www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

 
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 03-08-2006, 02:52 PM   #1
Tathar Elanessé
ÇaKaL Üye
 
Tathar Elanessé Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Sep 2005
Konum: Lothlorien
Yaş: 43
Mesajlar: 1,424
Teşekkür Etme: 145
Thanked 408 Times in 212 Posts
Üye No: 602
İtibar Gücü: 2031
Rep Puanı : 29938
Rep Derecesi : Tathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan Geçmişten gelen 10 garip şey!!!

Geçmişten gelen 10 garip şey!!!
Geçmişten gelen on garip şey

1 BABİLİN ŞASIRTICI PİLİ ve GÜMÜŞ KAPLAMA ÇÖMLEKLERİ

1938 Yılında Avusturyalı Arkeolog Dr. Wilhelm Konig bir müze
oluşturmaya çalışıyor ve durmaksızın kazı yapıyordu . Kazı sırasında ,
15 cm
yüksekliğinde parlak sarı renkte kilden yapılmış ikibin yıllık bir
çömlek
buldu ; çömleğin içinde bakır levhadan yapılmış 3.81 cm. çapında 5 cm.
yüksekliğinde bir silindir vardı . Silindirin kenarları 60/40 oranında
kurşun/kalay alaşımıyla kaplanmıştı ve bu oran günümüzde kullanılan en
iyi
orandı . Tepesinde şapka gibi duran katlanmış ve bakırın içine gömülmüş
mühre benzer zift ya da asfalt bir parça veya katman görülüyordu . Bu
katmanın içinden çıkan bir demir çubuk , bakır silindirin içine doğru
asılı
duruyordu , bakar bakmaz demir çubuğun paslanmış olduğu yani
asitlendiği
anlaşılıyordu . Bir mekanik uzmanı olmayan Dr. Konig bu garip cisme
önce
uzun uzun baktı ama fazla düşünmesine ve uzman olmasına hiç gerek yoktu
çünkü kil çömlek antik pilden başka birşey olamazdı . Bu pil şu anda
Bağdat
Müzesindedir ve resmi tarihlemesi ise m.ö. 248 ile m.s. 226 arasındaki
Part/Pers işgalidir yani o dönemden kaldığı bilimsel olarak kabul
edilmiştir
Dr. Konig bu garip çömleğin dışında yine şu anda aynı müzede bulunan
gümüş
kaplı başka bakır çömlekler de bulmuştu ; tüm çömleklerin bulunduğu yer
Güney Irak'taki Sümer kazılarıydı ve bu alanın arkeolojik tarihi m.ö.
2500
olarak belirlenmişti ama tutucu müzeciler inatla kendi bildikleri
tarihi
çömleklerin yanına yazmaktan geri kalmadılar . Bugün özellikle gümüş
kaplı
çömleklere baktığınızda , yüzeydeki parlak mavimsi rengi görebilirsiniz
; bu
renk gümüşün elektro kaplama yöntemiyle bakıra kaplanması halinde
ortaya
çıkan karakteristik renktir . Bir an için müzecilerin haklı olduklarını
kabul edelim ; öyleyse Persler , bildiğimiz en eski uygarlık olan
Ortadoğu
uygarlığının dışında ve ötesindeydiler çünkü pil kullanıyorlar ve
elektro
kaplama yapabiliyorlardı . Ya da Sümerler bunu yapıyordu ; yapan veya
sahibi
kim olursa olsun ; sormamız gerekmiyormu? Biz neden pil yapmayı ve
elektrolizi 4000 yıl sonra hatırladık? Ya diğer unuttuklarımız?

2)DENDERA'DAKİ ELEKTRON TÜPLERİ

Mısır'da Dendera'da bulunan geç ptolemik dönemden kalma Hathor
tapınağı'nın farklı yerlerinde Eski Mısır uzmanlarının bir türlü
geleneksel
dinsel-mit terimiyle açıklayamadıkları garip duvar resimleri vardır ama
elektrik mühendisleri için bu resimleri hemen tanımlamak çok kolaydır .
17
no'lu geçitteki üst panelde , Mısırlı rahiplerin ellerinde boyu eninden
fazla olan tüpler görülmektedir , rahipler ne olduğu anlaşılamayan bir
uğraş
içindedirler ve her tüpün içinde , tüp uzunluğunda bir yılan
bulunmaktadır .
İsvaçli mühendis Henry Kjellson , " Forvunen Teknik/Kayıp Teknoloji "
adlı
kitabında hiyerogliflerin bu yılanları parlayan ve ışık saçan olarak
tanımladıklarını yazarken , tanımın bir tür elektrik akınını
kasdettiğine
inanmaktadır . Yine aynı sahnede , sağda üst köşede bir Mısır Tanrısı
olan
Atum-Ra oturmaktadır ve ellerinde enerji kaynağına benzer bir kutu
tutmaktadır . Kutunun saç örgüsüne benzer bir uzantıya veya kabloya
bağlı
olmasını elektromanyetik mühendisi Alfred D. Bielek , bir mühendislik
çiziminin kopya edilmesi olarak yorumlanmakta ve bugünün elektrik
kablolarının yönlendirilmesi bu şekilde gösterildiğini söylemektedir .
Kablo
kutudan çıkıp , resmin tabanına kadar uzanmakta ve uçları tüp cismin
dibinde
kaybolmaktadır . Resimlerdeki cisimlerin herbiri bir sütun üzerinde
durmaktadır ve Biielek'e göre bu sütunlar birer yüksek voltaj
kaynağıdır .
Tüp cisimler TV resim tüplerine de benziyorlar , elektronik teknisyeni
N.
Zecharius , cisimleri Crookes veya elektron tüplerine benzetmiştir ama
bunlar modern TV tüplerinin çok ötesindedirler . Ne yazıkki , daha üst
geçit'te bulunan resimler harap olmuştur ama içerde Kutsal Bölmede
bulunan
bir papirüs çok iyi durumda bulunmuştur ama buna bakıldığında garip
tüplerin
gizemi daha da artmaktadır . Yazmada sadece çalışır durumda olan tüpler
değil , amaçlarıda görülmektedir . Birçok örnekte , kadınların ve
adamların
tüplerin yanına oturmuş oldukları ve uzatmış oldukları ellerini veya
avuçlarını doldurdukları resmedilmiştir yani bir şey almamaktadırlar .
Nedir
o bir şey ve o insanlar ne tür bir enerjiden yararlanmaktadırlar?
Dendera
resimleri eşsizdir ve kesin olarak geçerli bilimsel mantıkla
açıklanamaktadır . Ve eğer bu bir teknoloji ise , bizim teknolojimizin
çok
ötesindedir.

ASHOKA SÜTUNU BİLMECESİ

Antik bir metalürji harikası arıyorsak , Hindistan'a Delhi'ye
gitmemiz
yeterlidir . Çünkü Ashoka Sütunu oradadır ; boyu 23 m. çapı 40 cm. ,
ağırlığı 6 tondur . İşlenmiş demir şaft olan sütunun , kaynakla
birleştirilmiş disklerden yapıldığı belirlenmiştir . Bir iddiaya göre ,
m.s.
413'te ölen Kral II. Chandra Grupta'nın mezar taşıdır . Böyle olsa dahi
,
sütunun 1500 yıldan beri aynen kaldığı ve hiç bozulmadığı gerçeği
değişmeyecektir . Sütunun yüzeyi yumuşak ve prinçle kaplı izlenimini
vermektedir , hava koşullarından etkilendiğini gösteren birkaç iz bu
kaplama
yüzeyde görülebilir . 1600yıllık süreç içerisinde , Hint yağmur
ormanlarına
, musaon ikliminde , sert rüzgarların ve yüksek nemli ısının altında
eşdeğer
bir demir kütlesinin paslanıp , çürümemesini düşünmek ancak bir
hayaldir .
Demir yapımı ve paslanmauya karşı korunma teknikleri bilindiği
kadarıyla
ancak 5. yüzyıldan sonra geliştirilmeye başlanmıştır ama bu bilgi
Ashoka
Sütunun'da geçerli değildir . Bu garip sütunu yapan gizemli
metalürjistler
kimlerdir ve onların uygarlıklarına ne oldu ? Ve neden onlardan kalan
başka
bir ize ulaşamıyoruz ? Yoksa , geçmişin tarihini yazarken , atalarımızı
ilkel insanlar sanıyor ve saçmalıyormuyuz.

ANTİKYTHERA'da BULUNAN YILDIZ HESAP MAKİNESİ

1900 Yılında Paskalya'dan birkaç gün önce , Yunanlı bir grup
sünger
avcısı , Antikyhera adlı küçük bir adanın yakınında su altına dalış
yaparken
, antik bir geminin kalıntılarına rastladılar . Kalıntıların arasında
m.ö.
50 yılından kalma bronz ve mermer heykeller vardı , dalgıçlar bunları
çıkarmaya çalışırken şekilsiz garip bir cisme rastladılar , bu cisim
sonradan incelenmek üzere Atina Müzesine yollandı . Sonrası malum ,
cisim
temizlendi ve çürümüş bronz ve tahta kalıntılarının arasında modern bir
saatin dişli çarklarına benzeyen dişliler bulundu . 1958'de Dr. Derek
J. de
Solla Price , uzun bir çelışma sonucunda cismin bir taslağını yaptı ,
bu bir
makinaydı . Dişlilerin çalışması sonucunda Ay'ın ve Güneş'in
hareketleri
hesaplanabiliyordu . Bir saat değildi ama bir tür hesap makinesiydi ama
en
önemlisi yıldızların geçmişteki ve gelecekteki konumlarını gösteriyordu
.
Büyük olasılıkla Antikyhera aygıtı , Eski Yuna'ın çok öncesinde
yapılmıştı ;
gizem hala çözülmüş değil ; aygıt müzede duruyor ve bir benzerine hala
rastlanmadı . Göksel Hesap Makinesini yapanların kimliğini şu ana kadar
öğrenmiş değiliz. Kimdi onlar?

ESKİ MISIR'da HAVACILIK

1898 Yılında , Mısır'da Kuzey Sakkara'da , m.ö. 200'den kalan Pa-
di-Imen'in mezar kazılarında garip kanatları olan bir cisim bulundu . O
yıllarda , daha henüz uçak ve uçuculuk kavramı gelişmemişti , olsa olsa
bir
kuş olabilirdi . Cisim , Kahire Müzesine yollandı ve katologlara
alındıktan
sonra diğer açıklanamayan eşyaların arasında yerini alarak tozlanmaya
terk
edildi . 70 yıl sonra Mısırılog ve arkeolog Dr. Halil Messiha ,
müzedeki kuş
figürleri üzerinde çalışırken , Sakkara cismi ile karşılaştı , daha ilk
bakışta cismin kuş olmadığına karar verdi , önünde modern bir uçak
dizaynı
duruyordu . İşin ilginç yanı Dr. Messiha'nın , bir model uçak meraklısı
olmasıydı , kısa bir çabadan sonra Mısır Kültür Bakanlığını bir
araştırma
yapılması için ikna etmeyi başardı . Cismin son derece hafif bir
maddeden
yapılmıştı , ağırlığı 14 gr.'dı ,kanat açıklığı 17.78 cm.'di ve
aerodinamiği
mükemmeldi . Kanatlar modern bir makette olduğu gibi , özel olarak
açılmış
bir deliğe monte edilmişti ve arka kuyruğu tam anlamıyla modern bir
uçağa
benziyordu . Yapılan tasarım sonucunda ortaya çıkan uçak modeli düşük
hızlı
bir yük uçağına benziyordu , hızı ancak saatte 45-65 mil olabilirdi ama
tabiki güç kaynağının ne olduğu bilinmiyordu . Mükemmel bir planör
olarakda
düşünülebilirdi ama bu cisim 2000 yıllıktı ve planör olarak uçabilmesi
için
, bir jet uçağının çekişine ihtiyacı vardı . Messiha , Eski
Mısırlılar'ın
günlük yaşamlarında her şeyin modelini yapmaya bayıldıklarını biliyordu
;
mezarların tapınakların gemilerin arbaların hizmetçilerin hayvanların
ve
hemen her şeyin küçük modellerini yapmışlardı . Sonuç olarak bir uçak
modeli
bulunmuştu ; Dr. Messiha şimdi çok daha öte bir hayal kuruyor ; acaba
çöllerin kumlarının altında daha neler gizli? Ve Eski Mısırlılar uçuyor
muydular?

İNKALARIN JET UÇAĞI

1954 Yılında , Colombia Hükümeti , antik altın eserlerden oluşan
bir
koleksiyonu , ABD'ye sergilemeye gönderdi . Amerika'nın önde gelen
mücevher
uzmanlarından Emmanuel Staubs , siperiş üzerine cisimlerin altı
tanesinin
röprodüksüyonlarını yapacaktı . 15 yıl sonra bunların bir tanesi analiz
için
biyolog-zoolog Ivan T. Sanderson'a verildi . Sanderson kısa bir
çalışmadan
sonra , bir grup danışmanı toplayarak vardığı sonucu açıkladı ; bu
model en
azından bin yıllıktı ve yüksek hızda uçabilen bir uçak modelinden hatta
bir
jet başka birşey değildi . Modelin uzunluğu 5cm.'di ve bir zincirin
ucuna
takılıp , kolye olarak kullanılmıştı . Tahminen m.s 500-800 arasında ,
Sinu
Bölgesi'ndeki İnka öncesi dönemden kalmaydı . Sanderson ve New York
Aeronotik Enstitüsü'nden Dr. Arthur Poyslee , bu tür bir kanatlı
hayvanın
olmadığı sonucunda birleştiler , cisim biyolojik olmaktan öte mekanikti
.
Örneğin ön kanatları delta şeklindeydi , kenarları çok belirgindi ve
bir
hayvana hiç benzemiyordu arama daha da ilginci bir dümen vardı . Bütün
bunların ötesinde , cismin üzerinde Aramaik yani eski İbrani
alfebesindeki "
B " harfinin bulunması inanılmazdı yani cismin kökeni Colombia değil ,
Ortadoğu olmalıydı ama orada ne arıyordu? Gerçekten bu bir uçak modeli
mi ?
Harfin şekli bir rastlantımı? Yoksa eski Ortadoğulular uçmanın sırrına
sahipmiydiler?

ATLANTİS'TEN GELEN KRİSTAL KAFATASI

Kuşkusuz ki , en ünlü en gizemli kristal parçası 1927 yılında
F.A.
Mitchell Hedges tarafından eski İngiliz Honduras'ı şimdiki Belize'deki
antik
Maya kenti Lubaantum'da bulunan kafatasıdır . Kafatası tek parça berrak
kuartzdır ; yüksekliği 12.7 cm. , eni 32 cm. , genişliği 12.7 cm.'dir
yani
küçük bir insan kafatası büyüklüğündedir ve ayrıntıları mükemmeldir .
1970
yılında Frank Dorland tarafından Hewlett-Packard Laboratuvarlarında
yapılan
testlerde kafatasının normalötesi bircisim olduğu sonucuna varılmıştır
.
Kafatasının normal ya da doğal kristal olduğu ve karakteristik olarak
moleküler yapısına dokunulmadığı anlaşılmıştır ve bu oluşum modern
kristalografide henüz denenmemiş ve bilinmemektedir . Hiç bir meetal
kullanılmamıştır , Dorland herhangi bir ize rastlayamamıştır , üzerinde
görülen bazı çizgiler kazı sırasında ve sonrasında oluşmuştur ve yine
Dorland'a göre büyük olasılıkla kafatası elmas kesici kullanılarak
şekillendirilmiş ve mükemmel bir perdahlama ve parlatma işlemi
yapılmıştır .
Bir diğer ilginç saptama kafatasındaki su ve silikon - kristal kum
izlerinin
bulunmuş olmasıdır ve bu oluşum için gereken süre 300 yıldır . Sonuç
olarak
bütün bunlar bize inanılmaz bir başarıyı veya bilinmeyen bir tür kayıp
teknolojinin kullanıldığını göstermektedir . Modern bilim , kristal
kafatasına uygun bir açıklama getiremiyor , insanoğlu Ay'daki dağlara
tırmanabiliyor ama bu cisimi açıklayamıyor . Hewlet - Packard'dan bir
kristalografın dediği gibi , bu kristal varolmamalıdır . Yüzlerde yıl
öncesinin kuartz kristal ustaları acaba kimdi? Yoksa kafatasını , başka
birilerimi düşürdü?

2000 YIL ÖNCEKİ KALP VE BEYİN NAKLİ

Yine Peru'dayız ; Ica'da ; burada 20.000 taş tablet ve bezbol
topuna
benzer kaya parçası bulunmuştur , hepsi resimlerle süsülenmiştir tüm
kayaların sahibi amatör bir arkeolog ve jeolog olan Dr. Javier Cabrera
Darquea'dır . Kayalar gri andesit ve yarı kristalize sert granit'tir
yani
kazılmaları çok güçtür ama Dr. Cabrera'nın belirlediğine göre bu
kayalar
oyulmuş olarak çok uzun zamandan beri buradadırlar . İlk kez , 1525'te
kaşif
ve katil Pizarro'nun yanında bulunan Rahip Simon adlı Jesuit misyoner
tarafından görülmüş ve katdedilmişlerdi . 1562'de bazı örnekler
Avrupa'ya
taşınmıştı . Taş portreleri yapanlar anatomiyi iyi biliyorlardı , hatta
günümüzdeki anlayışın daha ötesindeydiler . Bazı yerlerde , böbrekler
ve
akciğerlerdeki kan akışkanlığı ve akapunktur iğnelerinin anestezik
olarak
kullanaılacağı noktalar gösterilmiştir , bu teknik Avrupa'da ancak
1970'ten
sonra kullanılmaya başlanmış ve kanserojen tümörler üzerinde
denenmiştir .
Daha ayrıntılı resimlerde açık kalp ve açık beyin ameliyatları
görülmektedir
, hatta bir yerde adım adım bir kalp nakli resmedilmiştir . Bu huzur
kaçırıcı keşif , sanki günümüzün teknolojisi ile rekabet etmektedir .
Dr.
Cabrera resimlerde bir beyin naklinin dahi görüldüğü düşüncesindedir .
Tarih
, öncesi cerrahi düşüncesinin , modern cerrahinin daha ötesinde olması
çok
etkileyici ve çarpıcı bir kuramdır . Kısacası , tarih öncesi cerrahlar
kimlerdir? Ve bu denli bilgiye nasıl ulaşmışlardır?

MİLYARLARCA YIL ÖNCE ÜRETİLEN DEMİR KÜRELER

30 Yıl önce güney Afrike'da Batı Transvaal'da bulunan Wonderstone
Gümüş Madeninde çalışan madenciler , kuyu açma çalışmaları sırasında
metal
kürelere rastladılar . Kürelerin sayısı 200'ü aşıyordu , 1979'da
kürelerin
birkaçı Johannesburg , Witwaterstand Üniversitesi'nden Jeoloji uzmanı
Prof.
J.R. Mclver ve Potsshefstroom Üniversitesi'den Prof. Andries Bisschoff
tarafından incelendi , metalik küreler biraz basıktılar ve çapları 1
ile 10
cm. arasındaydı . Dış yüzeyleri genelde çelik mavisiydi , dışarıya
vuran
kızıl yansımalar görülüyordu ve metale gömülü minik benekler vardı ,
benekler beyaz fiberden yapılmış izlenimini veriyorlardı . Alaşımın
nikel/çelik olması doğal değildi çünkü bu kompozisyon kurallarının
dışındaydı , ancak metorik bir köken böyle olabilirdi . Bazılarında bir
veya
iki cm.lik ince bir kabuk belirlendi ve küreler kırılarak açıldığında
içlerinin garip süngerimsi bir madde ile dolu olduğu anlaşıldı ama kısa
bir
zaman sonra hava ile temas eden bu maddenin küle dönüştüğü gözlemlendi
.
Kürelerin analitik yapısı , kayaların özgün yapısı ile hiç ilgili
değildi ,
radyo-izotop teknikleriyle yapılan tarih belirlemelerinde kürelerin en
azından 2.8 veya 3 milyar yıllık oldukları belirlenince herkes şok oldu
.
Güney Afrika Klerksdrop Müzesin'den Roel Marx , bu garip ve gizemli
olaya
bir gizem daha kattı ; küreler kendi eksekleri etrafında
döndürüldüklerinde
dışarıya serbest bir tür enerji yayıyorlar ve durdurulduktan sonra çok
uzun
bir süre aynı enerjiyi yaymaya devam ediyorlardı . Kürelerin yaydığı
enejinin türü belirlenemedi , nden yapıldıkları anlaşılamadı , amaçları
bilinmiyor ve de kimlerin yaptığı tahmin dahi edilemiyor . Kimibilir
belki
de Transvaal Küreleri'ni de , model uçakları , kristal kafatasını ,
çömlekteki pili ve yıldız hesap makinesini kullananlar düşürmüşlerdi;
kimbilir belkide bütün bunlar akıl ötesi bir zekanın çocuklarının
oyuncaklarıydılar; belki de Neandertal insan avına bi laser silahıyla
çıkan
, beyin naklini başarabilen babaları , odalarını (dünyayı)
kirlettikleri
için onlara kızıyorlardı...

NEANDERTAL ADAMI KİM TÜFEKLE VURDU?

Eğer yolunuz Londradaki Doğal tarih Müzesi'ne düşecek olursa ,
arada
Paleolitik Dönemden kalma 38.000 yıllık bir kafatası daha göreceksiniz
"Kristal kafatası da oradadır" Bu kafatası 1921 yılında , şimdiki
Zambia'da
bulunmuştur ve sol tarafında yaklaşık iki santimlik bir delik
bulunmaktadır
Yapılan inceleme sonucunda , deliğin bir ok veya mızrak tarafından
açılmadığı anlaşılmıştır çünkü deliğin kenarlarında mikroskobik düzeyde
dahi
en küçük bir çatlak yoktur yani delik sesten daha hızlı bir cisim
tarafından
açılmıştır . Deliğin karşı yanı yani çıkış noktası parçalanmış veya
kırıktır
, buda kafatasının içerden dışarıya doğru patladığını göstermektedir
yani
özetle bu tür bir delik izi ancak bir tüfek atışı sonucunda açılabilir
.
Ateşli silah uzmanlarına göre , bu tarih öncesi kurban , kasıtlı bir
atışla
yani çok yüksek hızlı bir silahın kurşunuyla öldürülmüştür ama bu
silahı
onbinlerce yıl öncesinde kullanan kimdi ? İki varsayım var ; kafatası
sanıldığı kadar eski değildir yani ortada ciddi bir bilimsel yanılgı
vardır
ya da deliğin nedeni başkadır . Ama bu Paleotik kafatası 1.820 m.
derinlikte
kaya blokları içinde bulunmuştur yani çok eskidir . Peki ama 38.000 yıl
önce
kim barut kullanıyordu ? Elbetteki Taş Devri insanı değildi , öyleyse
bir
başka ırk vardı . Ya da başka bir dünydan gelen birileri vardı ama
uzayı
aşan bir zeka , barutlu tüfekmi kullanıyordu ? Acaba deliğin bir lazer
ışını
olabilirmi * yoksa aramızda veya geleceğimizde , Neadertal insan
avcılığına
meraklı zaman yolcularımı var? Sonuçta soru şudur ; o tüfeği kim
taşıyordu ?
__________________

Tanıdıktı yalnızlık oysa
Haklısın belki yanımda
Hazırdım bu kez mutluluğa
Nerden çıktı şimdi bu ayrılık

Öyle boş öyle boş ki bu dünya
Güneşim sandım seni oysa
Girdabın içinde yaşarken
Yakamoz yakamoz çakar aklıma

Susadım sana tek bir nefeste
Yaşadım aşkımı bir heveste
Gözümün önünde durma n''olur
Yaşamak öyle zor ki bu bedende

Hadi yoluna eyvallah
Mutlu ol gülüm işallah
Sen geçen günün ardından
Bi başına kalma inşallah
Tathar Elanessé çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Fay Hattından Gelen Garip Sesler (Dikkat Edin) biqboy Enteresan Olaylar 1 10-03-2009 10:02 PM
Birgün, bir yağmurla garip garip GooD aNd EvıL Eskiler (Arşiv) 0 02-27-2008 06:25 PM
Geçmişten Kalan GooD aNd EvıL Eskiler (Arşiv) 0 01-25-2008 05:42 PM
Geçmişten Bugüne... KoJiRo Eskiler (Arşiv) 0 10-20-2007 08:26 AM
Garip geldi garip gitti/21HAziran DHeMLy-CHaY Eskiler (Arşiv) 2 06-21-2006 01:05 PM

Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:59 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.