29 milyon dolarlık adam

[Spy_MasteR]

Tamam, tenis dünyası çok efsane gördü. Ama böylesi geldi mi, bir daha gelir mi, tartışılır. Roger Federer göz kamaştıran kariyerindeki tek eksik olan Fransa Açık Tenis Turnuvası’nı da kazanırsa söylenecek söz kalmayacak. Ama önce, bir sene içinde dört Grand Slam’i birden almak istiyor. İlk adım Avustralya Açık. Ve tabii ki mutlak favori o.



Genç, yakışıklı ve karizmatik. Roger Federer, belki de bu özellikleriyle çok rahat bir şekilde Hollywood yıldızı olabilirdi. Ama o altı yaşındayken yalnızca eğlenmek için eline aldığı raketiyle tenis tarihini değiştirmeyi tercih etti. 2005 yılı Haziran ayından bu yana katıldığı son 23 turnuvanın 22’sinde final oynayan Federer, artık insan gözünün gördüğü en iyi tenisçi olarak kabul ediliyor.




2004 yılı Şubat’ından bu yana dünya sıralamasında bir numara olan İsviçreli tenisçi, 160 haftayla Jimmy Connors’a ait olan aralıksız olarak en uzun süre bir numarada kalma rekorunu kırmayı geçen yıl kasım ayında garantiledi. Bu yılın ilk turnuvalarında sonuçlar ne olursa olsun onu şubat sonuna kadar yine zirvede göreceğiz.


“Son yıllarda elde ettiğim başarılarla gelen şöhret beni etkilemedi, ben yalnızca önümdeki hedeflere odaklandım.”


2 Avustralya Açık, 3 Amerika Açık, 4 Wimbledon, 12 Masters Serisi turnuvası ve 3 Masters Cup şampiyonluğuyla birçok tenisçinin hayal dahi edemeyeceği başarılara ulaşan nam-ı diğer Fedex’in hâlâ ulaşamadığı bir hedefi var: Özellikle son iki yıldır yazımına hız verdiği tenis tarihi ansiklopedisinin son cildi olan Fransa Açık şampiyonluğu. Aslında 2006 yılında, içindeki bu ukdeyi gidermeye çok yaklaşmıştı. Finale kadar yükseldi ve hatta ilk seti de kazandı.

Ancak ‘toprak ağası’ Rafael Nadal, İsviçreliye geçit vermedi ve ansiklopedinin bu cildi tamamlanamadı. Federer’in bu yılki ilk hedefi hiç şüphe yok ki Roland Garros olacak. Çünkü bu şampiyonluk onu, tıpkı Fred Perry, Donald Budge, Rod Laver, Roy Emerson ve Andre Agassi gibi dört Grand Slam’i de kazanmış efsane tenisçilerin klasmanına sokacak.

Aksi takdirde kendini Amerika Açık’ı dört kez finale çıkıp hiç kazanamayan bir Bjorn Borg, Wimbledon’da iki kez final oynayıp bu iki finali de kaybeden bir Ivan Lendl veya Paris’te midesine kramplar giren bir John McEnroe gibi hissedecek.


“Fransa Açık’ı kazanmak benim için kesinlikle bir rüyanın gerçekleşmesi olur.”


İsviçreli tenisçi geçen yılı 92 galibiyetle tamamladı ve yalnızca iki tenisçiye yenildi: Andy Murray ve Rafael Nadal. İskoç tenisçi Murray, Federer’i Cincinnati Masters’ın ikinci turunda yenerken Nadal; Dubai, Monte Carlo, Roma ve Fransa Açık finallerinde rakibine üstünlük kurdu. Şu anda görünen o ki Nadal, Federer’in en büyük rakibi. Dünya sıralamasında ikinci ve Federer’i son yıllarda en çok yenen tenisçi.

Ama Federer her zaman olduğu gibi kendinden emin: “Nadal’ın bana karşı psikolojik bir üstünlüğü olduğunu düşünmüyorum. ATP sıralamasında onun 2000 puan (şu anda 3900) önündeyim. Bu nedenle onun beni art arda yenmesinin bir önemi yok.”

Federer bu yıl Nadal’a dört kez mağlup olduysa da bu mağlubiyetlerin üçü son iki yıldır Nadal’ın hegemonyasındaki toprak kortta geldi. Yani Avustralya Açık’ta ibre yine Federer’i gösteriyor.

Federer’i özel yapan ne?

Son üç yılda sekiz Grand Slam kazanan İsviçreli sporcu sanki tenis oynasın diye yaratılmış: Önsezisi ve refleksleri çok güçlü. Aynı zamanda çevik, hızlı ve dayanıklı. Bu özellikleriyle yaklaşık 97 metrekarelik alanı rahatlıkla kapatabiliyor.

Vuruşlarının ve duygularının kontrolünü çok nadir kaybediyor. Tekniğine ve kendine güveni tam. Herkesi her yerde yenebileceğini biliyor.

Forehand’i mükemmel. Çok nadir hata yapıyor. Vuruşları hem çok süratli hem de spinli (falsolu). Kortun her noktasına bu eşsiz silahıyla winnerlar (karşılanamayan vuruşlar) yollayabiliyor.

Backhand kesmelerle oyunun yönünü ve hızını istediği gibi değiştirebiliyor. Özellikle agresif tenisçiler karşısında topun yüksekliğini azaltan ve hızını düşüren bu kesme toplar ona büyük avantaj getiriyor ve rakibi servis avantajını belirli oranda yitiriyor.

Servisleri belki olabileceklerin en iyisi değil. Ama Amerika Açık finalinde en büyük silahı servisleri olan Roddick’ten daha fazla ace atmıştı, çünkü yüzdesi ve isabeti çok iyi.

Bütün bu veriler dahilinde insanın sorası geliyor: ...

Federer’i nasıl yenersiniz?

a) Sürekli olarak onun backhand’inde kalarak: Federer her yönüyle çok üstün bir tenisçi. Ama özellikleri tek tek kefeye konulduğunda en zayıf noktası sanki backhand’iymiş gibi duruyor. Buna rağmen onun backhand’i diğer tüm tenisçilerin backhand’inden daha iyi. Yani onu bu şekilde yenmeniz de zor; ama imkânsız değil.


b) Onun sinirlenmesini sağlayarak: Federer 20’li yaşlara gelmeden önce kortlarda çok sinirli, duygularını dışa yansıtan ve hatta kaybettiği maçların ardından kortu ağlayarak terk eden bir tenisçiydi. Ama gün geldi devran döndü, Federer korttaki ultra sakin hareketleriyle “Mr. Cool” lakabını aldı. Mental gücü bu denli yüksek bir tenisçiyi bu taktikle de yenmeniz pek mümkün görünmüyor. Ama denemekte yarar var tabii.


c) File önüne gelerek: Servisleri şu anda en güçlü olan ve servis vole oynamaya en elverişli stile sahip tenisçi Andy Roddick bu taktiği Amerika Açık’ta denedi. Sonuç hüsrandı. Ama siz ona bakmayın. Bu yola da bir başvurun.

d) Federer’in gününde olmamasını umarak: Geçen yıl Avustralya Açık’ta İsviçreli raket kötü oynuyor diye çok eleştirildi. Buna rağmen rahatlıkla şampiyon oldu. O kötü gününde bile diğerlerinden daha iyi. Ama ya daha da kötü bir günü olursa. İnsan hali (tabii ‘insansa’)...

e) Yenemezsiniz, boşuna uğraşmayın: Bu cevabı biz değil Andy Roddick veriyor: “Onunla oynamanın en zor yanı kaybedeceğinizi bilmeniz.”

Sözün özü o Federer. Herkesi yendi, yenmeye de devam ediyor. Zirve onu, o zirveyi çok sevdi ve oradan hiç inmedi, inecek gibi de durmuyor. 2007 yılını da bir numara olarak tamamlayacak gibi. Zaten ondan bu koltuğu alabilecek bir başka tenisçi de göze çarpmıyor. Ne diyordu Andy Roddick:

“Dünya sıralamasında iki numaradaki tenisçiyle 10 numaradaki arasında pek bir fark yok. Ama bir ve iki numara arasında çok büyük fark var.”

Başarının arkasındaki kadın

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır derler. Bu söz doğru mudur değil midir bilinmez; ama Roger Federer’in buralara gelmesinde yaklaşık yedi yıldır onun kız arkadaşı olan ve aynı zamanda menajerliğini yapan Miroslava Vavrinec’in katkısı büyük. 18 yaşındaki genç Federer, 2000 Sidney Olimpiyatları’nda ülkesini temsil etmek için yollara düştüğünde aklında tek bir şey vardı: İsviçre’ye olimpiyat madalyasıyla dönmek.

Federer bu amacına ulaşamadı ama hayatının kadınıyla orada tanıştı. Vavrinec de bir tenisçiydi ve o da bu nedenle Sidney’deydi. Onun da olimpiyat macerası erken bitmişti. Ama aşk yeni başlıyordu. Slovakya doğumlu İsviçreli tenisçi, 2002 yılında ayağından yaşadığı sakatlık yüzünden tenisi bırakmak zorunda kaldı ve bütün enerjisini Federer üzerinde harcamaya başladı. Federer de 2003 yılında Wimbledon’ı kazandı ve 2004 yılındaysa dünyanın bir numaralı tenisçisi oldu.

[yashiro]

paraya bak be...

[rockstar]

çok az para ama bu kariyerini tamamladıktan sonra efsane olacak.