![]() |
|
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-14
Bir koyağa pusulanmış Arif Bey'in çeteleri Beklediler çığsilah uzaktan gelenleri Tam da bir bayırdan devrilince öteye Pustukları yerlerden fırladılar Atlıları hakladılar Başlarında Kar' Ahmet Efe Sarsıldı toprak Şöyle bir döndü gök Devrilir gibi oldu Kar'Üseyin'in başına Kaçmayı denese kaçamayacak Havada / pusuda avcı susuşu Mustafa'nın şafaklamış gözleri dokunsan ağlayacak Sanki bin yıl sürdü kancık suskunluk Ne ağacın yeşili / ne taşın sertliği Ne dikenin batışı / ne kuşların ötüşü Çörtüğün Fakı / Köçeklerin Tahir Bacının Aptil ve ötekileri... Emriniz Komutanım dedi Kar' Ahmet Arif Bey ansızın değişti Bir azrail kesildi atının üzerinde Farklılaştı atlıların ara yerinde Sesi patladı Yakalayın şunları alaşağı edin atlarından Bağlayın kollarını.... Urganlarla bağlanırken elleri Kel Mustafa küfretti Kar' Üseyin Helal olsun sana beylik - ağalık Saldığın nam helâl olsun Sözünün eriymişsin Arif Bey dedi Arif Bey kükredi Ben size vergi mi toplayın Adam mı soyun dedim Köp'oğlu köpekler dedi Tutsaklar yaya / müfreze atlı nadastan nadasa yürüdüler Ekizce'li Bekir Çavuş yaklaştı Arif Bey'e Dedi ki komutanım İzin ver şuna bir dokunayım Silahını doğrulttu Arif Bey kolunu tuttu Attırma kafamın tasını Gösteririm ananın nemben nesini Bekir Çavuş korkarak kesti sesini Sövdü Kel Mustafa / bağırdı Ulan hay avına mı çıktınız Erkeklik buysa eğer Doğrudan kısırak utansın Durdu bir daha sövdü Sağdan soldan- sus- dediler Kar' Üseyin yaylaları düşündü atının üzerinde aktığı kayaları Köprüler geldi aklına karanlık *******de geçtiği Hatçe'si Aklına yaralı yüreğinin şahan gibi uçtuğu Çiğilli Kartal pınarı Ve bütün pınarlar eğilip su içtiği... Kel Mustafa pırtıverdi aradan Bağırdı Kara Ahmet / gitme lan Ekizce'li Hüseyin Çavuş doğrultup bastı tetiğe Düşüp kaldı nadasların içine Sonra ayağa kalktı Beni vurmayın ha dedi ölmem bu yaradan Yüzünde ölüm korkusu Kurşun geçmiş baldırından Arif Bey öfkeden kıpkırmızı kesilmiş Tuu ulan yüzüne rezil- kepaze Eğer ben de bu dilleri sormazsam Şu bıyıklar ayıp olsun Anlatırlar ki Ekizceli Bekir Çavuş Arif Bey'e yaklaştı Eğer vurmasa idim Keloğlan kaçacaktı Arif Bey konuşmadı Bir süre öyle gittiler Ne gök maviydi / ne toprak sarı Ne taş sert Aman ha beyim dedi Hüseyin Çavuş Bunları öldürmez de katarsanız orduya Bir yerlerde denk getirip punduna sizi vururlar Çünkü kan içmektir bunların işi Vazifem sayarak ben size deyim Aman ha Beyim... Beş yüz atlının önünde Rahvan atının üstünde Yarbay Arif Bey yüzü dörtnal asabi Yedlerinde urganlara bağlı ganimetleri Ahali sokaklara döküldü Bin bir ayak bir ayağa derildi Suvermez köprüsüne varmadan Kuva-i Milliye'nin avlusuna girildi Çözüldü elleri tutsakların içeri buyurun denildi İlkin Kar' Üseyin yürüdü Söylenir ki üç beş basamak çıktı merdivenleri Tek kuruşun attı Arif Bey Kar' Üseyin kara bir dağ Devrildi... Kel Mustafa şaşkınlığın tam ortasında O da tek bir kurşunla serildi basamaklara Taş kesildi kalabalık Ayakları yalın - giyneği yırtık Kalbura dönmüş gözleri Yıkık suratları sarı Havada uçuşan gazellerin hazin hışırtıları... Derler ki Esti kaba boyra yeller Taşıdı yelkovan dikenleri ölüm haberlerini Deli Arif denen yarbay Kar' Üseyin çetesinin noktaladı kaderini Sevinenler sevindi / üzülenler üzüldü Sevinci- üzüntüyü artık unutmuş olanlar yalnızca merak etti Arif Bey cesetleri kaldırın dedi Şu mermer direklere sarın Gavurlar işgal etmiş vatanı Zay olmuş cephelerde onca insanın canı Bir yandan düşman talanlar Bir de böyle asalaklar yağmalar Sarın ki direklere ibret-i alem olsun Yetim hakkı yiyenlerden bir gün bir soran bulunur desinler Dağlarda dolaşanlar duyup bilsinler El mi yaman bey mi yaman görsünler... Pusatları- mermileri yeniden kuşatıldı Mermer direklere asıldı cesetleri Dağları aştı ölüm haberleri Varıp Karacalar'a ulaştı Düştü Üğü Kayasına top atılmışça Ürktü çeteleri baskın olmuşça Atına binen sıvıştı her biri başka bir yana can korkusuyla Bir deli yel kaldı karargâhında Hatçe'nin iri ela gözleri ansızın açılan körün şaşkınlığında Anlatılmaz bir duyguyla Baktı ilk kez görür gibi Uzaklara / bulutlara / dağlara Yaban kalıverdi her şeyin ortasında Belkız'ı bastı bağrına öbür elinde bohçası Yalın ayak düştü yola Ne gök maviydi Ne yollar tozlu Ne taş sert Dağ demedi taş demedi Dere tepe düz eyledi Yürüye yürüye ağladı Ağlaya ağlaya yürüdü Ve neden ağladığını Kendisi de bilemedi Gün çoktan devrilmiş gece inmişti Karanlık yarlardan aştı Kesekli tarlalardan geçti Gül bedeni ter içinde Suvermez Köyüne ulaştı Yeni bir yaşama kaçarcasına daldı içeri kapıdan Filik Kadın ağıt- figan Sarılıp sarmaştılar / ağlaştılar... |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-15
Bayat'ın kelleri bize bey oldu Arif Bey oldu Kar' Üseyin türküsünün,Geynik (Genlik) ky'de kalan tek dizesi Devresi gün ana- kız yola düştüler Dere- tepe Aziziye'ye ulaştılar Kuva-i Milliye karargâhının avlusunda direklere sarılmış ölüler Sövdü Filik Kadın ağız dolusu Sonra suç işlemiş gibi sustu Baktı yan gözle Hatçe Av olmuş avcısına kurban nasıl bakarsa Midesi karıştı / nutku tutuldu Bir böğürme geldi içinde Yumdu gözlerini kustu Meram anlatıp kapıcılara vardılar Aptil Kadir Ağaya Ağa tanıyıp Filik Kadını Sanki bütün gövdesiyle haykırdı Gözün aydın bire Kadın Aldı Filik Suvermez yolunu aştık da geldik Çileyi kahırı saydık da geldik Eşkıya zulmünü en çok biz çektik Dediler Aptil Ağa vurmuş zalimi Vuran ellerini öpmeğe geldik Aldı Aptil Ağa Ben vurmadım Filik Kadın Vuran Yarbayım Arif Bey Yiğitlik hususunda az gelir ne söylesen Şu oturan kendisidir Onun ellerini öp öpeceksen Eğildi Filik Kadın yerle bir oldu Uzandı tutmak için ellerini Arif Bey izin vermedi -Bu bizim işimiz valide- dedi Hatçe sırık gibi dikilekaldı Gözgöze geldiler bir an Arif Bey'in bakışları kocaman bir çift pencereydi Toz- kül- kan- ter- gözyaşı Ve ateş çiçekleri / yalımlar içinde Öyle bir dünya ki soğan doğrarcasına kelle koparılan Arif Bey'in bakışları Belki bir yerlerinde küçük bir çocuk Seçmediği bir yazgıya ağlayan Arif Bey'in gözlerine baktı bir ceylan Usulca indirdi kirpiklerini Nutku tutulmuş gibi dikilekaldı Öpmedi ellerini... Görenler anlatır ki Şimdiki İnkılâp Okulu'nun kapısında Kara Hüseyin ve Kel Mustafa'nın mermer direklerde sallandı cesetleri Günlerce hiç kimse yanaşamadı Her gün biraz daha şişip biraz daha koktular Öyle bir koku ki geçilmedi yanından Köylerden yılkı yılkı insanlar geldi Çoluk çocuk uzaklardan baktılar Bir hafta- on gün sonra ağzı burnu sarılı bazı adamlar aldılar mevtaları Şimdi kimse bilmez nerede mezarları Geride bir Hatçe kaldı dağlanmış goncaları Bir yaşam tiksinmek üzere herkesten Ve bitmeyen soruları olmadık zamanlarda aklına gelen Başka insan yok mu idi / neden ben... Burası Emir Dağı'dır Yaylaları- koyakları köylerinin sokakları türkü bağıdır Viranbağ gönüller avaza geldi miydi Her taşına söz düşürüp can verir Adı bilinmez ozanlar haykırır kıraçlara yaralarını Yürekler söze kan verir Bin yıllardan bu yana kovgun düşenin Ağıdı türküsüne karışır gider Nice Kar' Üseyin ve nice Hatçe Ve nice Arif Bey yaşar iç içe Ölüm bile ayıramaz onları Söylenir öyküleri bozkır *******inde Oturur dam dibine bin yıllardan acısını taşıyan gözleriyle Suvermez Köyü'nden ağıtçı kadın Tüvel Bir ağıt yakar Kar' Üseyin'e Hem ağlar - hem de söyler Zamanda söz uçurur yel... Gar' Üseyin mavzerini yağlıyo Hatçe Gelin siğim siğim ağlıyo Mavzerin gurşunu dağı deliyo Aman Filik Abam ar demedim mi Yanımda Keloğlan var demedim mi Afıyon damını yardım da kaçtım Suvermez yoluna sar'altın saçtım Üç yüz atlıyınan kız aldım kaçtım Aman Yeşil Hatçe'm gör neler oldu Seni saran kollar sarardı soldu Üseyin topçu da, Durmuş borucu Kel Çavuş da attığını vurucu Güllü Gelin sağlam tutsun orucu Petiri Petiri aslan Petiri Malzemeyi Dişkaya'ya getiri Heybetl'olur Aziziye'nin yılanı Ben bilirim ardımızdan geleni Yar elinden çektiğim elemi Uyan Hatçe'm uyan gör neler oldu Bizleri vurduran Arif Bey oldu Benim atım ağır iner inişten Ayağının nalı dökme gümüşten Kirp'oğlu'nun Hasan benim eniştem Aman Arif Bey'im ağlatma beni Mermer direklere bağlatma beni Kayıştandır Arif Bey'in kuşağı Kurbanlık gidiyo Mustuk Uşağı İkisi de domdom yedi fişeği Aman Hatçe'm aman ar demedin mi Yanımda Mıstafa var demedim mi Yağmurunan yağdım- yelinen estim Belce'yi aşınca umudu kestim Arif Bey idi de şu benim dostum Aman Arif Bey öldürme beni Mermer direklere sardırma beni Arif Bey geliyor bakın kastine Selam verir yarenine dostuna Afıyon'u tapulamış üstüne Uyan Hatçe'm uyan gör neler oldu Bayat'ın kelleri bize bey oldu Arif Bey oldu İndi de kalkmıyo dumanı Nedir eller ayrılığın zamanı Zalım Aptil hiç bilmiyo amanı Aman Arif Bey'im ağlatma beni Mermer direklere bağlatma beni Başına bürünür karalı erbi Mektebin önünde eyledik harbi Teslim olmasaydım var mıdı cerbi Aman Arif Bey'im öldürme beni Dondurma taşına sardıma beni Dişkaya'da kaldı kuzu kebabım Kirp'oğluynan Hac'Ahmet zerim zebebim Kar' Ahmet Efe de benim ahbabım Aman beyim aman kanım al akar Filiğ'in Hatçe'si yoluma bakar Kır Alan'dan çıktım atım kişnedi Üğü taşı derler bize düşmedi Astığım kebaplar dalda pişmedi Aman Yeşil Hatçe'm gör neler oldu Seni saran kollar sarardı soldu Üğü kaya yeğin olur ekini Yelebiyo Mıstafa'nın kekili Müfrezeler gelir basarlar bizi keserler bizi Aman Filik Aba'm ar demedim mi Yanımda Kel Oğlan var demedim mi Manasar'da sürüsünün bir ucu Keloğlan topçu da Durmuş borucu Kar' Üseyin attığını vurucu Uyan Hatçe'm uyan gör neler oldu Bayat'ın kelleri bize bey oldu Arif Bey oldu Keloğlan'da atar atar vuramaz Mustafa da dumanından duramaz Haydi gardaş bu yurt bize yaramaz Mustafa Mıstafa ille Üseyin Eliminen kime küseyim Gölcük Yaylasında dört kaçak gezer Dördünün omzunda var beşli mavzer Anamdan evveli Hatçe Kız gezer Aman Arif Beyim öldürme beni Dondurma taşına sardırma beni Elinde kekliği kayadan iner Karacalar Evi yaylaya konar Yiğidin yurduna boz kartal döner Çalağan konar Evvel usluydum sonradan azdım Gölcük yaylasında devriye gezdim |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-16
Arif Bey bir süre sonra Afyon'a geldi. 23. tümen komutanı Albay Ömer Lütfi Bey'le işbirliği yapıp, birliklerini tümen karargahının bulunduğu Erkmen'e yerleştirdi. Arif Bey'in Afyon'a geldiği günlerde başkanlığını liva muhasebecisi Reşit Bey'in yaptığı Reddi İlhak Cemiyeti faaliyet halindedir. Afyon'un vatansever evlatları iki değerli komutanla fevkalade işbirliği gerçekleştirdiler. Arif Bey'in milisleri şimdiki Kasım Paşa İlkokulu'nun bulunduğu belediye gazhanesindeki İngiliz İşgâl Kuvvetlerinin cephaneliğindeki silah ve cephaneleri bir gece baskını ile Erkmen'e kaçırdılar... İplikçioğlu, Niyazi, a.g.y., sf..92 Yabancı çizme nalçalında Çiğnendi şehirlerin sokakları Haritalar serildi masalara paylaşıldı ülkenin dağları- ovaları Ve kan göletlerine basa basa yürüdü işgâlciler Ölümcül bir suskunlukta taşlaştı her şey Tarlada karasaban - ovada inek - dağda çoban Sustu keklik / keder sardı şafakları Ve ansızın kıpırdandı yerinden öldü diye terk edilen yaralı Yükseldi bir yerlerden direniş bayrakları Afyonkarahisar'da İzzet Efendizade - İsmail Şükrü Hoca Kuvveti kağıt üzerinde 23.fıkra kumandanı Yarbay Ömer Lütfi Bey’e başvurdu Şehir işgâl edilirken böyle eli bağlı beklemek olmaz Satılmış bir devlete rağmen çoluk- çocuk- ırz- namus- vatan kalacak mı düşmanın ayakları altında Buna ne can dayanır- ne yürek Devletin vaziyeti böyleyken Millet müdafaa edecektir hakkını Kuva-i Milliye'yi kurmak gerekli hasılı Böyle başladı Afyon'da Çelik Alay Müfrezesi'nin kuruluşu Kumandan Şükrü Hoca Bölük komutanları Dünya Savaşından dönen gencecik teğmenlerdi Naipzade Vasıf'ın Ahmet / Hamuloğlu Safter Üsteğmen Şükrü ve Teğmen Nasih Beyler Köylerden gönüllüler bulundu İlipınar önünde gizli talimgâh kuruldu... Kitaplarda Söylenir ki: Bu ana kadar çalışan cemiyetin adı Reddi İlhak Cemiyeti idi. Bir gün Arif Bey memleket halkını İmaret Camiine topladı 'Bundan sonra çok gayretler sarf edeceğiz, bu işi başaracağız, onun için yeniden Müdafaa-yı Hukuk Emniyeti namıyla bir cemiyet teşkil edeceğiz' dedi ve halkın reyine başvurdu. Bu Cemiyetin reisi Koçzade Şükrü Bey'i, Gümüşzade Bekir Efendi'yi, Tunçzade Ali Bey'i aza olarak halk ittifakıyla seçti. Böylece bu cemiyet Afyon'da teşekkül etmiş oldu.* Bundan sonra dağlarda dolaşan, mütemadiyen mücadele eden bir takım kabadayıları birbirleri ile barıştırarak adamları ile birlikte cepheye sevk ettik. Bunlardan Emirdağları'na sığınan Balcamlı Yusuf, Çukurcalı İbrahim vardı. Onlara haber gönde-rip, hep birlikte cepheye gidileceğini, aksi takdirde kendilerinin üzerine asker sevk edilerek Yunan'dan evvel kendilerinin kökü kazınacağına dair haber gönderdik. Akın akın ellişer yüzer atlı süvarilerle gelmeye başladılar.** * Sarıkoyuncu, Ali(Doç.Dr) Milli Mücadelede afyon Müftüsü Hüseyin (Bıyık) Efendi, 3. Afyonkarahisar Araştırmaları sempozyumu, Afyon Belediyesi Yayınları, 1994 Afyon, sf.76 ** Sarıkoyuncu (a.g.y.) sf. 77 Karaman Mahallesinde Belediye Gazhanesinde İngiliz kuvvetlerinin silah- cephane deposu Nöbetçiler İngiliz ordusuna mensup Hintli askerler Günlerce izlendiler çevre evlerden Yedikleri yemek içtikleri su Ne zaman nöbet değişir nerde yatarlar Kalk borusu- yat borusu An be an komutanlara bildirildiler Her şey hazırlanmıştı önceden Mevsim güz Müfrezeler pusulanmış tam yatsı sıraları Yanık bir ezan duyuldu minareden İşgâl edilmiş bir ülkede her şeyden emindi Hintli Askerler Nöbeti- koğuşu terk ettiler Her vakit olduğu gibi abdest aldılar Toplanıp namaza durdular O saat evlerin arasından Sağnak gibi yağdı müfrezeler Çelik Alay'dan- Karakeçili’den derlenmiş sayısız kavgada denenmiş işini bilir adamlar Hintli askerleri kıskıvrak yakaladılar sımsıkı bağladılar Anında boşaltıldı cephanelik Taşındı Erkmen'e Kuva-i Milliye Karargâhına Bu sırada Afyon Mutasarrıfı olarak görev yapan Mahmut Mahir İstanbul Hükümeti’nin mutemet adamı olarak olup- biteni İstanbul'a jurnal etmekte ve bütün gücü ile Milli Direnişi batırmağa çalışmaktadır. Reddi İlhak Cemiyeti Tahrirat Müdürü Alaaddin Çelebi'yi görevlen-direrek, mutasarrıfın hareketlerini kontrol altına aldılar. Alaaddin Çelebi bütün gizli yazışmaları Kuva-i Milliye-cilere bildirmekteydi. Posta Telgraf Müdürü Hadi bey'de Milli Teşkilat emrinde canla başla çalışmaktadır. Mahmut Mahir iyice zararlı olmaya başlayınca Arif bey hemen harekete geçerek Mutasarrıfın Mecidiye Mahallesindeki konağına bir baskın düzenledi. Erkmen Kestaneliğinde gece Cıbır kalmış ağaçların arasında ay dökülüyor Binlerce çentik açarcasına binlerce bıçağıyla Çentiyor bedenleri insafsız ayaz Bir zemheri soluğu üfleyen poyraz yaprakları sürüklüyor... Oturmuş kayanın kuytusuna Olanca heybetiyle Yarbay Arif Bey Deminden beri cigara tüttürüyor Toprak kadar kıpırtısız taş kadar suskun Ve her an her şeye hazır çığsilah donanmış Karakeçili Askerleri Aralarında ak köyneği - gecelik takkesiyle Yalın ayak / kıllı bacakları çıplak Sakalları titreyerek yalvaran bir zavallı hortlak Afyon Mutasarrıfı Mahmut Mahir Ben ettim sen eyleme Yüce Yarbayım Biliyorum sabit cümle suçlarım Çoluğuma çocuğuma bağışlayın beni asmayın Bir yol bağlıyım devlete Döneklik etseydim asarlardı Gürleyiverdi Arif Bey Konuşma ulan soytarı Malumumuz/ senin canın bizden tatlı Konağın – hizmetkarların - saltanatın yağcıların ve dahi kıç yıkayıcıların Oysa binlercesi can verdi aç yetimler bırakarak nice vatan evlatları Binlerce Mahmut Mahir eder bıyığının tek kılları Malumumuz senin canın bizden tatlı Ki kapısında it olduğun Padişah Sayısız insanıyla dağıyla- ovasıyla koca memleketi sattı Şimdi sen gavur uşaklarının çanak yalayıcısı Söyle kırk katır mı dilersin kırk satır mı.... Amanın Beyim diye inledi Mahmut Mahir Kurbanınız olam ağalar dedi Ak köyneğinin içinde zavallı bir hortlak gibi titredi Arif Bey daha bir gürledi Tövbeye gelsen tövben nafile Şahadet eylesen hak kabul etmez Ölümlerden ölüm beğen ya kâfir dedi Arka sıralardan birkaç asker dudaklarını ısırarak saklı saklı gülümsedi.... Ertesi gün Afyon'da Mahmut Mahir imzasıyla Kuva-i Milliyeci İkaz gazetesinde iri- kara puntolarla bir başlık İSTİĞFAR-I ZÜNUN Altında hata ettiğini anlatıyordu Yalvar- yakar olarak dosta- düşmana Ve Kuva-i Milliye aleyhine çalışmayacağını/ asla yeminle şartla* Mahmut Mahir Bey: 1334 Ekim (M.1918 Ekim) ayında atanan Mahmut Mahir Bey, bir sene kadar mutasarrıflık etmiştir. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar İzmir'e çıkmış ve kurtuluş savaşımız başlamıştır. Milli Kurtuluş çalışmalarını padişaha sadakati yönünden engellemek istemiş ve bu konuda jurnaller yazmaya başlamış ise de mektubcu (tahrirat müdürü) Alaaddin Çelebi Bey tarafından aldatılarak yazışmaları kontrol altına alınmıştır. Sonunda Fransız kuryesinden faydalanmaya başlayınca bir gece evinden alınarak Antalya yolu ile İstanbul'a gönderilmiş ve böylece Osmanlı yönetimi son bulmuştur (1919 yılı son günlerinde) . Günçer, Süleyman, Afyon ili Tarihi-2, Afyon, 99 * Mutasarrıf işgâl yıllarında Yunanlıların tarafını tutmuş, onlarla birlikte hareket etmişti. Aygen, Mehmet S.(Dr): Sarılık, Ahmet; Tunca, A. Büyük Zafere Doğru, Türkeli Yayınları Afyon 1984, sf.7 Şimdi o yerlerde anlatılır ki Bin beş yüz kişilik müfreze Çapak Çayı kıyısında talim eden İngiliz askerini görmezden gelip Baştan aşağı silahlı Atlarının üzerinden heykel azametiyle Boş bir şehre girer gibi Afyon'a girdi En öndeki Arif Bey'di Ve askerin yanı sıra Birer dönüm aralıkla at süren Arif Bey'in haber salıp getirttiği büyük kavgaların kahramanları namlı subaylar idi Şerif Bey Götü Kayışlı Osman ve diğerleri Duruşları- bakışları insanı ürperten örfi adamlar idi hey gidi / hey hey gidi Afyon sokaklarını inleterek at nallarıyla vardılar Vali Konağına Arif Bey’in elinden ruhunu teslim etti dört İngiliz askeri Göndere Türk Bayrağı çekildi Ertesi gün İngilizler şehri terk etti... Şimdi o yerlerde anlatılır ki Bayat'taki Eğrili Tepe'nin adı Şimdi Arif Bey kayasıdır Adamın yiğidine deli derler Deli Arif yiğitlerin hasıdır Bazan Yapıldak’tan yaya geçmiştir Bazan altında bir at talakasıdır Bağ yeri dağıtmış Bayat'ın yoksuluna Hay avına çıkar olmadık zamanlarda Hacı Musa Oğullarından zebellah bir kişi/ öyle gür Say ki gürgen yarmasıdır Afyon Merkez Karakolu karşısında Arif Bey'in köşkü vardır Burada ehl-i iyali barınır Çanakkale Harbinden malul kardeşi Ve Ömer Lütfi Paşa'nın Ferik Hatun ilk zevcesi İkinci Hatunu Diyarbekir'li Zeynep derler ki Ermeni kırmasıdır Bir bakarsın bindirmiş avratları atlara Kendi savunmalarını yapsınlar diye Ilgar etmişler dağlara mermi yakarlar Hedefi bağrından vuran hatunlar sanki doğuştan talimli Hey gidi / hey hey gidi... |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-17
Hava sancılı mavi Poyraz ağudan acı Erkmen Kayalarına duldalanmış Bir grup yoldaş tütün içiyor Hey gidi diyor / hey gidi Bayat Köyünden Amancı Şu ayazın derdine bak Ya o Arap Çölleri Hey gidi Şam günleri Bizim asker esir idi Dört kat telin ötesinde Biz bir avuç Türk Askeri açlıktan ölmek üzere Ben hastayım ağzım - yüzüm bir avuç Elimizden gelse biz de kaçardık Ama kum İngiliz'den daha kafir sam yelinde dalga dalga Böylesine Cehennem çöl Arif Bey dedi ki kahraman arkadaşlar şimdi biz İngiliz askeriyle harp edeceğiz Ya bu telleri deleceğiz Ve yahut öleceğiz Çok işler başardınız Cehennemler yaşadınız dağlandınız bilirim Bilirim kalmadı dermanınız Yalnız tel örgü ardında kalanlar kan bir kardaşlarınız Şimdi gelmek istemeyene Hasta- sökele yok diyecek lafımız Çünkü siz yapacak her yiğitliği yaptınız Gelenler gelsin Şu İngiliz gavuruna ders verek Gönülsüz kavga olmaz bize gönüllü gerek Hastaya- sökele gücü yetmeyene ne diyek dedi İlkin bir sessizlik çöktü Asker birbirini heyikledi Bazısı ayrıldı çekildi bazısı kaldı Ölümün hududu teller Azıcık asker Biliyorduk aşılmazdı Ben ki tanırım Arif Bey'i Öleceğimi bile bile kavgada gitmedim ayrılanların yanına Ardından bize gerek / size ne gerek deyip Aldı gidenlerin silahlarını Sonra da bize dönüp dedi ki Çölün ortasında- kafir elinde Silah arkadaşını esir bırakan zinhar vatan haini Şu ayrılanların katli vaciptir Günahı- vebali benim boynuma paklayın hepsini Yine bir ölümden dönmenin şaşırtan korkusuyla yüreklerimizi yokladı Sonra omuzlayıp utandırmazı ayrılanları pakladık Yüzde yüz öleceğimize inanıp Saldırdık İngilizin üstüne Gün mü geçti- ay mı- yıl mı Kavga bittiğinde kan içindeydik Yerde kafir ölüleri / vakit ne idi unuttum Ve içerden esir asker üstümüze sökün etti Aylarca yıkanmamaktan bitten- uyuzdan kurumuş Dayanılmaz korkulara sarıldılar boynumuza Orda duydum şu insan ne kadar pis kokuyor ki Leşten- boktan milyon beter hey gidi oğlu - hey gidi Hava sancılı mavi / Poyraz ağudan acı Erkmen Kayalıklarında Bir grup Kuva-i Milliyeci bir zamanlar tütün içti hey gidi... ………………………………………………………………………………. Bozkır'ın içinde toplar atıldı Şiddetinden aylar günler tutuldu Arif Bey'i anlatan bir türkünün Geynik Köyünde bulunmuş iki dizesi.. İşgâlci çizmeleri çiğnerken Çobanların kaval kanattığı dağları Başka ordular yürürken kendi şarkılarıyla kuşatıp türküler vatanı bozkırları yeşiline yas üşümüş ovaları Viran hanelerde un uçar- kepek kaçar iken Analar gözyaşı pınarı / gelinler dul Ölüm pusuya düşürmüş iskeleti kalmış çocukları Koca ülke naçar iken Ve öldü sanılan Ağır ağır yerinden kalkar iken Kara sakallarını kana bulayıp Kuduz yobazlar uludu kardeş kanına susamış Din elden gidiyor İşbirliği yapıp Yunanla- İngilizle Cihat eylediler Kuva-i Milliye'ye Ve dağlarda dolaşan asker kaçaklarından toplayıp en azmanlarını Kin şarabı içirdiler kan ile katıp Din- iman renklerine boyandılar / ayaklandılar Karakeçili Milli Alayı neferleri Başlarında Yarbay Arif Bey Konya Yangınına at sür ettiler Namları ulaştı onlardan önce Bir kez daha ateşlerde yürüdüler Alaaddin Camii’nin duvarlarında o zamandan kaldı kurşun izleri Söylenir ki Hürriyet ve İtilaf Fıkra Başkanı sözüm ona din adamı Zeynel Abidin Hoca İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı Sait Molla çekerek başı boş güruhun başını Cehenneme çevirdiler Konya'nın - Bozkır'ın sokaklarını Fırtınalı- boralı günlerde Sait Molla İngiliz Ajanı Rahip Frev'e mektuplar gönderip yardım dilendi Sonra çıkıp ortalığa din elden gidiyor- dedi Kürtoğlu Musa Bademli'li Hacı Halil ve Güzel Çavuş Namlarıyla bilinen birkaç çapulcubaşı Yalan ve hiyle ile yallanarak Bin kadar köylüyü ayaklandırarak bastılar Bozkır Askerlik Şubesini cephaneye el koydular Seydişehir üzerinden gelen askeri pusulayıp bozguna uğrattılar Ayaklanmanın başlaması 1919'un 26 Eylül'ü idi Ve bağışlanma sözü alıp 4 Ekim'de hareketten vazgeçildi Gene de ortalık kıvılcım bekleyen barut fıçısı gibiydi Yeni bir ayaklanmaya önlem olarak Sivas’taki Heyet-i Temsiliyeden bazı birlikler Ve Karakeçili Müfrezesi Mahal'e gönderildi Ve telaşa düşen Zeynel Abidin Yeniden ayaklanıp adamlarıyla bastı Bozkır'ı Tarih 20 Ekim 1919 idi Kuva-i Milliyeye meydan okuyup askeri birliklerin çekilmesini istedi İlk birlikler yenildi Zeynel Abidin güçlerine Ve sardı ortalığı Yarbay Arif'in dehşeti İsyanı kanla bastırdı Nice yangınlardan yanmadan geçmiş Karakeçili Müfrezesi Söylenir ki Karınca ocağını çiğnercesine ezerek yürüdüler önlerine geleni Arif Bey açınca zindanın kapısını Korkudan titrer buldu Bozkır Kaymakamı’nı Tevatür yağma yapıldı derler Nerede kasalak köşkler Bordo kapılı ev varsa Altını - ziyneti toplandı... Tellallar bağırtıp sokaklarda isyancı başıların kelleri istendi Bir çuvala sarılı getirip koydular elebaşılarının kellelerini Sonra da kurşun dizildiler ödül beklerken Hep biri bir ölümdü boşalan Arif Bey'in mavzerinden... Derler ki isyancılara zayıf davranan zavallı Kaymakam Cevap veremeyip Yarbay'ın çetrefil sorularına yeyiverdi kurşunu alnı çatına Sokaklarda kan yürüdü sel gibi Bundan yüzyıllar önce buralarda ayaklanan dağlar delisi Süleyman Yeniden dirildi fakat vatanını satanların uşağı olarak Ve kanı kanla yudular Mezbaha gibiydi sokaklar An oldu kesildi kıpırtılar Başı kesilecek gibi ürpererek esti rüzgâr... Arif Beyin adamlarından biri girdi varsıl bir haneden içeri Gördü ki ödü kopmuş bir yaşlı kadın ve tir tir titreyen gelini Yükte hafif pahada ağır Altın- ziynet devşirildi Sonra di içeri girdi Bağırmağa bile korkan gelinin soydu giysilerini / Pervasızca ilişti Derler ki Kocakarı ağlayı ağlayı Arif Bey'in karargâhına geldi Hem ağladı - hem söyledi Arif Bey'in başı düştü önüne Olanları kıpkırmızı kızararak dinledi Sonra azametle kalktı yerinden Topladı askeri - sıraya dizdi Döndü Kocakarıya ebe anlattığın kim ise göster dedi Kadın dolaştı kalabalıkta Irz düşmanını gösterdi Arif Bey atının sırtında sular gibi akardı Sular gibi akar iken tek kurşunla av avlardı Vuracağı adama bir tek kurşun sıkardı Kadının gösterdiği adam ayrıldı Arif Bey elini beline saldı Yalvarıp yakarmağa kalmadan kalbine nişan aldı çekti tetiği Sekti kurşun sol döşünün üstünden Bet - beniz kalmamış adama bir şeycikler olmadı İkinci kurşunu sıkmaz bilerek Yüzünde suçukmuş deli bir ifadeyle gülmeğe başladı Komutanım / yetmemiş vadem dedi Arif Bey alevlendi Çıkar ulan sırtındaki cepkeni Gördüler ki tek kurşun tabakasından sekmişti Çabuk defol aramızdan Anan cumaakşamı gün doğurmuş dedi Mütecaviz yüz adım kadar gidince Arif Bey Çingenoğlu'na işaret etti Yaradana sığındı Çingenoğlu elini beline saldı Denkleyip tetiği çaldı Kurşun bir ölüm kuşu Uçtu malum sesiyle burgulanarak Adamın beynini parçaladı İşte böyle bastırıldı Bozkır Ayaklanması |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-18
Arif Bey ve Alayı asayişi berkemal edip Aziziye üzerinden Ankara'ya at ılgarlardı Soğukkuyu Köyünden Kar' Ahmet Efe Heybe heybe altın getirmiş derler Ve diğer askerlerin hiç birine tek penez bile vermemiş Şimdi o yerlerde eskiler Arif Bey Ankara'da askeri tören ummuştu derler umduğunu bulamadı Güya orda söylemiş ünlü sözünü Şu Bolu işi hallolsun Mustafa Kemal' le de hesabımız var Sokakta dörtnal koşan bahar dindiremez yaralı askerin sancısını Dallarda ürkek rüzgâr Bir fayton geçiyor eşkin endişe ümit arası çınlayan nallar Ufukta sapsarı esneyen gün Uzaklardan yankılanan bir örge hırsla inen çekiç sesleri Ankara bekleyiş kesilmiş tepeden tırnağa Gelinlik kıza dönmüş ağaçlar Pervazların arkasında sabırla ağlayanlar Cami kapılarında cephelerden konuşan birkaç ihtiyar... Pencereden dolan kuş seslerini duymuyordu İnce yorgun yüzünde endişe - ümit gözlerinde panter hırsı Ceviz masaya yayılmış kağıtlar Dolmuş sigara tablası 20. Kolordu Kumandan Vekili Albay İsmet Bey Bakışları çıra gibi / süzdü karşısındaki askeri İnce- uzun- yay gibi Ziraat Mektebinde Muhafız Komutanı Gitmeniz gerekiyor ayaklanma mahaline Sabaha hazır olun Şerif Bey Katılın Yarbay Arif'in müfrezesine Bir ateş yaladı yüzünü Şerif Bey'in Emriniz baş üstüne Albayım Lâkin Yarbay Arif Bey'i iyi bilirim Bayılır subayları aşağılamaya Emredin tek başıma gideyim Ya o beni öldürür ya da ben onu Belki birbirine girer müfrezeler de Bir felaket olur böyle zamanda Ya Arif bey gitsin ya ben gideyim Bir an düşündü İsmet Bey Uzunca bir filmi izliyor gibi içine çekildi / gülümsedi Peki Şerif Yalnız desteklensin Arif Senin ağır makinalı takımıyla Baş üstüne Albayım En doğru kararı verdiniz dedi Ölümden kurtulmuş gibi sevindi O sıra açıldı kapı İçeri giren adam Rütbesiz / İri yarı / Pala bıyıklı Yalım saçılıyor bakışlarından son derece yakışıklı Yarbay Deli Arif'ti bu Eldesiz ürküyor insan İsmet Bey tanıştırdı Ve Üsteğmen Şerif bir kez daha sevindi kurtulduğuna Arif Bey belasından Yıl 1920 / 24 Nisan... Geçti dev bir ordu gibi üç yüz atlısıyla Ezdiler sessizliği nallarının altında Görkemleri çınladı Ankara kaldırımlarında Bir umut bıraktılar Gören gözde - duyan kulakta bir zaman yankılanacak olan İstikamet Bolu Tarih / 25 Nisan Bolu'dan Beypazarı’na kadar uzanmış ayaklanıcılar Ankara'dan oralara korkunun soluğunu estirdi rüzgâr Alafranga at nallarının yankısı varmadan daha Beypazarı ahalisi tabanları yağladılar Nallıhan yollarında Varmada Beypazarı’na sinek sinilemez oldu korkudan Bir grup çocuk görüldü Sefil – cılız - ödürgülü At sürdüler üstlerine Çığlık çığlığa kaçtılar / yakalandılar Arif Bey'in karşısında durdular Anaları - babaları kaçmaktan cayıp korka korka yanlarına vardılar Hepsi dokuz- on yaşında salya- sümük ağlaştılar Yerlere kapandı ahali Arif Bey öfkeli Vurun ulan dedi topunun kellesini İşte bu kalabalık Namussuz / vatan haini Çocukların tümü casus Ağladı kalabalık Bunlar çobandır beyim Ne bilsinler casusluğu bu yaşta Hainler dedi Arif Bey Kullandınız çoluk - çocuk demeden Kendi kanınıza karşı açtığınız savaşta Ki madem çoban bunlar / sürüleri nerede Ne dolanıp dururlar çevremizde Yalvarması kalıyor böyle vaziyetlerde çelikten gücümüze boyun eğen herkesin Hey askerler Unutmasın bu günü Beypazarlılar kulaklarını kesin Aldırmayıp çığlıkların acısına Kulak asmayıp başından kaynar sular dökülmüş yalvaran ahaliye Kesildi çocukların kulakları verildi ellerine* |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-19
Bozkırda at koşturan ateş sağnağıydılar Bir öfke seliydiler dalarken Nallıhan'a Şarapneller gibi çakıldı duvarlara mavzer sesleri Çapulcular çil yavrusu / Çarşamba yönüne kaçtılar Korkudan kesilmiş gibi nisan yağmuru Yukarda berrak bir mavi Islak yapraklarda endişe Kuşku pusulanmış her köşe Arif Bey atlılarının gözü tetikte Her an bir hain silahı ölüm kusabilir üzerlerine Ama Arif Bey dediğin bilir bunları Herkesten kuşkulanma vaktidir Kuşku / yağlı urganlarla astırılmalı Böyle bir günde ne demek ayaklanma kanla bastırılmalı Arif Bey bilir bunları Çağırın dedi jandarma komutanını Buradayım komutanım Daha evvelden de tanırdım seni Evet komutanım Sen burada kimin temsilcisin Devletin komutanım Hangi devletin Kuva-i Milliyenin Neden çapulcular barınır mıntıkanda Ve neden direnmedin halkı örgütleyerek Biz azdık komutanım Düşmandan da azız biz Fransızdan- İngilizden Fakat herkese malum Bir karış toprak vermeyiz Sustu bir an / Bağırdı sonra bir yanardağ ağzından fışkıran mağma gibi Vatan hainine sustuğu için Asın ulan şu herifi Susarak yataklık etmekten Muhtemelen teamüden Yalvardı Genç Teğmen Daha bir muraz görmedim / Yeni evliyim Kimseye yataklık etmedim ...................efendim... Yaşlar indi yanağına kurşun taneleri gibi Yanağından damladılar toprağa Yalvarır oldu ahali Kıyma yarbayım Gencecik karısını dul koyma Asın dedi Arif Bey Oracıkta bir ağaca astılar Ağlaya ağlaya sallandı Teğmen Kalabalık / kalakaldı ağlayarak Arif Bey askerleri düşündü Kadınları dul kalan / vatan uğruna düşmüş atını ılgarlarken şehrin dışına Çarşamba sokakları kum Ellerinde padişah fermanları Gericiler bağrışıyor Mustafa Kemal ve Kuva-i Milliyeciler Vatan hayını / cümlesi katlolunmalı Salyalar akıyor ağızlarından Çarşamba Sokaklarında ölüm fetvaları Bolu Askerlik Şube Müdürü meşhur Sekili’li Ahmet Bey ve müfrezesi Çarşamba'da malum Sadık Hoca Efendi ve Hacı Abbas Din - iman uğruna Nutuklar döşediler öfkeden ağlayarak Sonra teslim olmuş ahaliden Bin üç yüz altı doğumlulardan bir müfreze kurdular Nallıhan'dan ateş saçarak gelen Arif bey kasırgasının karşısına sürdüler Çarşamba önünde sipere yattı gencecik elli can Çoğu ne bir daha yerinden kalktı ne kurşun attı Can verdiler Arif Bey'in at nallarında Kim varsa canını kurtaran Bolu'ya kaçtı Muhalif bir silah gibi korkuyu da yüreğinde taşıdı Hacı Abbas ile Hoca Sadık Efendi Bas bas bağırdılar Bolu sokaklarında kum gibi kaynayan asilere Amanın ağalar - amanın beyler Düzenli asker gerekmiş düzenli askere gördük dediler Sesleri yitti aklı gitmiş kalabalıkta Dinletemediler Bolu Elebaşılarından Hamdi Hadiyin oradan dedi Madem ki öyleydi neden Kızdırdınız Çarşamba'da kuvvacılara bunu akıl edemeden on beşinde çocukları Gitti gayri dönmez giden Hadiyin Ümmet-i Muhammet Din - iman uğruna Kimisi yetmişlik eli bastonlu Kimi yeni değmiş on beş yaşına Kalabalık sinek gibi kürnedi Düzce'de yendikleri Yarbay Mehmet Bey'in tümeninden yağmalanan yedi buçukluk dağ topunun toplaştılar başına Lokantacı Kalenderoğlu Ahmet elebaşıları Aldılar dağ topunu vurdular yola Bir hay-ı huy ile inledi yer - gök Haykırmaktan hırslarını alamadılar Çarşamba'nın Seçiçiler Köyü'nde üç Tepeler'e vardılar Çok görüp - çok geçirmiş dağ topu gitti nere çekerlerse Tepenin başına çıkardılar Ayrıca namı malum Hacı Hamdi Efendi bir hışımla geldi kendi kuvvetleriyle Bir de eşkiyabaşı Çerkes Yar sökün etti çetesiyle Pusu pusuya yattılar Arif Bey'i beklemeye durdular Beklemek / Karanlıkta işgilli Sıyrılıp sürü ruhundan kendisiyle baş başa Bir yerlerden gelecek bir kurşunla ölmeyi Kalarak başı derdinde Geride bir ananın gözleri binbir kırışık içinde dehşetle acı Boyunları armut sapı bebeleriyle Bir omzu düşük baş yoldaşı Beklemek Sıyrılıp sürü ruhundan korku sağnağı geceyi Ve Azrailin Nefesi Yarbay Deli Arif Bey'i beklemek Sabah / Bir Mayıs 1920 Deli sağnaklar gibi yağdı ölüm Kurşun aktı mavilikten sel gibi Tutar eller tutmaz oldu Yirmi dördüncü tümenden ganimetlenen tutsak tutulmuş dağ topu tek üç mermi atabildi Öldü başındaki on beş gerici Bozuldular / tevatür patladı panik Topçu Çavuşu Ahmet köylü kurnazlığını elinden bırakmadı Yaramasın diye kuvvacılara Yozgat Köy'ünden yana topun kamasını aldı da kaçtı Arif Bey'in atlıları Tepeleyip geçti vadileri Pırna pırna dağıldılar korkudan Taşoluk / Gürcüler Köprücüler köyleri Sağnak kurşunlar gibi vardılar Bolu varoşlarına Sanayi Mektebi'nin orada Yağladı tabanları toplayıp çetesini eşkıya başı namlı Çerkes Yar Avcı kollarına ayrıldı Arif Bey Milisleri Bolu'yu kurşunla elediler Arif Bey buralara gelmeden önce Salınmıştı asilerin üzerine başka askerler 32. Kafkas Alayı Çaycuma ve Devrek Taburu Komutanı Lakin Hazret tek mermi yakmadan girmişti şehre Ve başına toplanan gericilere Ben de sizle beraberim demişti Halifeden- padişahtan yanayım Şimdi yandaş olmak varmış kaderde Askerlerinin başından kaynar sular döküldü Rezil bir suskuda kalakaldılar Aradan günler geçti duyulunca Arif Bey'in kurşun sesleri Deli korku/sıkboğaz edince gericileri Vardılar askerlerini satıp onlara katılan komutana Madem ki bizdensin komutan Var git Arif Bey'i durdur dediler Dağları bekliyor denilen korku kuduz köpekler gibi beynini kemiriyordu Bir böcekmiş gibi duydu kendini Tiksindi Korkular elinde bir garip kukla sırtı terledi Çıktılar şehir dışına başsız gövde gibiydi şaşkın askerler Komutan konuştu titrek titrek Ağzı - dili kupkuru / tümceleri kesilerek Amanın asker kardeşler ben neler ettim Netsem - neylesem şimdi Yolumu ölüm bekler Firar eylemekten gayrı çarem kesildi Durdu Kızıl bozul olmuş yüzünde aşağılık bir ifade Terini sildi Ben hata eyledim / kardeşler Hakkınızı helal edin Amanın asker arkadaşlar Arif Bey'in ordusuna kurşun atmayın Teslim olun varın gidin Şimdi ben nereye gitsem iki ucu boklu deynek Geri dönsem padişahçılar öldürecek Teslim olsam derimi davul yaptırır Arif Bey Sonra da çaldırır Bolu'dan Ankara'ya kadar Adam delinin teki Vallahi yapar mı yapar Bir an sessizlik oldu Askerler birden bire kahkahayı bastılar Komutan dalıverdi sık ağaçlı ormana Bir anda kahkahalar dönüştü şaşkınlığa Bakakaldılar ardından Birisi bağırdı / niye paklamadık ulan! Bilinir ki sonradan Düzce'de hilafetçilere yakalandı İlin Adapazarı'na Sonra İstanbul'a salındı Ne yaptı - ne söyledi / öldürmediler Kovdular askerlikten Farkında olmadan verdiler ona en katmerli cezayı şerefsizce yaşamayı... |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-20
Avcı kollarına ayrılmış Arif Bey taburları Bolu'ya yaylım ederken katıldı aralarına komutanı firar eden askerler Kitaplar böyle söyler Gitgide yaklaşan hengame sanki ölümün sesiydi Ürkmüş davarlar gibiydi ahali kürnedi Saklananlar / tek başına korkuya yenik düştü yeniden sokaklara döküldü Kaçanlar / kaçacak yer bulamayıp geriye döndü Yürekler patlamış balonlar gibi söndü Arif Bey bu saklanmak kâr eylemez Onun için aşikâr yerin yedi kat altı ve iğnenin deliği Arif Bey bu / azrailin gölgesi Hiç kimse elle gelen düğün bayram diyemedi Elleri sırıklılar / Başları sarıklılar Korkuya teslim oldular Kesik kesik / Ürkek ürkek Gâh susup gâh konuştular Sustukça sur kesildi Azmanlaştı konuştukça korku denilen canavar Bolu sokaklarında alınan tedirginlik nefesiydi Birlikte padişahçıları suçladılar Bağırıp çağırdılar sövüp saydılar Ufak ufak Kuva-i Milliyeci oldular Kimisi dam başına kimisi minareye çıktı Hışım gibi yaklaşan atlılara baktılar Bindi yaylasına Hoca Süreyya aklı selim umur görmüş bir adam Yanında kasaba eşrafı Arkasında ak bayraklar taşıyan halk Yürüdüler.... Bu gelen yedi kardeşten ileri atının üzerine Bir kıyamet gibi Yarbay Arif Bey Bir orman yangını silip süpüren Canalıcı gibi bir şey Durdu bütün haşmetiyle Baktı küçümseyerek Titreyen ak sakalları sırılsıklam yaş Süreyya Efendi'ye Bütün suçlu Mutasarrıf Haydar Bey Ahali arada kaldı başsız - devletsiz Eski mebus Aptilvahap Boyacıoğlu Hamdi Kardeşi kardeşe kırdıran / güruhu kandıran İrvanlı Emin - Çubukçu Sabri Mengeneden Avukat Nuri ve Müftü Ahmet Efendi Şimdi kalem kırdılar kardeş elinden katline bu yoksul ahalinin Öz canları baldan tatlı Tuttular yolunu Düzce'nin Saflarında ölmedikçe Bütün orduların çiğnediği Koyunlardan daha mazlum işte bu ahali Korkunun önünde yürüyen sürü... Ve ahali paçavralar içinde hayaletler gibiydi Avurtları çökük Gözleri kurban gözleriydi Yalın ayaklarında bin yılların yoksulluğu Arif Bey'in çevresinde tavafa geldi Yalvardı bükük boyunlar ince bilekler - korku yalağı gözler O sustu / Ölümdü sanki susan Ve sanki ölüm insafa geldi... Sessizce şehre girdi bir bölüm asker Binbaşı İhsan'ı Merkez Komutanı atadı Arif Bey Son derece muzaffer at sürdü kaplıcalara Düşündü Dinlemesi elzemdir beden denilen şey... Bolu Merkez Komutanı Binbaşı İhsan dahi Mutasarrıf Vekili Dışarıda yıldız yüklü bir gece Uyku uyumamış akşamdan beri Dağıtmış mıntıkaya nöbetçileri Pencereden karanlığa bakıyor Karanlık işkilli / Böcekler cikiliyor Gece akıyor Uzaktan uzağa şafak Birazdan saracak sokakları kuş sesleri Hükümet Konağı'nın penceresinde Binbaşı İhsan Bey'in yorgun ela gözleri... Ansızın bir silah sesi uykuda deldi geceyi Sonra bir daha - bir daha Havada kurşun selleri Atlıya yaya bir ahali Aç kurtlar gibi dehşet hayvani Sökün etmiş geliyordu Düzce'den Sürüleyip yedlerinde artan kalabalığın çoğaldıkça azalmıştı korkusu Baltalı- silahlı- eli değnekli Ayak yalın- perperişan bir garip haçlı ordusu Aktılar Bolu üstüne boz bulanık bir deli su... |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-21
Bütün bu olanlar olmadan önce Arif bey bolu'ya gelmeden önce Kitaplarda söylenir ki bir başka zaman bir başka yerde: Akşam alacasında orman çekmiş üzerine bin bir renkli örtüyü binbir renkli bir Türkmen kilimi gibi Işıklar oynaşıyor yapraklarda Oysa kaval sesleri yok sönmüş çoban ateşleri dağlarda Kedere kâr etmiyor böcek cikiltilerinden yıldızlara dek geceyi saran büyü Dağların yamacında - yaprakların arasında Barış günü kadar şirin bir Doğandere Köyü Kandil alevinde dalgın suratlar ateşten yontulmuş gibi keskin Pencereden ay dökülmüş içeri Uzakta köpekler ürüyor Dışarıda yumuşacık bir rüzgâr ormanı getiriyor Dışarıda bir çift katır gevişliyor otlarını keyifle Yanlarında iki adam çığsilah sessizce tütün içmekte Ve bir başka insan gibi duran ağır makinalı Mermiler / Ve sair erzak... İçeride beş kişi Yüzleri ateşten yontulmuş gibi Birisi konuşuyor Yedik içtik sağolun Ama insan tanımalı insanı Adım Kuşçubaşılı Eşref Adapazarı ve Bolu'nun Şimdi de siz söyleyin / kimsiniz Ne taraftan gelip - nereye gidersiniz Elleriniz münevver eli - ince Köylüce değil gözlükleriniz Dilleriniz şehirlice Doğandere Köyü'nde ne gezersiniz Kıpırdandı adamlar hayretlerini gizleyemeden Gözlerinde şaşkınlık birbirine baktılar tek kelam edemeden Konuştu içlerinden birisi Adım Binbaşı Şevki Yıllar yılı savaştan ve silah bırakışmadan sonra Yüzbaşı Hilmi’yle beraber Kalakaldık bir hain karmaşada yüzüstü bir yalnızlıkta Şehirlerde kör dövüşü kısır partileşmeler ve bir anı var insanın Ümitlerinin bittiği yer... Bir sınırı dayanmanın.... Çekilip geldik buraya Ormanların ortasında kuşlar gibi yaşamaya Arkadaşlar sonradan katıldı aramıza Yalnız... içimizde bir yer... kırılmış - yıkılmış şeyler... ...bir yara... şifasız o sinsi keder... Aldı Yüzbaşı Hilmi Sesi heyecan içinde yüreği ürpertili Demek siz Meşhur Teşkilat-ı Mahsusacı eski subay Eşref Bey'siniz Çok işittik ününüzü... Aldı Binbaşı Şevki Espirili Siz de mi şehirlere ters döndünüz yönünüzü Lâtif bir huzur mu aradığınız bizim gibi... Aniden patladı Kuşçubaşı Eşref Bey Hey / galiba anlamadınız Ben İstanbul - Ankara hattında insanları toparlayıp hainleri tepelerken Karar verdi Koca Mustafa Kemal Dedi Kuva-i Milliye Komutanı olarak Adapazarı ve Bolu üzere avdet et derhal.. Şöyle iyicene bakın simama Benziyor mu bir yerlerim ormanlığa saklanacak adama... Müthiş bir sessizlik oldu Kanatıcı ve derinden Eşref Bey sakinleşti kızdı kendine Saf değiştirdi Biliyorum lâtife yaptınız kusura bakmayın beyler İnsanda sinir koymuyor şu yaşadığımız günler ...aslında sizleri anladım buraya gelmeniz korkudan değil Evvel zaman o derin karmaşaları ben de yaşadım hem de pek çok Anlaşılan o büyük kurtuluştan Kuva-i Milliyeden falan haberiniz yok Ben önce sizlere hikayemi anlatayım Adapazarı- Bolu bölgesinde ne büyük bir kahraman Kuşçalı Köyünde Kuşçu Ali Belki tarih onun adını yazmayacak Ama kahraman olunmaz tevekkili Şimdi merkezindedir gizli telgrafhânenin İstanbul'dan- Ankara'ya Ankara'dan- İstanbul'a En önemli can damarı bizimkilerin Şimdi ben bırakıp Adapazarı’ndan- Bolu'ya Yenibahçeli Şükrü Bey'e Yanımda iki Kuva-i Milliyeciyle Yükleyip katıra ağır makinalıyı / kendimiz yaya Varalım dedik Hürriyet ve İtilafçı hainlerin fink attığı Adapazarı- Düzce hattında bir dayanak aramaya... Size sözüm Koca Mustafa Kemal yedinde temsil kuruluyla intikal eyledi Ankara'ya Duydunuz mu Erzurum- Sivas Kongreleri oralarda alınan kararlar Yazıldı kağıtlara dağıtıldı bütün yurda Öyle şaşırmayın ağalar Hele alın okuyun Çıkardı çantasından broşürleri uzattı subaylara Okudular / kutsal bir kitabı ezberler gibi kongre kararlarını İçlerinde duydular başka ateşlerin harını yalımları azametli Utandılar okudukça geç kaldıklarına Dağıldı ruhlarına tüneyen karamsarlık Dirildiler / Kuva-i Milliyedendiler artık Kandil alevinde yüzleri ateşten yontulmuş gibiydi Birlikte karar verildi İçlerinden birisi buralarda kalacak Asker toplayacak / çete kuracak Topladığı askerleri Eşref Bey'e salacak (Kendisinin adı meçhul kalacak) Ötekiler Eşref Bey'le gidecek Şafak ışımadan düşüldü yola Geride bırakıp düşsel cennetlerini Kuşçubaşılı Eşref - Teğmen Muharrem Yüzbaşı Hilmi vardılar Mudurnu'ya Kuva-i Milliye'yi kurdular Mudurnu’yla İstanbul'un ilgisini kestiler Asayiş berkemâl Ankara'ya haber saldılar Parti - din ayrımı gözetmeksizin vatanını seven herkesi müdafayı Hukuka çağırdılar Ve fakat onların gelişini beklercesine Kara yılan başını kaldırdı İttihatçı- itilafçı fırkalar kara yürekler ayrıldı Mudurnu'yu bir yayığa koydular Hınç ve öfke mayalayıp çalkaladılar Düzce'den Mudurnu'ya kara eller uzandı Elebaşıları Sefer Bey diye biri casus saldı sokaklara / fitne dağıttı Dediler Müdafayı Hukukçular zinhar yalan Ne Padişah'ımız esir Ne İstanbul Hükümeti satılmış Ne de işgalde vatan Bolu'dan Aptilvahap Efendi gidip gördü padişahı / dediler Devletlü Efendimiz buyurmuşlar ki Ankara Hükümeti vatan haini Külliyen katli vacip Dağıtmak caizdir hain inini kanları şer'an helâl Elebaşıları Mustafa Kemal Ey ümmeti Muhammet Rabbül Alemin aşkına cihada Düzce'den Mudurnu'ya kara eller uzandı İstanbul ve İngiliz Hükümeti ajanları el birliği ile dernek kurdular Adını Hilafet koydular... Cümle köylere dağıldı softalar Salyalar saçıldı ağızlarından Ceplerinde kor gibi İngiliz altınları Osmanlı paraları Dediler Din elden gidiyor ey Muhammet Ümmeti Bastılar yaygarayı Kırk kuruşa çıkarmış sayım vergisini Ankara Hükümeti İşte tam da orada Laf paraya gelince Lav gibi patlayıverdi köylünün nefreti Boşaldı cümle köyler bu nefret cinnetinde Toplandı bir araya yüzyılların öfkesi Mudurnu bir sel gibi basıldı Yakalanan Müdafayı Hukukçu sorgusuz yargısız asıldı Canını kurtaran ölümden kaçtı... Kuşçubaşı Eşref Bey'e gelince O çoktan Müdafayı Hukuk'u kurduktan sonra Örgütse örgüt işte Benim burda bitti işim Gerisi sizin demiş Başka yerlere gitmişti.. Doğandere Köyünden gelenler Kavgasız bir dünyanın düşçüleri Binbaşı Şevki - Yüzbaşı Hilmi Teğmen Muharrem - Öteki meçhul asker (adı kitaplarda geçmeyen biri) Yirmi beş silahlı milisle beraber kaçtılar Mudurnu'dan Geçerek ıssız dağ yollarından saklanarak vadilere Nallıhan'a vardılar Adı kitaplarda geçmeyen asker Mudurnu Boğazında pusuya yattı Yanında on beş can Günlerce hain beklediler gözlerini kırpmadan Bir öğle üzeri bir haber ulaştı Binbaşı Şevki Bey'den Çarşamba ve Çayırhan'dan sökün eden çok kalabalık bir hain güruhu sardı Nallıhan'ı arkadan Çekildi Kuva-i Milliyeciler Eskişehir'e doğru Sen de çek milisini çok geç olmadan Çekilemedi / Düştü arasına on beş adamıyla saldırganların Öldü on beş can Son kalan iki kişiyle Canını zor attı Binbaşı Şevki'nin kafilesine... Binbaşı Şevki'nin kafilesi Uçurumlu dağ yolları boyunca yenik ve umutsuz Ne ağacın yeşili Ne kuşun sesi Hava dehşetle huzursuz Korku bekliyordu bütün yarlarda Nallıhan Kaymakamı İmdat Eşraftan Molla Tevfik ve Ahmet Vodinalı Halit Bey de aralarında Binbaşı Şevki'nin kafilesi tedirgindi Dört bir yana haber salmış hainler Yakalayanlara ödül adanmış Meyil Köyüne varmadan pusulandılar Uğruna savaştıkları halk cahil ve korkak Ellerini urganlara bağlayarak götürdüler Balcı Köyündeki asi karargâhında Çarşamba'lı yedek subay Ağzından tükürükler saçarak haykırdı Demek kırk kuruş yaptınız sayım vergisini Sizi it oğlu itler / ümmet - vatan hainleri Elinde sopasıyla saldırdı Vurdu kime denk gelirse Alamadı öfkesini Ağzından salyalar saçarak bağırdı Vurun ulan dedi çevresindekiler Ve ağladı kahrından Yüzbaşı Hilmi tek söz etmedi... Düşündü Binbaşı Şevki Ellerine araba zinciri saran halk korkak - cahil ve ahmak Sürüklercesine götürdüler Vardılar Mudurnu'ya Orada Sırçalılı Mustafa Çavuş adında biri Düzce Hilafet Orduları Komutanı'nın okudu telgraf emrini Kumandan kuvvacıları istiyordu Çok şey vardı öğrenecek İyice sorgulamak gerekiyordu Dediler Kalabalık giderlerse kaçarlar Parça parça taşıyalım Düzce'ye Birazı şimdi gitsin Kalanını götürürüz geceye Binbaşı Şevki'nin kafilesi Acıkmış – uykusuz - yorgun Kendi toprağında tutsak Başları düşüvermiş omuzlarına / kırgın... Bir ara açıldı kapılar / Doluştu silahlı adamlar Başlarında Sarıyerli Hafız Gezindi aralarında süzerek Tek tek baktı yüzlerine Tanıdı doğandere düşçülerini Yüzünde bir gülüş dolaştı belli belirsiz çekilip gitti... Çözdüler ellerini düşçülerin Gece karanlığında yürüttüler Fısıltılar oldu aralarında Hakkınızı helâl edin Her halde öldürecekler Öldürmediler Tahta bir kapı açıldı gıcırtıyla / Girdiler... İçerden gelen Kahkahalar ve zafer şarkılarıydı sarhoş hilafetçilerin Ve geceye yayılan mis gibi anason kokusu İçerde nakışı kırık dal bin bir al bir kilimin üstünde Kocaman döşekler sermişler Yastıklara köskenmişler Şakir – Mahmut - Çarşambalı Asaf Bey Ve Sarıyer'li Hafız Ortada yer sofrası Nar gibi kızarmış tavuk butları boğma rakı Hey gidi Hafız hey ulan hey Bakın hele gelen kimler Kadim yoldaşlarımız yeni Kuvvayiciler Oturun-oturun hele Kırk yıl hatırı vardır bir fincan kahvenin derler Oturdular Ula teresler size mi kaldı Azınlıkla bir olup baş kaldırmak padişaha İyi ki tanıdım sizleri / şart olsun asarlardı Hele yeyin bakalım Karınınız aç olmalı Şakir uyuma len çuval ağzı aç hergele Hadi bade koy beylere Binbaşı Şevki kafilesinden iki subay İçlerindeki sızıyı bastırmak istercesine rakıya vurdu Sohbetler koyulaştı / açıldılar Son sözü Hafız söyledi Ben şimdi Nallıhan'a gidiyorum Hilafet Ordusunun başına geçmeğe Sonra da hiç durmadan Beypazarı'nda bulunan Deli Arif'i yenmeğe Size gelince besbelli yorgunsunuz Tosun Beyzade Âsâf -Zatı Hilafet Kurulu Başkanı- sizleri ağırlasın ben gelesiye Kalktılar / Tokalaşıp ayrıldılar Gece ölüm kadar sessiz Saatler kaplumbağa adımlarında İki genç subay Âsâf Bey'in konağında onunla birlikteler Neler geçiyor dedi birisi insan olanın başından Ve daha neler geçecek Her an nerden geleceği belirsiz sinsi bir ölüm korkusu havada Kahve ve tütün içerek beklediler Sessizlik tekinsizdi Ve her ses sanki bir panik birikintisi Herkes beklediği yazgıdan uzak Memleketin ahvalini konuştular tartışmaktan kaçınarak Acıdılar akıp giden kardeş kanına Cepheden haber bekleyen Âsâf Bey mani olamıyordu korkusuna Zafer buradakiyle bitmiyordu Biliyordu / bir yerlerde Kuva-i Milliyeciler ilerliyordu Ve sabaha karşı geldi beklediği kara haber Arif Bey kuvvetleri ele geçirmişler Beypazarı'nı Şimdi Nallıhan'a yürümekteler Düştü parmaklarından okuduğu telgraf Gözleri birer korku girdabı Amanın ağalar dedi Amanın beyler / El insaf İşte ben bu neticeyi ta başından düşünmüştüm Amanın ki amanın beyler amanı bilir misiniz ocağınıza düşmüşüm Ben de size el gölgeliği ettim Siz de bana şefaat eylen Amanın imanım beyler... Beyler sevindiler Sevinç ve keder yan yana düştü Hay hay / ne demek Asaf Bey dediler Acı kahve hatırını biliriz Hepimiz Türk kanındanız elbette Tabii size çok şefaat ederiz Hay hay ki hay hay çiğ süt emmedik herhalde Can borcumuzu öderiz Gün büyüdü korku gibi Öğle namazını kıldı Âsâf Bey Konuklar bi afiyet öğün yediler / o yiyemedi Korkusundan ödü koptu döşünde Korkuyorum diyemedi Akşam karanlığı Çılgın bir atlı durdu konağın önünde köpük köpüğe atlının gözleri cacık yeşili - saçları kula sarı dedi ki / amanın beyim yer ile yeksan etti çiftliğinizi Deli Arif'in adamları Hemen atlar çekildi ahırdan İvedi eğer vurdular Âsâf Bey ve malûm şefaatçileri Karaçayır yönüne ılgarladılar Kitaplarda söylenir ki Karaçayır'a vardılar Orada doğandere sergüzeşti bir subay ayrıldı kafileden at sürdü Mudurnu'dan yana Gecede muhtemelen ay bir yavuklu yanağı gibiydi Canını da bağışlasa düşmana şefaatçilikten kurtarmış kendini Yüreğinde kafesinden kaçan kuşun sevinci Yarıp gitti geceyi Abaza nöbetçilerin gözleri keskin Çevirip kıskıvrak yakalayarak Götürdüler Mudurnu'ya / ihtimamla koruyarak Hilafet Kurulu'nun huzuruna çıkardılar Umulmaz bir saygı ile ağırladılar Atını bağladılar - yeygilediler İstirahatgâh diye bir ev verdiler ve emrine emirberler Mudurnu Hilafet Kurulu Taşıyordu yüreklerin sırtında dağlara dar gelen Arif Bey korkusunu Kulaklar kirişte Arif Bey'den gelecek hey'et bekleniyordu Abaza nöbetçilerin yakaladığı evvel zaman Doğandere düşçüsü Kaçarken şefaatçilikten şefaatçiliğe düştü Kitaplarda söylenir ki Arif Bey'in adamları geldiler Belli muharip adamlardı tepeden tırnağa Bir başkaydı gözleri - elleri - ayakları Hilafetçileri dinlediler Ve kabul etmeyip şartlarını çekip gittiler Yakalanan Doğandere düşçüsü ne oldu kitaplar yazmıyor bunu Arif Bey'in adamları gittiler Ve hilafetçilerin başka bir kabusu Yarbay Çolak İbrahim Bir deli sel gibi bastı Mudurnu'yu Söylenir ki Arif bey bolu'ya gelmeden önce Binbaşı ihsan bey bolu merkez komutanı olmadan önce Bir başka yerde başladı mudurnu'da son bulan bu serüven Gericiler bolu'ya akın ederken..... |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-22
Gericiler Bolu'ya akın ederken Yedi derde derman kaplıcalarda Arif Bey yorgunluk atarken Merkez Komutanı Binbaşı İhsan Uyku uyumamış sabaha kadar Yerleştirmiş makinalıları Uğurlu Nesip Mezarlığına Fakat bir sel gibi sökün eden Mudurnu köylerinden Gökçesu'dan - Sazak'tan gelen kudurmuş çapulcular Doluverdi Bolu'nun sokaklarına İhsan Bey atladı atına Yorgun bir şahan Topukladı makinalılardan yana Sokaklar barut kokusu / toz duman Kimliği belirsiz koşturanlar Bir hain nişan aldı İhsan Bey'in başına şehir halkından Kurşun bir ölüm kuşu çarptı hınçla şakağına Müthiş bir yanma Avuçlarında kan Fırlayıp indi atından Bir peşkir çıkardı torbasından Kenarı dantelalı Belki anasından yadigâr belki yavuklusundan Sardı sımsıkı yarasını Bindi Böyle yakışırdı böyle zamanlara Kuva-i Milliye'nin Merkez Komutanına Ama ortalık hain kaynıyor kıyamet gibi Çarşamba'lı Kara Ali Namı gelmiş - namı gitmiş civara uçanı kaçanı vurmakta meşhur İzledi İhsan Bey'i tüfeğini yerleştirdi omzuna Bastı tetiği Gövdesini deldi geçti kör kurşun Kanı diğdirdi bir pınar gibi Ve kuduz çapulcular İhsan Bey'in üzerine çullandılar Kimi parasın kaptı kimisi dürbününü beylik tabancasını - kol saatini Yağmaladılar İhsan bey verirken son nefesini Soydular kanlı giysilerini paylaştılar İnsan değilmiş gibi Yarı çıplak cesedini ortalıkta sürüdüler Arif Bey'in güçlerinden Birkaç mekkareci asker kaçırmağa kalktılar Karmaşanın arasından mermi yüklü katırları Yakalandılar Hepisi de gencecikti Aynı dilden konuşan Aynı toprağın çocuklarına yalvardılar Hatipoğlu Hüsnü diye birisi isyancıbaşlarından Çekip vurdu hepsini yüreği acımadan Bolu Sokaklarında insan avına çıkmıştı kum gibi insan... Ne temiz bir yüzü vardı Ne mazlum gözleri vardı Pek gencecik bir subaydı Aptil Kadir Kıstırıp bir köşede yakaladılar Soydular sırtını çıplak koydular Ellerini arkasına bağlayıp sokak sokak dolaştırdılar Mahşeri bir kalabalık hiç insan görmemiş gibi Gözleri can atıyor parçalamağa Dudakları kan içmeye susamış Bir tükürük yağmuruna tuttular Aptil Kadir bilincini yitirmiş unutmuş kendini bir kin selinde Beyaz köpüklü tükürük Ve irin sarısı balgam sağnağı Çırılçıplak gövdesi tükrüklere bulandı Sümüksü bir hayvan gibi iğrençliğe boyayıp İğrendiler Bir taş değdi sırtına Sonra bir taş başına Ardından taş sağnağı Hırslı sopalar savruldu havada Her yanını kan içinde koydular Hınçlarını alamadılar Öfkeden cinnet geçiren birisi Gövdesine kamasını sapladı Aptil Kadir'in Hızını alamadı / Sonra bir daha / bir daha Ve bütün yaralarından kan foşurdadı Anam dedi Aptil Kadir / Anam ölüyom Sonra düştü yere / öldü dediler Alıp sokak sokak sürüklediler Birbirine karıştı çamur - kan - tükrük Belediye binasının önünde balçığa terk ettiler Çamurlar içinde Aptil Kadir yatar Memleket Hastanesi'nin lojmanı Kapalı perdelerin aralığından Kuva-i Milliyeci Subay'a bakar O akşam yakılmadı ışıklar Çıkamadı dışarıya mektepli doktor korkusundan Genç bir kadın ağladı perdelerin gerisinde hiç uyumadan Ve şafak sökmeden önce Kan sarhoşu kalabalık çekilince açtı pencereyi baktı dışarı Önce iniltisi geldi Aptil Kadir'in Sonra da kıpırdandı Kadın uyandırdı kocasını yalvardı - yardım diledi Kimseler görmeden hastaneye kaldırdılar Yatırıp iğne yaptılar Silmeye çalıştılar pisliklerini Kimseler görmeden geri gittiler Ve Subay Aptil Kadir başardı imkansızı Açtı yeni bir yaşam gibi o mazlum gözlerini Su istedi Müstahdem kadının büyüdü gözleri Bakın hele hâlâ gebermemiş dedi Koştu hilâfetçilerin karargâhına durumu muhbirledi Ve çılgına dönmüş birkaç çapulcu Hışım gibi bastılar hastaneyi Bir ip bağladılar boynundan sürüdüler Aptil Kadir'i Kitaplarda söylenir ki Yeniden kan yürüdü yaralarından Nöbetleşe tutuşup ipin ucundan Sürüdüler cesedini sokak sokak kan saçarak Sevinç naraları attılar sanki vampir çığlığıydı sesleri Bilinir Dünya haritasının her noktasında bin yıllardan beri akan kan nehirleri Onların eserleri Bütün savaşları onlar çıkardı Ve bütün katliamların altını imzaladılar İlk insandan bu yana Yedikleri can içtikleri kandı Ve barışı kanla yazan kitaplar onlara insan demeğe utandı |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ateş Çiçeği-23
Aç çekirge orduları gibiydi Gözleri cinnetli sarı Sürü sürü saldırdılar Cinayet kızarmış duyargaları Yeşil başak bir tarlayı talanlar gibi afat ettiler Bolu'yu Bir ölüm kokusu sardı rüzgârı Belki de bin yıllardır canlarından koparılan has – zeamet - timar Öşürlenmiş ana sütü ve göz yaşı aşkına biriken kinleriyle Kime ve neden saldırdığını bilemeden Saldırdılar aç - yoksul ve yalın ayak Saldırdılar Arif Bey'in üstüne Sardılar dört bir yanından Ak çekerge orduları gibiydiler Ellerinde ne taktik ne plan Arif Bey tecrübeli kumandan Alışık olmasa da çekilmeğe kavgadan Çekildi vuruşa vuruşa Eski karargahı Kızılcahamam’a Dövüşe dövüşe yürümek kan kıvılcımlanan zamanda Göğüsler köpük köpüğe yarmak zalim hattını Mazlumun ateşten yumruğu olmak Yalımlar arasında ölümü çiğneyerek ilerlemek En büyük sarhoşluğu Arif Bey'in bu Kavga alanı derler adına orada yenik düşer insana ölüm korkusu O ne müthiş bir aşk öyle Nasıl bir yürek coşkusu anlatılamaz Arif Bey'in yüreği çekilmeyi kaldıramaz Dar geliyor öfkesine bedeni Çapulcu önünden kaçmak ölümden beter ama zaruri Mıntıka tek tük çalılık - tek tük taşlıktı Hava alaca karanlık Geride hilafet çapulcuları Kurşunlar gelip gitmekte Arif Bey'in Sevisi ürkek - tedbirli Sanki kurşun sıkar iken arkadaşlarını mevziler gibi Bir kurşun saldı salgaraya O sıra şaha kalktı Arif Bey'in atı kurşun sağrısına saplandı kişnedi acı acı Arif Bey'in gözleri ateş kesildi kanı beynine sıçradı Doğrulttu silahını çekti tetiği Eller yüzlere kapandı / dizleri dövdü Yürekler alazlandı / kollar koptu Diller tek söz diyemedi Geride gericiler / sesleri kesilmişti Bir ses- Allahım dedi Garip anam / kadın anam / has anam Öldük bilinmedik boz topraklarda Cesedimiz garip düştü ak bağrına bas anam Bir bıçak gibi sustu Gözlerden yürek suları boşandı yaşın yaşın Geride gericiler takipten vazgeçmişti Havada yıldızlara varan felaket uğursuz bir suskunluk ulumakta mutlaka kötüye delalet Tutmayan elleriyle cesedi yokladılar Yüzlerinde bağışlanmaz derinlikte bir küslük Gözler yaş içinde Bir ağacın altına defnettiler Bir felaket olur diye Arif Bey'e katılmayan Şerif Bey'in taburundan bir garip oğlan idi rahmetli Bir küçük kardeşi vardı aynı taburda asker Elleriyle koymuş kara toprağa Bir atı yaralamak suçundan öldürülen ağasını Yasını hangi söz teselli eder Kim dindirir yaşını Garip anam / yetim anam / al anam Canımın çatalı koptu dalından düştü kara topraklara çabuk gel anam Kızıl kan kesti gözleri Kızılcahamam’a doğru at sürerken Kâr etmedi askerlerin söyledikleri Hain değil - düşman değil Köle değil ki bu / asker Öz kardeş yarası ölünce geçer... Vardılar yatsıdan önce Kızılcahamam’a Sessizce kuruldu çadırlar Derin bir yas içinde atları suladılar Yeygi verip tımarladılar Genç askere yasaldıya vardılar konuşamadılar Havada müthiş bir hüzün kokusu çığsilah uykuya vardılar Arif Bey'in çadırında emir subayı dimdik ayakta duruyor ateşe hazır silahı Arif Bey yorgun mu yorgun uyuyor Çadırının çevresinde dört asker sessizce nöbet tutuyor Söylenir ki kimsecikler görmeden Bir karartı yaklaştı Arif Bey'in çadırına Bir bıçak kesti brandasını Bir namlu uzandı içeri Vardı Arif Bey'in başına ateşlendi Kan ve beyin fışkırdı patlayan kafa tasından Sıvandı kan ve beyin çadırın her yerine Ve kayboldu karanlıkta silahı sıkan Fırlayıp çığ silah geldi askerler Ne yapacaklarını bilemediler Her kafadan bir ses kapladı ortalığı İçimize casus sızdı dediler Gidip bulalım / Varıp kaçalım Kimse kumandan olamadı Arif Bey'in yerine Milisler ayrılıp at sürdü sabahı beklemeden Nizamiye erleri ve subaylar sabahleyin Ankara'nın yolunu tuttu Ve son kalan çeteler bindiler atlarına Mahmuzladılar Afyon dolaylarına Dediler ki devrim'in en büyükleri Yarbay Arif Bey ve benzerleri Belki zaman zaman zalim ve deliydiler Kan ve ateş günlerinde böyle şeylerin nedir değeri Yüz binlerce can verilip varılan ulusal kurtuluşun demirden pençesiydiler Zararından bin fazladır iyilikleri.... Söylenir ki Kızılcahamam'ın Şıhlar Köy'ünden Hafız Halil diye biri yüreği yas içinde ağlayarak yıkadı Arif Bey'in cenazesini Evvel zaman Yarbay Arif atlılarıyla Kızılcahamam'a gelmişti kış çıkarmağa Milisleri sıkıştırdı köyleri Atlara arpa almağa Her köy payına düşeni getirdi Tek Şıhlar Köyü çıkıp Arif Bey'in huzuruna Arpa veremeyiz dedi Arif Bey kükredi Vereceksiniz Ve köy kurulundan Hakkı Arazimiz taşlık dedi Gücümüz yoktur vermeye ne arpa ne de saman Amanı bilin mi Yarbayım / el aman Arif Bey gazaba geldi kalktı yerinden Köylüler tir tir titredi Ve tir tir titreyerek İki adım öne çıktı birisi içlerinden Koynundan bir Kur'an çıkardı Okumağa başladı derinden Arif Bey kalakaldı Yumşadı yüzünün demirindeki öfke Okudu Hafız Halil / sesi yanık / kıraatı tam Ve yaşlar süzüldü siğim siğim Arif Bey'in yanaklarından Kur'an bitti Söylenir ki Arif Bey defolun ulan dedi Bir daha çıkmayın karşıma Yalnızca bu adam kalsın Kur'an okuyacak bana Hafız Halil anlatır ki Kızılcahamam Karargâhında kaldım bir hafta Arif Bey rakı içti her gün Her gün Kur'an okuttu bana İki nöbetçi dikti kaymakamın kapısına Koskoca kaymakam izinsiz çıkamadı dışarıya En iyi arkadaşı Kızılcahamam Malmüdürü Gezip söyleşirlerdi Soğuksu boylarında Hey gidi Arif Bey Nasıl teslim olurdu Kur'an sesine Bir keder sarardı yüzünü Ben okurdum / Ve o ters oturup sandalyesine önüne eğip başını ağlardı her seferinde Hem deli - hem akıllıydı diyene eyvallah / tamam Hem iyi - hem kötü diyene bir şey diyemem Ama sapına kadar yiğit Katıksız vatanperverdi vesselam Lâkin bir Kur'an dinleme faslından sonra Her nedense öfkelenip bağırdı orada bulunanlara Mustafa Kemal de kim oluyor be Memleketin başka adamı yok mu Hepsine göstereceğim Bahara çıkalım hele... |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|