![]() |
![]() |
#11 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-04
Şalvarının uçkurunu koparttı yırttı çıkarttı Yırttı çıkarttı güllü fistanını al köyneğini Kaydı kurtuldu Hatçe / devrildi çırılçıplak İçinde ne varsa korkulara dayanan bütün setleri yıkıldı Ay aylası bir dişilik fışkırdı yuvarlanan kalçalarından korkunç yakıcı bir pembelik Avcının azgınlığı zaptolmaz bir delilikte Ve diri memeleri yuvarlandı kurbanın aklını aldı avcının Kösnü çıldırtan çığlıklar aklını başında zay etti Kar’Üseyin çıktı insan olmaktan Baştan başa şaha kalkmış bir erkeklik kesildi Yakaladı avını / elini ayağını bağladı dört yanına topakevin Hatçe’yi sımsıkı gerdi Çığlıklar bir kamçı gibi Soyundu bir solukta giysilerini Ve yanaştı avına Bütün hışmıyla diz gelip Bütün hışmıyla yekindi Geceyi bir sancı gibi yırttı kurbanın sesi Bin renkli kilimin üstüne bir de kan rengi eklendi Soldu sıtara çiçeği... Bütün arılıkları dünyanın çıkartmaz kötülüğün kirini İspirto rengiydi gece Bedeninin altında bacakları köpek kesildi Hatçe’nin ruhunu dalayacak yaşadıkça Bir ölü soykası gibi taşıyacak destan güzelliğini bundan sonra Peri kızı Skylla bozkırlar ortasında Filik kızı Hatçe oldu o gece Kim bilir kaçıncı kez Dirildi acının yazılmayan tarihinde Bozkırda bir yerlerde... İşte o gün ağladı Hatçe Çiğillipınar’ca coştu Yağdı kırkikindilerce Yaşanmamış ergenliği içinde setlerini yıktı taştı Daha memeleri çıkmamış Kızım deyi- er yüzüne bakmamış Başına da al duvaklar vurunmadan Eline de al kınalar yakınamadan Kollarına gümüş cebe Kulağına altın küpe Duluğuna dulukbastı takınamadan Çalgılar çaldıramadan Okuntu saldıramadan Yüreği mılcımış canı ezilmiş Soyka çıkmış güzelliği Gayrı kendi eti kendine düşman Isırır Kar’Üseyin’in etine değen yerler dalar tüm gövdesini Kırılmış gökçegülün goncası Allı turna yaralanmış uçamaz Böyle görse aklını yer anası Oturmuş bir utanç gibi Ağlar da ağlar olmuş Hatçe Kız ırmağı kurumuş turaç gibi Babasız büyümüş omuzu düşük Doyamamış kokusuna anacığının Ha yaşamış- ha ölmüş hiç mühimi yok Ağlar da ağlar olmuş Hatçe Kız Bir amanı yerde bir amanı gökte Aklına olmadık bir şeyler düşer Pencerenin deliğinde ıtır çiçeği Gayrı susuzluktan kurumuş mudur Tentenesi garip kalmış sandıkta Acep mor fistanını kimler giyecek Ağlar da ağlar olmuş Hatçe Kız Avazı yayılır yayla yelinde Duyanın içini oyar da oyar Ağlaya ağlaya uyur Hatçe Kız Uyanır ağlaya ağlaya Gecenin bir yarısı Alaçığın duldasında Kıpırtısız dört beş insan Yıldızlar cohcohlu parlıyor Suskunluk utanca boğulmuş Birisi konuştu ansızdan Sesi yarısı yanmış ağalar gibi Çok eski bir yarayı sır diye saklar gibi sesi Dedi ki Arap cephesinde kum ve ateş cehenneminde Balkanlarda kan içinde Allahuekber tipisinde Çanakkale içinde bomba selinde Hasılı tüm cephelerde savaştık At bokunda arpa devşirmenin Ve her ne sebeple olursa yenilmenin öğünecek bir yanı yok Kimisi kum altında kimi kar Yeri yurdu belirsiz kaldı kalanlar... Dünyada bozulmuş ordudan berbat Ne bir hayvan- ne bir nebat... Aylarca aç Ve bilmediği ellerde gidecek yersiz asker Akıl almaz derecede korkak Ama on adamı boğabilir tek başına Hasılı çöl harbinde bozulduk Döküldük yollara yayan yapıldak Kimi sayrı- yaralanmış kimisi Kimi su geçerken kimi donarak Sinekler gibi öldük Kalanlar ayak yalın- baş kabak Hayvan gibi otları avurtlayarak Bir deri- bir kemik Adana’ya döküldük... Adana İstasyonu’ nda tren Say ki bir kara umut Üstü üste-alt alta yığıldık vagonlara Kaçıp gitmiş makinistler Arayıp-sürecek adamlar bulduk Gördük ki kömür yok yola çıkacak Baktık ki istasyonun dört bir yanı baraka Söktük tahtaları kaydık kömür kazanına dehledik İkinci istasyonda sonra da üçüncüde Cümle uğrak yerlerinde ne kadar baraka varsa yağmaladık da yaktık dehledik Tüm memleketi dolaştık Asker bindi - asker indi Kimisi dağlara sindi Kimisi sevk oldu başka cepheye Nasıl dile dökülür onca acılar Nasıl unutulur memlekette melûl- mahzun kalanlar Kar altında- kum altında ölenler Nasıl anlatılır mecalsiz- silahsız asker... Ölsem de çıkmaz aklımdan Tüm bunların hiç birisi Gayrı bir de kuzular gibi meleyen şu fukara kızın sesi Adam usulca sustu Orman usulca sustu Ay usulca sustu Hatçe susmuştu... Çiğillipınar yaylasında alaçıklar Bir fısıltı kesilmiş Hatçe Düşmüş yellerin önüne Önce Karacalar’a iner Oradan ulaşır kendi köyüne Derler ki Kar’ Üseyin Zorla ilişmiş Hatçe’ye İp atıp ölmeyi denemiş becerememiş İlkin topakeve bağlamış Bir gece- bir gündüz başına çökmüş O çökmüş Hatçe bağırmış Kar’ Üseyin dediğin eşkıya başı Tutuvermiş kolundan kaldırmış dağa Gece sekiz gündüz dokuz yıkmış altına... Filik kadın hükümete şikayet etmiş Aptil Ağa sulhçu gitmiş Kel Mustafa olmaz demiş Hatçe bizim gelinimiz Hatçe’yi her yıktığı çalı dibine Kar’ Üseyin üç taş dikmiş ...itmiş ...ditmiş ...şitmiş ...litmiş ...itmiş ...imiş ...mişmiş ...niş şşşşşşş... Bir fısıltı oldu Hatçe Hüseyinin yanında dolaştı dağdan dağa... Kayanın kuytusunda uyurken Tam da kuşluk zamanı Hatçe uyanıp da kaçmış O sırada Hatun gelin yün yıkarmış su başında Hatçe birden çıkıvermiş Kar’ Üseyin peşimdedir sakın beni deme demiş Dulukbastısından bir altın yolmuş Hatun’a Anahor vermiş Az sonra Kar’ Üseyin sorunca Hatun başıma çöker sanıp söyleyivermiş Ormanın içinde bir kovuğa sinmiş Üseyin şirpeden bulmuş Geçerken Hatun’un yanından Altınımı geri ver kız zilli -demiş Hatçe oturumu üstüne gelemeyince Kar’ Üseyin dağdan inmiş ...itmiş ...ditmiş ...şitmiş ...litmiş ...itmiş ...imiş ...mişmiş ...niş şşşşşşş... Kel Mustafa usul usul konuştu İnadından vaz geç Hatçe Neylesek olanlar oldu Sen de namlı bir atanın kızıydın Allah bir gelinimizsin Sen dile düğünler kuralım Erkek seldir- kadın büvek Azıcık da sen uyar ol Abılalık düşer sana Dile kutnu kumaş dile al duvak Dananın oynaması kazıktan Bu çetecilik de canıma yetti Gir aklına Üseyin’in Belayı kadayı savak Cayıp bu işlerden varıp gidelim Kurtulak kargıştan- yazıktan Başka diyarlarda vatan çatalım Paraysa para bizde / malsa mal gani Kar’ Üseyin gecenin geç yarısı Açıp girdi kapıyı lambayı yaktı Dışardan Hatçe’nin çığlıkları duyuldu... Ertesi gün konuştu Kel Mustafa Haklısın dünyanın bütün dağları kadar Çiğillipınar’ın akmasından çok Sıtara çiçeğinin açması kadar Gayri ne fayda Gece yarısı girdi Kar’ Üseyin İçerden çığlıklar duyuldu Hatçe bir fısıltı oldu Düştü yellerin önüne Kel Mustafa konuştu Memlekette büyük savaş olmakta Her yanda kan yürümüş meşe selleri gibi Dünyanın dört bucağında askerler kırılmakta Bizim asker yenilmez aslında Açlık sürüleri- bit orduları Açtırmıyor gözünü ki vuruşsun koçlar gibi Kar’ Üseyin ağam bu gün cepheye asker sevketti Kar’ Üseyinin atlıları Toz bulutlarından bellidir Kimisi Çifteler’de kimisi Dişliköy’de Daydallı’da- Çaykışla’da- Honam’da Bazan birkaç kişi bazan ellidir Varır dayanırlar varlının kapısına Kar’ Üseyin adına vergi toplarlar Kelep kelep altın gelir yığılır ortalığa Mecidiye- reşadiye altınlar dökülür Gelin’in ayağına Ve yoksul hanelerde un uçar- kepek kaçar Tarlalar tohumsuz ocaklar odunsuz kalmış Gülüşler bile sap sarı Bakışlarda geri dönmez yolcuların kanayışları Ülkenin dört yanından kan çığlıkları Ve başka bir karabasan düşman postalları.... |
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-05
Önce sapsarı kesildi gece Sığır sidiği renginde / sonra safran Ardından limon ve yumurta sarısı Birden yeşil oldu her şey Çimen yeşili- ardıç Püren rengi / acı güveyik çamaşır kili üzerlik Yeşil yeşil kanadı bir ala geyik Bir göz cacık cacık baktı Ardından dudu yeşili Kıpkırmızı bir kuş yardı Ağulcu acı otunu Gagası gece karası Gözleri ap ak Elinde kırık bir sıtara Geldi de başına kondu Hatçe’nin Kekme vurdu alnına Uzaktan anasının ağlayan sesi geldi kurum rengi bir ormanın içinde yanık yanık ağıt eder oturur Hatçe o yana seyirtti Seyirttikçe uzaklaştı ormandan Ağladı deliler gibi Birden babasını gördü demirkır bir at üstünde Baba dedi Bu kimin atı baba Babası gülümsedi baktı manalı manalı Bu Tebelek gavurunun O kuşu da ben saldım başını keksin diye Sonra at konuştu Ben Kar’ Üseyin’in atıyım Ben de havasım Hatçe’ye Ben de gelip gireceğim koynuna Babası gülmeğe başladı Sonra da kişnemeğe At güldü / babası kişnedi Anası güldü Kar’ Üseyin ağıt etti Bağırarak uyandı Hatçe Gözleri yaş içinde Karşısında Kar’ Üseyin bağdaş halinde Mayıl mayıl bakıp durur Hatçe ağlamağa durdu O ağladı / Kar’ Üseyin baktı yüzüne Bir yalvarış / çığlık çığlığa Uzaktan bir horoz öttü İçimi mılcıttın / canın mılcısın Güzelliğim miydi cümle günahım Al işte cılkımı çıkarttın Sonra arkasını döndü eğdi başını Sabah ezanı duyuldu İki gölge gibi kalakaldılar Şafak ışıdı dışarda / yayla ayazı çöktü Çıkıp gitti Kar’ Üseyin Oturduğu yerde uyudu Hatçe... Küçük ilçenin sokaklarında Ölü çıkmış evlerin hali Kerpiç evlerin alnında güneş keder eğiriyor Bir yerlerden ağıt sesi geliyor Bir çocuk / çöpten bacaklı / çember çeviriyor Neredeyse kemikleri görünecek yüzünün Dam diplerinde yaşlılar Işıksız gözlerinde acıya bağdaş kurmuş Uğursuz bir kıtlık yeli esiyor Karşı mahallede kavgalaşan kadınlar Güllü kakınç kakıyor Satı oynuyor Satı bağırıyor Güllü oynuyor Küçük ilçenin sokaklarında Kasalak ağa evleri Önü salındırma kuyulu sırtları kavi Bir de ellik gavurları Demirci- kalaycı- rakıcı- arabacı sair meslek erbapları Bir elleri yağda- diğeri balda Yüzleri güleç mi güleç Tüm bunların arasından Al kutnu sayasının içinde boynu eğik Geçip gider Filik kadın Bu kaçıncı gelişin Bayraklı Kapıya Kaçıncı ağlayıp yalvarması Kızımı alıp kaçtı eşkıya Kör tırnaklarınıza kurban olayım Varın alın cerenimi çapulculardan Ben garip bir kadınım kimsiz- kimsesiz Tamam abıla dediler Sen git çaresine bakarız Bütün dünyalara küsmüş Yürüdü istenci yıkık boynu bükülmüş Suvermez’e doğru yaya yapıldak Rahmetli kocası del’izzet Heybetli bir adam idi Udlu- küşümlüydü insan içinde Hey gidi Deli İzzet hey gidi Derdi ki kurt- kuş börtü- böcek Onca hayvan içinde en şereflisi biziz en şerefsizi Katili- hırsızı- yüreklisi- yüreksizi hey gidi - hey hey gidi Ne harplere girmiş- belalar görmüş Tarlaysa - evirmiş araziyi Ekecek tohum yok ki Derler ki Del’ İzzet’in ala bir kısrağı vardı Sıkıştığı zamanlar da yol keser ellik gavuru soyardı İzzet daha tıfıl iken Pörnek’te şaki Dimitri Gelenin- geçenin yolunu keser Soyardı deveyi- katırı İnsan oğlu çiy süt emmiş Korkudan sayar hatırı Gözleriyle görmüş İzzet Yalvarmış kervancılar Demişler Dimitri gardaş merhamet et amanı- imanı bilin mi Karıncanın ocağına kuş bile konmaz Ellik gavurundan eşkıya olmaz Kimisi de dedi bu gavur değil Türk’ün içinden tutması / adını saklıyor Kimisi / niye saklasın Gavurun köpoğlu köpeği Kimisi öyle dedi - kimisi böyle dedi Dimitri eşkıya / ne gavur ne müslüman Dediler zaptiye baskın eylemiş kuruşunu yemiş İlçede hanayı var şu Tebelek gavurunun Pörnek’te akan çayı var suyunda değirmeni var Del’ İzzet önünü kesti ekizce’nin berisinde Tebelek gavurunun atı yeğindi Dizginleri salıverdi aktı bozkırın göğsünde İzzet’in cılız atı erişemez ki Avını kaçırmış bir avcı gibi ağlarcasına söylendi Len zalım Osmanlı dedi Yazıklar olsun sana Gavuruna şahan atlar verirsin Sıskası kalır müslümanına İsmail’den olma / Hapılı’dan doğma Beş bacının bir goncası En kibarı en incesi Deli İzzet’in karısı Oturdu taşın dibine kocadım gayrı dedi Neredesin Del’ İzzet’im gel geri Uzak cephelerden gelmiş Altında ala beygiri adına Del’ İzzet denmiş Ortalık kaçak kaynıyor Kaç kadın kurtardı başına çökülmekten Kimi selinti toplarken kimisi cacık kazarken Kişifleyip kıstıran kaç çapulcu yakaladı Ellerini urganlara bağlayıp Dolaştırdı sokak sokak- köy köy Attığı dayakları seyre çıktılar Tilki tövbesine çekti çoğunu Sığmadı dağa- taşa Del’ İzzet’in yüreği Cem- i cümle cephedeyken Ar etti kendisine buralarda beklemeyi En sonunda çekip gitti ala kısrağın sırtında Bir daha geri dönmedi Arta kalanına biçilen yazgı acı bir ağıt üstünde Adı bilinmez bir yerden Şehitlik haberin verdiler sarı bir kağıt üstünde... |
![]() |
![]() |
![]() |
#13 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-06
Ardıcın başına bir kartal kondu Gagası alev rengi / pençeleri kınalı Vahşisarı gözleri hançer keskini İki kilim gibi gerdi kanatlarını Bir çift dev yalım gibi aşağı- yukarı ığraladı Gösterdi bin bir nakışını Sonra kaşıdı gagasıyla koltuk altını Hatçe’ye çevirdi kor kesmiş bakışlarını Uzaktan çan sesleri Büyük hardal Armudiye Koyun curası Zil Sürünün önünde bir kiraz kuzusu Tüyü kıvır kıvır alnı çakal Sürünün ardı sıra Kar’ Üseyin Ha bire kaval çalar... Kartal kiraz kuzuya baktı Dal sarktı kartal kalktı aktı Cırnağını yağırnısına taktı Kar’ Üseyin habire kaval çalar Kavalından kan aktı Dışardan adam sesleri geldi Hatçe uyandı Fırladı dışarı Baskın var sandı Adamlar sustu Bir garip süzdüler Hatçe’yi Süzdüler ılgıt ılgıt yürek yağı eriten cihana nam veren güzelliği Bir kadın Gel bacım dedi Topakev sökülecek Karacalar’a göçülecek Yürüdü kadının ardından Pınarın dibine oturdular Sonra Kel Mustafa geldi atıyla Kucağına düvele kavunu Çömelip kesmeğe oturdu Bir dilim yedi Bir dilim Hatçe’ye sundu Öğle ezanıyla köye varıldı Kimisi dam başından kimisi pencereden Köylüler seyre çıktı Gene çiyansı bir dokunuş gibi Mılcımış yüreğinde duyarak insan gözlerini Kendi derinlerine çekildi Ve tiksindi her şeyden bir kez daha Her şeye küsmeğe yeniden karar verdi... O gece Kar’ Üseyin daha bir yakışıklı Girdi Hatçe’nin koynuna Soyup giysisini üryan bıraktı Kurban hiç kıpırdanmadı Ve aygır at gibi Doludizgin sevişti eşkiyabaşı Sonra da çekip gitti O öylece kaldı yatağın üzerinde Sımsıkı gözlerini açmağa utanarak Ve and içti kendine Bundan gayrı hiçbir şey gönlüyle olmayacak Ertesi gün gene geldi Kar’ Üseyin Kurbanını kucakladı soydu yatırdı Ve sabaha karşı Hatçe Hiç bilmediği bir zevkin ilk kez ayrımına vardı... Ertesi gün aynı tadı Daha bir derinden aldı Acı bir zevkten ağladı Kar’ Üseyin çıkıp gittikten sonra Vuruverdi başını taş duvarlara Dizlerini dövüp- saçını yoldu Demek böyle bir köpekten hazzetmek Benimkisi kahpelik Ne demek keyfe gelmek Sonraki gün sürgüledi kapıyı Gece gelip kırıp açtı Kar’ Üseyin |
![]() |
![]() |
![]() |
#14 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-07
Köseden köse kısadan kısa Taş altında kalan arpa ayaz çalmış buğday gibi büyüyememiş Öyle kızıl kıvrım Öyle çalgın Adı Kemiş Üzerlik suyuyla yıkar saçını Ne savaş umrunda ne gidip dönmeyenler Kızlara baygınlık geçirir Ama ille de gelinler Dünyanın tüm türkülerini ezberlemiş Her taşın altından çıkar Adı Kemiş Düğünlere baş köçeği Şafakları kulak diker Kar’ Üseyin çetesi bu gün neylemiş Nerede kim türemiş nasıl nam vermiş Velhasıl adı Kemiş Her gün başka bir ucar Bu gün devecileri soymuşlar Yalvarmış kervancıbaşı Diz gelip aman dilemiş Bu gün Honam yörükleri Evveli gün Kayıştaşak Damracılı Boynugıllı köyleri Kulunuz olalım kıymayın demiş Kar’ Üseyin vergi kesmiş Kel Mustafa adam vurmuş Bir de Kör Durmuş... Dinler de coşa gelir Adı Kemiş Karacalar sokaklarında çocuklar Çığlık çığlığa bağırıştılar Zaptiyeyi yalvartanların içinde Vallahi Kemiş Efe de var Yüzbaşıya dayak atmış Kemiş Efe de var ımış Çifteler zenginine bir tekme vurmuş Biri Kar’ Üseyin Biri Keloğlan Kör Durmuş Ellik gavuru Petiri Kemiş Efe de var ımış Köylüler dona kaldı Şaşkınlık dolaştı yüzlerde Ne güleceklerini bildiler Ne diyeceklerini Kimisi seyirtti çocukların üstüne Ulan bu nasıl laf böyle Kim öğretti size böyle Çocuklar bağrışıp kaçtı Kepenek altında er yatar ımış Kemiş Efe de var ımış Ortalık durgunlaştı Gülüp geçtiler Devresi gün kapıları çığlıklarla açtılar Çocuklar kuş gibi çığrıştılar Ondan hökümet bile korkar ımış Çeteler bir köy basmış Çöl Ovası’nda Kemiş Efe de var ımış Sonunda konuştu bir çocuk anasına Sakın kimseye söyleme Kemiş Emmi hepimizi topladı Çıkarıp birer birer para dağıttı Dedi amanın çocuklar amanı bilir misiniz Çıkıp bağırın sokaklara nam olsun Karacalar’a kemiş Efe de var ımış desinler Uzun zamandan beri gülmeyi unutan yüzler Kemiş Efe’ye güldüler (Aradan doksan yıl geçti Gülünesi olaylarda Kemiş Efe de varmış dediler) Mayın patlar gibi patladı haber Düştü duman gibi yerlere yayıldı Kar’ Üseyin’in evini zaptiye basmış Çetesi Üğü Kayasındaymış Hatçe’yi almışlar elinden Kendisi yarıp kaçmış Getirip Filiğe teslim etmişler Görün Yeşil Hatçe nasıl da solmuş Kurumuş bedeni- bed çehre olmuş Filiğ’in azıcık udu küşümü olsa Papaz Aptil Kadir’e yalvarıcı varmazdı Elden günden utansa zaptiyeyi salmazdı Mılcımış kızını geri almazdı Sarı saman sardırmışlar beline Kötü kader kara yazmış Kar’ Üseyin dediğin ayının teki Kız oturum üstüne oturamazmış Karacalar Köprüsü’nün orada Çınlayan ayaz Duvar duldalarına Sinlenmiş kalabalık Çeltelerde gıcım gıcım cankesen poyraz İnce bir kar altında can alıcı kesmiş dağlar Bacalarda duman tütmez odunsuz Mart kapıdan baktırır Ekmek atlı- insan yaya Un uçar- kepek kaçar Ve korkunç güzel bir düş gibi Dumanlı dağların ardında bahar Bir zulüm izi gibi çökmüş yüzlere Uzak cephelerde kar altında kalanlar Bulanık havadan gün ummak gibi Bir umut bekler olmuş ölgün bakışlar Karşıdan atlılar belirdi Kar’ Üseyin- Kel Mustafa- Kör Durmuş Kalabalık ösürgelendi Atlılar gelip durdu Bıyıkları buz tutmuş Ayakları dolaklı Sırtlarında kürkleri Kafaları şayaklı Selam verdi Kar’ Üseyin aldılar Bir süre suskunluk çöktü Aç açlığına yansın Cıbır çıplaklığına Dam dibinde birikip Onu bunu koğulamak ayıptır Benden selam edin Filik kadına İstersem yeniden kaçırırım kızını Yedi düvel gelse engel olamaz Filik Kadın rahat olsun Hatçe evinde otursun kaçırmıyorum Kaçırırsam şu bıyıklar ayıp olsun Fakat kimseye varamaz ben yaşadıkça Alsın hangi baba yiğit alacaksa |
![]() |
![]() |
![]() |
#15 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-08
Ah Del' İzzet Dön de gel Öldüysen diril de gel Ala beygirin üstünde Kasal da gel- kurul da gel dedi Safiye Teyzesi gözlerinden on on döktü Kimlere darılsın gelsin Nesine kurulsun gelsin Namusunu on paralık ettiler Hatçe'sine sarılsın /gelsin dedi Çatallı Teyzesi gözlerinden seller aktı Babası gelmezse gelmesin Altınımız pul oldu Gelip gözleri görmesin Körpecik kızımız dul oldu dedi Eşe Teyzesi Hatçe'nin bağrını yaktı Çapulcu konar üstüne Esas yiğitlerden geri kalanın Varıp ırzıyla oynarlar Boynu buruk- dalı kırık olanın dedi Fadime Teyzesi sesi yürekleri söktü Ağladı Filik kadın Ağladı kanadı kırık Hatçesi Haberler geliyor uzak cephelerden Memleket paylaşılıyor Bir yerlerde şehirler yanıyor Açlık orduları dolaşıyor dağlarda Sırtları bit kıvıldıyor Gavurun soluğu ensemizde Bir ocağın bir umudu olanlar Yüreklerde ağıt olup yandılar Köpekler uludu aç sokaklarda Boşalmış hanelerde öttü baykuşlar Zaman kan gibi aktı Katmerledi acıyı başka acılar Gülmeyi unuttular Zaman sancı gibi aktı Uykusuz koyarak *******i Eridi kar Dağlar masmavi baktı Bahar söyledi yayla yeli Titredi sinesi tohumsuz kalan toprak Gür ekinlerin yerinde kangal dikeni yeşerdi Zaman avcı gibi aktı / insan av Sağnaklar boşuna indi nadasa Boşa gitti tarlada tav Korkuda ve yoklukta kürnemiş kalabalık Çalmaya- savaşmaya- teslim olmaya hazır Canı derdine düşmüş çaresizlikten Hatçe'nin yaresini unuttular Su yolunda görenler laf çarptılar Gittin de gürleyi gürleyi Şimdi geldin oturursun Neyin varsa zay olmuş Utanmadan el içine çıkıyor Çeşmenin başında esvap yıkıyor Kendini el değmemiş çiçek sanıyor Neyine kurulursun Filiğ'in kızı Hatçe ağladı da sustu Çıkmadı evden dışarı Yüklük odasına pustu Bir telaş sardı Filiğ'i Sokağa çıktı bağırdı Sövdü- saydı- kargış etti Derler ki Aziziye'ye gitti Papaz Aptil'in yanına Aptil Ağam kurban olam yoluna Ocağına düştüm / hal böyle böyle Git Kar' Üseyin'e söyle Aptil Kadir Ağa bindi atına Yanında adamları / vardı Karacalar'a Üğü Kayası'nda boru çaldı Kör Durmuş Kara Hüseyin'e haber ettiler Dedi- Aptil Ağa beni hiç sevmez Adama boşuna papaz demezler Korkacak falan değilim Var çekin atımı gidelim Hac'Ahmet Ağa'nın evinde buluştular Aptil Ağa ağır adam Varlıksa varlık onda Tarlaysa tarla- ağalıksa ağalık El etse hökümet ayağa kalkar Kapısında yüz köpek beslenir Göz kırpsa adam vururlar Gel benim deli oğlum Hüseyin dedi Kocaman kafasında şinik gibiydi fesi Taslak suratında keder Sen burada eşkiyalık edersin Haberin var mı ola memleket gitti gider Ordumuz yenildi tüm cephelerde Sustu / dalıp gitti derine O ara kahve verdiler Ben buraya bunun için gelmedim Elin körpe kızını zay edip attın Atmadım Aptil Emmi Helallığına aldım Kaçırmak benden mi adet Kancıkladı zaptiyeler Durdu Çevresine baktı Çıkın len dışarı Çıktı içerdekiler Kader buymuş Aptil Emmi Sen beni sevmezsin emme Doğru düzgün ordu olsa Sonra ben değmem yoksula Varlı olanı soyarım Gavur şurdan çıkıp gelse Ben de kellemi koyarım Filik kızına gelince... Sözünü kesti Aptil Ağa Bak hey benim Deli Oğlum Filiğin kocası yiğit adamdı Sana yakışmazdı alıp kaçırmak Gelin sizi sulh edeyim Allah'ın emrince evlenin Tamam Aptil Emmi / dedi sevinçle Çetecilikten de vaz geç Oturaklı bir adam ol Şimdi vatan savunmanın vaktidir Gittiğin yanlış bir yol Yedi düvel bağrımıza süngü dayamış Anlattı Aptil Ağa Dinledi Kar' Üseyin Filiğin kapısına atlılar geldi akşamleyin Oturup konuştular Ağız tadı / kutu kutu lokum koydular O günün çocukları anlatırlar ki Aziziye'de tevir tevir donattılar Hatçe'yi İpek keme entari / meydani Al- yeşil- mor kadife sayalar Livali ayakkabı / Trablus kuşak Başına da yapraklı maşallah Bacağına püsküllü top şalvar Hatçe'yi donattılar Karacalar Köyü'ne düğün kurdular Dört gece- dört gündüz çalgı çaldı aptallar Doymadık aç kalmadı Ağalar- beyler indi yaylı arabalarla ve hükümet adamaları Rakıcı Anton'dan yük yük rakı taşındı Seyirlik çıkarıp- kaşık kırdılar Uzak cepheleri Ve Kar' Üseyin'in sicilini unuttular Gönülsüz gelin oldu Hatçe kız Gönülsüz güldü oynadı Gelin giderken ağladı Gerdeğe girdiler hiç konuşmadan Yattılar- kalktılar Hiçbir dağ yoktu Hiçbir yol hiçbir ırmak Hatçe'nin içindeki küslük kadar.... Kaç gün geçti aradan Aylar aktı sular gibi İki baş yastığa geldi Dem oldu Hatçe Gelin Kar' Üseyinden zevklendi Başını duvarlara vurdu yalnız kalınca Dövdü bağrını Gün oldu dizme dizme cebe taktı koluna Aş pişirdi / sofra kurdu... Kar' Üseyin hanesi bu Al atlı iner- kır atlı biner Unutuldu verilen söz Aptil Ağa'ya Çeteciliğe devam ettiler Yedi iklim- dört bucaktan kara haberler Dediler Kar' Üseyin cepheye asker sevk eder Kıtlık hışım gibi zaptetmiş ortalığı Onun hanesinde yokluk ne gezer... ******* devrildi günler dürüldü Bazan tek adam kalmadı ortalıkta An geldi bin bir ayak bir ayağa derildi Köyler mezarlığa döndü Kuş pisliği sıvandı kapılar Cephede kalanlardan arta kalanlar kıranda- kıtlıkta talanlandılar Dağlar dolusu kaçak çift süren kadınlara saldırdılar Umut ateşleri söndü... Bir asker kaçağı anlatıyordu Neylesek fayda vermedi / yenildi ordu Yediğimiz otlar ağudan acı Ağzımın yarası- yüzlerimizin şişi Bir iğdelik bulduk bilmem nerede Günlerce iğde yedik tam sekiz kişi Üçü öldü sonra / geriye kalan beşi İğdenin unları durmaz midede İsraf olmasın diye yuttuk çekirdekleri... Yaralı bir asker anlatıyordu Yaralı bir ata saldırıverdik Hiç birimiz pişirmedik Herkes çiy çiy yapıştı bir yerine Say ki birer aç köpektik Ne damarlarımızda kan kalmış ne de dizimizde derman Herkes kaptı bir yanını koparttı Bana ise çavı kaldı On kişi koştu peşimden Kapıp paypança ettiler Dinleyenler acı acı güldüler Anlatan ağlıyordu... |
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-09
Aziziye sokaklarında Bir kıran yeli gibi eserken zaman Bir bedenin kolları / bir ağacın dalları gibi Kardeşçe yaşardı ellik gavuruyla müslüman Halince koydun muydu insanoğlunu dünya bahçesinde çiçekleşirdi Minarelerde ezan / Kiliselerde çan Anton Dayı rakıcıydı Gevork süpürge satardı Kutnu- kumaşçıydı Arşıncı Artin Kalaycı Diren -Duvarcı Yanko Haşhaş simsarı Karabit Dimitri -Sarımsak Avran –Aliko Nalbantı- kalaycısı Cümle meslek erbabı ellik gavurundandı Duaları ve türküleri Türkçe’nin hesapsız renginden Tabandan oynarlardı düğünlerde aynı çalgının ahenginden Yokluydu Türkmen oğlu Varlıydı Ellik Gavuru Uzak cephelerden Sarı sarı kağıtlarda künyeler Sokaklarda bozulayan yaşlılar Bir uçta bir uca ağıt edenler Her sabah kulaklar kirişte Uğursuz haberler heyiklenirdi Derler ki gizli boğaya gelen eşkare kuzular Petiri ilk önce haydıncı bilinirdi Katırlara yük vurunup dolaşır civar köylerde Bir görünür- bir yiterdi Arasan bulamazsın Bekleyince gelmezdi Olmadık yerde biterdi Tuz- kil-arılık satardı ilkin Bağırırdı kadınlara Eyisi kiliiin / Eyisi kilin Kızarlar- bağırırlar Gene de sevilirdi Dediler ki Aziziye Sokaklarında Ulan bu Petiri gavuru adamıymış Kar' Üseyin'in Hem erzak taşırmış Dişkaya'ya Hem de laf Bazıları dudak büktü Memlekette adam mı yok hırsız- hayın ve gammaz Hadiyin oradan ulan Ellik gavurundan eşkıya olmaz Laf enikleyip çoğaldı Kulaktan kulağa aktı Ellik Gavuru Petiri buz gibi şaki çıktı Varıp haraç aldı ağadan beyden Üseyin Ağa'sından selam iletip Apaçık taşıdı erzağını Kimseler açamadı ağzını Akşamın alacakaranlığında Petiri katıra binmiş Aptil Ağa at sırtında yamaçlaştılar Selam verip geçecek oldu Durdurdu Aptil Ağa Bana bak Petiri dedi Köpek takke giymeyi bilmez tingildedi mi düşürür Ellik gavurundan eşkıya olmaz Vaz geç bu işlerden gayri Üç günlük seyissin beş günlük at boku eşeleme Ben erzak satarım emmi Hem de kim alırsa ona Sinirlendi Aptil Ağa Hele bir bakın şuna On paralık köpek taşağı enersin Bir mecitlik arılıkla elin yunarsın Vebalı- ziyanı boynuna Biz biliriz ne eylersin Sürdü atını ileri Ardından baktı Petiri Seyredenler duydular Ben Kar' Üseyin'den yanayım Kellem bile gitse dedi.... Söylenir ki/ buralarda bir zaman sular tevatür akardı Ağustos orağı kızartırdı tarlada Zemheri can yağmalardı Kör kalan ocakların dumanı tütmez Çıkmadık candan umut kesilmez İnsan çığlık çığlığa aç Muhanetin kapısı aman bilmezdi Cümle savaşlarda oğul bırakmış Eşkıya talanında gitmiş ekmeği Ağalar insafa gelmezdi Kervanlar geçerdi Bilinmez bir yerlerden tuz kil ve kutnu- kumaş buğday ve haber götürürdü bilinmez başka yerlere Bazan sıçankıran kördumanlardan Bazan kervankıran ayazdan Sıyrılıp gelirdi Türkmen savranlar Giderek kötü haberler getirdiler Giderek yol kesti haramiler Gelemediler Önce bebeler öldü babası cephede olan Sonra yaşlılar kara zemherilerden çıkamadılar Söylenir Kal ü bela'dan beri Sözü kerpiç kerpiç ören ağıtçılar Ölenin kendini bile ağlatırdılar Gün oldu sustular Diyecek söz bulamadılar Yabanıl bir korkuda yalnızca beklediler Attan- itten ucuz insan Gene de Allah devlete zeval vermesin dediler... Yüce yaylalardan ben geçemiyom Doldurma sevdiğim ben içemiyom Sevi dedikleri bir yeşil ipek Dolaşmış sevdiğim ben açamıyom Bir Suvermez Köyü türküsünden Akşam inmiş gül pembesi yeşil çimen üstüne Böcek cikilemeleri kaplamış dağı Bülbül aman eder keder üstüne Gökyüzü yıldız sağnağı Küskün yürür tozlu yolda dor' atı İçlenir Kar' Üseyin demir yüreği hamur Bir kanadı kırık gibi boynu burulmuş Süngüsü düşük düşük bakar gözleri Vursalar ses çıkarmaz Kesseler aman demez öyle bir duygu Topakevin kapısında Hatçe'si Çimenler içinde ayrıksı bir gül Yıldızların arasında ay gibi Nice hapis damlarını yardım da kaçtım Dizlilere diz çöktürdüm Başlılara baş büktürdüm Nam eyledim yiğitlikte hükümdar oldum dağlara Sana gönül düşürdüm şu ölümlü dünyada... Sustu Set çekilmiş su gibi Soluğu körükleşti İçin için birikti Kar' Üseyin kara dağ Sıtara çiçeği Hatçe'nin önü sıra diz geldi Yıkıldı büvetleri Gözlerinden seller gitti Ve Sıtara çiçeği Tüm ihtişamıyla geceyi gördü Yıldız tarlalarının cikileyen ormanların coşkusu gözlerinden yüreğine doluştu Yel yaladı yanağını Kekik kokularını duydu... Delidir devranın kaba yelleri Ömrümüzün çeçi savrulur gider Dişin- tırnak topladığın ne varsa Zamanın önünde devrilir gider Hani nerede nam yürütmüş insanlar Baki mi kalacak bizden kalanlar Harcı kan saraylar- görkemli hanlar Gün gelir tersine çevrilir gider Hazanda gör yeşil biten otları Bir deli yel eser eritir karı Örnek alsan dağdan inen suları İner düz ovaya kıvrılır gider Ne kalır geriye geçip gidenden Can çeker acıyı çökerir beden Bir insan var/ birbirine zulm eden Ömür farir - yürek kavrulur gider. Aylı ******* devrildi yalnızlığın yarlarından Aydınlık günler çevrildi Bir deli inilti kaldı geride yanık yellerde savrulan Ağlaya ağlaya açan gül gibi Sabıkası saydı güzelliğini Bu hangi Hatçe kaçıncı eşkıya ganimeti kanar en yeşil dalından Bu kaçıncı hatçe onuru yağmalanmış insanlığı dalanmış kaçıncı kurban Seçimi olmayan kara yazgıyı kurban gibi yaşayan Zemheriler esti dağlarda / kurtlar uludu Atlılar-yayalar geldi karlı yollardan Gözlerinde taşıyarak kahredilmiş bir umudu Ateşten sözlerle konuştular parçalanan bir vatandan ve yenilmiş ordulardan... Bakışları bakışlara Tarlaya tohum saçarcasına ekti hüzünü Hiçbir ölüm haberi yaşadıklarından daha çok üzemezdi Hatçe'yi Hiçbir sevinç güldürmezdi yüzünü Saya giydi ipekliden / dizim dizim altın taktı Yumuş tuttu- heyket etti Yeniden karışmak için yaşama Kızdı- yerindi- öğündü Güldü herkesle birlikte Ağladı cepheden gelen haberlere Hepisi de boşa gitti Yaptığı yaşıyor gibi yapmaktı Acemi oyuncu gibi yaşadı Kim bilir kaçıncı Hatçe'ydi Aylar aylara devrildi / yıla çevrildi.... Bazan geriye dönerdi bol yıldızlı *******de ağaç gölgesinde / duvar dibinde Geçmişine saplanırdı gözleri Çiğillipınar'ın orada Ana kız suya giderken Çobanlar kaval çalar hey gidi günler Yakışıklı erkeklerin kimisi ayna tutar kimisi türkü söylerdi Ana- kız suya giderken Hatçe kız ana dedi Şu Aziziye toprağında Bizden yoylu Bizden güzel var mı Güldü de anası Filik Bir türkü söyleyiverdi Caminin önünden görünür mezar Bilmiyom ısıtma bilmiyom nazar Anası kızından ilvanlı gezer İlvanlı kadının kızına yandım Zalim zemheriler tükendi ince baharların kucağında Kurt ulumaları dinledi sarı ayazların çığlıklarında Kuzuların bebeksi meleyişleri kanattı içindeki masum şeyleri Kanadı yüreğinde kaval sesleri Davar çanlarını sevdi Dualar mırıldandı sabah ezanlarında Gün geldi / vaz geçti Eskiler söylerdi ki Bir yiğit de bir güzeli sevince Bazan su yolunda - bazan tarlada İlkin ayna tutar - işmar ederdi Yüreği sevdadan kavrulasıya Dağlara- taşlara savrulasıya kız yüzüne gülmez imiş Ne babasının çatal topakevleri Davarı- devesi- parası- pulu Ne de fidan boyu kâr etmez imiş Gün olup dolup taşacak El alem içinde türkü yakacak *******ce söyleyecek Cümle oba dinleyecek Kızdan gönül almak için türküler yakmak gerek Sevi bilmez sayılırmış türkü yakamayan yürek Ki sonra havas olunur ayna- mendil salınır / dünür varılır Babası vermezse kaçılır imiş Obalar türkü bahçesi olmuş bu sebep Sevi bilmez imiş türküsüz yürek Gün gelip başlık parası aç köpekler gibi saldırmış sevilere İcat olununca böylesine yoksulluk Varsıllar basıvermiş parayı babalar kesmiş sözü kızları satmış Sevenlerin boynu buruk kanadı kırık Yürekler dalından kopmuş O gün bu gün Türkü yakabilen yanık yürekler Yavuklusu yad koynuna girenler “Gelin.. gelin..” diye hasret söylerler Yanar türküsüz ömrüne bu güzellikle Kim bilir kaçıncı Hatçe |
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-10
Aylar yıllara devrildi Kar' Üseyin'in koynuna Bir kez gönüllü girmedi Gözünün çiçeğine bakmadı yüreğiyle Bir kez sıdk ile gülmedi... Gebe kaldı- sevinmedi Sancılandı bağırmadı Bebesinin adını Belkız koydular Canının yongası saydı Ciğerinin bir parçası Bir onu severken güldü gönülden Sırrını bir ona açtı Günleri- ayları savurdu zaman bitmez bir kırımın devranlarında Uzaklara gidenlerden kara muştular geldi Ağaç ayaklı gaziler Çökük yüzlerinde yitirilmiş zaferlerin küslüğü Tam gidip- yarım geldiler ağıt acısı bakışlar Açlığa- kıtlığa sığındılar Ayakları yalın / sırtları üryan Çocuklar ve yaşlılar Ekmek atlı- insan yaya Un uçar- kepek kaçar... Anlatırlar ki: Ayağına varmış koskoca Aptil Ağa Altına döşek serip Eline kahve vermişler Almış karşısına Kar' Üseyin'i Memleketin ahvalini bir bir anlatıp Sonunda söylemiş ki: Bak oğlum sonu yok bu şakiliğin Milli Kuvvetlere gel sen de katıl Osmanlı- mosmanlı kalmadı Memleket iki başlı Arada kaynar sicilin Gel teslim ol/ tam vaktidir Vazife seni bekliyor Vatan ki anadır elinden ekmek yeyip- suyun içtiğin İnsan anasını gavura teslim etmez Gel teslim ol Kar' Üseyin Bu devran böylece gitmez Koyunun kaval dinlediği gibi dinledi Kar' Üseyin Bir şey demedi. Bak oğlum Kar' Üseyin bende sana söylemesi Dök- düşün- yolunu seç Gelmezsem belalar gelir başına Gayrı bu işlerden vaz geç Sonra da bindi atına Düştü Aziziye yoluna Üğü Kayasına doğru saklı bir öfkeyle baktı giderken Atını hırsla sürdü Üseyin o düşman bakışı gördü... Uzakta / tül gibi / belli belirsiz Daha ışımadan Emir Dağı Uykulara iniverdi kurşun sağnağı Kör Durmuş borusuna davrandı Çeteler can havliyle toparlandı Çatışma kızıştı sabah ezanı Karacalar Köyü baskın var sandı Belce Tepesinin omuzbaşında Hesapsız mermi yandı Eşkiyanın gözü kara O saat bir yerlerde Yabancı potin nalçaları Babasının yurdunda dolaşır gibi arşınlıyordu sokakları O saat bir yerlerde Dövüyordu toprağı yabancı at nalları Ölüyordu bir yerlerde Adı sanı belirsiz Bu toprağın çocukları... Soğukkuyu Köyünden Kara Ahmet Efe Çevirdi zaptiyeyi arkadan Yanında birkaç askeri Dedi ki hadiyin ulan Gün öğle üzeri sesler kesildi Çeteciler zaptiyeyi zaptetti Uykusuz / kara yağız askerleri Katıp önlerine köye indiler Kel Mustafa- Kar' Üseyin- Kör Durmuş ve Petiri Toplanıp kavil ettiler Çetelere emir verip Askeri camiye kapatın dediler Ulan ben o Papaza sormazsam Anam da avradım olsun Karım boş olsun Ben de bu askeri vurmazsam Şu bıyıklar ayıp olsun Kır Aptil deyyusunun kıçında bitsin Karacalar ahalisi dinleyin beni Ulan ben kime neyledim Kimi soydum aranızda Garibin hakkını korumadım mı Var mı içinizde şikayet eden Köylüler yok dediler Ağır ağır dağıldılar gittiler Toplandı çete Tartıp- danıştılar Kar' Üseyin Kar' Ahmet'e Sağol Ahmet Efe dedi Senin gibi bir yiğide böylesi yakışırdı Adamaların dağ ardından sarmasalardı Biz de zaptiyeyi alt edemezdik Uzun uzun konuştular Sürekli sövdüler Aptil Ağa'ya Öldürecek askerleri Kar' Üseyin'e kalsa Sonra sofralar kuruldu Tutsaklara da verildi Başlarındaki yüzbaşıyı buyur ettiler Sizi bize salan Papaz Aptil olmalı Hele öldürek de görsün dediler Yüzbaşı hiç istifini bozmadı Doyurdu karnını / şöyle bir baktı Madem öyle diyorsunuz Gelin öldürün dedi Sonra da üsteledi Öldürün hadi Susup kaldılar öylece Siz devlet içinde devlet misiniz Yüz binlerce insan kelle verirken vatana Ya siz kimsiniz Madem öldüreceksiniz gelin öldürün Beni korkacak mı sandınız Yalvaracak mı sandınız Hele öldürün de görün Bu toprağın yüzbaşısı eratı tükenir mi At atı basar Kar' Üseyin yiğit yiğidi Yiğit isen öldür beni Götürüp camiye kapattılar yüzbaşıyı Susup kaldılar Dağıldılar toplandılar Bir karara varamadılar Gene söze girdi Kar' Ahmet Efe Bakın Aslanım dedi Benimkisi bir yardımdı sizlere pırtıp kaçsınlar deyi Siz tutup askeri esir aldınız Kızarmış demiri eline almak gibi Sözün kısası Benim ömrüm cephelerde geçmiştir Balkanlar'dan Çanakkale'ye kadar Kuva'ya katılmak işin doğrusu Ben şimdi gidip varayım Aptil Kadir Ağa'ya sulhçu olayım Ben kuva'ya katılayım sizleri bilmem Dökün düşünün Başınıza iş gelmeden bir karar verin gidip varayım Aptil Kadir Ağa'ya sulhçu olayım Ben kuva'ya katılayım sizleri bilmem Dökün düşünün Başınıza iş gelmeden bir karar verin Kar'Ahmet çekip gitti Askerler bırakıldı Kar'Üseyin çetesi dağa çekildi Sesi kesildi... |
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-11
Arif Bey geldi de bağlar karıldı Deli deli akan sular duruldu Arif Bey türküsüne ait, Bayat ilçesinden derlenmiş iki dize. Yol kıyısında çürümüş at kemikleri Çürümüş bir suskunun üstünde gerili gök kişiliksiz bir mavi Köyler terkedilmiş gibi / can- cin yok Yoksul mezarlıklar yol kıyısında taşları esamesiz sarı birer diş gibi Toprak tepeden tırnağa çopur Tepeler tıknaz- bodur Kıpırtısız bir yol / silinmiş gibi Bin yıldır hiç kimse geçmemiş gibi Ve küstahça oturan zaman kulak kesildi / ösürgelendi Kişiliksiz maviliğe akşam yürüdü Ve arkasından gece Kuva-i Milliye’den yana kavi Ufuktan beriye bir kara yaylı tırıs halinde O zamanın çocukları bugün anlatırlar ki Çanlarına çaput sarılmış duyulmaz kara yaylının sesi Üzerinde şimşek gözlü bir deli Yarbay Arif Bey ve avanesi Derler ki kitaplar yazmadı bunları daha yazsa ne çıkar Arif Bey'in yüreğini anlatamazlar Ki bir gün Mustafa Kemal Toplamış başına böylesi delileri Her birini bir diyara göndermiş Gelsin hele kurtuluş Kiminiz Cumhurreis Kiminiz başbakan demiş Bu bir söylentidir elbet de yalan Ama budur hikaye Arif Bey'in dolaştığı yerlerde anlatılan Kitaplarda söylenir ki: Arif Bey l875'de Harput'ta doğdu. Binbaşı Osman Bey'in oğludur. l895'de harp oklunu bitirdi. Sicil numarası 1311-C-piyade 27. Balkan Harbinde 32. Alay, l. Tabur komutanı olarak görev yaptı. Birinci Dünya Savaşında, 12. Alay komutanı olarak Çanakkale'de Arıburnu'nun sol cenahında görev yaptı. Daha sonra 12. Alayla Diyarbakır ve Bitlis'de bulundu. Yarbay rütbesiyle İzmir Merkez Komutanlığına tayin edildi.* * İplikçioğlu, Niyazi, Milli Mücadelenin Meçhul Kahramanlarından Yrb. Bayatlı Arif Bey ve ölümü, 3. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum Bildirileri.sf. 9l Diyarbekir tireninde Yollar bitmiyor *******e giriyor külüstür vagonlar tünellerden geçiyor Loş bir kompartımanda Müthiş zamanların kokusu Birisi 'Mavi gözleri çakmak çakmak' General Mustafa Kemal Diğeri Yarbay Arif Gözleri eladan karaya doğru Deli ateşler tutuşuyor Yarbay Arif'in yüreğinde Şimşekten yontulmuş sözler söylüyor Mustafa Kemal Yangınlar çıkarır yürekte Umutlar dokunur rayların üzerinde Diyarbekir tireninde Ve bir köşede kıpırtısız Yüzü mum gibi hüzünlü Loş lambanın ışığında Uzun parmakları ıssız Kuzguni saçları dökülmüş omzuna kelep kelep Dal gibi genç bir kadın Diyarbekir ovasında bir tarlada bir bakışta vurulmuş Arif Bey'in ikinci hatunu Zeynep Kara tren gidiyor yüce dağlar devirip Yüreğini biler gibi Binbir beladan çıkmış Yarbay Arif'in Kitaplarda söylenir ki; Yunanlılardan İzmir'e çıkışında ilk direnişi başlatan O'dur. İzmir 'den tek başına Bursa'ya kaçtı Yanında birkaç subay ve er olduğu halde, kıyafetini de değiştirerek, Seyitgazi'ye geldi. Arif Bey bu yörede bir taraftan milli bilinci uyandırmaya çalışırken, bir taraftan asker toplamağa başladı.* Kitaplarda söylenir ki; Eskişehir Ahz-ı Asker kaleminden mevrut 23 Haziran 335 (1919) tarih ve 506 numaralı şifreli telgraf özeti: I Kor Ahz-ı Asker kalemi Riyasetine Refakatinde 8 piyade neferiyle tek atlı iki yaylı arabası bulunduğu halde Seyit Gazi'ye muvasalat eden piyade kaymakamlarından Arif Bey, Binbaşı Abdullah, İstihkam Yüzbaşısı Nurettin ve meçhul bir topçu teğmeni, dolaştıkları mıntıkalardan asker topladıkları, İzmir'i kurtarmağa gidecekleri ve Yunanlılardan intikam almak fikriyle mah-ı hali 21 Cumartesi günü ezani saatle Seyyit Gazi'ye geldikleri hükümeti mahalliye tarafından Eskişehir mutasarrıflığından alınan istihzanda derdestleri emir alındığında mahalli jandarma komutanlığı 3 defa teslim olmaları teklifine ademi inkiyatda bulundukları tarafeynden olunan müsademede bir nefer meyyiten (ölü olarak) Binbaşı Abdullah Efendi ve bir nefer de hayyen (sağ olarak) elde edilerek Eskişehir mutasarrıflığına teslim edildikleri.. Arif Bey bu badireden kurtulduktan sonra... * İplikçioğlu,Niyazi (a.g.y) ** Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 39.sayı, 939 no'lu belge.(aktaran,N.İplikçioğlu-agy-) İşte böyle kaçılmış Seyitgazi müsademesinden Osmanlı zaptiyesi bir hayli at koşturmuş peşlerinden Üstlerine yaylım ateş etmişler Vurulmuş yaylıdan bir kuvacı er kalmış yolun ortasında Eskiler ekmeğe el basıp söyler Sonradan satırla doğramış tetik çeken parmağını Arif Bey'in askerini vuran asker Arif Bey düşünür / yüzü çığsilah Aziziye toprağında ne olmuş görek Bayat yaylasına karargâh kurak Afyon'da paşalar neylemiş sorak Soğukkuyu Köy'ünden Kara Ahmet Ekizceli Bekir Çavuş - Seydi Çavuş Suvermez'den Üseyin - Bayat'tan Püsküllü Tatar Hasan / Abiloğlu Ayı Veli - Aşık Halil Genlik'li Maşta ile Osman Onbaşı Kayılı Hasan Çavuş Bir de Gımık Bekir vardı Çukur Kuyu'dan Aziziye'den Tahir Efe - İbici Gömü'den İzci ve ötekileri Kim bilir sağ döndü hangileri Hey gidi Balkanlar Hey gidi Çanakkale ahd olsun size Arkamızda mezarı taşsız kalan Binlerce şehidin kemikleri / size and olsun Çapulcuya sorgu- sual sormadan Döneklere hiç mahkeme kurmadan Halkı soyanları konuşturmadan Alalım kellesini tavuk başı koparır gibi Böcek çiğnercesine ezelim cesedini Kalanlar bize yeter Kalanlara alem-i şan olsun Sür atları Seyis Vahit Varalım hayır olsun.. Arif Bey dediğin kan içer kanmaz Düğmeni açık unutsan yatırır falakaya Dedi içinden içinden Tabaklar’lı Kara Vahit Vurdu kamçıyı atlara Kaçsan kaçamazsın Azrail gibi Yer yarılsa yere girsen bulun izini Öldürse kurtulursun Öldürmez oyar gözünü Yarbay Deli Arif derler şakası yoktur Vurdu kamçıyı atlara Tabaklar’lı Kara Vahit Balkan Harbi geçti gözlerinin önünden Ve sonra Çanakkale- Arıburnu Kan ve yangın cehennemi Şimdi / binlerce asker firarisi Bütün dağlarında Anadolu'nun Satılmış bir devletin dağılmış ordusundan Açlığın ve bitin yağmasından geriye iskelet kalan Gecede köyler geçildi insansız Arif Bey uyumaz yüzü depremler içinde Yer gök düşman içinde Hainler ne kadar çok Çete kuracak bozkırdan Başka yolu yok Sahi bir de Kar' Üseyin var idi Karacalar Köyünde efelik yapar idi Arif Bey bir aralık geçmişti de buradan Duymuştu da namını Gidip bulmuştu karargâhını Tevatür davar kesilmiş Kan ve ölüm günlerinde yenilip içilmişti Düşündü Arif Bey Hüseyin biraz ayardı O kel kardeşiyse kurnaz Madem ki çete kurdunuz Ayırın haklıyı haksızdan Devlet kendi canının derdine düşmüş sağlayın buralarda asayişi Soygunculuk çapulculuk olursa Bir gün mutlaka gelirim Gidin sorun nasıl adam Deli Arif'i demişti Aradan zaman aktı Bir de aklında kalan sis rengi rakı ve kuzu gözlemenin tadı Düşündü Seyis Vahit Dedi ki Yarbayım meramım vardır Eveleyip geveleme - kısa kes- denk yükle Söyle len nedir derdin... Körpe gelin koymuş idim ardımda Şimdi bilmem kimim kaldı yurdumda Kısmet yolumuzu sılaya vurdu Birkaç günlük izin verirseniz bana Düşündü Arif Bey Sustu çıkardı tabakasını bir tütün sardı Tabaklar’ lı Kara Vahit Nice yangınlar yaşadık Bir türkü çığır bakalım Olsun açlığımıza katık Bu yel Emir Dağları'nın yeli kokusunu bildin mi Bir türkü söyle ki yanık efkârdan Ölüm var- ayrılık var Belki de bir daha esmez bu dağlar yarına çıkmamak var Bir güzele yanar oldum özümden Kendim ladim oldum kendi sözümden İk'ellerim gitmez oldu gözümden Hala gitmektedir dem dem üstüne Bu dünyada vefa gitti naz kaldı Yandı ciğer kebap oldu köz kaldı Bu dünyada ocakzade az kaldı Halâ gitmektedir dem dem üstüne Tabaklar’lı kara Vahit Avaz etti karanlıkta sesi dağları dağladı Gevşedi de Arif Bey'in demir yüreği hamur oldu Nedenini kimsecikler bilmedi İçin için hıçkırarak ağladı Ağaç ayaklı gaziler doğruldu yerlerinden çocuklar ve kadınlar çevreledi yaylıyı Ali oğlu Mıstafa babam olur bilin mi İlebeç oğlu Seydi dayımdır tanır mısın Halil oğlu Iramazan kocamdır gördünüz mü Hoş geldiniz konuklar Cephede ne var- ne yok Burada işler bozuk Kıtlık çalar - yokluk oynar Telef çok Atladı yaylıdan Yarbay Arif Bey Koca bir dağ gibi dikildi Baktı sıska sefil perişan kalabalığa Derler ki Tevatür olmasın boyu üç metre filan gibi Tıpkı bir yanardağ gibi kükredi Kesin lan başıbozuklar Biz ne asker kaçağıyız bazılarınız gibi Ne de haberci- tatar İvedi su dökün atlarımıza Açız / ekmek getirin Altımıza hasır serin dinlenek Ki ondan sonradır ki vardır elbet bizim de bir lafımız Diyek... Korku ile kalakaldı suratlar Sesler kesildi Maden kovalardan sular boşaldı ardıçtan hatıllara Atlar süzdüre süzdüre içti Doru olanı tınsırdı Kır olanı kaşandı Ve ancak tanıdı anası Vahit'i Kuzum - dedi Meledi kuzular gibi Sarıldı... Haşhaşlı katmer ve oymaç yediler Sonra Arif Bey konuştu mavzer patlarcasına Benim adım Yarbay Arif Deli Arif derler lakabıma Kuva-i Milliye ordusundanım Esasen Bayat'tanım Cellat olmaya geldim İngilize- Fransıza- Yunana Azrail tayin oldum asker kaçaklarına çapulcuya- eşkıyaya Eli silah tutanlar bana katılacak Katılamayan peyderpey asılacak Çünkü cümle memleket işgal altına. Herkes bunu böyle bilsin Kara Vahit şimdi sana gelelim Madem izin istiyorsun kal Yarından sonra gel Bayat'ta beni sor bul Altında bir at olsun Ki seni tanırım / eğer gelmezsen Gelir mutlaka bulurum Bulur ateşe veririm Kaçsan izini sürerim Leşini itlere veririm Sen de beni tanırsın sakın unutma... O günün çocukları bu gün anlatırlar ki Tam iki gün sonra akşam köründe Ulu azatın altında atlılar durdu Terli ve dehşetliydi yüzleri Ölüm- yaşam arasında suskundu dallar Kaç ölüden artakalan soykalarıyla canlı cenaze insanlar Bir korku ateşinde / rüzgâr kupkuru Arif Bey Vahit'i sordu Üç gündür saklandığı ağacın tepesinde Kara Vahit korkudan geberiyordu Çekti silahını Deli Arif iki el ateş açtı havaya Dalların arasından aktı mermiler Vahit işedi donuna Yaktılar samanlığını Mıstafa Emmisi'nin Kardeşi Tatık'ı götürdüler yerine al bir gürenin sırtında O günün çocukları bu gün ihtiyar Samanlık yandı dumana boğuldu sokaklar Anlatırlar ki Gece aysız ve sırdaş hırsızlayın karanlıktı Bayat Boğazındaki konak yerinde Tatık gözlerini kırpmadı Çeteciler uyuyunca al gürenin sırtına atayıp kaçtı Ve aynı gece sabaha ulaşmadan Yitti iki kardeş Emirdağ toprağından Bir daha dönmediler Arif Bey ölene kadar |
![]() |
![]() |
![]() |
#19 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-12
Kitaplarda söylenir ki: (Seyitgazi müsademesinden kurtulduktan sonra) 'Arif Bey doğruca Bayat'a geldi.. Eğrilitepe yaylasına çıktı.. Civar köylere adam salarak ilk Kuva-i Milliye birliklerini kurmağa başladı, Milli Mücadelenin ünlü Karakeçili alayının nüvesi bu şekilde kurulmuş oluyordu.' İplikçioğlu, Niyazi, a.g.y. Mangalı gümüş de maşası altın On iki jandarma takınır martin Gavık süpürgeci, arşıncı Artin O güzel günler de yadıma geldi Kır atına binmiş önüme geldi Odasına düştüm halı döşeli Bedel gabil olsa yeterdi malı Kör Vali gelir de ister sabini Yerine de sadık Beyi salalım Beyim kalksın biz yerine ölelim Emirdağ Kuva-i Milliye Reisi Aptilkadir Ağa'nın ağıdı; (1928'de karısı Kezban yakmış) ** Yaldızkaya, Ömer Faruk,Türkmen ağıtları Bütün kavgalarda böyle olmuştur Varsıllardan para Yoksullardan can Kaçaklar Aç bi ilaç - saldırgan Binlerce serseri mayın ortalıkta dolanan Yenilmiş ülkenin dul kadınları Yapışmış sabanın sapına El gölgeliği eder mert olan Namussuz saldırır şehidin namusuna Yıkıntılar arasında bir depremin dumanları Kan ile sulanıp yalımlara kızarır ateş çiçeğinin goncaları Bütün kavgalarda böyle olmuştur Varsıllardan para - yoksullardan can Söylerler ki Beş yüz atlı Yüz yetmiş piyade tamam eyledi Bir bakarsın Sandıklı Ekinhisarı'nda Bir bakarsın Şuhut'ta Çobankayası’ nda Yapıldak'ta at sular Eşkıya kovalar Aziziye tez Köyü'nde Derler ki dağlara haber salar İneni bağışlar orduya katar İnmeyenin evini yakar Anlatırlar Aziziye Kuva- i Milliye Reisi Aptil Kadir Ağa Dededen atadan varsıl Neredeyse iki yüz okkalık kara okkayla Ak kadın diye birini kıçını yumaya hizmetçi tutmuş Yaylasında topakevi- davarı Urum'dan- Şam'a gider katar katar kervanları Lakabına Papaz derler Gövdesi dehşetle kıllı Aziziye Kuva- i Milliye Reisi Aptil Kadir Ağa Arif Bey oturmuş ağanın konağında Aklı Kuva- i Milliye karşıtlarında Gözleri çığsilah Dikir dikir seyriyor alın damarı Bana bak Aptil Ağa Ya külliyen ölürüz Ya vatan kurtulacak Önemi kalmadı gayri Sıkışmışız - çemberimiz dar ımış Erzak- silah yok imiş Köyler aç- dağlar kar imiş Duyduk ki burada da yeygisi fazla gelip anrışanlar var imiş Dedik ki buradan başlayalım Kuva- i Milliye'ye cephe tutanı atın bokunu tepelediği gibi tepeleyelim Derler ki Soğukkuyu'lu Kar' Ahmet Efe Ekizce'li Bekir ve Seydi Çavuş Köçekoğlu Tahir Efe orada idi Aptil Ağa toparlandı Senin dediğin adamlar üç- beş kendini bilmez Lakin bunların dışında Kendini devlet sayıp vergi toplayan Cepheye gideni- ben saldım- sayan Ordu kurmuş Emirdağı'nın başına Sanır ki çeteleri yenilmez - kolu bükülmez Daha başka eşşekler var anrışan Memleketi işgal eylemiş gâvur Kendi gavurumuza gücümüz yetmez Vay anasını / diye bağırdı Arif Bey Hay senin ananı avradını / milyon kere... Oltu Taşı boncuğunu karşı duvara fırlattı Boncuklar saçıldı yere Yüz küsür okkalık Aptil Kadir Ağa dirkeden attı Sustu Arif Bey Ateşin bir anlık susuşu gibi parlamadan önce Hey ulan hey dedi Hey ulan hey.. Kalktı Yürüdü iki adım Bir süre dışarı baktı Oturdu yerine Bir tütün sardı yaktı Bak Aptil Ağa dedi Kan içinde bir ömrü kim isterdi... Merhamet, iyilikten farklı olarak çoğu kez gaddarlık olarak görülür. Ekleminden çıkmış bir kemiği düzelten hekimin yarattığına benzer bir sızı yaratır insanda merhamet. Bir aptal, cahil, hatta suçlu kişi bile iyi olabilir. Ama cahil bir insan merhametli olamaz. İşin özünü anlamak gereklidir merhametli olabilmek için.. Fiş, Radi, Ben de Halimce Bedreddinem, Mazlum Beyhan çevirisi İlk çığlık Yıkılmış bir dünyaya ilk isyan haykırışı Duyduğu hep inilti - hep ah Gördüğü / Kolları kopuk Yarası bülgüyen cesetler Nere gitse / işgal edilmiş insanlar Kısır gök - dul toprak Unutulmaz derecede umutsuz gözler Korkak ve hayvani bakışan Bir de derin bir yerlerde okunan Kur'an Ve Binbaşı Osman Bey'in sevdiği gramafon plakları Çok eski zamanlardı onlar Yitik birer masal gibi kaldılar Hiçbir şey yakışmazdı insan yüzüne sevgiyle gülmek kadar... Arif Bey'in suratı fırtınalı bir gök gibi devindi Konuştu birden bire / sesi sakindi Bak Aptil Ağa dedi Babam Binbaşı Osman / Bayat'tan olur Nereliyim unuttum aslını ararsan Hayat her yerli yaptı beni Askercilik oynayarak büyüdüm Ve bitirir bitirmez harp mektebini Balkan Savaşı'nda buldum kendimi O gün bu gün Öldürdüğüm insanların sayısını unuttum Artık öldürmek Bir çobanın her akşam oyunlarını sayması gibi... Ama öyle bir dünyada birilerinin an okuması gibi bir müezzinin dürmeyi iş sayarak ürmesi gerek... Çanakkale - Arıburnu Diyarbekir – Bitlis derken İzmir Merkez Komutanı tayin edildim Yunan'a karşı teşkilâtlanıp direnmeyi denedim Çıkarttım osmanlı üniformasını sırtımdan Pis bir paçavradan sayıp yaktım... Hasılı vel kelam Daha nice badireden atlayıp geldik buraya Cem-i bedenimde kavga izleri Canalıcı benden korkar Unuttum kaç kelle kopartmışım kulak kesmişim - avurt dilmişim Kar' Üseyin dedikleri kim Korkudan dağlara kaçan Bir zavallı pislik - bir garip sıçan Ki nice Kar' Üseyinleri haritadan silmişim İndirin içinizden kaygı yükünü gerisi benim işim... |
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-13
O günü yaşayanlar anlatırlar ki Atlılar göründü Belce yolunda Uzaktan izlediler Gelen Arif Bey ve birkaç adamı Köyün ortasına topladı köylüleri Kar' Üseyin nerde dedi Dediler bilmiyoruz beyim Bir an düşündü Bıyığını burdu / durdu Dedi Tez'de Çatallı'da Dağdan inen eşkiyayı çeteme kattım kimsenin canını almadım Duymuşsunuzdur Dağdan inmeyenin damını yaktım Korkudan- ürküden değil elbet Bilekse bilek - Yürekse yürek Ama memleket işgâl altında Bana asker gerek... Üseyin'in anası kim / burda mı Burda dediler Siz köyün ileri gelenleri Sen / Hacı Ahmet Ağa Bir de sen Hasan Hoca Eğer Kar' Üseyin bura gelmezse yakarım Karacalar Köyünü Bunu koyun aklınıza Ayrıca / kendisi arkadaşımdır hanesinde ekmek yedim zamanında hatır vardır Selamımı söyleyin / gelsin konuşak Ulaklar ulaşıp haber iletti Maviyle sarı arası Karayla ak arası Gök ve toprak arası Sustu Kar' Üseyin / sustu yel Arif Bey söylüyor ki Gelsin teslim olsun hele Bildirin avanesine bize katılsın / bağışlayalım Altlarına atları Bellerine pusatlarıyla gelsinler Vakit kurtuluş vaktidir Varın selam edin Kar' Üseyin'e kardaşı Mustafa'ya omuzdaşı Dursun'a - ötekilere... Çetecek teslim olup katılsınlar bize Düşmana birlikte dalalım Yol tepip- yoldaş kılalım Varım selam eylen Kar' Üseyin'e Kel Mustafa dedi ki inanma Ağa Kancıklayıp pusu kurdular sana Kimseler gelemez bilmediği dağa Varalım gitmeyelim / eyvallah etmeyelim Kar' Üseyin dedi yalan değildir Arif Bey yiğittir- yılan değildir Kalsa / ne zamana kadar Gün olur gelip bulurlar Varalım teslim olalım Orduya katılalım Şu meslekten kurtulalım... Karacalar Köyü'nün orta yerinde Köprünün yanında- duvar dibinde Gözlüyor kalabalık / suskun meraklı yamaçtan inen karartıları Havada yalnızca uçuşan güz yapraklarının hazin hışırtıları Gözleri eğik Yüzünde zorlama / dehşetli bir ifade Adımları kaldırdıkça tedirgin yere bastıkça kuvvetli En önde yürüyen yorgun bir dev alabilesiye heybetli O günü yaşayanlar anlatırlar ki Muhtarın evinde döşek serildi Oturup hoş beş ettiler Cephelerden konuşuldu Yenilgilerden Kuva-i Milliye'den söze girdi Arif Bey Mustafa Kemal'i anlattı Memleket işgâl altında Neyin nasıl olacağını Umut var mıdır dediler Dedi hem de dağlar kadar Beni dinle Kar' Üseyin Kurtuluş vaktidir gayri Beş yüz atlı topladık iki yüz yaya Ve dahi dağlardan çığ gibi adam bizim orduya katılmakta Ki şimdi sıra sizdedir Sicilin kabarıkmış / öyle söylendi Memleket kurtulacak sen olmasan da O vakit hiç şansın yok Yedi düvele baş gelen Kuva-i Milliye ordusuna Yol tepip yoldaş olalım Mavzer sıkıp at sürelim Gâvurdan hesap soralım Omzuna rütbe verelim Bize katıl Kar' Üseyin Benden sana söylemesi Dök- düşün- akıl yürüt Var git konuş kardaşınla- kızanınla Bana hemen cevap getir Kel Mustafa işmar etti Kar' Üseyin'e Maviyle sarı arası Karayla gök arası Çıktılar genişleyip daraldı daralıp genişledi gök ve toprak arası Ne poyrazda esen pohur kokusu Ne ardıcın başında öten bülbül Ne gök mavi ne taş sert Nedensiz bir daralma Garip bir sıkılcım... Kel Mustafa dedi ki / inanma Ağa Del' Arif'in gözünde hiçbir gözde görmediğim bir garip ışık Nice katiller gördüm böyle bakanı yoktu Yalakları idam sehpası Karası kandil isi Zifiri *******den zindanlardan bin beter Kalbur kalbur açılmış Herif sanki Ezrailin kendisi Sustu Kar' Üseyin Bir tütün sardı usulca Çömeldi / sırtını dayadı kayaya Kara kara - bel bel baktı uzaklara Horan düzlüğüne- Karacalara Baktı melul melul Emir Dağına Ben Arif Bey'i bilirim Bir zaman geldiydi buraya Emanet ettiydi bizim civarı köyleri- dağları- insanları Erkek adamdı namı var Hiç unutmam o zaman -Buralar sana emanet- demiştir Delidir - bellidir ama tükürüp yaladığı görülmemiştir... Kel Mustafa acı acı bakındı Yüzünde kekre bir gülüş Hani Göğüs Yayla'da bir akşam beygir soluklayıp - ekmek yediydik Ardıcın dibinde dediydin bana -İnsanoğlu çiy süt emmiş güvenme ben dahi olsam- Hani Tekne Çukurunda şaşırtıp zaptiyeyi kayanın dibinde duldalanırken aynı lafı gene tekrar ettiydin Aman ağam kadan alam güvenme Arif Bey'e Aah Mıstafa bahtı kara kardaşım Senin aklın üçe- beşe ermiyor Memleket paypança ediliyor Dağlar eşkıya tarlası / asker kaçağı Milletin canı burnunda Devlet yok- yokluk içinde Askeri mi var ki ileri sürsün Var mı üstümüze mavzer sıkmakta Biz gibi yiğidi niye öldürsün... Sürmez eşkiyalık bir ömür boyu Bir gün bu inişin yokuşu olur At atı basarmış yiğit yiğidi Korktu sanma sakın beni tanırsın Çoluk çocuk büyür dağda- bayırda yıl yıla devrilir gider Bir gün çıkıp gelirler El mi yaman- bey mi yaman kardaşım Alî Osmanlıyı dahi yendiler Konuştular Deli bir tedirginlik gibi yel bostan otlarını estirdi Köskenmiş döşeğine Arif Bey kaçıncı kadehi içti Geldiler / Tamam dediler Sordular / bütün çete toplansın mı Olmaz dedi Arif Bey Aziziye'de baskın oldu sanarlar Ayıp olur Aptil Kadir Ağa'ya Yalnız ikiniz gelin Hele varalım yanına Sizleri barıştıralım Oturup yol- yordam konuşalım Tamam dediler Eğerlenen atlarına bindiler Horan yönüne sürdüler... Havada garip bir sıkılcım bir şeyler olacakmış gibi Tarifsiz tedirginlik boy verdi yüreklerde kamış gibi Çeteler kaldı geride Konuşmadılar bir süre Ne berbat bir duyguydu Ağlamak isteyip de ağlayamazmış gibi Atlılar yitti bozkırda Horan'ı atlayınca Aziziye'den yana |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|