Bu 53 kurbanın ortaya çıkmasından sora oldu.Onları bir sürü farklı yere gömdü, fakat daha başka ceset bulunamadı.Lopez'in, onları araştırmalarında boş yere peşinden götürdüğünü düşünüyorlar. Lopez hala Ekvador'da bir hapishanede ve şartlı tahliye edilebilir.Ancak bırakıldığı takdirde Peru'da hala davaları ve hapsi devam David Berkowitz (Son of Sam) 13 ay boyunca new york u dehşete düşüren dengesiz katil temmuz 1976-mart 1977 arasında 3 kişiyi öldürüp 4 kişiyi yaralayan kurşunların aynı silahtan cıktıgını tespit eden polis psikopat bir katille karşı karşıya olduklarını anladi. Cinayetlerini sürdüren katil daha sonra bir de not birakti: "Kadinlardan nefret ettigimin söylenmesine cok üzüldüm,bu dogru degil,ama bir canavarim.ben samin ogluyum.ben kucuk bir veletim" babasi samin içip ailesini döven bir canavar oldugundan bahsediyordu samin oglu imzalı bir başka not da bir köşe yazarina gönderdi. Dedektifler cinayet işlemeye tüm hızıyla devam eden katili yakalmak icin cok urastılar ve en sonunda bunu başardılar david berkowitz adındaki katil ufak tefek paranoyak şizofrendi ve sekiz kişiyi öldürmüş pek cok kişiyide yaralamıştı mahkeme berkowitz in akli dengesinin yerinde olduguna karar verdi ve onu 365 yil hapse mahkum etti berkowitz in oturdugu daire boş kaldi ve pek çok kişinin ugrak yeri oldu Ted Bundy Herşey 1974te seattle da kadınların ortadan kaybolmalarıyla başladı polis uzun süre ipucu bulamadi. 16 agustos 1975 te polis süpheli gördükleri bir arabayı takip edip kaçmaya calisan sürücüyü tutukladı. Sonra Bundy'nin cinayet sucundan yargılanmasına baslandi. Mahkemede bundyi gören herkes "bir yanlışlık olmalı.bu adam katil olamaz!" diye düşünüyordu. Kendi avukatlıgını yapmayı seçmişti. 7 haziran 1977 de kaçarak bir kahramana dönüştü. Sekiz gün sora yakalandi.30 aralıkta mahkemeden sıkılıp yeniden kaçtı ve kadınları öldürmeyi sürdürdü. Tekrar yakalandi ve ölüme mahkum edildi.hükmü okuyan yargıç bile ona olan sempatisini gizleyememişti. Yoo, Young Chul Chul Güney Kore’nin gelmiş geçmiş en büyük seri katili unvanına sahip oldu ama tabi bu onun bir pislik olmadığı anlamına gelmez. Eşi tarafından terk edilen Güney Koreli Yoo, bir yıl içinde 23 kişiyi öldürdü. Suç makinesinin hedefi nefret ettiği zenginler ve kadınlar. Güney Kore'nin başkenti Seul, seri katil dehşetine tanıklık ediyor. Cuma günü yakalanan 19 kişinin katili Yoo Young-chul'ın (34) hikâyesi, korku filmlerine bile taş çıkartıyor. Bir yıl içinde onlarca kurbanını vahşice öldüren katil, geçen yıl eylülde hırsızlık ve tecavüz suçlamasıyla tutulduğu cezaevinden çıkmış, 13 gün sonra ilk cinayetini işlemiş. FAKİRLİK SAPLANTISI Cezaevinde yatarken eşi tarafından terk edilen Güney Koreli, kadınlardan nefret etmeye başlamış. Yoo, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. 14 yaşındayken babasını sara hastalığı yüzünden kaybeden Yoo, başına gelen tüm olayların 'fakirlikten kaynaklandığı' düşüncesine kapılmış. Bu nedenle kurbanlarını nefret ettiği zenginler ve kadınlar arasından seçmiş. Kendisi de sara hastası olan Yoo, her zaman genç yaşta ölmekten korkmuş. Sinsa-Dong bölgesinde yaşayan yaşlı bir çifti çekiçle vahşice katlettikten sonra soğukkanlılıkla 17 kişiyi daha öldüren Yoo'nun tüm kurbanları Seul’un zengin semtlerinden. Geçen cuma günü polis tarafından yakalanıp, tutuklanan Yoo Young-Chul, kurbanların büyük bölümünü 70 ila 80 yaşları arasındaki kadınlar arasından seçtiğini itiraf etti. Soğukkanlı katil, öldürdüğü kişileri taşıyıp gömmesi daha kolay olacağı için küçük parçalara ayırdığını anlattı.11 yaşında bir oğlu bulunan Yoo, ifadesinde eski karısını da öldürmeyi planladığını ancak çocuğunu düşündüğü için bunu yapamadığını da belirtti. Araştırmalarda 19 kişiyi öldürdüğü belirlenen Chul, sonradan yapılan araştırmalar sonucu 23 olduğunu netleşti. Charles Manson Çetesiyle işledigi cinayetlerle tüm dünyayi dehşete düşüren hipi lideri.annesi genç bir fahişe olan babasıyla bilinmeyen manson ilk suçunu 13 yaşında soygun yaparak işledi.şartlı tahliyesinden sonra 17 yaşındayken kendisinden genç bir oglana tecavüz etti.yirmilerinde pezevenklik yapmaya basladi.kadin ticaretinden,sahte çek kullanmaktan,kredi kartı sahtekarlıgından ve araba hırsızlıgından 10 yıla mahkum edildi.hapishanede ünlü bir gangsterden gitar calmayi ögrendi ve daha sonra "beatless dan bile daha ünlü olabicegini" söyledi. Hapishaneden cıktıkdan sonra cevresine kadınları toplayıp "ailesini" kurmaya basladi.kendine isa görüntüsü veriyor cezbetttigi gençleri uyuşturuculara ve cinsel sapkınlıklara yöneltiyordu.manson büyülenen ailesi üzerinde dinsel bir etkiye sahipti herkesin hertürlü yoldan sevişmesini buyurmuş ve buna kimse karşı cikmamıstı.ismi bile (Man`s Son) dini çagrıştırıyordu.iki yıl sonra bir otobus satin aldi ve amerikayi dolasmaya basladilar.sonra bir ciftlige yerleştiler.manson şimdi sayıları yirmiyi bulan ailesini tepeden tırnaga silahlandırmıs rusların amerikaya saldıracagı günü bekliyordu.bu arada kendisine bir ölüm listesi cikarmisti bile warren beatty gibi isimleri içeren bu listedeki insanlarin ölecegi kıyamet gününe helter skelter adını vermişti (beatles ın bir şarkısından esinlenerek) ailesini büyüterek üye sayısını kırka yükseltti 1969 yazinda cinayetler basladi.anahtar kelime simdi helter skalter zamanı idi. 8 agustos 1969 aksaminda roman polanski nin evine saldıran aile ünlü yönetmenin sekiz bucuk aylik hamile aktris karısı sharon tate ı evdeki diğer üç kişiyi ve o sırada ziyarete gelen bir genci öldürdüler.daha sonra cinayetler devam etti.polis tarafından yakalanmalarının ardından ailenin tüm üyeleri ölüm cezasina carptırıldı.ancak bu ceza ömür boyu hapis cezasina cevrildi.ailenin toplam cinayetlerinin sayısı asla ögrenilemedi.manson nın tek basina otuz bes cinayet isledigi söyleniyor.
__________________
|
12-18-2006, 12:46 AM | #4 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
PETER KURTEN “Düsseldorf Vampiri“
26 Mayıs 1883'de Almanya’nın Mülheim kentinde 13 çocuklu bir ailede doğan ve daha 5 yaşında iken iki arkadaşını katleden Peter Kurten’in,10 yaşındayken bir arkadaşını Rhine nehrinde boğduğu da söylenir. Peter Kurten,“Düsseldorf Vampiri“ olarak da bilinir. Peter Kurten küçüklüğünde babasının hareketlerini taklit ederdi ve babası kızına tecavüz ederken yakalandığı zaman, o da aynı şeyi tekrarlamaya çalışmıştı. Babasının hareketlerini kafasına işleyerek büyüyen katil, babası hapishanedeyken onun yerine kiracı olarak gelen bir köpek yakalama görevlisinden köpeklere mastürbasyon yapmayı ve onlara işkence çektirmeyi öğrenmişti. Kanın tadına ilk kez 9 yaşında bakmıştı. O yaşta kuğuların kafalarını kesip, kanını içerdi. Bu öğrendikleri onun küçüklüğündeki vahşet tecrübeleri olmuştu. Cinayet kariyerine başlamadan önce bir fabrikada sendikacı olarak çalışan, sık kiliseye giden Peter Kurten evliydi ve çok hoşgörülü bir karısı vardı. Yaptıklarını itiraf edene kadar her şeyi karısından uzun süre gizli tutmuştu. İlk kurbanı (5 yaşında öldürdüğü iki arkadaşı dışında) 1913 yılında öldürdüğü 8 yaşındaki Christine Klein adında bir kızdı. Kız birçok yerinden bıçaklanmıştı ve tecavüze de uğramıştı. Bunun dışında kız bölüm bölüm yakılmıştı. Bu cinayetle birlikte Peter Kurten'in seri cinayetleri başlamış oldu. Aşağıda Peter Kurten'in öldürdüğü ve kimliği belirlenmiş kişileri görebiliriz: - Christine Klein (8); Tecavüze uğrayıp, daha sonra boğazı kesildi. - Rudolf Scheer (45); Birahaneden evine dönerken kafasından ve boynundan ardarda bıçaklanarak öldürüldü. (13 Şubat 1929) - Rosa Ohliger (8); Katil tarafından bir çitin arkasına çekilerek 13 kere bıçaklandı. Daha sonra olay yerine dönen katil, cesedi yaktı. (9 Mart 1929) - Luise Lenzen (13) - Gertrud Hamacher (5); Luise Lenzen boğularak ve birçok yerinden bıçaklanarak, Gertrud Hamacher ise boğazı kesilerek bir çayırda öldürüldü. (24 Ağustos 1929) - Maria Hahn (20); Ren nehri kıyılarında 20 kez bıçaklanarak öldürüldü ve cesedi aynı yılın kışında bulundu.(1929 sonları) - Ida Reuter (31); Düsseldorf'un dışında kafasına inen baltayla hayata gözlerini yuman ve öldürülmeden önce tecavüze uğrayan hizmetçi kız. (Eylül 1929) - Gertrud Alberman (5); Katil tarafından boğularak ve 36 kere makas saplanarak öldürüldü. (7 Kasım 1929) - Maria Budlies / Budlick; Peter Kurten'in son vakası. Peter Kurten tarafından kaçmasına izin verildi. Peter Kurten,1. Dünya Savaşının tamamını hapiste geçirdi.1921’de tahliye edildi ve 1925’te bir hayat kadınıyla evlenerek Düsseldorf’un merkezinde bir apartmana taşındı. 1929’da dedektifler, bir seri katilin sokaklarda gezdiğini anlamışlardı. İşlenen 46 suçun aynı kişi tarafından işlendiğine kanaat getirmişlerdi. Ebeveynler çocuklarını sokağa çıkarmamaya başlamış, bir süre sonra halkın büyük bir bölümü korkusundan evlerinden ayrılmamaya başlamıştı. 1930’da Maria Budlies adında bir kadına tecavüz etmiş ve kaçmasına izin vermişti. Maria, bundan asla polise bahsetmedi, ama Köln’deki bir arkadaşına yolladığı mektupta olayları anlattı. Mektup asla Maria’nın arkadaşına ulaşmadı, ama bir gün postanede mektup açılınca polisler Maria’ya ulaştı. Maria, Peter Kurten’in evini polislere bildirdi. Peter Kurten bu olaydan sonra yakalandı, artık sona yaklaşmıştı. Kimse onun neden bu son kurbanı olan kadını bıraktığını bilmiyordu. Cinayetlerinde genellikle bir makas veya bıçak yardımıyla kurbanlarının boğazlarını kesiyor, kafataslarını parçalıyor ve kanlarını emiyordu. Aslında tüm kurbanlarını kadınlardan seçmiyordu ve bu da onun bu işi her zaman kendi cinsel doyumluluğu için yapmadığını gösteriyordu. Masum görünüşü altında vahşilik yatan Peter Kurten'in ismi, kriminoloji tarihindeki yerini “bir psikiyatrist tarafından sorgulanan ilk seri katil“ olarak almıştır. 2 Temmuz 1931'de,ölüme mahkûm edilen Peter Kurten, Klingelputz hapishanesinde giyotinle idam edildi. Son arzusu kendi kafası kesilirkenki kan sesini duymaktı… “Pişman değilim. Yaptığım bütün işler beni utandırsa da, size anlatmalıyım. Geriye dönüp baktığımda bütün detaylar hiç de kötü, can sıkıcı değildi. Aksine bundan hoşlanıyordum.“ (Peter Kurten’in kendisini sorgulayan psikiyatriste söylediği sözler.) Cinayetlerini bide onun ağzından dinleyelim. 1. Bayan Klein.(ilk cinayeti)PK:' o gece çok heyecanlı ve sabırsızdım. Eğer karşıma bir hayvan çıksaydı ona bile saldırırdım. Ama karşıma şans eseri Bayan Klein çıktı. Kadının üstüne atladım, makasımı onun alnına tekrar tekrar sapladım. Kadın yere düştü. Böylelikle bende ondan istediğim şeyi sıcakkanını aldım. Onu kana kana içtim. Makasım körelmişti sonraki kurbanlar için onu tekrar bileyip keskinleştirdim.' 2. PK:'o akşam 8–10 yaşlarında küçük bir kızla karşılaştım. Ona nereye gittiğini sordum. Eve gidiyorum dedi küçük kız. Gel ben seni götürürüm dedim ona. Elini avuçlarımın arasına aldım. Bir anda içimde bir şeyler hareketlendi, başım döndü. Kendimi kaybedip, kızın boğazına sarıldım. Sonra sağ elimle bıçağımı paltomdan çıkarıp kızın gözüne, boğazına boynuna artık neresine gelirse sapladım. Kızı öldürdükten sonra sinemaya gittim.23.00 sularında elimde bir şişe gazyağıyla, onu yakmak için geri döndüm. Ama etrafta çok fazla insan vardı. Ben de gazyağını bir çalılığın arkasına saklayıp evime gittim. Ertesi sabah 6.00 da kalktım. İlk işim kızın yanına gidip, cesedini gazyağı ile yakmak oldu.' 3. Rudolf Scheer. PK:' O gece saat 22.00 de parka gitmiştim.3 saat boyunca bir insanın geçmesini bekledim. Sonra yoldan sendeleyerek gelen bir adam gördüm. Beni gördü ve bana anlaşılmaz laflar etti. Sinirlendim ve adama sert bir yumruk attım. Adam yüzüstü yere yığıldı. Cebimden bıçağımı çıkarıp adamın sırtına sapladım. Adam birden kalkıp bacaklarıma sarıldı. Bunu hiç beklemiyordum ama yine de bıçağımı ona saplamaya devam ettim. Hatta bıçağımı o kadar derine sapladım ki, onu zorlukla geri çıkartabildim. Adam bacaklarımı bıraktı ve yere düştü. Onu hendeğe kadar sürükledim. Sonra bir tekmeyle onu çukurdan aşağıya yuvarladım. Tam eve geliyordum ki onu sürüklerken, botlarında bıraktığım parmak izleri aklıma geldi. Tüm izleri ortadan kaldırmam 8 dakikamı aldı. 4. Anna Goldhousen-Bayan Mantel-Gustav Karnblum. PK:'Saat 22.00 de Lierehfeld'deki fuara gittim. Yolda yürüyen iki kadın gördüm. Onları takip ettim. Birbirlerinden ayrıldıktan sonra kadınların birine Anna Goldhousen'e bıçağımla saldırdım. Kadın bağırmaya başlayınca yakalanırım korkusuyla oradan kaçtım. O gece Bayan Mantel ve Gustav Karnblum adlı iki kişiye daha saldırdım. 5. Gertrud Hamacher-Luise Lenzen. PK:'Saat 22.00’ye kadar kendime bir kurban bulmak için bekledim. Tam ümidimi kaybediyordum ki patikadan gelen iki küçük kız gördüm. Onları takip etmeye başladım. Sonra yanlarına yaklaşıp, büyük kıza yakında ki bir dükkândan bana bir sigara alıp alamayacağını sordum. Kıza parayı verdim, böylece o sigara almaya gidince ben de küçük kız ile yalnız kaldım. Küçük kızı kucağıma aldım ve onu mısır tarlasına götürdüm. Sonra ağzını elimle kapatıp onu yere yatırdım ve boğazını kestim. Bıçağı orada bırakıp, ötekinin yanına gittim. Kız bana sigara paketini verirken birden onun boğazına sarıldım ve onu nefessiz bırakana dek sıktım. Onu da diğerinin yanına sürüklerken kız aniden canlandı ve elimden kaçıp bağırmaya başladı. Bunun üzerine bende bıçağı alıp kıza fırlattım. Onu sırtından vurmuştum. Kız yere düştü. Bıçağı bedeninden çıkarıp bir kaç kez daha sapladım. Sonra ikisini de orada bırakıp gittim.' 6. Ida Reuter. PK: O pazar saat 18.00 de kurban aramak için dışarı çıktım. Yanıma çekicimi de almıştım. Tren istasyonunda genç bir kadınla karşılaştım. Onu bir şeyler içmeye davet ettim. Beraber birkaç bira içtikten sonra koruda gezinmeye başladık. O ilerisinin karanlık olduğunu ve daha ileri gitmek istemediğini. Söyledi. O sırada birinin gelip gelmediğini anlamak için etrafa bakınıyordum. Etrafta bizden başka kimsenin olmadığını anlayınca çekicimi çıkardım ve kızın alnın tam ortasına indirdim. Kız yere yığıldı. Yaklaşmakta olan ayak seslerini duyunca kızı ellerinden tuttum ve bir çalının arkasına gizledim. İnsanlar geçene kadar bekledim. Bu sırada kız kendine geldi. Onu bırakmam için bana yalvarmaya başladı. Onu korunun içine çektim ve çekicimi bir kaç defa daha kafasına indirdim. 7. Elisabeth Dorrier. Pk:' 23.00 sularında cebimde çekicimle etrafta dolaşıyordum. Tiyatronun önünde duran narin bir kız gördüm. Adı Dorrierdi. Ona benimle yürüyüp yürümeyeceğini sordum. İlk başta buna istekli değildi ama onu ikna etmeyi başardım. Aynı İda'da olduğu gibi onunla ilk başta bira içtik, sonra nehir kenarında yürümeye başladık. Birden onun bir adım gerisinde durdum ve çekicimi cebimden çıkardım. Tüm gücümle çekici kafasına indirdim. Aynı İda gibi yere yığıldı. Onu da çalıların arkasına çektim ve başını çekicimle ezdim.' 8. Gertrud Albermann. Pk:'Öğleden sonra 17.00 sularında bıçağımı da yanıma alıp gezmeye çıktım. Kendi halinde oynayan 5–6 yaşlarında bir kız gördüm. Yanına gelip benimle gezmek isteyip istemediğini sordum. Kız gerçekten çok tatlıydı. Büyük bir neşe içinde kendini benim kollarıma attı. Minicik kollarını boynuma dolayıp başını güvenle omzuma koydu. Boş yollardan geçip fabrikaya geldim. O ne olup bittiğini anlamadan ellerim onun küçük boynuna dolanmıştı. Boğazını sıktım, sıktım, sıktım. Ta ki nefessiz kalana dek. Sonra bıçağımı çıkarıp, vücudunu delik deşik ettim. Kızın cansız vücudunu çöplerin arasına attım. Ellerimi de oradaki çimenlere sürüp temizledim.' 9. Maria Huhn. Pk:'8 ağustos da hayvanat bahçesinde tek başıma dolaşıyordum. Birini öldürmek gibi bir niyetim yoktu. Bir banka oturdum. Yanımda oturan kız bana döndü ve benimle konuşmak istedi. Uzun bir konuşma sonucu gelecek pazar beraber dışarı çıkma kararı aldık. 15 ağustos da Stindemuhle restoranında bir şişe şarap içtik. Orada yaklaşık üç saat oturduktan sonra çorba ve bira içmek için başka bir yere gittik. Karnımızı doyurduktan sonra çayırda yürüyüşe çıktık. İşte o an onu öldürmeye karar verdim. Onu bir hendeğin yanındaki koca çalılığın arkasına götürdüm. Yere oturduk. Saat dokuzu yirmi geçiyordu. Birden onu boğazından yakaladım ve kafasını yanımdaki kütüğe vurdum ama kız kısa bir süre sonra kendine geldi. Bunun üzerine elimdeki makası boynuna sapladım. Epey kan kaybetti Kısa bir süre lanet olası tekrar kendine geldi. Kısık bir sesle bana yalvarmaya başladı. Sesine dayanamıyordum. Sinirlendim. O sesi tamamen susturmak için makası kalbine sapladım. Kanın fışkırma sesini dinledim. Bu ses, öteki sesten daha huzur vericiydi. 10.Christine Klein. Pk:'O sıralar hırsızlıkla uğraşıyordum. Bir cumartesi akşamı kendime Wolfstrassede soyabileceğim uygun bir yer arıyordum. Klein ailesinin yaşadığı Cologne Hanı gözüme çarptı. Gece 10–11 sularında yukarı kata tırmandım. Kilitli birkaç kapıyı açtım ama içerde çalabileceğim değerli bir şey bulamadım. Derken içinde küçük bir kızın uyuduğu bir odaya geldim. Çocuğun başı cama dönüktü. Sol elimle kızın ağzını kapattım ve sağ elimle kızın boğazını sıkmaya başladım. Kız uyandı ve debelenmeye başladı ama sonunda bilincini kaybetti. Cebimde taşıdığım küçük ama keskin bir bıçak vardı. Kızın başını kucağıma aldım ve bıçağımla birden boğazını kestim. Belli bir müddet kanın akışını seyrettim. Sonra kızı yatağa yatırım üstünü örttüm. Odadaki izleri sildim ve kapıyı kızın üstüne kilitledim. 11. Charlotte Ulrich. PK:'Kızla bir bardak bira içtik. Sonra Grafenberg koruluğuna gittik. Kız karanlıktan korkuyordu. Onu sakinleştirmek için birbirlerini seven çiftlerin hep buraya geldiğini ve el ele dolaştıklarını söyledim. Onu AŞKLAR GEÇİDİ denen gizli bir yere götürdüm. Manzara karşısında büyülenen kız daha ne olduğunu anlayamadan, çekicimi çoktan kafasına indirmiştim. Kız bir çığlık attı ve yere düştü. Yeteri kadar kan göremiyordum. Bu yüzden kızın başına var gücümle bir kaç kez daha vurdum. Kızın başının kanlar içinde kaldığını görünce onu orada tek başına, o vaziyette bırakıp gittim. SONSÖZ PETER KURTEN: Önüme çıkan herkesi öldürdüğüm doğru değildir. Öldürdüğüm kişinin kim olduğu benim için önemliydi. İstediğim, bağırışları ve yalvarışlarıyla beni heyecanlandıracak, kendimi iyi hissettirecek insanları bulmaktı. İnsanlara öldürmek amacıyla saldırmıyordum ama yakaladığım kişiyi bıçaklamaya başlayınca gerisi geliyordu Eğer şu an dışarıda olsaydım ne yapardım bilmiyorum. Size hiçbir garanti veremem çünkü yaptıklarımı bilinçli bir şekilde yapmıyordum. Belki de farklı şekilde davranamazdım. Eğer insanları öldürmeme izin verilse dünyada eşi benzeri görülmemiş bir katliam yapardım.
__________________
|
12-18-2006, 12:51 AM | #5 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
DANNY ROLLING 1954 – 1994 (Gainesville Canavarı)
Danny Rolling 26 Mayıs 1954 yılında Shreveport Louisiana’da doğdu. Kavganın eksik olmadığı bir evde büyüdü. Annesi Claudia ve babası James Rolling sürekli birbirleriyle kavga ediyordu. Danny 1 yaşındayken aile Columbus Georgia'ya taşındı. Danny 8 yaşına geldiğinde,annesi artık kavgalara dayanamayarak onu ve kardeşini de alarak evi terk eder ve Shreveporta ailesinin yanına taşınır,kısa bir süre burada kaldıktan sonra kocasıyla barışır ve tekrar Shreveporta taşınmaya karar verirler.Danny’nin babası James çok sert ve aşırı küfürbaz birisidir.Shreveporta döndükten sonra polis kuvvetlerine katılır.Danny’nin çocukluğuna ait hatırladığı en net şeyler babasının onu sık sık dövmesi ve kendisini aşağılamasıdır. —Sen aptalsın. —Sen başarısızsın. —Senin ölü olmanı dilerdim. Danny Rolling okul yıllarında röntgenciliğe merak sarar. Duşlarda kız öğrencileri seyreder. Kısa süre sonra yakalanır. Okulu bitirdikten sonra orduya katılır, ama uyuşturucu kullandığı için ordudan atılır. Ailesinin büyük baskıları sonucunda 19 yaşındaki Omatha Halko ile Temmuz 1975’de evlenir. Kadın Frijit çıkınca Danny tekrar röntgenciliğe döner.2 sene sonrada Omatha, Dannyi terk eder. Bu olay Danny’nin durumunu daha da kötüleştirir. Başlangıç; 4 Kasım 1989’de Julie Grissom (24 yaşında),babası Tom ve yeğeni Jean(8) Grissom ölü bulunur. Tom ve Jean Grissom bıçaklanarak öldürülmüş. Julie ise önce tecavüze uğramış sonrada bıçaklanmıştı. 8 Ağustos 1990’da Gainesville Florida da üniversite öğrencileri Sonja Larson ve Christina Powell (17) evlerinde ölü bulunur. Danny evlerine girdiğinde Christina divanda uyumaktadır. Danny üst kata çıkar ve Sonjanın yattığı odaya girer. Bağırmasını engellemek için kızın ağzını bantlar ve bıçaklayarak öldürür. Tekrar aşağı kata iner. Christina hala uyumaktadır. Kızın ellerini bağlar, tecavüz eder ve sonra bıçaklar. Gainesville’de ki 3. kurbanı yine üniversite öğrencisi Christa Leigh Hayt’dır (18).Danny tornavidayla kapıyı açar ve sabırla kızın eve dönmesini bekler. Christina Leigh gece 11 gibi eve gelir. Danny kıza saldırır ağzını kapatarak yatak odasına sürükler. Tecavüz eder ve işini bitirdikten sonra bıçaklayarak öldürür. Kızın kafasını da kesip odadaki rafın üstüne koyar. Danny’nin sonraki kurbanları Manuel Taboada ve Tracy Paulesdir. Cinayetler Christina Leighin cesedinin bulunmasında iki gün sonra 27 Ağustos 1990’da işlenmiştir. Yöntem aynıdır. Danny tornavida yardımıyla kapıyı açar ve Manuel Taboada’nın odasına girer, kızı bıçaklayarak öldürür. Tracy Paules bağrışmaları duyar. Kontrol etmek için arkadaşının odasına gider ve Danny ile karşılaşır. Odasına kaçar ve kapıyı kitler ama bu Danny'i durdurmaz kapıyı tekmeleyerek kolayca açar. Diğer kurbanları gibi kızı bağlar ve tecavüz eder sonrada bıçaklayarak öldürür. Danny Rolling 7 Temmuz 1991’de Florida da bir süpermarketi soymaya çalışırken yakalandı.1.dereceden cinayet suçuyla idam cezasına çarptırıldı. Florida Eyalet Cezaevinde idamını bekliyor. Hapiste 'BİR SERİ KATİLİN OLUŞUMU' isminde bir de kitap yazmıştır. EDDIE GEIN 1906 – 1984 (Plainfield Hortlağı) 17 Kasım 1957 Plainfield Wisconsin, polisler Ed Gein’in ıssız çiftliğine gelir. Plainfield’de madeni eşyalar satan bir dükkânı işleten Bayan Bernice Warden ortadan kaybolmuştu ve onun son müşterisi Ed Gein’di. Polisler Ed Gein’den şüphelenmekteydi. Ed'in evinin içi kırık dökük eşyalarla doluydu. Her tarafta çöpler vardı, çöplerden odalara girmek imkânsızdı. Şerif Arthur Schley evi araştırmaya başladı. Mutfakta ayaklarından tavana asılmış başsız bir ceset vardı. Ceset uzunlamasına kesilmişti. Ceset bir kadına aitti 55 yaşındaki Bernice Warden, bulunan tuhaf şeyler bununla bitmiyordu. İnsan derisinden yapılmış çöp sepetleri, çantalar, bir kutu dolusu kadın cinsel organı, yine insan derisinden yapılmış koltuk kılıfları, meme uçlarından yapılmış kemerler... En sonunda bulunan şey ise herkesi dehşete düşürmüştü. Tamamıyla insan derisinden yapılmış bir elbise. Eddie Gein 27 ağustos 1906’da Wisconsin da doğdu. Babası George, annesi Augusta ve kendisinden 7 yaş büyük abisi Henry Gein... Edin annesi Augusta aşırı dindar, sert ve hoşgörüsüz bir kadındı. Çocuklarını buna uygun olarak, iyi birer Hıristiyan olarak yetiştiriyordu. Çocuklarına her gün İncil’den dersler veriyordu. Çocuklarını kadınların ahlaksız ve gevşek oldukları konusunda sürekli uyarıyordu. Onları cehennem ile korkutarak ***’in günah olduğunu anlatıyordu. O çocuklarının hayatındaki tek kadındı. Augusta despotça davranan, otoriter bir kadındı. Dünyada bir tek kendi görüşlerinin doğru olduğuna inanıyordu. Kocası George ise karısının tam tersiydi sessiz, zayıf karakterli, kof ve alkolikti. Çocuklarının üzerinde hiçbir etkisi yoktu. George Gein'in 1940’daki ölümünden sonra çiftliğin bütün işleri Augusta’ya kalmıştı. Ed ve Henry de ona işlerde yardım ediyordu. Henry kardeşinin annesine olan aşırı düşkünlüğünden çok rahatsızdı. Aradan geçen günlerden sonra Henry annesini açık açık eleştirmeye ve Ed'e annesini kötülemeye başlamıştı. Abisinin davranışları Ed'i şok etmişti. Ona göre annesi bir tanrıçaydı. Ve ona tapıyordu. 1944 yılında Henry esrarengiz bir kaza! Geçirerek öldü. Esrarengiz ölüm serisinin ardından 29 Aralık 1945’de de Augusta öldü. Ed hayattaki tek gerçek aşkını ve arkadaşını kaybetmişti. Artık tamamen yapayalnızdı. Annesinin ölümünden sonra sık sık mezarlığı ziyaret ediyordu. Annesini odasını bir türbe haline getirmişti. Ed annesinin ölümünden sonra giderek daha fazla içine kapandı. Zamanın çoğunu korku hikâyeleri ve anatomi kitapları okuyarak geçiriyordu. Ayrıca yerel gazeteleri de okuyordu. En sevdiği kısım ise ölüm ilanlarıydı. İlanlardan yakın zamanda ölmüş kadınların yerlerini öğreniyordu. Artık anatomi kitaplarından öğrendiklerini uygulamanın zamanı gelmişti. Ed’in hiçbir kadınla ilişkisi olmamıştı. Kadınların göğüslerini cinsel organını çok merak ediyordu. Bir kadınla yatmanın nasıl bir şey olduğunu hayal ediyordu. Şehvetini dindirmek için geceleri mezarlıkları ziyaret etmeye eve mezarları açarak vücut parçaları toplamaya başlar. Eddie bir gün çiftliğine gelen bir çocuğa yatak odasındaki, mezarlıktan çaldığı kafataslarını gösterir. Çocuk gördüklerini telaşla insanlara anlatmaya başlar, ama kimse ona inanmaz anlattığı hikâyeyi hayal ürünü olarak yorumlarlar. Bir süre sonra Ed'in çiftliğini ziyaret eden iki kadın da evde kafatasları görür. Ama bunların cadılar bayramı kostümü olduğunu sanırlar. Kasabada garip söylentiler yayılmaya başlamıştır, ama kimse bu söylentileri dikkate almaz. Çünkü Ed'i sessiz, kendi halinde biri olarak biliyorlardı. Hiç kimse onun böyle şeyler yapacağına inanmıyordu. Hatta insanlar Ed'e kafatasları hakkında şakalar yapmaya başlar. Ed ise onlara sadece gülümser. Yani kısaca kimse bunların gerçek olabileceğine inanmaz. 1945 -1955 yılları arasında kaybolan insanlar Wiscons’ın polisini alarma geçirmişti. Kaybolan ilk kişi 80 yaşındaki Georgia Wecker isimli bir kadındı.1 Mayıs 1947 de kaybolmuştu.100lerce insan ve polis 10 millik bir alanı kadını bulma ümidiyle aradılar, ama hiç bir şey bulamadılar. 6 ay sonra La Crosse Wisconsin’de çocuk bakıcısı Evelyn Hartley kayboldu. Evely’nin babası kızının evini defalarca aramış, ama hiç cevap alamayınca meraklanmıştı. Endişelenen adam kızının evine gider, kızına seslenen baba hiçbir cevap alamaz. Bütün kapılar ve pencereler kapalıdır, evin çevresini dikkatlice arayan adam açık bir pencere bulur. Pencerede kan izleri vardır. Olay yerine gelen polis bölgesel bir arama başlatır, ama hiçbir sonuç çıkmaz. Bir kaç gün sonra La Crossenin dışında Evely’nin kanlı elbiseleri bulunur. Kasım 1952’de geyik avcılığı yapan iki adam içki içmek için Plainfield deki bir barda dururlar. Barda birkaç saat geçirdikten sonra arabalarına binip uzaklaşırlar. Ve bir daha kendilerinden haber alınamaz. 1954’ün kış aylarında Plainfield gazinosunda bekçilik yapan Bayan Mary Hogan esrarengiz bir biçimde kaybolur. Polisler gazinonun zeminde kan izlerini görürler. Kan izleri parka kadar gitmektedir. Bu da Hoga’nın sürüklenerek götürüldüğünü göstermektedir. Ayrıca yerde bir mermi kovanı bulurlar. 17 Kasım 1957’de Eddie’nin çiftliğinde Bernice Warden’in başsız cesedi ve diğer korkunç şeyler bulunduktan sonra. Polis Eddie’nin çiftliğinde ve çevresinde geniş çaplı bir arama başlattı. Polisler Ed'in daha fazla cinayete karıştığına inanıyorlardı. Cesetlerin gömülmüş olabileceğini sanıyorlardı. Çiftlikte başlatılan kazılar süresince Ed’de müfettişler tarafından sorgulamaya başlandı. Ed ilk başta cinayetleri işlediğini kabul etmedi ama birkaç günlük sessizliğin ardından. Yaptığı bütün korkunç şeyleri anlatmaya başladı. Bayan Warden’i nasıl öldürdüğünü, evinde bulunan ceset parçalarını nerden aldığını... Ed detayları hatırlamakta zorlanıyordu, çünkü stresten ve tüm bu tantanadan sersemlediğini iddia ediyordu. Henüz Warden’i nasıl eve getirdiğini hatırlamıyordu. Evindeki ceset parçalarını mezarlıktan çaldığını söylüyordu, ama Ed Bayan Warden dışında kimseyi öldürmediğinde ısrar ediyordu. Birkaç gün sonra ağır geçen sorgulamalar sonunda Ed, Mary Hogan’ıda öldürdüğünü itiraf etti. Detayları hatırlamadığını onu kaza sonucu silahla vurduğunu söylüyordu. Eddie sorgulamalar sırasında en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermemişti. Cinayetleri ve mezar soygunlarını büyük bir keyifle anlatıyordu. Psikiyatristler, onu bir takım psikolojik testlerden geçirdiler. Ve Edin akıl sağlığının yerinde olmadığını söylediler. Psikiyatristler onun şizofren ve cinsel yönden bir ruh hastası olduğunu açıkladılar. Ed'in çiftliğinde yapılan kazılarda 8 kadın cesedi bulundu. Buna rağmen Ed onları mezardan çaldığına yemin etti. Polisler ise şüpheliydi. Polisler kadınları Ed'in öldürdüğünü, Ed ise mezardan çaldığını iddia ediyordu. Öğrenmenin tek bir yolu vardı. Mezarları tekrar açıp kontrol etmek. Ama bir sorun vardı, mezarları açmanın günah olduğu tartışılıyordu. En sonunda tartışmalara rağmen polis mezarları açmaya karar verdi. Mezarların açılmasından Ed’in doğru söylediğine inandılar çünkü bazı mezarlar boştu. Bazılarından da cesetlere ait kimi parçalar alınmıştı. 29 Kasım’da kazılarda polis bir insan iskeleti buldu. Bunu kaybolan avcılardan Victor Travis olduğundan şüphelendiler. Kalıntılar hemen laboratuara götürüldü. Yapılan testler sonunda iskeletin orta yaşlarda bir kadına ait olduğu anlaşıldı. Oda mezarlıktan çalınmıştı. Ed’in kaybolan diğer 4 kişi ile-Georgia Wecker, Evelyn Hartley, Victor Travis ve Ray Burgess bir ilişkisi bulanamadı. Yalnızca Mary Hogan ve Bernice Warden’i öldürdüğü anlaşıldı. Eddie’nin çiftliğinde olanlar tüm dünyanın ilgisini çekmişti. Haberler çok çabuk yayılmıştı. Medyanın ilgisi büyüktü. Dünyanın her yerinden gazete muhabirleri geliyordu Plainfielde. Ed Gein’in ünü giderek artıyordu. Nekrofili (ölü sevicilik),Transvestizm (erkeklerin kadın giysileri giymekten hoşlanmaları),Fetişizmden oluşan bileşim ona kötü bir şöhret getirmişti. Ed Central State akıl hastanesine kapatıldı.20 Mart 1958 de çiftliği kimliği belirsiz kişilerce yakıldı. Arabası 1949 model Ford marka 760 dolara satıldı. Arabayı satın alan adam onu, Kasabanın panayırına koydu. Ed’in cesetleri taşımakta kullandığı arabayı HORTLAĞIN ARABASINI her yerden insanlar görmeye geliyordu.22 Ocak 1968’de hastanede geçirdiği 10 yıldan sonra tekrar mahkemeye çıkarıldı. Tanıklar tekrar dinlendi, deliller tekrar gözden geçirildi ve 1 hafta sonra jüri kararını açıkladı. Eddie 1. dereceden cinayetle suçluydu. Nasıl olduysa, cinayetleri işlediği sırada akıl sağlığının yerinde olmadığına karar verildi. Ve tekrar geldiği yere CENTRAL STATE’E geri götürüldü. Kurbanların ve mezar mağdurlarının aileleri kararı adaletli bulmamışlardı. Onlara göre Ed suçluydu. Ama mahkemenin kararını değiştiremediler. Ed hayatının geri kalanını akıl hastanesinde geçirdi. Günleri güzel ve rahat geçiyordu. Hastanenin doktoru onu örnek bir hasta olarak tanımlıyordu. DOKTOR: Ed hastanede çok mutluydu. Belki de hayatında olmadığı kadar. Havadan. Sudan konuşmaktan keyif alırdı. El sanatından hoşlanırdı (nede olsa tecrübeli bu konuda) taşları parlatırdı, küçük halılar yapardı... Bütün bu olanlara rağmen o iyi kalpli biri, uysal bir hastaydı... Polisler, abisi Henry'i de Edin öldürdüğünden şüpheleniyorlardı. Ama bu kanıtlanamamıştı. Abisinin öldüğü gün ed onunla annesi yüzünden kavga ediyordu. Henry yine Ed’e annesini kötülemişti. Kavga sırasında kaza eseri yangın çıktı. İkisi ayrılarak yangını söndürmeye çalıştılar ama alevler giderek büyüyordu. Sonunda Ed abisini gözden kaybetti. Ed sonra polislere haber verdi, yangın söndürüldü. Henry’nin cesedi bulundu yanmamıştı, üstelik kafasında çürükler vardı. Ama Ed uysal bir çocuk olarak tanındığı için o sırada onun abisini öldürmüş olabileceğine inanmadılar. Otopsi sonucu dumandan boğularak öldüğü söylendi. Sonra olay kapandı. Eddie Gein 26 Temmuz 1984’de kanserden öldü. Plainfield mezarlığına gömüldü, annesinin yanına. Cesetleri çaldığı mezarlıktan pekte uzağa değil... Ed Gein'in psikopatlığı, kelimelere dökülünce etkisini yitiriyor. SERI KATILLERDEN ALINTILAR "Fahişeleri öldürmek bende saplantı olmuştu. Kendimi durduramıyordum. Uyuşturucu gibiydi." Peter Sutcliffe "Ben sadece sokakları temizliyordum." Peter Sutcliffe "İnsanlar kurtçuklara benzer. Küçük, kör ve değersiz." David Smith "Bana göre bir ceset, canlı bir bedenin taşıyamayacağı bir güzellik ve saygınlık taşır." John Christie "Ölümlere sebep olan rüyalar üretiyordum, benim suçum buydu." Dennis Nilsen "İnsanların dikkatini çekecek ve dünyayı ayağa kaldıracak bir suç işlemek istiyordum." Susan Atkins "Ben kimseyi öldürmedim, kimseyi öldürtmedim, bıçaklarıyla üzerinize gelen çocuklar, onlar sizin çocuklarınız, onlara ben öğretmedim. Siz öğrettiniz." Charles Manson "Bana yukarıdan bakarsanız aptalın tekini görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız tanrıyı görürsünüz. Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz." Charles Manson "Bana kadın düşmanı olarak hitap etmeniz beni derinden yaralıyor. Değilim, ben bir canavarım. Ben Sam’ın oğluyum. Ben küçük yaramaz bir çocuğum." David Berkowitz "Onları incitmek istemedim. Onları sadece öldürmek istedim." David Berkowitz "Ben hasta bir insanım bunu biliyorum. Normal biri benim yaptıklarımı nasıl yapabilir? Sanki içimde başka biri var gibiydi." Albert de Salvo "Fahişeleri öldürmek istemedim, fahişeleri severim." Albert de Salvo "Belki bir parça tuhafım." George Joseph Smith "Bir palyaço bile katil olabilir." John Wayne Gacy "Disneyland’da görüşürüz." John Wayne Gacy "Her insanın kendi zevkleri vardır. Benimkide cesetler." Henry Blot "20 kişiyi öldürdüm. Kanı severim." Richard Ramirez "Zamanımı gerçekten boşa harcadım." Jeffrey Dahmer Son sözleri (cellâdına) "Acele et. Sen etrafta ahmakça dolaşırken, ben bir düzine adamı asardım." Carl Panzram "Yaşayan bedenindeki soluğu hissediyorsun. Onların gözlerine bakıyorsun. Bu pozisyondaki insan tanrıdır." Ted Bundy "Yaşama ve ölüme hükmetmek istiyorum." Ted Bundy "Bir insanın ölüm ve yaşamına karar verebilme gücünden daha büyük ne olabilir ki?"" Ted Bundy "Ben şimdiye kadar karşılaştığınız en soğukkanlı ****im." Ted Bundy "Bazen kendimi vampir gibi hissediyorum." Ted Bundy "Biz seri katiller sizin oğlunuzuz ve sizin kocanızız biz her yerdeyiz. Ve gelecekte daha çok çocuğunuz ölmüş olacak." Ted Bundy "Sokakta yürüyen güzel bir kız gördüğünde ne düşünürsün? Bir tarafım onunla flört etmeyi, onunla iyi vakit geçirmeyi, diğer tarafım ise kazığa geçirilmiş kafasının nasıl duracağını düşünür."
__________________
|
12-18-2006, 01:04 AM | #6 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
ELIZABETH BATHORY 1560 – 1614 “Vampir Kontes“
600’den fazla kızın katili Elizabeth Bathory (Macarcada Erszebet Bathory) 1560 yılında, Vlad Tepes öldükten yaklaşık 100 sene sonra, Macaristan'ın en zengin ve köklü ailelerinden birinde doğmuştur. Atalarından Prens Steven Bathory,1546'da Vlad Tepes Eflâk’ta tacını geri isterken ona yardım etmiştir. Elisabeth doğduğu sıralar, ailesi Macaristan'ın en soylu ve zengin ailelerinden biriydi. Kuzeni Macaristan başbakanıydı. Amcası Stephan ise daha sonra Polonya kralı olmuştur. Bathory ailesi zengin ve soylu olmasının dışında, çok güçlü ilişkiler ve tanıdıklara sahipti. Elizabeth Bathory daha 4–5 yaşındayken sara nöbetlerine katlanmak zorunda kalıyordu ve sorunlu bir çocuk olarak yetişti. Sorunlu ve çekingen yapısına rağmen genel olarak entelektüel, becerikli ve akıllı bir kadındı. 1575 sonbaharında,15 yaşındayken,25 yaşındaki Kont Ferencz Nasdasdy ile evlendi ve kendi soyadını devam ettirmek için soyadını ona verdi. Evlilikten sonra Csetjhe Kalesi'ne yerleştiler. Kale, Macaristan'ın kuzeybatısında, şehre yukarıdan bakan bir tepede yer alıyordu. Evlilik, aslında Nasdasdy ailesinin bir sınıf atlama çabasıydı. Çünkü daha güçlü olan Bathory ailesi onlardan daha üst bir statüde bulunuyordu. Evlilikten sonra birçok spekülasyonlar oluştu. Evlilik sonrası da Nasdasdy ailesi daha soylu bir konuma atlamış oldu. Evlilik, meyvesini ilk birkaç yıl içinde verdi ve birkaç çocuk dünyaya getirdiler. Kont Ferencz zamanının büyük bir kısmını, evinden uzakta, Türkler ile savaşarak geçiriyordu. Savaş alanında cesur ve güçlü bir askerdi ve hayatının son döneminde Macaristan'ın “Kara Kahramanı“ olarak anıldı. Evli oldukları 25 yıl içerisinde, kocası savaşa gittiği için yalnız kalan Elizabeth'in hayatı gittikçe sıkıcı bir hal alıyordu. Zaman öldürmek için saatlerce ayna karşısında güzelliğine bakıyordu ve genç erkeklerle birlikte oluyordu. Zaman zaman kalede, sado-mazoşist lezbiyen *** partileri veriyordu. Bir seferinde bir erkekle birlikteyken kocası tarafından yakalandı, ama kocası onu affetti. 20'li yaşlarında kölelere işkence yapmanın ona zevk verdiğini fark etti. Neden böyle olduğu hakkında bir bilgimiz olmasa da, tüm yaptıklarından, onun başkalarının acı çekmesinden zevk aldığını anlayabiliyoruz. Anlatılan bir hikâyeye göre; bir gün, genç bir hizmetçi kız, Elizabeth'in saçını tararken yanlışlıkla biraz çeker, ardından çok sert bir tokat yer, burnundan akan kan Elizabeth'in eline gelir ve o, kızın güzelliğini aldığını düşünür. Ardından erkek uşağı Johannes Ujvary'e kızı soymasını söyler ve kızın kollarını bir fıçının üzerinde tutarken atar damarlarını kestirtir. Genç kız öldükten sonra Elizabeth bu kanla banyo yapar. Artık genç kalmanın yolunu bulduğunu ve vampirizm ile gelen bu kanın hayatı olduğunu düşünür... Bundan sonraki 10 yıl içerisinde Elizabeth Bathory'nin yardımcıları ona birçok güzel kız getirdiler. Sadece o çevreden değil birçok başka şehirden de köle adı altında getirilen kızlar, kanlarının banyo yapmak için kullanılacağını bilmeden kaleye gidiyorlardı. Elizabeth, bir süre sonra Dorotha Szentes (Darko) adlı gerçek bir büyücüden büyü ile ilgili bilgiler almaya başladı. Bunun üzerine Darko Elizabeth'in sağ kolu oldu. Bunun dışında eski hemşiresi Ioona Joo, erkek uşağı Johannes Ujvary ve Anna Darvula adlı hizmetçi kız da ona yardım ediyordu. Onların da yardımı ile Csetjhe Kalesi tüm kötülüklerin merkezi olmaya başlamıştı. Elizabeth daha çok genç kızları seçiyordu. Kızları bağlayıp, ayak parmaklarının arasına yağlanmış kâğıtlar koyup önlerinde ateş yakıyordu. Bir şekilde ateşten kaçmak için kıvranan kızların ayakları alev almaya başlıyor ve sonra tüm vücutları yanmaya başlıyordu. Bilinen bir başka işkence yöntemi ise, kızların ağızlarını, çeneleri birbirinden ayrılana kadar çekmesi idi. Huyu iyi olduğu günlerinde kızları soyarak erkek misafirlerin önüne çıkartıyordu. 20'li yaşların sonuna doğru iki kızından ve bir oğlundan sıkılan Elizabeth, onları evlatlıktan reddetti ama onları bu işkence ortamının içine sokmadı. Yıllar geçtikçe masum kızların kanına olan ihtiyacı gittikçe artıyordu. Yeni işkence yöntemleri geliştirmişti. Mesela kızları tamamen bal ile kaplayıp onları böceklerin ve arıların önüne atıyordu. Bir başka işkence yöntemi ise soğuk su yöntemi idi. Esir aldığı kızları çıplak olarak 0 derecenin altında, soğukta, buz gibi suyla, donarak ölene kadar yıkıyordu. Kocasının ölümünden sonra, kendisiyle ve güzelliğiyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Ardından onu gençleştirdiğini düşündüğü kan banyoları başladı. Kaleye getirilen kızların kanlarını emiyor, açılan yaralarındaki etleri yiyordu. Kontes, Alman saatçilerinden ve demircilerinden işkence aleti sipariş ediyordu. Bir süre sonra Csetjhe Kalesi tamamıyla bir işkence merkezi haline gelmişti. Çivili kafeslerde kızları öldürüyor, onun için özel yapılmış bu kafeslerin altına girip, kanın akması için yapılan delikten banyo yapıyordu. Elizabeth bazen iç güzelliği için onların kanlarını da içiyordu. Bir süre sonra artık bu basit köle kızların kanlarının bir işe yaramadığını düşünen Kontes, daha asil ailelerden köleler almaya başladı. Elizabeth iyi eğitim görmüş, akıllı bir kadın olmasına rağmen çok acımasız ve zalim bir kişiliğe sahipti. Anlaşılan kocasının ölümünden sonra ortaya çıkan ölüm korkusuyla, uşaklarına ve kölelerine karşı sadist davranışlar içersine girmişti. Sonsuzluk ya da uzun hayat olmazsa bile en azından kan banyosu yaparak genç görünümlü bir ten elde etme çabasındaydı. Kocası bir asker olarak, savaşta esir düşmüş Türk askerlerine duygusuzca işkence ederdi ve Elizabeth aslında, nasıl zulmedileceği hakkında bilgileri kocasından almıştı. Elizabeth'in terörü uzun yıllar devam etti. Kurban listesi gün geçtikçe artıyordu. Kontes kurbanların isimlerini çalışma masasındaki defterine yazıyordu. Cesetler kalenin koridorları altında yakılıyor veya ormana atılıyordu. Genç kızlar eğitim veya çalıştırma adı altında kandırılarak kaleye getiriliyorlardı. 40 yaşına yaklaşmıştı ve yavaş yavaş yaşlandığının belirtileri ortaya çıkıyordu. Ne yaparsa yapsın bunları ortadan kaldırmıyor ve güzelliğini kaybetmeye başlıyordu. Bununla beraber Elizabeth yavaş yavaş çevre köylerde de konuşulmaya başlanmıştı. Hakkındaki ve Csetjhe kalesi hakkındaki dedikodular Macaristan imparatoruna kadar ulaşmıştı. Bunun üzerine imparator tarafından, Elizabeth'in başbakan olan kuzeni Kont Cuyorgy Thurzo'ya kaleye baskın düzenleme görevi verildi. 30 Aralık 1610'da Elizabeth'in kuzeni tarafından yönetilen bir grup asker Csetjhe kalesi'ni gece bastılar. Hepsi kaledeki korkunç görüntüden şaşkına döndü. Ana holde yatan bir kız cesedinin kanının emildiği anlaşıldı. Bir başka tarafta vücudu delinmiş ve hala canlı olan bir kız yatmaktaydı. Daha sonra keşfedilen zindanda ise bazısı işkence görmüş birçok kız hücrelerde beklemekteydi. Kalenin altında yaklaşık 50 ölü kızın cesedi bulundu... Kale basıldıktan sonra Elizabeth'in yardımcıları da cezalandırıldı. Parmakları kesilerek ateşe atıldılar ve kazığa bağlanarak yakıldılar. Elizabeth cezasını da ağır bir şekilde çekti. Hayatı boyunca kendi kalesinde neredeyse tamamı duvarlarla çevrili bir odada kalacaktı. Odada sadece bir delik açılmıştı, o da yemek vermek ve hava almasını sağlamak içindi. Bir gün yemek vermeye gelen görevlilerden biri Elizabeth'e verdiği yemeğin hala aynı yerde olduğunu ve dokunulmamış olduğunu fark etti. 21 Ağustos 1614'de, 54 yaşındaki Elizabeth Bathory ölü olarak bulundu... Elizabeth Bathory'nin kapatıldığı kule şu anki Slovakya'da bulunmaktadır. Tüm yaptıkları ve suçları da Macaristan devlet arşivinde yer almaktadır. Elizabeth Bathory'nin ölümünün ardından kale boşaldı ve terk edildi. Kontes Bathory ailesinin mezarlığına yerleştirildi. Elizabeth Bathory tüm bu yaptıklarıyla iler ki zamanların da ilham kaynağı oldu. 1970'lerde çekilen “Drakula Kontes” adlı filmin hikâyesi Elizabeth'in hikâyesini anlatıyordu ve filmdeki ana karakterin adı Mathory idi. Söylenenlere göre Bram Stoker'ın Dracula'yı yazmasında da Elizabeth Bathory büyük ilham kaynağı olmuştur. Özellikle Elizabeth Bathory'nin hikâyesine yabancı olanlar için , “nasıl” ve “neden“, soruları merak uyandırıcı olabilir. Bizler kuralların olduğu, kötü davranışların engellenmeye çalışıldığı bir zamanda ve toplumda büyüdük ve yaşıyoruz. Hepimizin, kimsenin haklarını engellemediğimiz sürece, özgür yaşama hakkı vardır. Elizabeth Bathory, soylu ve zengin bir ailede doğduğu ve büyüdüğü için herhangi bir kaygısı yoktu. Zamanın dünyasında kriminoloji kavramı yeterli derecede bulunmamaktaydı. Elizabeth, küçüklüğünde yaşadığı bazı olaylardan dolayı, öldürmenin serbest bir davranış olduğunu sanıyordu. Kafasında oluşan bu vahşi düşünce ve zihinsel sorunları, onu bu hale getirmişti. Güzellik onun en değer verdiği kavramdı ve yaşının ilerlemesiyle bu özelliğini kaybedeceği gerçeği, onun bu vahşi yanının oluşmasının önemli bir sebebiydi. Senelerce, hiç bir engele takılmadan terörü devam etmişti. Bathory'nin zamanlarında yerleşen aristokrasi, topraklardaki kanunları yönetme görevinden sorumluydu ve suçlu kişileri cezalandırmak görevini de kendilerinde görüyorlardı. Elizabeth Bathory'nin kanunları çiğnediği dönemlerde ise zaten kanunlar kendi ailesine aitti. Birçok kaynağa göre Elizabeth'in yakalanışının bu kadar uzun sürmesi, onun ailesinin soylu olmasından kaynaklanıyordu. Kontes Elizabeth Bathory, kendini beğenmiş, zihinsel açıdan dengesiz bir insandı ve koşullar onun içindeki şeytanın ortaya çıkmasını sağlamıştı. Ama tüm bunlara rağmen, zamanının kanunları eğer onu durdurmaya yönelik olabilseydi, bu kadar kızı öldürebilir miydi, bilemeyiz... GERARD SCHAEFER (The Killer Cop) 1973 yılında Florida da şerif yardımcısı Gerard Schaefer otostop yapan iki genç kıza tecavüz etmekten tutuklanır. Kızları yardım bahanesiyle kaçırıp tecavüz etmiştir.6 ay hapiste yattıktan sonra iyi halden serbest bırakılır. Hapisten çıktıktan sonrada cinayetlerine devam eder ve yakalanana kadar 34 genç kızı daha öldürür.(Schaefer’ın iddialarına göre bu sayı 80) Schaefer kurbanlarını ikişer kaçırmaktan hoşlanıyordu. Kurbanları otostop yapan kızlardı. Yöntemi ise hep aynıydı, kızlara yardım bahanesiyle yaklaşıyor, rozetinin de yardımı ile kurbanlarının güvenini kazanıyordu. Onları ormanın kuytu yerlerine yâda ıssız yerlere götürüp, tecavüz ediyor, işkence ediyor, kurbanlarını kötürüm bırakıyor ve sonra öldürüyordu. Kurbanlarını bağlı bir şekilde günlerce aç ve susuz bırakıyor. Aklına estikçe geri dönüp işkence ve tecavüze devam ediyordu. Bunları yaparken de kurbanlarına, onları nasıl öldüreceğini en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu. En büyük zevki ise kızları birbirine düşürüp 'Önce arkadaşımı öldür' diye yalvartmaktı. Yakalandıktan sonra evinin çatı katında kurbanlarına ait diş, kol ve bacak parçaları ile yine kurbanlarına ait mücevherler bulunmuştur. Hapisteyken 'KATİLİN KURGUSU' isminde bir kitap yazmıştır. Kitap Schaefer’ın cezaevindeki cinayet ve tecavüz fantezilerini içerir. Gerard Schaefer 3 Aralık 1995 yılında hücresinde ölü bulundu. Vücudu delik deşik edilmiş ve boğazına bir bıçak saplanmıştı. Hücresinin duvarları kan içindeydi, otopsi sonucu Schaefer’ın 42 yerinden bıçaklandığı anlaşıldı. GILLES DE RAIS 1404 – 1440 (Baron Mavi Sakal) Gilles de Rais,1404 yılında İngiltere’de ki Machecoul şatosunda doğdu. Ailesi, köklü ve soylu bir aileydi.9 yaşında babasını kaybeden Gilles, dedesi Jean de Crao’nun yanına gönderildi. Gilles kadınlardan uzak sırf erkeklerin yaşadığı bir ortamda büyütüldü. Genç yaşta kuzeni Roger de Brigueville ile eşcinsel bir ilişkiye girdi. Sonraki yaşamına egemen olacak sapkınlık ve sadizm yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı.16 yaşında İngiltere’nin en zengin mirasçısı olan kuzeni Catherine de Thouars ile evlendi. Fransa kralının oğlu İngiltere kralı 5.Henry’e savaş açmıştı. Büyükbabasının isteği üzerine 1426’da Rais yedi arkadaşıyla prensin ordusuna katıldı. İki yıl savaşın en şiddetli safhalarında savaşan Gilles yiğit bir asker ve yetenekli bir komutan olarak çevresine nam saldı. Savaş Raisin sadist yanını da gün ışığına çıkarttı. Cesetleri görmek ve kan kokusunu içine çekmek onu mutlu ediyordu. 1432’de büyükbabası ölmüş ve mirasını ona bırakmıştı. Gilles mal varlığının başına geçmek için doğduğu kente geri dönmüştü. Savaştan yorulmuş, zayıf kralından sıkılmıştı.28 yaşında hayattan soğuyan Gilles, çözümü zevki sefaya dalmakta bulmuştu. Gilles sonu gelmeyen eğlenceler ve ters ilişkilerin yaşandığı âlemler düzenliyordu. Şatoları onun doğal olmayan isteklerini karşılayan gençlerle dolup taşıyordu. Aşırı harcamalar yüzünden Baron mali sıkıntının içine düştü. Aşırılıklarına devam edebilmek için şatolarını ipotek yaptırdı, topraklarının bazılarını sattı. Çaresizlik içinde kalan Gilles, kara büyüye geri döndü. Ajanları tüm Avrupa da taşı altına çeviren sözde Filazof taşını bulmaya yardımcı olabilecek büyücüleri aradılar. Sonunda 1435 yılında ölülerin vasıtasıyla ruhlarla temas eden büyücü Prelati ve üç asistanı Gilles’in şatosuna geldi. Büyücü şeytanı dünyaya çağıracağına ve Filazof taşının sırrını ondan öğreneceğine dair teminat verdi. Geceler boyunca Prelati bildiği tüm yolları simgeleri ve duaları denedi. Ama hiçbir işe yaramadı. Yenilgiyi sindiremeyen Gilles kendini kütüphanesine kilitledi. Günlerce hiç ara vermeden büyü ile ilgili kitapları inceledi. Sonunda harap düşmüş beyni bir karar verdi. Şeytana onun kayıtsız şartsız kölesi olabileceğini ispat etmeliydi ve bunu yapmanın tek bir yolu vardı, insan kurban etmek. 5 yıl boyunca batı Fransa da tanımlamayan bir terör kol gezdi. Dışarıda görülmeyen, duyulmayan doğaüstü bir tehlike vardı. Geçtiği yerde çocuklar kayboluyordu. Bazen küçük bir kızın kaybolduğu duyuluyordu. Ama genellikle kaybolanlar küçük oğlanlardı. Küçük çobanlar, koruda oynayan oğlanlar, evde tek başına bırakılmış çocuklar kayıplara karışıyordu. Hiç kimse onlara ne olduğunu bilmiyordu. Ne şeytan Gilles’in çağrılarına cevap verdi. Nede Gilles taşı altına çevirmenin sırrını bulabildi. Buna rağmen gençler ortadan kaybolmaya devam etti. Gilles bir türlü doymak bilmiyordu. Sadistçe işkenceler etmek ve küçük çocukların acı çeke çeke ölmesini seyretmekten başka hiçbir şey onu cinsel tatmine ve mutluluğa ulaştırmıyordu. Yavaş yavaş ölmesini istediği kurbanın ensesini keserdi. Bu onu daha da heyecanlandırırdı. Kan kaybından ölmek üzere olan çocukla o ölene kadar ilişkiye girerdi. Kendini tatmin ettikten sonra çocuğun boğazını kesip kafasını gövdesinden ayırırdı. İşkence edip öldürdüğü çocukların kafasını dizip güzellik yarışması düzenlerdi. Çocuğu kaybolmuş ailelerin şikâyetleri Gilles de raisin şeytani ününün uzak diyarlarda dahi duyulmasına neden olmuştu, ama şikâyetlere rağmen bir soruşturma başlatmamışlardı. Baron de Rais birkaç köylü çocuğun kaçırılması ile rahatsız edilemeyecek kadar güçlü biriydi, buna rağmen birçok soylu Raisin servetine göz dikmişti. Dük Jean Gilles’in ipotek ettirdiği birkaç şatoyu satın aldı.1438’de Dük Jean Chantoce şatosunu aldı. Bu toplu cinayetler işleyen katili endişeye düşürdü. Yoğun bir çaba sonucunda, Rais Dük Jean şatoya varmadan tüm delilleri ortadan kaldırmayı başardı. Zindanlara sinmiş çürümüş ceset kokusundan korunmak için maske takan uşakları,140 tan fazla cesedi sandıklara yükleyip Loire nehrinden Machecoul şatosuna taşıdılar. Şatoda tüm sandıklar dev bir ateşle yakıldı.1440’da İngiltere’nin mali işler sorumlusu Geoffaoi de Feron, Gilles’in ipotek ettirdiği St Etienne Le Malemort şatosunu satın aldı ve kardeşi Jean’ı mülkiyeti devralmak için şatoya gönderdi. Gilles şatoyu vermeyi reddetti. Çıkan tartışma sonucunda Gilles, Jean le Ferronu yakalatıp hapsettirdi. Jean bir papaz olmasaydı, olay bu kadar büyümezdi. Papazı hapsetmekle kutsal değerlere saygısızlık edip kiliseye karşı gelmişti. Gilles’i tutuklamak için gelen okçular. Şatoyu araştırıp ocaktaki insan kemiklerini yatak odasındaki kanlı çocuk elbiselerini buldu. Gilles 47 farklı suçtan tutuklandı. Gilles iki farklı mahkemeye çıkarıldı.110 şahit dinlendi. Artık mahkemenin elinde Gilles’i hapse atmaya yetecek kadar kanıt vardı. ama Gilles her şeyi reddetmeye devam ediyordu. Bunun üzerine mahkeme onu işkence ile konuşturmaya karar verdi. İşkence odasına alınan Gilles işkence aletlerini; ustura kayışı, beden gerici, parmak sıkıcı ve ezme makinesini görünce dizlerinin üzerine çöküp yalvarmaya başladı.'Kutsal İsa adına. Bana düşünmem için biraz zaman verin.'İki saatlik bir sürenin sonunda Gilles her şeyi itiraf etti. 27 Ekim 1440'da Nantesda Gilles de Rais ve iki yardımcısı büyük bir kalabalığın önünde asıldı. BARON DE RAIS: "Anneler ve babalar gençlerin hısımları ve akrabaları beni dinleyin. Gençlere göz kulak olun. Onları ahlaki değerlerle büyütün. Şayet benim büyüdüğüm tarzda yetişirlerse, onlarda benim düştüğüm uçuruma düşerler." JOHN WAYNE GACY 1942 – 1994 (Katil Palyaço) John Wayne Gacy 17 Mart 1942’de Chicago da doğdu.11 yaşında kafasına salıncak çarptı. Gençliğinin geri kalanını sara nöbetleriyle geçirdi, üniversitede işletme eğitimi aldı. Ünlü Nunn-Bush ayakkabı şirketinde başarılı bir ayakkabı satıcısı oldu.1964’de iş arkadaşı Marilyn Mayers’a âşık oldu ve evlendi. Ama evliliği hapse girmesiyle sona erdi.1972’de Carol Hoff’la ikinci evliliğini yaptı. Bu sırada onarım mühendisliği şirketi kurdu. İşlerindeki başarısını evliliğinde gösteremedi ve ikinci kez boşandı. 1 Aralık 1978 akşam saat 19.00 suları.15 yaşındaki Robert Piest, Des Planies kasabasındaki kimyasal malzeme satan dükkândan içeri girdi. Annesinin doğum günü partisi için bütün aile bir aradaydı ve küçük Robert’ de bir an önce onlara katılmak istiyordu. Ama Robert eve dönmedi. Saat 23.00 sularında Elisabeth Piest ve kocası durumu polise bildirdi. Robert’i en son John Wayne Gacy görmüştü. Bu isim polise hiç yabancı gelmedi. Hemen Gacy’i araştırmaya başlayan polisler onun Iowa eyaletinin Waterloo kentinde bir akıl hastanesinde 10 yıl kaldığını,1971’de bir çocuğa tecavüz etmeye çalışırken yakalandığını öğrendiler.8213 West Summerdale caddesinde bulunan Gacy’in evi. Kapıdan içeri giren ilk dedektif gerilemek zorunda kaldı. Çünkü içerinin kokusu berbattı. Kokunun geldiği bodrumda 7 ceset ve başka cesetlere ait parçalar bulundu. Bahçe ve garajda yapılan kazılar sonucu 7 cesede daha ulaşıldı. Günlerce süren kazılar sonunda Gacy’in evinin tam 28 kişiye mezar olduğu anlaşıldı. Bunlar sadece evin çevresinde bulunanlardı. Gacy 5 cesedi de Des Planies nehrine atmıştı. Gacy’in kurbanı genç erkeklerin kemiklerini arayan uzmanlar, ezilmiş bir tava, parlak bir mermer, beton yığınları ve 75 cm uzunluğunda bir tel buldular. Kazıyı denetleyen polis amiri John Thomas, ‘‘Çıkanların cesetlerle ilgisi yok. Bölgedeki heyecan artık son bulmalı ve mahalle eski olağan yaşamına dönmeli’’ diye gazetecileri bilgilendirdi. Çevresinde iyi kalpli, sevecen, alçakgönüllü bir insan olarak tanınan Gacy 1972'den itibaren 6 yıl süreyle delikanlıları kandırıp evine götürmüş, birlikte olduktan sonra işkence yapmış ve boğarak öldürmüştü. 33 cinayetten sorumlu tutulan Gacy, idam cezasına çarptırıldığında jüri üyelerine sadece ‘‘Disneyland'da görüşürüz’’ demişti Sorgusu sırasında 33 erkek çocuğunu öldürdüğünü itiraf etti. Hepsiyle seks yapmıştı, ama ne zaman öldürdüğünü birbirine karıştırıyordu. Seksten öncemi, seksten sonramı? Soruşturma sırasındaki itiraflarına rağmen dava sırasında kendini hiç savunmadı.12 Mart 1980’de jüri akıl hastalığı savunmasını reddetti.14 yıl boyunca, idam edildiği 10 Mayıs 1994’e kadar hapiste ölümü bekledi.14 yılını geçirdiği cezaevinde, Pamuk Prenses ve Yedi Cücelerle, ünlü seri katil Jeffrey Dahmer’in resimlerini çizdi. Resimleri ABD’nin ünlü sanat galerilerinde sergilendi. 10 Mayıs 1994,Chicago Hapishanesinin idam odası. John Wayne Gacy bir şov yıldızı edasıyla infaz hücresine girdi. İdam edilirken yüzünde garip bir gülümsemeyle gardiyana döndü ve “Kıçımı Öpebilirsin“ dedi. Gacy’in ölümü 18 dakika sürdü. Normalin en az iki katı. RANDY KRAFT 1945 – 1983 (Score-Cart Killer) 1983 yazı, devriye polisi zikzaklar çizerek giden bir arabayı durdurur. Şoför 38 yaşındaki Randy Kraft’dır ve aşırı alkollüdür. Arabadan inen Kraft’ın garip davranışlarından şüphelenen polisler arabasının bagajında Terry Gambrel’ın cesedini bulur. Arabada yapılan aramalarda, genç erkeklere ait 47 resim bulunur. Kimi ölmüş, kimi çıplak kimide baygın bir haldedir. Ayrıca arabada bir de not defteri ve 9 çeşit uyku ilacı bulurlar. Bunların içinde VALIUM (sakinleştirici hap) ve çeşitli ağrı kesicilerde vardır. Sürücü Randy Kraft tutuklanır. Kraft’ın evinde ve garajında yapılan aramalarda kurbanlarını öldürmekte kullandığı kemer, kayış, zincir ile kurbanlarına ait iç çamaşır ve yine kurbanlarına ait giysiler bulundu. Örn, bulunan ceketlerden biri Michigan’da ki kurbanlarından birine ait. Randy Kraft 19 Mart 1945 yılında Long Beach California’da doğdu. Ailenin 4. ve tek erkek çocuğuydu.1948 aile aşırı derecede muhafazakâr olan Westminster'a taşındı. Haziran 1963’de liseden mezun olan Kraft California’da ki Claremont College’ine gider.1966’da erkek arkadaşı ile Huntington Beach'e yerleşke den uzağa taşınır ve zamanın çoğunu Gay barlarda geçirmeye başlar.1969’da okulu derece ile bitirir ve hava kuvvetlerine katılır.1 sene sonra eşcinsel davranışları nedeni ile ordudan atılır.5 Ekim 1971’de polis Orange Country’nin güneyinde bir erkek cesedi bulur. Wayne Joseph Dukette 30 yaşında ve gay’dir.3 haftadan beri kayıptır, ölüm tarihinin 5 Eylül olduğu tespit edilir. Dukette’nin kişisel eşyaları ve elbiseleri bulunamaz. Bu Kraft’ın bilinen ilk cinayetidir. Kraft seri cinayet kariyerine başlamıştır. 1972 Noel’in de Edward Daniel Moore;6 hafta sonra 6 Şubat’ta 18 yaşında kimliği belirlenemeyen biri bulunur. İşkence edilerek öldürülmüş. Ve çorapları anüsüne sokulmuştur. Cumartesi Hauntin Beach’te başka bir ceset bulunur. Ertesi yıl parçalanmış bir ceset bulunur, kafası Longbeach, gövdesi, sağ bacağı ve kolları San Pedro, sol bacağı Sunset Beach'e bırakılmıştır. 28 Temmuz 1973’de 20 yaşındaki Ron Wiebe, ölü bulunur. İşkence edilmiş karnı ve penisi parçalanmıştır. Çoraplarından biride anüsüne sokulmuştur. 1973’de ki son kurban 23 yaşındaki Vincent Cruz Mestas 29 Aralık 1973’de bulunmuştur. Elbiseleri çıkarılmamış ama ayakları çıplaktır, çoraplardan biri anüsüne sokulmuştur. Ve penisi kesilmiştir. Katil bir süre mola verir.1974 1 Haziran’da tekrar işbaşı yapacaktır.20 yaşındaki Malcolm Eugene Salton Sea Imperial Countyde ölü bulunur. Katil cinsel organını parçalamıştır. Sonraki kurban 3 ağustos 1974 25 yaşındaki Thomas Paxton Lee’dir.9 gün sonra 23 yaşındaki Gary Wayne Cordova ölü bulunur, yüksek seviyede alkol ve Valium almıştır. 17 Ocak 1975’de, 21 yaşındaki Craig Victor Jonaites bulunur, boğularak öldürülmüştür. 29 Mart 1975’de 19 yaşındaki Keith Daven Crotwell Long Beach’te ölü bulunur. Görgü tanıkları çevrede beyaz bir Mustang gördüklerini söylerler. Kraft açık vermeye başlamıştır. 1976 yılı Kraft için çok kötü geçmiştir. Kraft’ın kronik migreni ve şiddetli mide ağrıları vardır ve daha da kötüleşmektedir. Buna insomnia (uykusuzluk)’da eklenmiştir. 1976’da ki bilinen ilk kurbanı Larry Gene Walters’dır. İki ay sonra Mark Hall bir parti dönüşü kaçırılır. Cesedi 3 Ocak 1976’da Cleveland National Forest’de bulunur. Çıplaktır ve işkence edilmiştir. Ayakları bıçakla kesilmiş, gözleri, yüzü, göğsü sigara ile yakılmıştı. Penisi kesilmiş ve anüsüne sokulmuştu. 1976-77’de 8 kişi daha vahşice öldürüldü. 13 yaşındaki Oliver Peter Molitor 13 Nisan’da 17 yaşındaki Kenneth Eugene Buchanan 19 Nisan’da 14 yaşındaki Larry Armendariz Nisanda 13 yaşındaki Michael Craig McGhee Ekimde 16 yaşındaki Randall Lawrence Moore 10 Aralıkta 19 yaşındaki Paul Fuchs Ayrıca kimlikleri saptanamayan iki kişide Calexico yakınlarındaki çöplüğe atılmıştı. 1978’in bilinen ilk kurbanı 19 yaşındaki Scott Michael Hughes, elbiseleri kana bulanmıştı, penisi kesilmişti. Kanında yüksek oranda Valium tespit edildi.11 Haziranda 23 yaşındaki Roland Young,19 Haziranda 23 yaşındaki Richard Keith, ayak bileği sigara ile yakılmıştı. Kanında yüksek seviyede alkol ve Tylenol tespit edildi. Bir sonraki kurban 18 Kasım 1978’de 21 yaşındaki Michael Joseph Inderbeiten’di. Göz kapakları ve vücudunun birçok yeri sigara ile yakılmıştı. 16 Haziran,1979’da Donald Harold Crisel 28 Haziran’da13 yaşındaki Thomas Lundgren ölü bulundu, boğazı ve penisi kesilmişti 5 Ağustos’ta 17 yaşındaki Marcus Grabbsın cesedi bulundu. Katil durmak bilmiyordu. 27 Ağustos’ta 15 yaşındaki Donald Hayden 9 Eylülde 17 yaşındaki David Murillo, sopa ile dövülerek öldürülmüştü. Tecavüze uğramış, gözleri ve ayak bilekleri yakılmıştı. 17 Temmuz 1980’de Michael Sean O’Fallon ölü bulundu, kanında öldürücü derecede alkol ve Valium tespit edildi. 22 Ağustos 1980’de 19 yaşındaki Wyatt Loggins 17 yaşındaki Michael Duane Cluck, Kraft'ın 1981 yılındaki bilinen ilk kurbanı. Seattle’den Francisco’ya otostop yapıyordu. Tekmelenerek öldürülmüştü. Tesadüfe bakın ki cesedinin bulunduğu günlerde Kraft’da ayağını incittiği için hastaneye gitmişti... 29 Temmuzda 13 yaşındaki Raymond Davis, bir kaç hafta sonrada 16 yaşındaki Robert Avila'nın cesetleri bulunur.20 ağustos 1981’de,17 yaşındaki Christopher Williams 26 Kasım1982’de Brian Whitche, cinayetler 1983’de iyice arttı. 19 yaşındaki Lance Trenton Taggs 29 yaşındaki Anthony Jose Silveira 21 yaşındaki Eric Church, 24 yaşındaki Mikeal Lâine, 18 yaşındaki Geoffrey Nelson 20 yaşındaki Rodger DeVaul Jr. Öldürülenlerin çoğu otostopçulardı. Randy Kraft’ın hedefi otostop yapan genç erkeklerdi. Kurbanlarını önce ilaçla uyuşturuyor, sonra onları ormana götürüp tecavüz ediyordu. Kraft amerikanın gördüğü en hasta ruhlu seri katillerden biridir. Kurbanlarını bağlayıp kemerle, zincirle dövüyor, tecavüz ediyor, ayaklarından ağaca asarak derilerini yüzüyor ve tüm bu yaptıklarını not defterine en ince ayrıntısına kadar yazıyordu. Bu yüzden 'SCORE-CARD KILLER' ismini almıştı. Kraft çalıştığı bilgisayar firmasının işleri gereği sürekli seyahat ediyordu. Bu yüzden de yakalanmadan uzun süre cinayetlerine devam edebilmiştir. Haziran 1974–1983 Ocak arası Oregon ve Michigan arasında birçok çözülemeyen cinayet işlenmiştir. Bunları Kraft’ın işlediği sanılıyor. Temmuz 1983’de mahkeme Randy Kraft’ı 16 cinayetten idam cezasına çarptırdı. Kanıtlanabilen cinayet sayısı 16,ama polisler Kraft’ın 67 cinayetle ilgisi olduğunu düşünüyor. 8 kişinin katili “Şen Surat“ Keith Jesperson ile hapishanede yapılmış röportaj. — Kaç yaşındasın? KHJ: 42 yaşındayım. Nisanda 43 olacağım. — Kaç kişiyi öldürdün? KHJ: 5 eyalette toplam 8 kişiyi öldürdüm. Bu kadarı da yeterli. Zaten onun için buradayım. — Nerede doğdun? KHJ: Chiliwack British Columbia, Vancouver’ın 64 mil doğusunda. — Hapishane hayatı hakkında ne düşünüyorsun? KHJ: Burada olmaktan nefret ediyorum. — Takma ismin neden 'ŞEN SURAT'? (Burada yüzünde bir gülümseme belirir.) KHJ: Neden şen surat? Şimdiye kadar senin gazetende hep öyle yazılıp çizildi. Bundan sonra nasıl şeyler yazdığına dikkat et. — Çocuğun var mı? KHJ: 3 çocuğum var, iki kız 15–18 ve birde erkek 17 — Babalarının bir seri katil olması hakkında neler düşünüyorlar? KHJ: Çocuklarım tüm bu olanlar yüzünden harap oldu. — Ömür boyu mahkûmiyetimi tercih edersin yoksa idam cezasını mı? KHJ: Ölüm cezası ile yüz yüze gelmeyi tercih ederim. — Niçin bu insanları öldürdün? KHJ: Her biri değişik vakaydı. Fakat çoğunlukla depresyon,ani öfke yüzünden uykusuzluk. — Öldürmek nasıl bir şey? KHJ: Kimsenin başına gelmesini istemeyeceğim bir şey. Panik maksimumdu. Öldürmeyi hayal et ama asla deneme. Onu gerçekleştirene kadar anlayabileceğiniz bir şey değil. — Pişmanlık duyuyor musun? KHJ: Pişmanlık? Her şeyi geri döndürmeyi isterdim. Ama ne yapabilirim ki? Çok üzgünüm. Kurbanların ailelerinin beni asla affetmeyeceklerini biliyorum. Her sabah vicdan azabı ile uyanıyorum. Fakat toplum anlamıyor yâda vicdan azabı çektiğime inanmıyor. İnsanlar bizim soğukkanlı katiller olduğumuza inanıyor. Bize inansınlar biz vicdansız değiliz. — Bu cinayetleri işleyeceğini tahmin etseydin, kendine engel olur muydun? KHJ: Her şey öylesine çabuk oldu ki. Kendim de dâhil herhangi birinin beni durdurup durduramayacağını bilmiyorum. WILLIAM HEIRENS 3 Haziran 1945'de 43 yaşında bir kadın yatağında ölü bulundu. Kurbanın adı Josephine Ross’du. Katil kurbanın boynunu kırmızı bir etek ve külotlu çorapla bağlamıştı. Kurbanın boynundakileri çözen polis, yüz ve boyun çevresinde çeşitli bıçak izleriyle karşılaştı. Katil kadının boğazını kesmiş ve onu ölüme terk etmişti. 4 ay sonra 19 yaşındaki Veronika Hudzinski saldırıya uğradı. Saldırgan Hudzinskiy’e ateş etmişti. Kadın omzundan yaralandı.4 gün sonra 'Çılgın Köpek' başka bir kadına saldırdı. Bu seferki kurbanı Evelyn Pekerson’du. Saldırgan kadının kafasına ağır bir metalle vurmuştu. Kadın olaydan yaralı kurtulmuştu. 5 Kasım günü Bayan Caldwel evinde, dışarıdan gelen bir kurşunla yaralandı. Saldırgan karşı caddedeki evin çatısından ateş etmişti. 5 gün sonra 10 Kasımda Pinecrest Otelinde bir kadın cesedi bulundu. Öldürülen kadının ismi Frances Brown’du. Boynuna bir bıçak saplanmıştı. Bıçak boğazın bir tarafından girmiş öbür taraftan çıkmıştı. Herkesi şaşırtan şey ise katilin kırmızı rujla duvara yazdığı yazıydı. TANRI AŞKINA DAHA FAZLA ÖLDÜRMEDEN YAKALAYIN BENİ KENDİMİ ARTIK KONTROL EDEMİYORUM Ertesi ay James Degnan'ın 6 yaşındaki kızı Suzanne evinden kaçırıldı. Olay yerine gelen polis kızın odasında bir kâğıt buldu. Kâğıtta ”20.000 dolar hazırla ve haber bekle FBİ yâda polis yok. Para 5lik ve 10luk olsun. Kızın sağlığı için bu kâğıdı hemen yak” yazılıydı.6 ay boyunca yüzlerce polis Degnan olayıyla ilgilendi ama hiçbir sonuç çıkmadı. Aynı yıl 26 Haziranda bir genç bir evi soyarken yakalandı. Polis hırsızın cebinde bulduğu kimlikten, hırsızın William Heirens isminde 17 yaşında Chicago üniversitesinde okuyan bir öğrenci olduğunu tespit etti. Polis kısa sürede, yakaladığı gencin zararsız bir hırsız olmadığını anladı. Hırsızın yurttaki odasında yapılan aramalarda son iki yıldır çözülemeyen cinayetlerin ganimetleri (Heirens kurbanlarının mücevher saat gibi eşyalarını da çalıyordu) bulundu. Yakalandıktan bir gün sonra, yapılan parmak izi incelemelerinden Heirens'in sol serçe parmağının Degnanların notundaki parmak iziyle uyuştuğu tespit edildi. Yapılan aramalardan sonra bir lağım çukurunda Suzanne Degana’nın Kafası bulundu. Bunun üzerine polis çevredeki tüm kanalizasyon çukurlarını incelemeye başladı. Her delikten Suzanne’nin parçalanmış cesedinin bir parçası çıkar. Sonunda polis küçük kızın kolları hariç tüm vücudunu birleştirmeyi başarır. William Heirens’in duruşması 4 Eylül 1946 başladı. Suçlamalar 2 gün sürdü. Heirens tüm suçlamaları kabul etti. Mahkeme onu işlediği suçlardan ömür boyu hapse mahkûm etti. Yapılan testler sonunda doktorlar Heirens'in çift kişilikli olduğunu söyledi. Yakalandıktan 3 gün sonra doktorlar Heirens'e sodyum Penothal serumu şırınga etti. (Bu ilaç geçici olarak beyin hücrelerini felç ediyor ve insanın direncini kırıyordu. Böylece ilacı alan kimse, sorulan her soruyu, hiçbir şey saklamadan cevaplıyordu).10 dakika sonra ilaç etkisini gösterdi ve Heirens her soruya cevap verecek duruma geldi. Yakalandığından beri ilk defa konuşuyordu. Doktor Grinker: Suzanne Degnan'ı sen mi öldürdün? Heirens: Onu George kesti. Doktor Grinker: George bunu nasıl yaptı? Heirens: George bir adamın evini soymak istiyordu. Dışarıdaki merdiveni gördü. Onu alıp duvara dayadı ve yukarı çıktı. Pencereden içeri girdi. Yataktaki küçük kızı boğdu ve onu dışarı çıkarttı. Sonra kızı küçük parçalara ayırdı ve her parçayı farklı bir lağıma attı. Bir not yazdı ve eve geri dönüp notu içeri attı. George kötü bir çocuk. Onun kiliseye gitmesi için çok uğraştım. Doktor Grinker: George'un soyadı ne? Heirens: Murman Doktor Grinker: Neye benziyor Heirens: Benden 5 yaş büyük. Daha uzun ve daha ağır. Esmer ve briyantinli uzun saçları var. Doktor Grinker: erede yaşıyor? Heirens: hicago'da Bir otelde yaşıyordu. Ama Meksika'ya gitti. Sorgulama bitince Dr Grinker polislere ilacın suçlunun direncini kıramadığını ama bilinçaltına ulaştığını söyledi. Nasıl Doktor Jekyll, MR: Hyde'a dönüşüyorsa, Heirens’de George'a dönüşüyordu. WILLIAM HEIRENS: "Yaptıklarım için üzgünüm. Aslında ben bile yaptıklarıma şaşırıyorum
__________________
|
12-18-2006, 01:06 AM | #7 |
Banned
Kayit Tarihi: Dec 2006
Yaş: 36
Mesajlari: 117
Teşekkür Etme: 2 Teşekkür Edilme: 24 Teşekkür Aldığı Konusu: 13
Üye No: 23899
Rep Power: 0
Rep Puanı : 1210
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
TANRI AŞKINA
DAHA FAZLA ÖLDÜRMEDEN YAKALAYIN BENİ KENDİMİ ARTIK KONTROL EDEMİYORUM ???bu ne yaa insan bu kadarmı cani olur... |
12-18-2006, 01:08 AM | #8 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Andrei Romanowitsch CHIKATILO
Rostov Kasabı 1936 – 1994 İLK İPUÇLARI Bulunan ilk cesetten neredeyse sadece kemik kalmıştı. "Lesopolosa"da (toprak kaymasını engellemek için ağaçlandırılmış toprak şeridi), yakacak odun arayan bir adam tarafından bulundu. Genişliği sadece 45 metre olmasına ve içinden bir patika geçmesine rağmen, kimse cesedi iyice çürüyene kadar bulamamıştı. Kemiklerinin üstünde artık sertleşmiş deri ve biraz da koyu renkte saç kalmıştı. Hemen "Militsia" yani güney Rusya'daki bölge yetkililerine haber verildi. Cesedi tanımlamaya yarayacak herhangi bir giysi yoktu, sırtüstü yatırılmış ve kafası bir yana dönmüştü. Kulaklar hala küçük delikleri görülebilecek kadar düzgündü, buna ve saçın uzunluğuna bakarak onun bir kız olduğunu tahmin ediyorlardı. Ve katiliyle mücadele etmişe benziyordu. İki kaburgası kırılmıştı, belki bir bıçakla ve daha yakın incelemede vücudunda sayısız bıçak yarası bulunmuştu. Gözleri yuvalarından oyarak çıkartılmıştı. Aynı şekilde cinsel bölgesi de bıçakla oyulmuştu. Bunu yapan her kimse, çıldırmış bir canavar olmalıydı. Yakındaki bir köy olan Novocherkassk'dan 13 yaşındaki bir kızın, Lyubov Biryuk'un kayıp olduğuna dair rapor vardı. Araştırmacılar uzun aramalar düzenleyen amcasını çağırıp cesedi teşhis etmesini istediler. İçindeki küçük bir umuda dayanarak yeğeninin saçının bu kadar koyu renk olmadığını ve kemiklere bakılırsa burada çok uzun zamandır yattığını, ama yeğeninin sadece 1 aydır kayıp olduğunu söylemişti. Birkaç saat sonra, Binbaşı Mihail Fetisow merkezden geldi, bu bölgeden sorumlu kişi oydu. Başka kayıp kişi raporlarını sordu ve askeri birliklerin etraftaki ormanlık araziyi aramalarını istedi. Kalan deriden de parmak izi alınmasını istedi. Ertesi gün, beyaz bir terlik ve içinde küçük kızın sattığı marka sigara bulunan sarı bir çanta bulundu. Parmak izi uzmanları, kızdan ve okul kitabından alınan izlere dayanarak cesedin Lyubov'a ait olduğunu buldu. Adli tıp uzmanı sıcak havanın ve yağmurun çürümeyi hızlandırdığını söyledi. Etrafın aranması sonucu ne katile dair bir iz ne de kızın elbiseleri bulunamadı. Çözümsüz bir davaya benziyordu. Bu konuyla ilgili bir kitap yazan Robert Cullen'e göre Rusya'da ya çok içip veya kızıp tanıdık birini öldürürsün ya da hırsızlık amacıyla birini öldürürsün. Ama ne kızın ailesinden veya tanıdık çevresinden bir şüpheli vardı, ne de hırsızlık yapılmıştı. Cesedin yakınından geçen bir patika ve 70 metre ilerde de anayol vardı. Riskli bir bölgeydi ve aniden işlenmişe benzemiyordu. Batı kültüründe görülen cinsel suçları andırıyordu. Arkadan kafasına vurularak bayıltılmıştı, 22 kere bıçaklanmış ve farklı şekillerde harap edilmişti. Polis şüpheli listesini genişletiyordu: Akıl hastaları, suçlu çocuklar ve cinsel sapıklar. Kızın tanıdığı herkesi araştırıyor ve katille nerde karşılaştığını bulmaya çalışıyorlardı. Şüpheli listesinde olduğunu öğrenen eski bir suçlu bunu duyup kendini asınca da araştırma tamamlanmışa benziyordu. Başka şüpheliler yoktu ve herkesin düşüncesi katilin kendi cezasını vermiş olduğuydu. Ama sonra bir başka ceset bulundu. ÇOK CİDDİ SUÇLAR BÖLÜMÜ Lyubov'un cesedinin bulunmasından 2 ay sonra Shakhty tren istasyonunda çalışan bir işçi yakında bir iskelet kalıntıları buldu. 6 haftadır orada kalmışa benziyordu ve orta yaşlı bir kadına aittiler. Kadın çırılçıplak, yüzüstü bacaklar açılarak yatırılmıştı. Dikkat çeken ortak noktaları, çok sayıdaki bıçak yarası ve oyulmuş gözleriydi. Bunlar katilin seyrek rastlanan tarzdan imzasıydı. Ama bu yaşta veya tanımda kimse aranmadığı için bir teşhis yapılamadı. 1 ay sonra, bu noktadan 18 km güneyde bir asker başka kalıntılara rastladı, yüzüstü yatan bir kadın daha. Dallarla üstü örtülmüştü, yakından bakınca aynı bıçak yaraları bulundu ve gözleri de oyulmuştu, aynı şekilde teşhis edilemedi. Bağlantı çok açıktı, bir seri katil en azından 3 kişi öldürmüştü. Ama kimse bunu kabul etmiyordu, özellikle de basına karşı. Resmi olarak 3 ayrı çözülmemiş cinayettiler (aslında o yıl 7 taneydi ama o zamanlar bu bilinmiyordu). Binbaşı Fetisow 10 kişiyi bu davayı iyice araştırmaları için görevlendirdi. Bu olayın hemen çözülmesini ve bu manyağın başka kadınlar öldürülmeden hemen yakalanmasın istiyordu. Bunların arasında 37 yaşındaki kriminoloji (suç bilimi) uzmanı Yüzbaşı Victor Burakov'da vardı. Parmak izi, ayak izi ve diğer konulardaki en iyi adamları oydu. Polis bilimi ve savaş sanatları hakkında uzmandı. Çalışkanlığıyla tanındığı için Ocak 1983'te Çok Ciddi Suçlar Bölümünün başına getirilmişti. Aynı ay 4. kurban bulundu. 6 ay önce öldürülmüşe benziyordu ve ikinci cesedin bulunduğu yere yakındı. Bıçak yaraları ve gözün oyulması yine vardı, ama yakınında elbiseleri de vardı, genç bir kızdı. Tek bildikleri manyağın sigara içmediği, gözlerle ilgili bir takıntısı olduğu ve bunu öldürdükten sonra yaptığı, yani cesetlerle vakit geçirdiğiydi. Geçmişe bakarak başka kayıp vakası olup olmadığı araştırılacaktı ve buna Novoshakhtinsk'den başlanacaktı, orda 10 yaşındaki bir kızın kaybolduğu bildirilmişti. KARIŞIKLIK Olga Stalmachenok 10 Aralık 1982'de piyano dersine gitmişti, ondan beri onu gören olmadı. Burakov ailesini sorguladı ve aralarında evden kaçmasını gerektirecek bir sorun olmadığını öğrendi. Ama kendine "Sadist-Black-Cat" diyen biri kart atmıştı, kızlarının ormanda olduğunu ve o yıl 10 kurban daha alacağını yazmıştı. Burakov bunun sadece sapık bir adam olduğunu düşünüyordu ama gene de kızın öldüğünden korkuyordu. 14 Nisan 1983'te kaybolmasından 4 ay sonra cesedi gittiği konservatuarın 5 km uzağında bir tarlada bulundu. Vücudu dönmüş bir traktör izinde yatıyordu. Cinayet kışın işlendiği için kar cesedi korumuştu, bıçak yaraları açıkça görülüyordu. Kafası, göğsü ve karnına onlarca kez batırılmış, iç organları, özellikle ciğeri, kalbi ve cinsel organları deşilmiş, gözleri oyulmuştu. Yine aynı gaddar cinsel dürtüleriyle hareket eden katildi şüphesiz ve cinayetler sıklaşmaya başlamıştı, ama hala delil bırakmıyordu. Araştırılacak herhangi bir kaynak yoktu, bunu yapacak kişi çok azdı ve bu davayı sadece üst düzey polisler biliyordu. Konservatuarla buranın uzaklığına bakarak adamın bir arabası olduğuna karar verildi. Görüntüsüyle insanları korkutmadığı da açıktı, kadınları ve çocukları bile. Bu işi zorlaştırıyordu, ama insanların dikkatini çekecek bir nevi akıl hastalığı olduğunu umuyorlardı. Cinsel suç işlemiş kişiler, özellikle 11 Aralıkta nerede oldukları, serbest bırakılmış akıl hastaları ve etrafta yaşayan, arabası olan veya kullanan her erkek araştırılmaya başlandı. Bütün kentten el yazısı örnekleri alınıp kartla karşılaştırıldı. Zahmetli bir işti ve sonuç alınıp alınamayacağı belli değildi, ama bir yerden başlamak zorundaydılar. Bilmedikleri bir cinayet daha vardı, 15 yaşındaki Lourie'de, Shakhty'ye yakın bir yerde benzer bir şekilde öldürülmüştü ve üstü karla kaplanmıştı, uzun bir süre bulunamayacaktı. Bundan sonraki aylarda dikkate değer bir şey bulunamadı, karın bazı izleri kapattığı da açıktı. Sonra bir ceset daha bulundu. Yine bir ağaçlık kenarında yağmur oluğunda kemikler bulundu. Aranan kimse yoktu, ama kemikler incelenince seri cinayetlerden biri olduğu ortaya çıktı, aynı zamanda da kızın özürlü olduğu. Bu bazı araştırmaları kolaylaştıracaktı, ama geri zekâlı savunmasız bir kıza bile bunu nasıl yapabildiği sorusu insanı ürkütüyordu. Teşhis için etraftaki özel okullara bakılabilirdi. Kendi gibi çocukların gittiği bir okula giden 13 yaşındaki bir kızdı, kimse onu aramamıştı çünkü arada sırada kaybolur geri gelirdi. Ormanlıkta 45 yaşındaki bir kadın da öldürülmüştü, ama bu cinayetlerle bağlantısı sonra çıkacaktı. Hemen arkasından Eylülde altıncı kurbanın yakınında 8 yaşında bir erkek çocuk bulundu. Diğerlerinden bir farkı yoktu, bıçak yaraları ve gözler. 9 Ağustostan beri aranıyordu, diğer kız gibi piyano dersine gidiyordu ve toplu taşıma araçları kullanıyordu. Bu yeni gelişme herkesin kafasını karıştırdı, çünkü genelde aynı tip ve cinsiyetten kurban seçerdi ama bu sefer farklıydı, hatta birden fazla katil olabilir mi düşüncesi ortaya çıktı. Mümkün olabilirdi, ama aynı türde şiddet uygulaması pek olası değildi. Tam bu sırada katilin yakalandığı haberi geldi Burakov'a, her şey bitmişti. İTİRAFLAR Şüpheli 19 yaşındaki Yuri Kalenik'ti. Yıllarca geri zekâlı çocuklar için bir yurtta yaşamış ve yer döşemeciliği öğrenmişti. Buradan daha büyük çocuklarla hala görüşüyordu ve bir gün onlarla işten eve giderken trendeki görevli onları sorguya çekmiş ve gençlerden biri suçlunun Yuri olduğunu söylemişti. Böylece tam akıllı olmayan ve kendini kurtarmaya çalışan bir çocuğun sözlerine güvenerek onu merkeze götürmüşlerdi. Görevliler davaya çözüldü gözüyle bakıyorlardı. Yuri tutuklandı ve içeri atıldı. Avukat veya sessiz kalma hakkı yoktu. Başına gelenleri bile tam anlayamıyordu, kimseyi öldürmemişti. Ama araştırmacılar suçlu olduğunu ve eninde sonunda itiraf edeceğini düşünerek onu içerde tutmak istiyorlardı. Açıkça belliydi ki eğer daha fazla dayak yemek istemiyorsa itiraf etmek zorundaydı, o da suçların hepsini kabul etti. Şimdi polise tek kalan gereken delilleri bulmaktı, bu adam doğru kişi olmalıydı. Victor Burakov hala soruşturmanın başındaydı. Yuri'de uygun bir şüpheliye benziyordu, akıl sağlığı da tam olarak yerinde değildi, hem yapmamış olsa niye bu kadar iğrenç suçu kabul etsin ki? İtiraf etme en güçlü delil sayılıyordu. Hem onları cinayet mekânlarına da götürmüştü. Ama gene de Burakov emin olamıyordu, çünkü tam suç yerini göstermek yerine etrafta dolanıyordu ve polislerin ondan nereye gitmesini beklediğine bakıp öyle gidiyordu. Gözü korktuğu içi bunu yaptığı açıktı. Ne yapacağına karar veremiyordu, ama o anda yeni bir ceset bulundu. LESOPOLOSA HAREKÂTI Başka bir ağaçlıkta, sakatlanmış bir kadın cesedi daha bulundu. Katil göğüs uçlarını büyük ihtimalle dişleriyle kopartmıştı, karnını yarmış ve tek gözünü oymuştu. Aylardır burada olmalıydı, elbiseleri de yoktu. Kimliği belirlenemeyen bu cinayetten Kalenik sorunlu olabilirdi, çünkü o zamanlar serbestti ama bir sonrakini işlemesi imkânsızdı. 20 Ekim'de bulunan kadın cesedi 3 gün önce öldürülmüştü ve Kalenik o sırada içerdeydi. Yaralar aynıydı, ama yapan vahşileşmişti ve bazı organlarını çıkarmaya başlamıştı ve bu organlar bulunamıyordu. Bu sefer gözler yerindeydi. O cinayet serisine dâhil olmayabilirdi ama trenle yolculuk ediyordu. Belki de katil yöntemlerini değiştirmiş veya işi ortada bölünmüş olabilirdi. 4 hafta sonra oranın yakınında bir iskelet daha bulundu, yaz sırasında öldürülmüşe benziyordu ve gözleri oyulmuştu. 10. ceset 1984'e girer girmez bulundu. Tren raylarının yakınında bulunmuş ve 14 yaşındaki Sergey Markov'a aitti, 27 Aralıktan beri de kayıptı. Yine kışın koruyucu etkisiyle bu gence neler yapıldığı açıkça belli oluyordu. Sırtından defalarca bıçaklanmıştı, bu sayı 70 olarak tahmin ediliyor, cinsel organlarını ve o bölgedeki her şeyi kesip atmıştı. Anal tecavüze de uğramıştı. Katil yakın bir yere de dışkısını yapmıştı. Kalenik’in suçsuz olduğu belliydi ve bunu yapan manyak hala sokaklarda serbestti. Davayı kapatma adına polis acele etmişti. Fetisow çocuğun kaybolduğu gün yaptıklarının üstünden geçmeye karar verdi. Gikovo adlı şehirde başlayıp bindiği trene kadar gidildi. Aynı şehirde geri zekâlılar için özel bir okul da vardı ve eski bir öğrenci olan 23 yaşındaki Mihail Tyapin'in de aynı saatte oradan ayrıldığı belirlendi. Uzun ve konuşmasını çok iyi bilmeyen bir gençti ve bir itirafta bulunmuştu, arkadaşı Aleksandr Ponomaryev ile Markov'u ağaçlığa çekip orda öldürdüğünü söylüyordu. Oraya dışkılamışlardı da. Tyapin'in şiddet dolu bir hayal dünyası vardı ve çözülmemiş birçok cinayeti de yaptıklarını söylüyorlardı ama cesede uyguladığı vahşet konusunda bir şey anlatamıyordu. Hatta başkalarının yaptığı ispatlanmış iki cinayeti daha üstlenmişlerdi. Polisin kafası yine karışmıştı ve Fetisow bu konuda şüpheliydi ve Burakov aradıkları kişinin bu olmadığına emindi. Bütün itiraflar uydurulmuştu. Bunları yapanın 1 kişi olduğuna ve güç anlaşılan bir tür deli olduğuna inanıyordu. İlk işe yarar delillerini bulmuşlardı. Adli tip uzmanı Markov'un anüsünde sperm artıkları bulmuştu. Tecavüz sırasında katil boşalmıştı ve iz bırakmıştı. Şüphelilere artık kan grubu muayenesi yapılabilecekti ve şimdiye kadar itiraf edenlerin hepsinin kan grubu yanlıştı. Ama yeni bir laboratuar raporu ortalığı karıştırdı ve sonucun yanlış olduğunu ve kan grubunun Mihail Tyapin'in kine uyduğunu söylüyordu. Katil bulunmuştu. Ama yine de yeni cesetler çıkıyordu. BAZI İŞE YARAR İPUÇLARI 1984'te birçok ceset daha ortaya çıktı, ilki daha önceki cesetlere yakın bir yerde bulundu, bir kadın cesedi. Aynı şekilde öldürülmüştü, gözleri yerindeydi ama yeni bir şey vardı: bir parmağı alınmıştı. Daha fazla ipucu da vardı, çamurda bırakılmış 13 numara bir ayak izi. Kurbanın üstü de kan ve spermle kaplanmıştı. 18 yaşında, tren istasyonunda çalışan bir çocukla çıkan bir kız olduğu ortaya çıktı, çocuk sorgulandığında o saatte başka bir yerde olduğunu ispatlayabiliyordu. 3 önemli olay vardı, cinsel bölgesinde bit vardı, karnında sindirilmemiş yemek vardı ve içinde hiç meni yoktu. Katil sadece üstüne mastürbasyon yapmıştı. Kızın fakirliğine bakılırsa onu yemek ısmarlama bahanesiyle kandırmış olma olasılığı yüksekti. Yakın çevrede özel bit ilacı satın alan olup olmadığı da araştırıldı. Ama sonuçsuz. Tek buldukları kadının erkek arkadaşının da 1982'den beri kayıp olduğuydu. Diş kayıtlarına bakılarak ikinci cinayetin teşhisi yapıldı ve o kayıp arkadaş olduğu ortaya çıktı. Bu iki cinayet de birbirine bağlanmıştı. Bir şüpheli daha yakalanıp sorgulandı, ama Burakov'un aradığı katil tipi farklıydı. Laboratuar da hala spermlerin aynı kişiye ait olup olmadığını bulamamıştı. Moskova’dan gelen uzman daha iyiydi ve kan grubunun AB olduğunu söyledi ve bu şekilde şüpheli listesi daraltıldı. Yakaladıkları kimse buna uymuyordu ve katil hala dışarıdaydı. O yılın martında Novoshakhtinsk'de 3 gün sonra bıçaklanmış ve sakatlanmış olarak bulunan 10 yaşındaki Dimitri Ptashnikov kaçırıldı. Dilinin ucu ısırılarak kopartılmıştı ve penisi de yoktu. Üstündeki meniler daha önceki cinayetlere bağlıyordu bu olayı da. Yakında büyük bir ayak izi bulundu. Ama bu sefer şahitler de vardı. Çocuk uzun boylu, çökük yanaklı, dizlerini bükmeden yürüyen, büyük ayaklı ve gözlüklü biriyle uzaklaşırken görülmüştü. Ama kimse bu kişiyi tanımıyordu. Biri de beyaz bir araba görmüştü. Sonra 17 yaşındaki Lyudmila Alekseyeva'nın 39 yerinden bıçaklanmış cesedi bulundu. İpuçları bir işe yaramıyordu. Hemen arkasından çekiçle öldürülmüş bir kız ve birçok bıçak yarasıyla öldürülmüş bir kadın bulundu, anne ve kızı aynı anda katledilmişti. 1984'ün sonuna kadar 24 kişi olmuştu. Ne zaman meni bulunsa, aynı kan grubunu yani AB gösteriyordu. Bir kurbanda gri bir saç teli, erkek saçına benziyordu ve bir cesedin yanında katilin olabilecek elbise parçaları bulunmuştu. Davranışları da değişmişti, bazen üst dudağı, bazen burnunu kesiyordu, kurbanın ağzını veya karnını da yarıyordu. Cinayet sıklığı da artmıştı, yılda 5 kurbandan iki haftada bire çıkmıştı. Ama eninde sonunda bir hata yapacakti ve tek çareleri buydu. ŞÜPHELİLER İç işleri bakanlığından bu davayla ilgilenmek üzere 10 yeni detektif ve 200 memur atandı. Burakov bu ekibin başıydı, bu ona büyük bir sorumluluk yüklüyordu. Yeni bir plan yaptı ve sivil kıyafetli gizli görevli memurları otobüsler, trenler ve parklara koydu. 25–30 yaş arası, iri yapılı ve AB kan grubuna sahip biri aranıyordu. Dikkatli ve en azından biraz da zeki, ikna edici konuşan bir erkek. Bir kadınla veya annesiyle yaşıyor ve seyahat ediyor olmalıydı. Eski bir akıl hastası veya kuvvetini kötüye kullanan bir kişi, anatomi ve bıçak kullanma konusunda da bilgiye sahip. Bu kriterlere uyan hemen herkese kan testi yapılıyordu. Basının bu konuda yazması, sorular sorması veya araştırması yasaklanmıştı, kadınlar ve çocuklar da uyarılmıyordu. Bir memur Rostov otobüs durağında yaşlıca bir adamı izlemişti. Genç bir bayanla konuşmuş, o otobüsüne binince duraktaki başka bir kızın yanına oturmuştu. Bu davranışlarından şüphelenen Yüzbaşı Zanasovsky onun sorgulanması gerektiğine karar verdi. Adamın adı Andrei Chikatilo'ydu ve makine yedek parçaları satan bir şirkette müdürdü. Oraya iş gezisi için gelmiş ama Shakhty'de oturuyormuş. Kadınlarla niye konuştuğu sorulunca, eskiden öğretmen olduğunu ve gençlerle muhabbeti özlediğini söylemişti. Polis şefi gitmesine izin vermişti. Ama Chikatilo'ya yine rastlayınca onunla aynı otobüse binerek izlemeye başladı. "Hasta birine benziyordu ve sürekli kafasını bir yandan öbür yana çeviriyordu." Onun başka bir otobüse bindiğini ve orda da başka kadınlara yanaştığını gördü. En sonunda bir hayat kadınıyla anlaşıp mantosunun altından *** yaptırırken toplum içinde ahlaksız davranmaktan tutukladılar. Çantası araştırılınca içinden bir kutu vazelin, uzun bir mutfak bıçağı, bir parça ip ve kirli bir havlu çıktı. Yani hiçbirinin iş gezisiyle alakası yoktu. Zanasovsky onun lesopolosa katili olduğuna emindi. Savcının gelmesini istedi ve onu sorgulamaya başladılar. Kanı alındı ama AB değil A çıkmıştı. Aynı zamanda Komünist partisinin iyi referansları olan bir üyesiydi. Geçmişinde dikkat çekecek hiçbir şey yoktu. Yine de onu itirafa zorlamak amacıyla bir kaç gün hapiste tuttular. Her şeyi inkâr etti ve sadece cinsel açıdan zayıf olduğunu, dürtülerine uyduğunu söylüyordu ve sonunda serbest bırakıldı. Sonra iş yerinde ufak bir hırsızlıktan tutuklanıp 3 ay hapis yattı. Ama kan grubu uymadığı için onların katili olamazdı. Burakov Moskova'ya gidip oradaki uzman psikyatristlerle katilin profili hakkında konuşmak istedi ama Alexander Bukhanovsky dışında kimse ona pek yardımcı olamadı. Katil hakkında bulduğu her şeyi araştırdıktan sonra şöyle bir sonuca ulaştı: Cinsel açıdan geri kalmış, 25–50 yaş arası ve 1.80 boylarında. İktidarsızlık çekiyor ve kurbanların ona bakmasını engellemek için gözlerini oyuyor. Vücutlarını bir yandan kendi beceriksizliğine duyduğu siniri çıkartmak için, bir yandan da zevkini bastırmak için deşiyordu. Bir sadist ve şiddet uygulamadan rahatlayamıyor. İçinden gelen dürtülerle hareket ediyor ve ne zaman nerde ortaya çıkacağı kestirilemiyor. Cinayet işlemediği sürece de depresif davranışlar gösteriyor, hatta baş ağrıları bile olabilir. Geri zekâlı veya şizofreni değil, bir plan oluşturup onu uygulayabiliyor. Tek başına öldürüyor ve bunların hepsini de sadece o yapmış. Ama maalesef bunlar onu yakalamak için yeterli bilgi değildi. Cinsel görevini yapamaması onları homoseksüel suçlar islemiş eski bir mahkûma Valery Ivanenko'ya götürdü. Bu birçok "sapıklık" yapmış ve kendini psikopat olarak tanımlayan bir kişiydi. Aynı zamanda karizmatik bir kişiliği vardı ve öğretmenlik de yapmıştı. 46 yaşındaydı ve gözlük takıyordu. Rostov'daki akıl hastanesinde yatmış ama kaçmıştı. Bütün tahminlerin üstündeydi ve mükemmel şüpheli gibiydi. Yatalak annesiyle kaldığı daireden çıkarken Burakov onu tutukladı. Ama onunda kan grubu A'ydi ve o da katil olamazdı. Burakov onu serbest bıraktı ve eşcinseller hakkında ona bilgi getirmesini istedi ve bu konuda çok başarılıydı. Kısa sürede Rostov'un yeraltı dünyası, şiddetçe sapıklıklar hakkında birçok bilgi edinmişlerdi. Bu şüpheliyle yaptıkları sorgulama sonucunda Burakov katillerinin eşcinsel olmadığına ama normal ilişkiye gelince iktidarsızlık çektiğine karar verildi. Ama daha fazla ayrıntıya ihtiyaçları vardı. KATİL X Baskı altında daha önceki cinayetleri çözmeye çalışıyorlardı ve sonraki 10 ay içinde sadece 1 ceset daha bulundu, genç bir kadın, ama bu sefer Moskova’nın yakınındaydı. 10 ay boyunca katil nerdeydi? Oraya mı taşınmıştı? Sadece öylesine mi gitmişti? O süre içinde acaba tutuklanmış mıydı? Hatta ölmüş bile olabilirdi. Ancak 1985'in Ağustosunda yeni bir ceset daha bulundu. Aynı şekilde işlenmişti ve bir havaalanının yakınındaydı. Rostov'daki katilinin aynısıydı. O arada yapılan bütün uçuşların kayıtları incelendi ama yine de gözlerinin önündeki ipucunu kaçırdılar. O arada Moskova'daki yetkililer bulunan 3 tane erkek çocuk cesedini de bu olaya bağladılar, üçüne de tecavüz edilmiş, birinin de kafası kesilmişti. Rostov ekibi tekrar Shakhty'ye döndü çünkü otobüs garajının yakınında 18 yasındaki evsiz bir kızın cesedi bulunmuştu. 1 ay önce Moskova'da bulunan cesetle aynı izleri taşıyordu. Tırnaklarının altında kırmızı-mavi iplikler bulundu ve üstündeki izlerden alınan örneklerde yine AB grubu çıktı ve yine 1 tane gri saç teli bulundu. Şimdiye kadar bulduklarıyla artık olayı çözeceklerine inanıyorlardı. Tekrar birini yakalayıp 10 gün sorguladıktan sonra her şeyi itiraf ettirmişlerdi, ama adam onları ne cinayet mahalline götürebilmişti, ne de söyledikleri birbirini tutuyordu. Operasyon genişletildi ve Baş Araştırmacı Issa Kostoyev, 15 savcı ve 29 detektif olaya atandı. Tren ve otobüs duraklarını izleme görevi devam ediyordu. Bayan görevliler erkeklerin onlarla konuşması için daha çok ortada dolaşıyordu. Kostoyev fazla yol kat edemediklerini ve aslında katile rastladıkları halde tanıyamadıklarına inanıyordu. Bu arada seri katiller hakkında bulduğu her şeyi de okuyordu. Yuri Kalenik hala hapiste onun hakkında yapılan araştırmanın bitirilmesini bekliyordu ve 5. yalan itirafı alınmıştı. Kostoyev onun suçlu olmadığına emindi ve sadece vakit kaybettirdiğini düşünüyordu. Burakov tekrar Dr. Bukhanovsky'ye gidip daha ayrıntılı bir görüntü istedi ve o da araştırmalarını genişleterek adini Katil X koyduğu kişiyi 65 sayfalık raporunda anlatıyordu: X psikotik değil, yaptıklarını kontrollü olarak yapıyor ve açıkça çok bencil. Narsist ve kendini beğenmiş, kendini üstün görüyor, ama aşırı zeki de değil. Bir plan uyguluyor ama çok yaratıcı değil. Heteroseksüel ama genç erkekler de bazen kızların yerini tutabiliyor şiddet nöbetlerinde. Nekrosadist, yani ölülere eziyet edip, cinsel tatminini sağlamak için onların ölümünü seyredebilir. Onları çaresiz hale getirmek için kafalarına vuruyor ve arkasından onlarca kez bıçaklaması onlara cinsel açıdan girmesini simgeliyor, çünkü normal yollardan yapamıyor. Yanlarına, üstlerine bacaklarını açarak oturuyor veya yanlarına çömeliyor, yani mümkün olduğunca yakın. En derin yaralar, en çok zevk aldığı zamanı gösteriyor. Kendini tatmin ediyor, ya eliyle ya da kendiliğinden oluyor. Gözlerini oymasının birçok nedeni olabilir, neden böyle davrandığını gösteren hiçbir şey yok. Onlardan korkuyor veya heyecanlanıyor olabilir. Görüntüsünün üzerlerinde kaldığına inanıyor olabilir, bu bir batıl inançtır. Kadınların cinsel organlarını kesmesi, onları üzerinde gücünü ispatlamak için, onları saklıyor veya yiyor olabilir. Erkek cinsel organlarını kesmesi de onları nötralize ederek daha çok dişileştirme amacıyla yapılıyor olabilir. Havalardan etkilenmesi de ilginç bir durum, cinayetlerinden önce barometre düşüyor, bu onun tetikleyicisi olabilirdi. Cinayetlerin çoğu da hafta içi salı-perşembe arası yapılmış, bu da is yerinde veya evdeki stresin etkisi olabilir. Boy ve yapısı konusunda emin olmamakla birlikte, yaşı en çok cinsel sapıklıkların yoğunlaştığı 45–50 yas arası olduğu tahmin ediliyor. Zor bir çocukluk geçirmiş. Sorunlu ve kendi başına takılan bir çocuktu. Zengin bir hayal gücü ama cinselliğe yaklaşımı anormaldi. Evli olup olmadığı bilinmiyordu, ama öyleyse bile karısı ona çok karışmıyordu. Cinayetleri güdüseldi ve tehlike sezdiği anda bir süre ara verebilirdi, ama ölene veya yakalanana kadar bitmezdi. Bu kadar ayrıntılı bir rapora karşılık adamı yakalayacak kesin bilgi yoktu ellerinde. İdam edilmek üzere olan bir mahkûma sorulduğunda, cinsel sapık ve katillerin kendine göre kuralları ve ahlak anlayışı vardır ve bunları normal cinsel doyum ve istek gözüyle bakarlar, bunları yapmaktan çekinmez ama çocukların önünde içki içmeye çekinir. Zıtlıklarla dolu bir hayatta yaşayabilir ve bunu normal karşılar. Katilin bu tanımlara uyacağına düşünülerek araştırmalar bu yöne doğru kaydırıldı. Ama tuhaf bir şekilde cinayetler birden sona erdi... HAYAL KIRIKLIĞI Sadece tek bir kadın cesedi 1985'te Rostov'da ortaya çıktı ve bütün kış veya ertesi bahar bir olay olmadı. Sonra 23 Temmuz'da 33 yaşındaki bir kadının cesedi ortaya çıktı, ama üzerinde sadece bıçak yaraları vardı. Onun da bu seriye dâhil olduğuna dair şüpheler vardı. Ama 18 Ağustos'ta kinde şüphe falan kalmadı, bütün ayırt edici işaretler vardı ama sadece eli dışarıda kalacak şekilde gömülmüştü. Başka cesetlerin olup olmadığı veya nerede olduğu sorusu da böylece cevap buldu... El yazısı uzmanları Black Cat imzalı karttan bir şey bulamadılar ve ellerindeki 14 şüphelinin yazıları da tutmuyordu. Bütün ipuçları çıkmazda sonuçlanıyordu, bu davada umutları artık tamamen kaybetmişlerdi. 1986'nın sonunda Victor Burakov sonunda sinir krizi geçirdi ve 1 ay tedavi altına alındı. 4 Yıl bu kadar yoğun çalıştıktan sonra hala bir yere varamamışlardı. Ama düşünmeye fırsatı olduğundan yeni bir strateji kurabildi, katili ancak tekrar birini öldürürse yakalayabileceklerdi. Ama 1987'nin sonuna kadar yine herhangi bir şey olmadı. 6 Nisan 1988'de bir tren yolu işçisi çıplak bir kadın cesedi buldu, onlarca kez bıçaklanmış, burnunun ucu gitmiş ve kafatası içeri doğru ezilmişti. İnsanlar onu görmüştü ama yalnız olarak. Gözleri de oyulmamış ve cinsel şiddet de uygulanmamıştı. Yakınında sadece bir ayak izi vardı. Ve ağaçlıkta öldürülmemişti. Bunu diğer cinayetlere tam olarak bağlayamıyorlardı, belki de Lesopolosa katili ölmüştü. Ama 1 ay sonra 17 Mayıs'ta 9 yaşındaki bir erkek çocuğunun cesedi tren yoluna yakın bir ağaçlıkta bulundu. İşkence edilmiş ve delikleri pislikle doldurulmuştu, birçok kere bıçaklanmış, kafasına vurulmuş ve penisi kesilmişti. Kadının aksine çocuğu teşhis etmek kolay oldu, iki gündür kayıp olan Aleksei Voronko'ydu. Bir sınıf arkadaşı onu altın dişi olan, bıyıklı ve spor çantalı, orta yaşlı bir adamla gördüğünü söyledi. Beraber ormanlığa gitmişler ve Aleksei hemen döneceğini söyleyip, dönmemişti. Bu güçlü bir ipucuydu, çünkü altın dış yaptırabilen çok kişi yoktu. Ama yılsonuna kadar yine de bir sonuca ulaşılamadı. Üstelik sağlık bakanlığından kan harici sıvılardan kan grubu teşhislerinin %100 doğru olmayabileceğini, laboratuarların yetersiz olduğunu ve bu sebeple verilen bilgilerin yanlış olabileceği söylenmişti. Bu hem çok büyük bir hayal kırıklığı hem de çok büyük bir gelişmeydi, şimdiye kadar yakaladıkları ve kan grubundan saldıkları biri doğru kişi olabilirdi. Bunu takriben artık kan değil sperm örnekleri almaları gerekecekti ve bütün çalışmalara baştan başlayacaklardı. Ve yapabilecekleri tek araştırma toplu taşıma duraklarına daha fazla görevli dikmek olacaktı. Ve katil Nisan 1989'a kadar yine hareketsiz kalmıştı. SAYI ARTIYOR Bir tren istasyonunun yakınındaki ağaçlıkta geçen yazdan beri kayıp olan 16 yaşındaki bir çocuğun cesedi bulundu. Onlarca bıçak yarası, bunlara ek olarak bir de çocuğun penis ve testisleri kesilmişti. Çok kötü çürümüştü, aylarca karın altında kalmıştı. Amcasının hediyesi olan bir saat de kayıptı. Birinin üzerinde bulunması çok yardım edebilirdi. O bölgede trene binen veya istasyonu gözetleyen hiçbir memur sıra dışı bir şey fark etmemişti. Çocuklarla veya kadınlarla ilgilenen yaşlı kimse yoktu. Ama oradaki bilet satıcısı aylar önce bir adamın oğlunu onunla ormana gitmesi için kandırmaya çalıştığını söyledi. Bu kişi bulundu, ama aradıkları katil değildi. 5 yıl boşu boşuna içerde kaldıktan sonra Yuri Kalenik de serbest bırakılmıştı ve cesedin bulunduğu yere yakın bir yerde yaşıyordu. Belki serbest bırakmak bir hata olmuştu, ama tekrar sorgulandıktan sonra yine bırakıldı. 10 Mayıs'ta 8 yaşındaki bir çocuk kayboldu, 2 ay sonra bir otobanın yakınında bıçaklanmış ve cinsel organları kesilmiş olarak bulundu. Katil ağaçlıklardan açık alana geçmişti, bu onun istasyon veya trendeki memurlardan şüphelenmesinden olabilir miydi? Bu rahatsız edici bir düşünceydi ama açık alanda öldürme de riskli bir işti. Bu umut verici bir işaret olabilirdi. En organize katilin bile dikkati dağılabilirdi. Sonra Ağustosta Macar bir öğrenci öldürüldü. Elena Varga. Diğer bayan kurbanlarla aynı izleri taşıyan cesedi herhangi bir durağa veya istasyona yakın olmayan bir ağaçlıkta bulundu. Bir hafta sonra 10 yaşındaki Aleksei Khobotov kayboldu ve 4 ay sonra 1990'ın ilk günlerinde yine cinsel organları kesilmiş 11 yaşındaki başka bir ceset bulundu. 10 yaşında başka bir ceset daha cinsel organları ve dili kesilmiş olarak bulundu, dili sanki ısırılarak kopartılmıştı. Temmuz 1990 sonu bir kadının cesedi bulundu ve sonra da botanik bahçesinde 13 yaşındaki Victor Petrov'un öldürülmüş ve kesilip parçalanmış cesedi bulundu. Şimdiye kadar bilinen 8 yılda 32 ceset vardı ve artık gazeteler bu olayları yazmakta serbestti ve araştırmacılara baskı yapmaya başlamıştı. İnsanlar çaresizleşmeye başlamıştı. 17 Ağustos'ta 11 yaşındaki Ivan Fobin ninesinin çiftliğine yakın bir yerde yüzmeye gitmişti. Etraftaki onlarca şahide rağmen, ağaçlar sayesinde katil onu 42 kere bıçaklayabilmişti ve cinsel organlarını da kesmişti. Bu bir rezaletti ve halk gittikçe sinirleniyordu. Burakov yeni bir strateji kurmuştu, en yüksek ihtimalli istasyonlar dışındakilere çok fazla memur koyarak katili boş olan 2–3 tanesine doğru yönlendirecekti. Bu 2–3 istasyonda da adamları çiftlik veya tren yolu işçisi olarak bulunacaktı. Bu istasyonlara gelip giden herkes kaydedilecekti. 350 kişiyi kapsayan büyük bir operasyondu ama işe yarayabilirdi. Bunun için uygun yerlerden biri de Donleskhoz istasyonu gibi görünüyordu, iki kurban burada öldürülmüştü. Mantar toplayıcıları yazın çok olurdu burada, ama başka kimse pek olmazdı. 2 başka yer daha seçildi. Ama daha harekete geçemeden katil Donleskhoz istasyonundan kaçırdığı 16 yaşında geri zekâlı bir çocuğu öldürdü, 27 kere bıçakladı ve dili kopartılmıştı, testisleri ve 1 gözü de yoktu. Kimliği ortaya çıkınca onun trenle çok yolculuk yaptığı ama kimseyle görülmediği belirlendi. Plan çok iyiydi, yeri de doğruydu, ama gene kıl payı kaçırmışlardı. Sonra 16 yaşındaki Victor Tishchenko kayboldu, en son Shakhty tren istasyonuna bilet almaya giderken görüldü. Bu genç yaklaşık 65 kiloydu ve diğer kurbanlardan daha iriydi. Cesedi 2 mil ilerde güneyde bulundu, ağaçlıkların arasında ve bilinen durumda. Anne kızın 6 yıl önce bulunduğu yerde üstelik. Etrafta boğuşma izleri de vardı. Burakov planını başlattı ama katil gene yakalanmadan genç bir kadını öldürmeyi başardı, bu 36. kurbandı. Dövülmüş ve karnı yarılmıştı, dilinin bir kısmı kopartılmıştı. Ama kimse bir şey görmemişti. Yine de istasyona gelen kişilerin isimleri arasında bir tanesi dikkatlerini çekmişti, bu isme daha önce de rastlamışlardı. Bu kişi sadece kan grubu tutmadığı için salınmıştı, katili bulmuşlardı. OYUNUN SONU Andrei Romanovich Chikatilo, 6 Kasımda Donleskhoz istasyonundaydı. 1984’de sorgulanıp serbest bırakılmıştı. Kurbanın kaybolduğu yerde ormandan çıktığı görülmüş ve bir çeşmede elini yıkamıştı. Yanağında ve kulağında kırmızı bir iz kalmıştı, bir parmağı kesikti ve mantosu kırışmıştı. Tren istasyonundaki görevliler ismini almıştı. Tutuklandı, araştırılınca eskiden gerçekten de öğretmen olduğu ama öğrencilerine sarkıntılık ettiği için işinden atıldığı ortaya çıktı. Bir firmada çalışmış ama iş gezilerinden alması gereken şeyleri almayıp parayı harcadığı için kovulmuş ve hapse girmişti. Bu iş gezilerinden birinde de Moskova’da ki cinayeti işlemişti. Eskiden Komünist Partisinin üyesi olmasına rağmen hapse girdiği için buradan da atılmıştı. Ama bütün deliller ikinci eldendi, onu ya iş üstünde yakalamaları gerekiyordu ya da itiraf etmeliydi. Onu gözaltında tuttuğu süre içinde kendi halinde sessiz bir adam izlenimi veriyordu, sinir bozucuydu. Söylendiği gibi ağzında altın dişi yoktu, evliydi ve iki çocuğu vardı. Hatta üniversite mezunu eğitimli bir kişiydi. Çantasında ufak bir sustalı buldular. Ama bunun dışında bir şey öğrenemediler. Onu iyi bir muhbirin olduğu bir hücreye koydular, onu itiraf ettirtmesi gerekiyordu ama başarısız oldu. Evi arandığında kurbanlarına ait bir şey bulunamadı ama 23 tane bıçak çıktı. Bu bıçakların cinayetlerde kullanıldığı fikri ispat edilemedi. Sonunda soruşturmayı Kostoyev kendi ele almaya karar verdi, onu avukatının eşliğinde dört köşe bir odada sorgulayacaktı. 3 sandalye bir masa ve delillerin saklandığı izlenimi verilen bir kasa vardı. Uzun boylu, uzun boyunlu, düşük omuzlu, çok büyük gözlüklü ve gri saçlı bir adam içeri girdi. Çok yaşlıymış gibi ayaklarını sürerek yürüyordu ama Kostoyev bu numaraları yutmadı. Onun gerektiğinde çok güçlü olabilen hesaplı bir katil olduğunu düşünüyordu. Chikatilo kırılgan görünüyordu ve Kostoyev'in sorgulama konusunda sadece %3lük bir başarısızlık oranı vardı. Onun kafasının yapısını çözüp, onun mantığına göre onu konuşturmaya çalışacaktı. Suçlu biri er geç itiraf ederdi. Ama yine de 10 günlük süre içinde onu konuşturmayı başaramadı. Chikatilo aynı 1984’te yakalandığında yapıldığı gibi bir hata yapıldığını söylüyor, garip cinsel davranışları hariç suçlanacak bir şeyi olmadığını söylüyordu. 6 Kasımda o istasyonda olduğunu da inkâr ediyordu. Kostoyev onun yalan söylediğini biliyordu ve bunu ona da söyledi. Chikatilo en sonunda yasal mahkeme hakkını istedi. Chikatilo 3 sayfalık bir ifade verdi, içinde cinsel sapkınlıkları olduğunu ve bazen kendini kaybettiği yazıyordu, ama kesin bir şey söylemiyordu. Tren istasyonlarının etrafında takılıp gençleri izlediğini ve orda çok evsiz dilencilere rastladığını ve onların bu gençlere zarar verebileceğini de yazmıştı. İktidarsız olduğunu da yazmıştı. İmalı bir itirafa benziyordu, ama suçları başkalarına atmaktan da geri kalmıyordu. İntiharı düşünmüş olduğunu da ifadesine eklemişti. Kostoyev bir itirafın onun durumunu düzelteceğini, hatta akli sağlığı yerinde olmadığı savunması yapılırsa tedavi edilerek kurtulabileceğini de söylüyordu, ama eğer etmezse ellerindeki delillerle idama kadar gidebilirdi olay. Bu Kostoyev’in hareket tarzıydı ve başarılı olacağına da emindi. Chikatilo birkaç gün müsaade istedi ve sonra ifadesini değiştirebilirdi. Herkes itiraf edeceğine emindi, ama yine suçsuz olduğunda ısrarlıydı. Cinayetlerin işlendiği günlerde evde karısıyla olduğunu söylüyordu. Ertesi gün sabıkası geldi, daha önce de suç işlemişti ama cinayet değil, 1977'de iki kız öğrencisine sarkıntılık etmişti. Çocuklarda kendini kontrol etmesi zorlaşıyordu ama sadece bu iki olay olmuştu. Yine bir ifade vermişti, 9 gün daha geçmişti ama yine kesin bir şey itiraf etmemişti. Adamın konuşması için daha başka nasıl baskı uygulayacağını şaşırmıştı. Kan grubuna bakıldığında A olduğu görüldü, ama sperminde çok zayıf B antijeni de bulunuyordu, bu şekilde olmadığı halde sanki kanı AB grubuymuş gibi sonuç veriyordu. Bu çok seyrek rastlanan bir olaydı, ama sadece bu yetmiyordu. Hücresindeki muhbir sorgulama tekniklerinin çok sert olduğunu ve bu sayede Chikatilo'nun daha çok kabuğuna çekildiğini söylüyordu. Onun fotoğrafları çekildi ve tanıkların olduğunu ve bu tanıklara fotoğrafların gösterileceği söylendi ama yine de suskun kaldı. 9 gün geçmişti ve 10 gün sınırına yaklaşıyorlardı, onu resmi olarak suçlamaları veya serbest bırakmaları gerekiyordu, ama deliller yetersizdi. Burakov sorgulama için Dr. Bukhanovsky'yi tavsiye etti, bu kabul edildi. PSİKYATRİST VE KATİL Bukhanovsky bu soruşturmayı sadece kendi mesleki gelişimi için kabul etti. Onu yalnız bir odada sorgulayacaktı. Onun aynı 1987'de tanımladığı kişi ve kişilik olduğunu gördü. Onun öfkesini ve aşağılanmasını boşaltması gerektiğini biliyordu ve önce saatlerce konuşmasına izin verdi. Ama daha sonra cinayetler hakkında konuşmaya başladı, onun hakkında bildiği her şeyi anlattı ve boşlukları doldurmasını istedi. Onun davranışlarını, hastalığını ve bütün nedenlerini ortaya dökünce Chikatilo bunca yıldır gizlediği her şeyin açığa çıktığını fark etti, titremeye başladı ve sonunda itiraf etti. Bütün o iğrençlikleri kendisi yapmıştı. Kostoyev karşısına 36 kurbanın olduğu bir liste ile çıktı, ama bu sadece bir kısmıydı. Polisin onu araştırmaya başladığı Lyubov cinayetinden önce bir kızı daha, 9 yaşındaki Yelena Zakotnova'yı öldürmesiyle başladı. Bu korkutucuydu, çünkü bu suçtan başka bir adam yargılanmış ve idam edilmişti. Chikatilo o yıl Shakhty’ye öğretmenlik yapmak için gelmişti. Ailesi gelmeden önce boş vaktini çocukları izleyerek ve onları çıplak olarak hayal ederek geçiriyordu. Pis düşüncelerini uygulayabilmek için karanlık bir arka sokakta bir kulübe tutmuş ve cinsel arzularının had safhaya geldiği bir gün yolda rastladığı bir kızı oraya götürmüştü. Erekte olamayınca kendi aleti yerine bıçağı kullanmaya başladı. Cinnet geçiriyordu ve kızı deli gibi bıçaklıyordu, sanki her bıçak darbesiyle kızın içine girdiğini hissediyordu. Gözlerini oyduktan sonra kızın cesedini de yakındaki bir nehre atmıştı. Bu cinayet için tutuklanan adamın kapısının önünde kan izleri bulunmuş ve adam baskı altında suçu kabul ederek idam edilmişti. Neden gözlerini oyduğu sorulunca, katilin suretinin ölenin gözlerinde kaldığı gibi bir batıl düşünce sebebiyle yaptığını ama daha sonra bunun saçma olduğu düşüncesiyle vazgeçtiğini söyledi. Kurbanlarının ona bakışlarını beğenmemesi de bir sebepti. Tren istasyonlarındaki serserilerin bile ormana gidip cinsel beraberlikler yaşamasına ama kendisinin iktidarsız olduğu için kıskanması, kurbanlarını buralardan seçmesine bir sebepti. 1981'de daha da vahşileşerek kızın göğüs uçlarını dişleriyle koparmıştı. "Onu kestiğim ve bedeninin yarıldığını gördüğüm anda istemsiz olarak boşalıyordum." Kızın cinsel organlarını da keserek almış ama daha sonra ilerde bir yere atmıştı. Her 36 cinayetin ayrıntılarını hatırlıyor ve polise anlatıyordu. Bazen birilerinin peşine takılıp, bütün alışkanlıklarını öğrenip, uygun anı bekliyordu, bazen de sadece o an karşısına çıkan birini seçiyordu. Bıçaklamak onun için cinsel anlamda vücuda girmekti ve bunu kendini yaralamadan veya üstüne kan sıçratmadan yapmanın bir yolunu bulmuştu. Zaten bir denizcilik firmasında çalışıyordu ve yaralanmalar kolay açıklanabilirdi. İktidarsızlığı onun öfkesini tetikleyen en büyük unsurdu, özellikle kadınlar bu konu hakkında yorum yaptıkları veya dalga geçtikleri zaman, cinsel arzularının şiddet olmadan geçemeyeceğini anlıyordu. "Kan görmeliydim, yaralamalıydım onları." Erkek çocuklarda olay farklıydı, ama kanları kadınlarınki kadar kolay akıyordu. Onların onun kölesi olduğunu düşünüyor ve onlara işkence ederek veya onlara girerek kendini bir tür kahraman olarak görüyordu. Neden dillerini veya cinsel organlarını kestiği konusunda bir sebep gösteremiyor, ama bu bir tür intikam duygusu olabilirdi. Kendi kullanamıyorsa, onlar da kullanmasın. Kadın cinsel organlarına kendi spermlerin koyduktan sonra onları yediği de söyleniyor, ama ne doğruluğu ne de yanlışlığı ispatlanamadı. "Bütün bu bağırmalar, kan, acı çekişleri, beni rahatlatıyordu ve bana zevk veriyordu." Kanlarının tadını seviyordu ve kurbanlarının dudaklarını dişliyordu, kanlarını emmek için. Testisleri veya göğüs uçlarını çiğnemek ona "Hayvansal bir tatmin" veriyormuş. Yaptıklarını ispatlamak için cinayet mahallinin eskizlerini de çiziyordu. Ve listede aslında daha fazla isim olmalıydı, çok daha fazla. Bir çocuğu mezarlıkta öldürmüş ve kendini intihar etmeyi düşündüğü sırada açtığı mezara gömmüştü. Polisleri oraya götürdü ve kalanları çıkardılar. Bir başkasını bir tarlada öldürmüştü, onu da gösterdi. Bu şekilde devam etti, genelde cesetleri öldürdüğü yerde bırakıyordu, bir tanesi hariç, onu da boş bir apartmanda öldürdüğü için cesedini kanalizasyona atmıştı. Sonunda 56 cinayeti itiraf etmişti, ama sadece 53 tanesi için suçlandı: 31 kadın ve 22 erkek. Burakov aslının daha fazla olduğunu düşünüyordu. Artık suçlayacak delilleri vardı ve onun hakkında daha çok şey öğrenmişlerdi. SAPKINLIĞIN KÖKLERI 1936'da Ukrayna'da ufak bir köyde doğmuştu. Hidrosefali vardı, yani kafasının içinde su birikmişti ve o yüzden şekilsizdi. Kendinden 7 yaş ufak iki kardeşi vardı. Babası ikinci dünya savasında hapis düştü ve onu annesi yetiştirdi. 20. Yüzyılın ilk dönemlerinde, eski Sovyetler Birliği’nin büyük bölümü, özellikle de Ukrayna'da tarlalarda çalışan herkesi asker olarak yolladıktan sonra. 6 Milyon kişi açlıktan öldü, bazıları da çaresizlikten cesetleri yiyerek hayatta kaldı. Bazen mezarlıktan yeni gömülmüşleri çıkartıyorlardı, bazen de yoldan geçen birini kapıyorlardı. İnsan eti satılıyordu ve depolarda saklanıyordu. Çocuklar parçalanmış cesetlerle karşılaşıyor ve sıkıntı ve zorluk üzerine hikâyelerle büyütülüyordu. Chikatilo'da böyle bir dönem ve çevrede büyümüştü ve ona anlatılan hikâyede, bir abisi olduğu ama öldürüldüğü söyleniyordu. Hapishanede "Birçok insan çıldırıp, başkalarına saldırıyordu, insan yiyordu. "10 Yaşında olan abim Stepan'i da öldürüp, yemişler" demişti. Bu yalan da olabilirdi, çünkü bu ağabey hakkında bir kayıt bulunmuyordu, ama doğru da olabilirdi. Korkunç bir düşünceydi ama en azından Chikatilo'yu fazla uzaklaşmaması ve gece didarda kalmaması için ise yarıyordu. Nazi işgalini ve bombalarını, sokakların cesetle dolmasını da görmüştü. Onu hem korkutup, hem de heyecanlandırdığını söylüyordu. Çocukluğunun büyük kısmını yalnız başına ve hayallere dalarak geçirdi. Diğer çocuklar onu acayipliğinden ve duyarlılığından dolayı dışlıyordu. O yaşta bile içinde sinir hatta öfke gelişmeye başlamıştı. Kendisini eğlendirmek ve güçlü hissetmek için, kafasında işkence hayalleri kuruyordu ve bunlar ileride işleyeceği cinayetlerin temelini oluşturuyordu. İlk cinsel tecrübesini gençliğinde kız kardeşinin 10 yaşındaki arkadaşıyla boğuşurken yaşadı ve boşalmıştı. Sonrada hep böyle olmaya başladı, yani sertleşme yaşamıyordu, ama boşalıyordu. Boğuşma sırasında olmasını ise işkence ile bağdaştırdı. Askere gidip geldi, kız arkadaşı oldu, ama hala cinsellik yaşayamıyordu. Kız bunu etrafa yaydı ve onu aşağılayarak dalga geçtiler. Bu kızı öldürmek ve vücudunu parçalama hayalleri kurmaya başladı, hayatı tam bir felaket olmuştu. Öğretmen oldu ve evlendi ( kız kardeşinin ayarlamasıyla ), ama çocukları olabilmesi için dışarı boşalıp, spermlerini elleriyle kendi içeri yerleştirmişti. Aynı annesi gibi karısı da sert yapılı bir insandı ve bu onun daha da hayal âlemine dalmasını sağladı. Annesi 1973'te öldü, o 37 yaşındayken ve bundan itibaren genç kızlar onun ilgisini çekmeye başladı ve tacizlerine başladı. Kendini güçlü hissetmesini sağlıyordu, Olaylar ortaya çıktığı zaman da tedavi edileceği yere, inkâr ediliyor veya üstü kapanıyordu, böylece sapıklıktan katilliğe geçti. Gerçek zevk için şiddet uygulaması gerekiyordu ve 1978'de ilk cinayetini isledi. Yedek parça işinde çalıştığından çok yolculuk yapıyordu ve kimsesiz yabancıları bulmakta zorluk çekmiyordu. Onları aramasına bile gerek kalmıyordu, dediğine göre. Etrafta çok vardı ve onunla gelmeye de itiraz etmiyorlardı. Gazetede yayınlanmaya başladığı zaman okuyor ve yakalanmasının bir an meselesi olduğunu düşünüyordu. Aslında onun için hapis bir kurtuluş olacaktı. Chikatilo bütün bu kontrol edilemeyen tecavüz ve saldırı olaylarının çektiği bir hastalıktan dolayı olduğunu düşünüyordu. Bu konuda uzmanlarla görüşmek istediğini de söylemişti. 2 aylık psikiyatrik ve nörolojik araştırmalar için Moskova Serbsky Enstitüsüne yollandı ve burada doğuştan gelen beyin hasarı olduğu ortaya çıktı. Ve bu onun idrar ve sperm akışını kontrol etmesini etkilemişti. Annesi onu bu konuda çok uyarmış ve bu konuya sert yaklaşmıştı. Sapkın fantezileri vardı. Ama bütün bunlara rağmen akli dengesi yerinde bulundu. Ne yaptığını biliyordu ve istese kontrol da edebilirdi. Bu savcılık için yeterliydi. KAFESTEKI CANAVAR 14 Nisan 1992'de beyaza boyanmış büyük bir kafeste mahkeme salonuna getirildi. Hakkında 225 suçlama bulunuyordu. Gazeteler "Manyak" hakkında haberler yaptıkça içinde 250 koltuk bulunan mahkeme salonu meraklılarla ve ölen kişilerin aileleriyle dolup taşıyordu ve Chikatilo'ya sürekli bağırıyor veya küfür ediyorlardı. Yine de o bundan sıkılmış duruyordu ve bir sefer hariç hiç sinirlenmemişti, o sefer de kalabalığa homoseksüel olmadığını göstermek için pantolon indirip penisini göstermişti. Ve bunun üzerine salondan çıkartılmıştı. Suçlu olduğu kesindi ama akli dengesi bozuk diye kurtulma olasılığı da vardı. Ama avukatının psikiyatrist çağırma hakkı yoktu, sadece geleni sorgulayabilirdi. Chikatilo bir ara 6 tane cinayeti işlemediğini söyledi, bir ara da 4 tane daha var dedi. Kendini eski Sovyet sisteminin kurbanı olarak gördüğünü söyledi. Laboratuar uzmanları da nadir bulunan kan grubu fenomenini açıkladı. Hakim Chikatilo'yu kendine düşman edinmişti ve onu savunan hiçbir delili veya şahidi kabul etmiyordu. Akli dengesinin yerinde olduğu sonucu da kabul edildi. Onun arada yırtıcı hayvan gibi saldırı dönemleri olduğunu ama arada morali iyiyken de kendini kontrol edebildiğini söylediler. Savunma avukatı delillerin yetersiz olduğunu ve müvekkilinin sadece hasta olduğunu söyleyerek sözlerini bitirdi. Chikatilo'ya kendini savunması için son söz hakkı verilince de sessiz kalmayı tercih etti. 2 aylık bir düşünce sürecinden sonra davanın başlamasından 6 gün sonra karar verildi ve Chikatilo 5 kere tecavüzden ve 52 cinayetten suçlu bulundu. Japonların onun beynine 1 milyon dolar vermek istediği dedikodusu çıktı, ama aslı yoktu. Hatta çoğu uzman davranışlarını o kadar garip buluyorlardı ki, canlı incelenmesi gerektiğini düşünüyorlardı. 15 Şubat 1994'te ses geçirmez bir odaya götürüldü ve sağ kulağının arkasına yapılan tek bir el ateş ile idam edildi. MIRASI Chikatilo dünyanın en ünlü seri katillerinden biri haline geldi, kitaplara ve makalelere konu oldu. Onun sayesinde Rus uzmanlar cinayet araştırmalarının nasıl yapılacağı konusunda Amerika ile yarışır hale geldiler. Aynı şey Psikolog Bukhanovsky için de söylenebilir. 1999'da yapılan bir araştırmaya göre Rostov bölgesinde 29 tane, birden fazla cinayet islemiş katil ve tecavüzcü yakalandı. Bu da Rostov'u dünyanın seri katil başkenti yapıyor. Ruslar Chikatilo'yu unutmadı. Hatta onu hatırlamak için bir plan bile yaptılar. 2002 de Moskova Polis Şefi Yuri Luzhkov bir heykel traş tutarak Chikatilo'nun iş başında elinde iple ve bıçakla 8 metre boyunda metal bir heykelini yapmasını istedi, onu ışıklarla donatıp, büyük bir hükümet binasının önüne dikip bir fıskiye haline getirmeyi düşünüyor. Moskova halkının yarısı bunu kabul etti ve sadece %14 istemedi. Bunu Chikatilo'nun Rus tarihinde önemli bir kişilik haline geldiği için yapıldı. "Biz Ruslar fıskiyeleri severiz, özellikle çocuklar."
__________________
|
12-18-2006, 01:19 AM | #9 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Katillerden Mektuplar
1978’den beri bir dizi bombalı mektup saldırısından sorumlu olan teknoloji karşıtı terörist “Unabomber”ın bir seri katil sayılıp sayılamayacağı konusunda bir anlaşmazlık vardır. Bazıları kesinlikle öyle kabul edilmesi gerektiğine inanırlar. Zira üç kişiyi öldürmüş ve yaklaşık iki düzinesini de ciddi şekilde yaralamıştır. Diğerleri ise onu inançlarını kabul ettirmek için şiddete başvuran devrimci bir savaşçı olarak görürler. Bu soru, hala bir tartışma konusudur, ancak kesin olan bir şey vardır ki adam hakikaten güzel yazı yazıyordu. 1995 Ağustosunda New York Times’a bir mektup göndererek, gazete görüşlerini yayınlamayı kabul ederse, şiddete başvurmaktan vazgeçmeyi teklif etmişti. “Sanayi Toplumu ve Onun Akıbeti” başlığını taşıyan yazısı 35.000 kelimelik bir manifestoydu ve (bazı görüşleri kaçıkça olsa da) edebi açıdan, berraklığından ve tutarlılığından ötürü tam bir modeldi. Maalesef Unabomber, bu yazma becerisini daha az etkileyici biçimlerde de kullanmıştır. Times’a mektubunu gönderdiği zaman, kurbanlarından biri olan Yale Üniversitesi’nden Dr. David Gelernter’e de bir mektup göndermiş ve Profesör’e “Teknik İnek” diyerek hakaret etmiştir. Bu bakımdan Unabomber, seri katillerin tipik davranışlarını sergilemiştir, çünkü onların bazıları da bu türlü hakaret dolu mektuplarla iletişim kurmaktan hoşlanırdı. “Whitechapel Dehşetleri”nin doruk noktasında, Londra polisinin başı bu meçhul katilden geldiği iddia edilen mektuplarla beladaydı. Bunların neredeyse tamamı sahteydi, ancak bir tanesi kısa süre içinde suç tarihinin en tanınmış ismi olacak meşum bir takma adla imzalanmıştı: Sayın Yetkili, Kulağıma sürekli polisin beni yakaladığına dair haberler çalınıyor, ama beni uzun bir süre daha yakalayamayacaklar. Çok zeki görünüp doğru iz üzerinde olduklarını söylediklerinde çok gülüyorum… Ben ******ların peşindeyim ve yakalanıncaya kadar onları deşmeye devam edeceğim. Son işim çok muhteşemdi. Bayana bağırması için fırsat bile vermedim. Beni şimdi nasıl yakalayabilirler. İşimi seviyorum ve yeniden başlamak istiyorum, yakında benim komik oyunlarımı yeniden duyacaksınız… Bıçağım sağlam ve kesin ve eğer bir şansım olursa yeniden işe başlamak istiyorum. İyi şanslar… Tüm samimiyetimle, Karındeşen Jack Doksan yıl sonra, o güne dek “44 Kalibrelik Katil” olarak anılan New Yorklu bir psikopat, suç mahallinde saçma sapan bir mektup bırakınca yeni ve daimi bir laka edinmiştir. Queens’teki bir polis yüzbaşısına hitaben yazılmış olan mektup şöyle başlıyordu: Beni kadın düşmanı diye adlandırmanıza çok üzüldüm. Değilim, ama ben bir canavarım. Ben “Sam’in oğluyum.” Küçük bir veledim. Sam baba sarhoş olduğu zaman, acımasız oluyor. Ailesini dövüyor. Beni bazen evin arkasına bağlıyor. Diğer zamanlar da garaja kilitliyor. Sam, kan içmeyi çok seviyor. “Git ve öldür” diye emir veriyor Sam Baba. Bazıları evin arkasında dinleniyor. Birçoğu genç, tecavüz edilip öldürülmüş, kanları tamamen çekilmiş, şimdi yalnızca kemikten ibaretler… Kendimi yabancı hissediyorum. Ben herkesten başka bir frekanstayım, öldürmek için programlandım. 1969 Ağustosunda tüfek kullanarak cinayet işleyen bir seri suikastçı Zodyak diye tanınan Californialı bir katil, üç gazeteye mektup gönderdi. Her mektubun bir bölümü şifreli yazılmıştı. Bu bölümler birleştirildiği zaman, ortaya insanın tüylerini ürperten bir mesaj çıkıyordu. “İnsanları öldürmeyi seviyorum, çünkü çok eğlenceli. Ormanda hayvan avlamaktan bile daha eğlenceli, çünkü insan en tehlikeli hayvandır. İşin en güzel kısmı ben ölünce ortaya çıkacak. Cennette yeniden doğacağım ve tüm öldürdüklerim benim kölelerim olacak. Size ismimi vermeyeceğim, çünkü sonraki hayatım için köle toplamamı yavaşlatmaya veya durdurmaya çalışacaksınız.” Ertesi ay Zodyak, San Francisco Chronicle’a bir mektup daha göndererek “Bir okul otobüsü dolusu çocuğu ortadan kaldıracağı” tehdidini savurdu, bu tehdidi neyse ki gerçeğe dönüştürmedi. Yazılmış En Hasta Mektup Şüphesiz, bir seri katil tarafından yazılan en hasta mektup, yamyam çocuk katili Albert Fish’in on iki yaşındaki kurbanı Grace Budd’ın annesine yazdığı mektuptur. Büyük şanstır ki Mrs. Budd okuma yazma bilmiyordu ve böylelikle bu rezil mektubu dehşetinden kurtulabilmişti. Bu mektubun aslı, bugün sanatçı Joe Coleman’ın koleksiyonundadır. " Çok Sevgili Mrs. Budd, 1894’te bir arkadaşım Steamer Tacoma gemisinde denizci olarak denize açılmıştı. San Francisco’dan Hong Kong’a gitmek üzere yola çıkmışlardı. Limana varınca iki arkadaşı ile karaya çıkmışlar ve çok içip sarhoş olmuşlar. Döndükleri zaman geminin limandan ayrıldığını görmüşler. Bu sırada orada kıtlık hüküm sürmekteymiş. Etin kilosu 2-6 dolar arasındaymış. Çok fakir olanlar arasında açlık sıkıntısı o kadar büyükmüş ki diğerlerinin açlıktan ölmemeleri amacıyla 12 yaşından küçük tüm çocuklar, et olarak pazarlanmaları için kasaplara satılıyorlarmış. Herhangi bir kasaba gidip pirzola, biftek, kuşbaşı isteyebilirmişsiniz. Çıplak bir çocuk vücudunun bir kısmı önünüze getirilir ve istediğiniz parçasını kestirebilirmişsiniz. Bir kızın veya oğlanın kalça kısmı, en lezzetli bölümmüş ve daha kotlet olarak satılan en pahalı etmiş. John orada çok uzun kalmış ve insan etine karşı bir düşkünlüğü oluşmuş. New York’a dönünce biri 7 diğeri 11 yaşında iki oğlan çocuğu çalmış. Onları evine götürüp soymuş ve bir dolaba kapamış. Sonra tüm giysilerini yakmış. Önce 11 yaşındaki oğlanı öldürmüş, çünkü onun poposu daha tombul ve tabi ki daha etliymiş. Kafası, kemikleri ve bağırsaklarından başka vücudunun her bir parçasını pişirip yemiş. Fırında pişirmiş (tüm poposunu), haşlamış, kızartmış ve kuşbaşı yapmış. Küçük oğlana da aynı şeyleri yapmış. Ben o zamanlar 409 Doğu 100. Sokak’ta oturuyordum. Bana insan etinin çok lezzetli olduğunu o kadar sık söylemişti ki ben de tatmayı aklıma koydum. 3 Haziran 1928 Pazar günü sizin 406 Batı 15. Sokak’taki evinize geldim, peynir ve çilek getirdim. Öğlen yemeğini birlikte yedik. Grace, kucağıma oturdu ve beni öptü. Onu yemeyi aklıma koydum. Onu bir partiye götüreceğimi söyledim. Siz de evet gidebilir dediniz. Onu Westchester’da daha önce gözüme kestirdiğim boş bir eve götürdüm. Oraya vardığımızda ona dışarıda beklemesini söyledim. Kır çiçekleri toplamaya başladı. Yukarı çıktım ve tüm giysilerimi çıkardım. Çıkarmasaydım üzerlerine kanının bulaşacağını biliyordum. Her şey hazır olunca, pencereden onu çağırdım. O odaya girinceye kadar bir dolapta saklandım. Beni çıplak görünce ağlamaya başladı ve merdivenlerden inmeye çalıştı. Onu yakaladım ve o da beni annesine şikayet edeceğini söyledi. Önce onu tamamen soydum. Nasıl da tekmeledi, ısırdı ve tırnakladı. Boğazını sıkarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama götürebilmek için ufak parçalara böldüm. Pişirdim ve yedim. Fırında pişen küçük poposu öylesine yumuşak ve tatlıydı ki. Tüm vücudunu yemem dokuz gün sürdü. Ona tecavüz etmedim, ama istesem bunu yapabilirdim. Bir bakire olarak öldü…" SERİ KATİLLERİN PROFİLİ Mitolojik anlatımla cinayet (katl), Habil ile Kabil’e dayanmaktadır. Eğer, onlar böyle bir olayın aktörleri olmasalardı, yeryüzünde hiçbir zaman cinayet işlenmeyecekti diye anlatırdı dedelerimiz. Maalesef, yeryüzünde böyle bir realite var. İnsanlar birbirlerini öldürüyorlar ve öldürmeye devam edecekler. Cinayet olayları birçok sebebe dayanmakta ve değişik yollarla işlenmektedir. Bilim adamları cinayet olaylarını biraz daha özelleştiren gruplamalar yapmakta, özellikle ABD’de seri cinayetler ayrı bir araştırma konusu olarak ele alınmaktadır. ABD polis ve polisliğinin gelişimine baktığımızda, 1960 siyah – beyaz olaylarında polisin siyahlara çok sert ve kanun dışı davranmaları, yetkililerin polisliği bilimsel olarak ele almasına sebebiyet vermiştir. 1960’ ların sonlarında polislik alanında, üniversitelerde yüksek lisans ve doktora programları açılmıştır. Bu gelişmelerle birlikte ABD’de polis ve polislik bilimsel platformda incelenmiş, gerek doğrudan polis ve adalet sisteminde görev yapan, gerekse diğer alanlardan akademisyenlerce birçok araştırma yapılmış, çeşitli eserler ortaya konmuştur. ABD’de seri cinayetlerin sebeplerinin tespit edilmesi ve faillerin yakalanmasına yönelik, çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Bunlardan bir tanesi olan profil çıkarma (profiling)1 yazımın esasını teşkil etmektedir. ABD’de seri cinayetler konusunda hatırı sayılır bir şahıs olan Caeti ile yapmış olduğum görüşmede, şu sözleri söylemiştir. "Profil çıkarma (Profiling) aslında bir saçmalıktır. Cinayet olaylarının çözümü ve faillerin yakalanmasında en büyük yardımcı, olay yerinde elde edilen maddi deliller ve delillerin bizlere anlattıklarının anlamlı bir bütün haline getirilmesidir. Profil çıkarma (profiling) bize sadece fail arayışında, alan daraltmaya yardımcı olur. Profil çıkarmanın (profiling)yanılma payı her zaman vardır. Olay yerinde bulunan kanıtlarda ise hata payı çok çok düşüktür ve fail alanını daha sağlıklı bir şekilde daraltmamıza yardımcı olur." Gerçektende profil çıkarma çalışmaları, daha önceki cinayet olaylarına karışan kişilerin, hayatları, davranışları, psikolojik analizleri ve anlattıkları sonucunda ulaşılan bilgileri, sistemli şekilde düzenleyip bu tecrübe bütününden yararlanarak yeni olaylarda bu bilgileri kullanmak üzerine kuruludur. Ancak bu yöntemin iyi çalıştığı olaylarda azımsanmayacak kadar çoktur. Örneğin; Seattle’da 66 yangın çıkartan seri kundakçı Paul KESLER, profil çıkarma uzmanı (profiler) Gus GRAYLER’ın yaptığı çalışma sonucu, iyi giyimli, spor araba kullanan, muhtemelen polise yakın bir kişi olabileceği ortaya konmuştu. Polis fail arayışını bu özellikler üzerine yoğunlaştırdı. Paul yakalandığında gerçektende çıkarılan profile uyduğu görüldü. Yine Florida’da 60 bıçak darbesiyle öldürülen bayan hava subayı ve bebeği olayında, profil çıkarma uzmanı Dayle HİMMEN profili mağdur üzerinden çıkarmıştı. Kurban, şehrin pekte iyi olmayan uyuşturucu satılan bir bölgesinde, gece vakti, bebeği ile ne arıyor olabilirdi? Arabadaki bebeğin öldürülmüş olması ise hayli ilginçti, çünkü; bebekler konuşamazdı oysa o da hunharca öldürülmüştü. Anne baba ayrıydı ve eğer eşi ve bebeği ölürse koca sigortadan yüklü bir tazminat alacaktı. İşte tüm bu kurban özelliklerinden elde edilen bilgiler fail arayışında dikkatleri baba üstünde toplamıştı. Oysa baba o gece başka bir yerde olduğunu, şahitlerle ispat ediyordu. Kısa sürmeden baba hakkında elde edilen uyuşturucu müptelası olması gibi bilgiler, ayakkabı izi ve sigara paketleri ile desteklenen şüpheler bir olayı inkara yer bırakmayacak şekilde aydınlatmıştı. İlginçtir ki ABD’de bulunduğum sürede, profil çıkarma çalışmalarından her zaman sağlıklı bir sonuç alınamadığını da gördüm. Profiling konusunun anlatıldığı bir derste psikoloji bölümü mezunu bir öğretim görevlisi seri katiller için şu iddialı sözü söylemişti. "Seri katiller cinayetlerini ateşli silahlardan çok, kurbanla temasa geçebildikleri, onların acı, acizlik ve yalvaran bakışlarına şahit olabildikleri aletlerle işlerler. Hiçbir seri katil uzaktan dürbünlü tüfekle cinayet işlemez." Sanırım içine doğmuştu ama yanlış doğmuştu Virginia’da hepimizin bildiği SNIPER ortaya çıktı ve sanki öğretim görevlisini yalancı çıkarmak istermişcesine bir ilk gerçekleştirerek, dürbünlü tüfeğiyle ölüm saçtı. Katil kurbanlarını uzaktan ateş etmek suretiyle öldürdüğünden, olay yerinde katili ele verebilecek esaslı bir delil bulunamıyordu. Profil çıkarma uzmanları bildiklerinin aksine bir olayla karşılaştıkları için şaşkındı. Hepsi ayrı bir profil çıkarıyordu. Sonunda katil yakalandı yakalanmasına fakat alınan sıkı güvenlik tedbirleri ve şans, polis ile halkın yüzüne gülmüştü. Yoksa polisin elinde SNIPER’la ilgili kuvvetli bir delil yada net bir katil profili yoktu. Bütün bu ön bilgilerden sonra, cinayet ve seri cinayet olaylarında faydalı olacağını düşündüğüm profiling yönteminin üzerine ABD’de yayımlanmış ve orijinal adı "Profiling Violent Crime" olan kitaptan bir bölümü aşağıda bulacaksınız. Seri cinayetlerin motivasyon unsurları, etiolojisi ve kazançları diğer cinayet olaylarından farklıdır. ABD’de her yıl 35’in üzerinde seri katilin cinayetler işlediği, seri cinayetlerin sayısı her geçen gün arttığı tahmin edilmektedir. (Holmes &De Burger,1988 ) Bu suç türlerinin 50’lerin başına göre daha fazla sayıda oluştuğu görülebilmektedir. Bazı akademisyenlerin seri katil korkularını ifade etmeleri halkı paniğe sevk etmektedir. Bazı bilim adamlarına göre ise, bu konu ile ilgilenenler kendi canavarlarını kendileri yaratmaktadır. Herkesin kendini potansiyel seri cinayet maktulü olabileceğini düşünmesi, bir paranoyadır. Bununla birlikte tahmin edilen seri cinayet mağdurlarının sayısı çok yüksek olmasına rağmen, tahmin edilebilen seri katil sayısı oldukça azdır. Günümüzde, ABD’de en az 100 seri katilin aktif olduğu tahmin edilmektedir. Akıldan çıkarılmamalıdır ki bir seri katil bir sene içinde genellikle birden fazla kişiyi öldürmez. Fakat çoğu cinayet olayı, cinayetler arasındaki bağların kurulmaması, polis teşkilatları arasındaki koordinasyon eksikliği sebebiyle, kayıtlara seri cinayet olarak geçmemekte, buda seri cinayet sayısını olduğundan az göstermektedir. Cinayet olaylarının seri cinayet olarak nitelenebilmesi için, Holmes’e göre en az 3, Johnse’a göre 4 veya daha fazla, diğer araştırmacılara göre ise en az 2 cinayetin bağlantılı olarak işlenmesi gerekmektedir. Eğer adalet sistemindeki kayıtlarda bu sayı 2 olarak kabul edilirse, seri cinayet sayıları birden artacaktır. Seri Katillerin Tipolojisi İnsanlar benzer olaylara, farklı tepkiler verirler.(Drukteinhs 1992) Bu farklılıklar bir çok faktörden kaynaklanmaktadır. Sosyoloji ve davranış bilimiyle ilgilenen akademisyenler insanların çeşitli davranış kategorilerini açıklamak için değişik modeller formüle etmişlerdir. Aşağıda sıralanan seri katil tipolojileri ABD cezaevlerinde yatmakta olan seri katillerle yapılan mülakatlara dayanılarak hazırlanmıştır. Seri Katillerin Coğrafi Hareketliliği Seri katillerin arasındaki farklılıklara göre ayırım yapmadan önce kullanılabilecek kriterlerden birisi coğrafi hareketlilik dereceleridir. Bazı seri katiller bir yerde yaşarlar ve cinayetlerini yaşadıkları yer veya bu yere yakın yerlerde işlerler. Bu tip suçlulara coğrafi olarak durağan (geogrophically stable) katiller diyoruz. Bu tipe uyan bir çok seri katil vardır. John Wayne Gucy (Chicago) Wayne Williams (Atlanta) Ed Glein (Wisconsin). Bu tip katillerin tersine coğrafi olarak hareketli (Geographically transient) olan katillerin cinayetlerinde seyahat büyük bir yer tutmaktadır. Cezaevinde yapılan mülakatlarda bu tip seri katiller kurban bulmak için değil, yakalanmamak ve polis birimlerinin kafalarını karıştırmak için bu şekilde davrandıklarını ifade etmişlerdir. Polis takibi yüzünden bu suçlular senede binlerce mil yol yapmaktadırlar. Hayalci (Visionary) Seri Katiller Çoğu seri katil psikotik (gerçeklerle bağlantısını kaybeden) değildir. Onlar gerçeklerin içinde ve bu içinde bulundukları gerçekliğe cevap verir konumdadırlar. Çoğu psikopat olmayan katillerde psikopat eğilimi vardır. Kendilerine hakim olamayan, otokontrol sistemi az gelişmiş kimselerdir. Bunların tersine, hayalci seri katiller kendilerine öldürme emri veren sesler ve görüntüler gördüklerini ifade ederler. Gerçeklerden koparak, kendilerinden bir çok kişiyi öldürmelerinin istendiğini söylerler. Bu tip seri katiller çeşitli sesler canavar ve şeytan görüntüleri tarafından dışardan yönlendirilirler. Harvey Carigon adındaki seri katil Tanrı ile konuştuğunu, Tanrının ondan kadınları öldürmesini istediğini, kadınların şeytan olduğunu ve Tanrının kendisini şeytanı öldürmek için bir aracı olarak görevlendirdiğini ifade etmiştir. Hayalci seri katiller, gördükleri görüntüleri ve duydukları sesleri Tanrı veya Şeytan tarafından oluşturulmuş yada iletilmiş mesajlar olarak kabul ederler. Bu görüntüler ve sesler katillerin kurbanlarına karşı uyguladıkları şiddet için bir kurallar bütünü, bu işin kanunu sayılmaktadır. Bu tip seri katiller akıl hastası oldukları için (savunma) avukatları tarafından savunulurken zorluklar yaşanır. Olay yerinde rol yapmak, bazı kanıtları bilerek değiştirmek, olay yeri raporunu değiştirebilecek karışılıklar çıkartmak ve bir şeyleri gizlemek, hayalci seri katillere göre değildir. (Dougles Burgess, Ressler 1992) Görevli (Mission) Seri Katiller Görevli seri katiller suç işlemek için makul bir seviyede, belirli bir grup insana ihtiyaç duyarlar. Bu tipler psikotik değildir. Gerçek hayatın içinde, gerçek bir yaşam sürerler. Çeşitli sesler ve hayallerle yönlendirilmezler. Diğer taraftan da dünyadan bazı insanları temizlemek için kendilerine görev çıkarırlar ki bu insanlar, fahişeler, katolikler, siyah erkekler veya bunlar gibi herhangi bir grup olabilir. Bu tip katillerin hem düzenli nansosyal (organized nonsocial) hem de düzensiz asosyal (disorganized asocial) kişiler olma ihtimali kuvvetlidir. Genellikle bu tip katiller yakalandıklarında, komşular veya onları tanıyan kişiler yaptıklarına hayret eder ve çoğunlukla "çok iyi bir delikanlıydı" şeklinde hayretlerini ifade ederler. Dört genç kadın aynı şekilde öldürülmüşlerdi. Bir tanesi fahişe, diğerleri özgürce seks yapan kişilerdi. Giyinme şekilleri cinsel varlıklarını sergileyecek şekildeydi. Para için kiminle olduğu önemli olmayan cinsel ilişkilere giriyorlardı. Bu kadınların katili, toplumu fahişelerden arındırmayı kendine görev edinmişti. Katil, şüpheli olarak yakalandığında, sorguya çekilmişti, sorgusunda cinayetleri reddetmek bir yana, toplum için verdiği hizmetten gurur duyduğunu ifade edmişti. Şehvet Delisi (Hedonistic) Seri Katiller Kişisel şiddet ve cinsel tatmin arasında ilişki kuran şehvet ve heyecan katilleri, şehvet delisi seri katillerin alt grubunu oluştururlar. Seks ve şiddet arasında ilişki kurulur ve saldırgan cinsel tatmine öldürmekle kavuşur. Bu katiller yaptıkları işten dolayı zevk aldıkları için öldürürler, öldürmek onlar için erotik bir deneyimdir. Bu tip şehvet delisi seri katillerin suçları işlem/süreç merkezli olarak tanımlanabilir ki suçu tamamlamaları, suç işleme süreçleri daha kısa ve davranış merkezli olan görevli yada hayalci katillerin tersine, genelde zaman almaktadır. Süreç merkezli cinayetler kişiyi baskı altına alma, işkence, parçalama, vücudun bir parçasını koparma veya daha değişik korkunç yöntemleri içerebilir. Jery Brudos adındaki katil ilk kurbanın bacağını, diğer iki kurbanının ise göğüslerini koparıp almıştı. Ken Branchi ve Angelo Buano işkence yaparak öldürmek için genç kızları evlerine götürmüşlerdi. Genelde kurbanların başına plastik poşet geçirip kendilerinden geçmelerini sağladıktan sonra onları ayıltarak dini bir ayin yapıyormuş gibi zulümlerine devam ediyorlardı. Aciz kurbanlarıyla bu şekilde etkileşme, şehvet delisi katillere müthiş derecede zevk verir. Diğer tip şehvet düşkünü seri katil olarak nitelendirilebilecek saldırganlar için birinci motif cinsel tatmin olmayabilir. Bu tipler (Comfort-orianted) rahat merkezcil seri katillerdir. Şahsi menfaat için cinayet işlerler. Örneğin; profesyonel suikastçılar, yaptıkları işten kazanç sağlarlar. Bunların bir kısmı mal ve para için kendi yakınlarını, ilişkide oldukları kişileri öldürürler. Karısını, nişanlısını, işçilerini. Örneğin; genelde kadın seri katiller bu gruba girerler. Alien Whornos ve Dorothea Puente bu tip için güzel örnektir. Eğer şehvet (lust) ve heyecan (thrill) düşkünü seri katiller devamlı yer değiştiren tipler ise, yakalanmaları oldukça zordur. Suçu işleme şekilleri soruşturmayı güçleştirir. Bununla birlikte bu tip katiller zekidir ve eğer birde devamlı yer değiştiriyorlar ise yakalanmaları yıllar sürebilir. Hükmedici (Power/Control) Seri Katiller Seri katiller kurbanlarının üstünde elde ettikleri kontrol ve hükmetme hissinden cinsel tatmin duyarlar. İlk mülakatında bir seri katil, "bir insanın hayat ve ölümüne karar verebilme gücünden daha büyük ne olabilir ki" demiştir. Genç bir bayanı öldüren seri katilin, cinayet işlemesindeki saik, cinsel zevkten çok kurbanı kontrol etmek, üstünde güç uygulayarak kurbanın acizliğini hissetmektir. O, başka bir insana ne isterse yaptırabileceğine olan inancından dolayı çeşitli tatminlere ulaşır. Kurbanları üzerinde hakimiyet kurduğunu hissetmek, onlara (hedonistic) şehvet delisi seri katillerin aldıkları şehvet ve zevki verir. Bu tip katiller psikolojik olarak gerçeklere bağlıdır. (Hedonistic) şehvet delisi katiller gibi bir hastalıktan acı çekmezler. Fakat bununla beraber bir ihtimal, hareketleri psikopatlık veya düzensizlikten kaynaklanıyor olabilir. Bu tipler sosyal kurallar ve kültürel değerlerden uzaktır. Bunları görmezden gelir. Gerçek bir psikopat gibi kendi kural ve prensiplerini yaşar. Öldürme tipleri işlem/süreç merkezlidir ve cinayetlerini öldürme eyleminden aldıkları zevk ve psikolojik tatmin yüzünden uzatabilirler. Bir çok seri katil gibi, bu tip katillerde cinayetlerini elleriyle işleme, özellikle boğarak öldürme eğilimindedirler.
__________________
|
12-18-2006, 01:24 AM | #10 |
Forum Aşığı
Kayit Tarihi: Dec 2005
Mesajlari: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Teşekkür Edilme: 1,308 Teşekkür Aldığı Konusu: 803
Üye No: 4863
Rep Power: 2990
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
Cinsiyet :
|
Seri Katillerin Genel Özellikleri
Burada seri katillerin özellikleri ile seri cinayetlerin sebepleri arasında çok dikkatli bir ayırım yapmalıyız. Seri cinayetlerin özellikleri dediğimiz zaman belirli tipteki seri katillerin ortak yönlerini. Seri cinayetlerin sebepleri dediğimiz zaman, cinayetin işlenme nedeni ve bu davranışların kaynağını kastediyoruz
Çoğu seri katil, beyaz erkek, 25-34 yaş arası, çekici, karizmatik, polislerle içli dışlı veya polisiye olaylara meraklı olmak gibi ortak özellikleri taşırlar. Bu tanıma en güzel örneklerden biri Ken Branchi’dir. Beyaz, akıllı ve çekici genç bir erkek olan Ken, cinayetleri işlediği sırada güvenlik görevlisi olarak çalışmakta ve polis olmak için başvuru yapmış durumdaydı. Elbette buna rağmen bazı istisnalar vardır. Örneğin, Otti Toole, hiç de çekici olmayan, diğer seri katillere göre daha yaşlı ve daha az zekiydi. Seri cinayetlerde kişilik dejenerasyonuna doğru bir eğilim görünür. Her defasında planlama daha da azalır, cinayetler arasındaki zaman azalırken cinayetlerdeki şiddet artar. Örneğin; Jerry Brudos, ikinci cinayetini ilkinden 11 ay sonra, üçüncüsü 4 ay ve son cinayetini bir öncekinden sadece 1 ay sonra işlemiştir. Brudos, ilk kurbanının sol ayağını, ikinci kurbanının sol göğsünü, üçüncü kurbanının her iki göğsünü almıştır. Bir Seri Katilin Perspektifi Seri Cinayet gerçeği, bir seri katilin akıl ve duyularından kaynaklanır. Maalesef seri katiller işledikleri cinayetler hakkında cezaevlerinde yapılan mülakatlarda, çok rahat konuşup bilgi aktarmamaktadır. Ancak; aşağıda okuyacağınız bazı bilgiler işlediği cinayetler hakkında konuşmak isteyen bir seri katil tarafından, avukat odasında gerçekleştirilmiş ve tam 8 saat sürmüştür. Mülakatı yapan kişi aslında katilin çok fazla cinayet işlediğini, fakat cinayetlerin hepsini anlattığında, daha fazla ceza alabileceğinden çekindiği için ve kanuni olarak verdiği bilgilerden ötürü aleyhine kullanılmamak gibi bir garanti altında olmadığından, diğer cinayetleri anlatmaktan kaçındığını bildirmiştir. Bu katil kendisini cinayet konusunda otorite gören ve başka kimseyi kendine rakip görmeyen birisidir. “Benim yorumlarım, bir çok seri katil çalışmalarının bir parçasıdır. Fakat benim gibi, bir katilin olaya bakışı ve tavsiyeleri benim burada söyleyeceğim şeyler bir mülakata cesareti olan her seri katil için geçerli olmayacaktır.” Çoğu kişi yalın ve şüphelenmeden baktığında akıllı, mantıklı tamamen normal gözükmelerine rağmen, içlerinde gizliden gizliye diğer insanların hayatlarına el koyma, isteği vardır. Amaçları kurbanlarına terör estirmek, zulmetmek ve sonrada öldürmektir Kurban Seçimi Seri katiller üzerinde tartışılan ve konuşulan konulardan birisi de kurban seçim süreçleridir. Geleneksel düşünürler "seri katillerin kurbanlarını belli bir takım karakter ve fiziksel özelliklerine göre seçerler." görüşünü savunmaktadır. Bu ifadeye göre şöyle bir tahmin yürütülebilir, her seri katil kendi aklında, net bir kurban belirlemek için tercihleri içerisinde ideal bir kurban belirler. Kadın-erkek, siyah-beyaz, genç-yaşlı, kısa-uzun, şişman-zayıf, atılgan-çekingen ve bunun gibi. Bu sebepleri bir kenara bırakırsak, seri katil av için bir araştırma içine girdiğinde, kendi ideal kurban tipine uyan birini bulup onu yakalayacak ve zarar verecektir. Şahsen inanıyorum ki, her seri katil aslında ideal kurbanının temiz bir fotoğrafını kafasında oluşturmaya dikkat eder. Sınırlanmış dışsal davranış şekilleriyle beraber her seri katil düşüncelerle dolu hayatında bir sonraki kurban ve cinayetin küçük ayrıntı ve planlarını kurmakla meşgul, hiperaktif ve büyük düşünce gücü harcayan bir düşünürdür. Kötüye kullanma, tahrip etme gibi daha sonra kurban elindeyken seçim yapabileceği her bir kötülüğü ayrı ayrı gözden geçirir. Kişisel tatmini en çok hangi yöntem sağlayacaksa onun kararını vermekle meşgul olur. Bir sonraki şiddet eyleminin unsurları olarak kullanmak için kendini en çok tatmin edecek kişisel özellikler ve fiziksel detayları hayal eder. Kurbanını aramaya başlamadan evvel, ideal kurban bulma metodunu çoktan zihninde oluşturmuş olur. Bu noktada, çok kuvvetle inanıyorum ki çoğu seri katil vakasında kurbanların fiziksel ve kişisel özellikleri, seri katillerin hayallerinde oluşturdukları ideal kurban özellikleri ile nadiren örtüşmektedir. Kendi davamda çeşitli faktörler, en sonunda kurbanımın nasıl olacağına karar vermemde yardımcı oldu. Irk,vücut ölçüsü, cinsiyet, şekil, yaş, boy, saç rengi, kıyafet kurbanımı belirleme sürecimdeki özelliklerdir. Tercih sebebi olan bu özellikleri göz önüne almama rağmen, kurbanlarımın hiç birisi tam olarak idealimde oluşturduğum kurbana uymuyorlardı. İstediğim özelliklerin yarısından biraz daha fazlasını bulabiliyordum. Kurbanlarımdan geriye kalan hiçbir şey genel insani özelliklerinin dışında, kafamda tasarladığım şeylere uymuyordu. Benim davamda da olduğu gibi çoğu seri katilin kafasındaki kurbanla, öldürdükleri, nadiren birbirine tam olarak uyuyordur. Bu farklılıkların oluşmasında iki temel sebep var: 1- Seri katilin kurban ararken yakalanmamak için aldığı olağanüstü güvenlik önlemleri, 2- Onu şiddete iten arzunun doğası İlk sebebin adresine baktığımızda, seri katillerin dünyanın en dikkatli ve teyakkuzda gezen insanları arasında olduğunu söyleyebiliriz ki, bu da onların yaptıkları işi devam ettirmede en az risk almaya çalışmalarına bağlanabilir. Kabullenilmemiş duygular veya işleyeceği çok kötü fiilin doğasına uzak olmasına karşın, kafasındaki kötü niyetlerinin sağlamasını yapar. İçinde bulunduğu durumda hataya yer yoktur ve bunun için eğer üstesinden gelmeye niyetlendiği şeyde şansın ondan yana mı yoksa aleyhine mi olacağını kestiremiyorsa, birini yakalamak için yapacağı şeylerin sınırını çizemez. "Birine kolay ve güvenli bir şekilde el koyamıyorsan hiçbir şeye el koyamazsın" onun sloganı olur. Hiç kesilmeyen teyakkuz durumu kurban seçiminde önemli bir rol oynar. Kurban seçme sürecinde, bir seri katil, ideal kurbanı için güvenli ve kolay yakalama pozisyonuna çok nadiren sahip olur. Bir çok defa idealindeki kurbanla karşılaşmış olmasına rağmen kendini sık sık frenler, bu frenleme aşırı derecede güvenli bir ortam beklentisinden kaynaklanır. Gerçekten de, tutuklanma riski taşımayan, yakalanmaya hazır kurban bulmak, hem çok zor hem de çok zaman harcamayı gerektiren bir iştir. Bu şekilde davranmak ideal kurban üzerine odaklandığında seçicilik kriterlerini daraltır. Böylece kurbanda daha az özellik aramaya başlar. Bir seri katil bekleyebilir de. Kendi güvenliği için en sonunda ideal kurbanını buluncaya kadar diğer tüm kolay kurbanları reddedebilir. Ama gerçek hayatta nadiren çok uzun süre beklemeyi tercih eder. Neden böyle yapar? Daha önce söylediğimiz ikinci sebepten, suç işlemekteki aşırı arzusu şiddet gösterme isteğini daha fazla ertelemesine engel olur. İlk önce, ideal kurbanını yakalamayı başarmak için sinsi sinsi dolaşmasının ne kadar süreceğine hiç önem vermeden bu işi başarmak için kendi kendine karar verir. Ancak, zaman geçtikçe sonuca ulaşmamış olması, daha önceki deneyimlerinin de şişirdiği şiddet/suç işleme arzusu zihninde belirlediği kurbanına etki eden bütün öncelikleri kaldıracaktır. Seri katillerin önceliklerinde ki bu hızlı değişim et peşinde koşan bir aslanın davranışlarına benzetilebilir. İlk açlık sinyalleri ile aslan bir ceylan aramaya başlar, özellikle ceylan çünkü diğer otlayan hayvanlardan ceylanın tadı ona daha hoş gelmektedir. Daha önce yanından zebra sürüsü geçmiştir. Ama o bu sürüye hiç dokunmadan onların geçişine izin vermiş tercihi, olan ceylanı aramaya devam etmektedir. Halbuki zaman geçmekte ceylanlar aslanın av menziline girmeden aradaki mesafeyi korumaktadır. Aslanın açlığı her geçen dakika artmaktadır. Aslan aniden herhangi bir yiyeceğin kendisi için fark etmeyeceğine karar verir uzun kulaklı yabani tavşan yada hastalıklı bir maymuna bile rahmet okur hale gelir. Sonuçta bir yemektir yediği, gerçekten istediği şey değildir. Bir seri katil kolay kolay vahşi isteklerini erteleyemez, ama ideal kurbanları inatla onun gerçekleştirmek istediği şeyi reddederler. Gerçek bir tutsağa ve şiddete olan kaçınılmaz açlığı ve niyeti herhangi bir kurban seçimine karar vermek için onu zorlar. Ve bu şu demektir. Yükselen bir grafikle onu stresi altına alan seri katilin aşırı arzusu, daha önce kurban seçimine etki eden faktörler fiziksel ve kişisel özelliklerle ilgilenmez. Seri Katillerin Potansiyel Mağdurlarını Algılayışları Bir seri katil evinden dışarıya kurban aramak için adımını attığında, her zaman bir sonraki kurbanı hakkında fikri yoktur. Hatta gerçekte bununla hiç ilgilenmez bile. Karşılaşacağı insanın korkularını, ümitlerini, hoşlandıklarını, hoşlanmadıklarını geçmişteki düş kırıklıklarını ve geleceğe ait hedeflerini hiç umursamaz. Birisinin sevgilisi olabileceğini bile düşünmez. İlgilendiği kadarı ile, bu dönemde, bir sonraki kurbanı insanoğlu değildir. Yani bir sonraki kurbanı ile karşılaşmadan önce bile, çoktan insan ve insani değerlerden soyunmuş, tek taraflı olarak karşısındakinin, insan olmakla ilgili hiçbir hakkının olmadığını kabullenmiştir. Bu, seri katilin gelecekteki kurbanlarını algılayışıdır. Her biri sıradan bir cisimden başka bir şey değildir. Daha da ileride depersonolize olduğunda, yani kişilerin duygu düşünce ve varlıklarını önemsemediğinde, her bir kurban onun için, sadece el konulacak, kullanılacak bir şey olarak varolduklarını düşünür. Bunun ötesinde, görmediği kurbanı sadece kullanılacak bir obje değil, aynı zamanda son derece değersiz, vahşi ve zalimce davranışlarda, bulunabileceği bir objedir. Bir seri katilin kafasında hiçbir şey ve hiçbir kimse avlanmak için kafasına koyduğu ismi ve yüzü belli olmayan kurbanından daha değersiz değildir. Neden bir seri katil kendi dışındaki insanlara karşı bu kadar aşırı ve mantıksız bir tutum içerisindedir? Nasıl diğer insanlardan bu kadar nefret eder, daha hiç görmediği karşılaşmadığı birisini bu kadar değersiz görür? Bu soruların cevabı şudur; yıllardır kafasında hayalinde vahşeti için besleyip büyüttüğü aşırı arzu ve isteği, seri katili hayalindeki vahşi ve zalim karakteri oynatma zamanın gerekli olduğu bir yere getirir. Bu geldiği yer, seri katili insanların biri tarafından elde edilmeyi bekledikleri bir havuzda bulunuyormuş olduklarına inandıran bir pozisyondur. Çünkü vahşeti hak eden objelere kendi istediği cezayı verecektir. Doğal olarak, bu dış görünüş geceleri yükselmez, bir seri katil güzel bir güne diğer insanlardan nefret etme ve insanları öldürme isteğiyle uyanmaz. Kişisel vahşi aktiviteleri onun hayalindedir ve nefretini yönlendiren duyguların varlığı genellikle azalır. İlk önce kendi beynindeki kareler tarafından hayalinde gizil planlar oluşturur. Daha sonra oluşturduğu bu hayaller ona zevk ve kişisel tatmin hissi verir, bu his kontrol güç ve başarmadan dolayı yükselir, seri katil kendini vahşet arenasında cezalandırıcı rolünde görmeye başlar. Seri katil bu hislerin ne olduğunu, ne için olduğunu tarif edemez, tanımlayamaz fakat ona göre tüm bu faktörler kendini iyi hissettirir. Aklında vahşeti oynamaya devam eder. Bu dakikada kurbanı tamamen hayalidir ve o bu durumdan memnundur. Bu ilk merhalede, seri katil yaşayan kurbanıyla ilgili vahşetini sergileme ihtimaliyle alakalı ciddi hiçbir hareket göstermemiştir. Hayalindeki bu imajlarla uğraşırken bir eroin bağımlısı gibi davranır. Hep daha kuvvetli kafa yapıcıları bulmaya çalışır, daha kuvvetli kafa yapıcı demek, kişisel tatmini arttırıcı şey demektir. Bu aşamada geleceğin seri katili, aklındaki şiddet ve karşı koyamadığı vahşet arzusunu transfer etmek için tam olarak kişileştirerek belirlemediği kurbanını kullanır. Beynindeki oluşturduğu karelerden sıkılmış ve sınırlı sayıdaki oluşturduğu hayallerden tatmin olmadan yaşamayadevam etmektedir. Aklında daha yeni imajlar daha sofistike kurbanlar aramaya başlar. Seri katil kitap, televizyon, dergi gibi kaynaklardan elde ettiği imajlarla şiddetini şekillendirir. Ona yeni şeyler katar ve bu şiddeti hayalinde ki kurbana uygulayarak, vahşetini kuvvetlendirir. Bu süreçte bir sonraki adım, hayaldeki vahşetin seri katili tatmin etme düzeyini yitirmesidir. Böylece seri katil hayalinde oluşturduğu vahşeti gerçek hayatta gerçek kurbanlar üstünde uygulamaya başlar, okulda işyerinde veya yaşadığı yerde komşusuna. Bu yeni eğilimin başlamasıyla kendisini komşu kızına yada kütüphanedeki adama şiddet uygularken düşünür. Fakat halen böyle bir şeyi onlara yada başka birisine yapmayı göze alamaz. Bu zalimce hayaller onun daha sonraki hareketleri üzerinde etkili olacaktır. Komşu kıza yada kütüphaneciye şiddet uygulamak için yapacağı şeylerin kafasında oluşmasına izin verecek teknikleri oluşturur. Oynayacağı rolün tekniklerini güçlendirmeye devam eder, yeni oyunu hayalinde oluşturduğu karakterleri gerçekleriyle değiştirmektir. Ama bu yenilikte zamanla yeni olma ve tatmin olma özelliğini kaybeder. Başkalarını kişiliksizleştirme deneyimi kazandığından, çekingenliğinden vazgeçmesi kendisi için gerekli olan etkili uyarının (teyakkuzun) dağılmasına yol açar. İlk defa başka bir canlıya şiddet uygulama düşüncesi kafasında gerçekten oluşur. Sonuçta seçim zamanı gelir ve kaçınılmaz, oluşmaya başlar. Kafasında denemelerini yaptığı vahşeti, hayal kurmasında elde ettiği duyguları durduramaz. Geleceğin seri katili artık bilir ki ancak, zalimce fantezileri uygulamaya geçirmekle, içindeki vahşet arzusunu tatmin edecektir. Geçmişte kendi rahatını gözardı etmediği gibi, şimdi de etmeyecektir. Aslında bu defa rahatını gözardı etmeyi psikolojik olarak imkansız bulacaktır ki bu şiddet arzusundan kaynaklanmaktadır. Artık bu engelleri geçerek kurban aramaya başlayacaktır. Potansiyel kurbanlar ileride onun oyununun aktörleri olacaktır. Kurbanlarını düşünmeye devam ettikçe, onları gözünde değersizleştirecektir. Oysa ki kurbanlar, bir yerlerde dolaşmaktan başka bir suç işlememektedirler, seri katil kurbanların bu muameleyi hak ettiğine inanır. Potonsiyel kurbanlar onu farkında bile değilken, o, onları cezalandırmayı kendi hakkı gibi görmektedir. Bu ve bunun gibi kendi içinde öldürmeyi mantıklı bir hale getirmesi öldürmek istediği insanları ekinlere zararlı böcekler gibi görmesini sağlar. Bu tür tüm vicdanı susturma, aklında bu işi mantıklı hale getirme işlemi, kendi kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. Fakat bir seri katil için bunlar gereklidir. Seri katillerin her biri kendi içsel hayatlarında, gelecekteki kurbanlarının masum oldukları, bu vahşeti ve kötü davranışı hak etmemiş oldukları yatmaktadır. Bu kabullenim aynı zamanda niyetli oldukları vahşetin ve yanlışında kabullenimidir. İyiliğe ve iyiliğin verdiği hazza alışık olarak büyümüş birisi, böyle bir yanlışlığa tolerans göstermez. Sadece anlayış göstermemekle kalmaz, bu onun için imkansızdır.
__________________
|
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konu Baslangic | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Geçmişten Günümüze Seri Katiller | Kéan aRs | Eskiler (Arşiv) | 38 | 02-08-2008 03:21 AM |
Seri Katiller,Resimleri,Öz Geçmişleri | jockeя | Efsaneler ve Korku Hikayeleri | 35 | 10-02-2007 07:20 PM |
ünlü Seri Katiller | Bostandere | Eskiler (Arşiv) | 1 | 05-06-2006 09:44 PM |
Yerli seri katiller | Bostandere | Eskiler (Arşiv) | 1 | 03-20-2006 03:16 AM |
ünlü Seri Katiller | Bostandere | Eskiler (Arşiv) | 5 | 03-15-2006 04:04 PM |