www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 08-16-2007, 12:45 PM   #1
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-14

Bir koyağa pusulanmış Arif Bey'in çeteleri
Beklediler çığsilah uzaktan gelenleri
Tam da bir bayırdan devrilince öteye
Pustukları yerlerden fırladılar
Atlıları hakladılar
Başlarında Kar' Ahmet Efe
Sarsıldı toprak
Şöyle bir döndü gök
Devrilir gibi oldu Kar'Üseyin'in başına
Kaçmayı denese kaçamayacak
Havada / pusuda avcı susuşu
Mustafa'nın şafaklamış gözleri
dokunsan ağlayacak

Sanki bin yıl sürdü kancık suskunluk

Ne ağacın yeşili / ne taşın sertliği
Ne dikenin batışı / ne kuşların ötüşü

Çörtüğün Fakı / Köçeklerin Tahir
Bacının Aptil ve ötekileri...

Emriniz Komutanım dedi Kar' Ahmet

Arif Bey ansızın değişti
Bir azrail kesildi atının üzerinde
Farklılaştı atlıların ara yerinde
Sesi patladı

Yakalayın şunları alaşağı edin atlarından
Bağlayın kollarını....

Urganlarla bağlanırken elleri
Kel Mustafa küfretti
Kar' Üseyin
Helal olsun sana beylik - ağalık
Saldığın nam helâl olsun
Sözünün eriymişsin Arif Bey dedi
Arif Bey kükredi
Ben size vergi mi toplayın
Adam mı soyun dedim
Köp'oğlu köpekler dedi
Tutsaklar yaya / müfreze atlı
nadastan nadasa yürüdüler
Ekizce'li Bekir Çavuş yaklaştı Arif Bey'e
Dedi ki komutanım
İzin ver şuna bir dokunayım
Silahını doğrulttu
Arif Bey kolunu tuttu
Attırma kafamın tasını
Gösteririm ananın nemben nesini

Bekir Çavuş korkarak kesti sesini
Sövdü Kel Mustafa / bağırdı
Ulan hay avına mı çıktınız
Erkeklik buysa eğer
Doğrudan kısırak utansın
Durdu bir daha sövdü
Sağdan soldan- sus- dediler

Kar' Üseyin yaylaları düşündü
atının üzerinde aktığı kayaları
Köprüler geldi aklına
karanlık *******de geçtiği
Hatçe'si
Aklına
yaralı yüreğinin şahan gibi uçtuğu
Çiğilli
Kartal pınarı
Ve bütün pınarlar
eğilip su içtiği...

Kel Mustafa pırtıverdi aradan
Bağırdı Kara Ahmet / gitme lan
Ekizce'li Hüseyin Çavuş
doğrultup bastı tetiğe
Düşüp kaldı nadasların içine
Sonra ayağa kalktı
Beni vurmayın ha dedi ölmem bu yaradan
Yüzünde ölüm korkusu
Kurşun geçmiş baldırından

Arif Bey öfkeden kıpkırmızı kesilmiş
Tuu ulan yüzüne rezil- kepaze
Eğer ben de bu dilleri sormazsam
Şu bıyıklar ayıp olsun

Anlatırlar ki
Ekizceli Bekir Çavuş Arif Bey'e yaklaştı
Eğer vurmasa idim Keloğlan kaçacaktı
Arif Bey konuşmadı
Bir süre öyle gittiler

Ne gök maviydi / ne toprak sarı
Ne taş sert
Aman ha beyim dedi Hüseyin Çavuş
Bunları öldürmez de katarsanız orduya
Bir yerlerde denk getirip punduna
sizi vururlar
Çünkü kan içmektir bunların işi
Vazifem sayarak ben size deyim
Aman ha Beyim...

Beş yüz atlının önünde
Rahvan atının üstünde
Yarbay Arif Bey yüzü dörtnal asabi
Yedlerinde urganlara bağlı ganimetleri

Ahali sokaklara döküldü
Bin bir ayak bir ayağa derildi
Suvermez köprüsüne varmadan
Kuva-i Milliye'nin avlusuna girildi
Çözüldü elleri tutsakların
içeri buyurun denildi
İlkin Kar' Üseyin yürüdü
Söylenir ki
üç beş basamak çıktı merdivenleri
Tek kuruşun attı Arif Bey
Kar' Üseyin kara bir dağ
Devrildi...
Kel Mustafa şaşkınlığın tam ortasında
O da tek bir kurşunla serildi basamaklara
Taş kesildi kalabalık
Ayakları yalın - giyneği yırtık
Kalbura dönmüş gözleri
Yıkık suratları sarı
Havada uçuşan gazellerin
hazin hışırtıları...

Derler ki
Esti kaba boyra yeller
Taşıdı yelkovan dikenleri
ölüm haberlerini
Deli Arif denen yarbay
Kar' Üseyin çetesinin
noktaladı kaderini
Sevinenler sevindi / üzülenler üzüldü
Sevinci- üzüntüyü artık unutmuş olanlar
yalnızca merak etti
Arif Bey cesetleri kaldırın dedi
Şu mermer direklere sarın
Gavurlar işgal etmiş vatanı
Zay olmuş cephelerde
onca insanın canı
Bir yandan düşman talanlar
Bir de böyle asalaklar yağmalar
Sarın ki direklere ibret-i alem olsun
Yetim hakkı yiyenlerden
bir gün bir soran bulunur desinler
Dağlarda dolaşanlar duyup bilsinler
El mi yaman bey mi yaman görsünler...
Pusatları- mermileri yeniden kuşatıldı
Mermer direklere asıldı cesetleri
Dağları aştı ölüm haberleri
Varıp Karacalar'a ulaştı
Düştü Üğü Kayasına top atılmışça
Ürktü çeteleri baskın olmuşça
Atına binen sıvıştı her biri başka bir yana
can korkusuyla
Bir deli yel kaldı karargâhında

Hatçe'nin iri ela gözleri
ansızın açılan körün şaşkınlığında
Anlatılmaz bir duyguyla
Baktı ilk kez görür gibi
Uzaklara / bulutlara / dağlara
Yaban kalıverdi her şeyin ortasında
Belkız'ı bastı bağrına öbür elinde bohçası
Yalın ayak düştü yola

Ne gök maviydi
Ne yollar tozlu
Ne taş sert
Dağ demedi taş demedi
Dere tepe düz eyledi
Yürüye yürüye ağladı
Ağlaya ağlaya yürüdü
Ve neden ağladığını
Kendisi de bilemedi
Gün çoktan devrilmiş gece inmişti
Karanlık yarlardan aştı
Kesekli tarlalardan geçti
Gül bedeni ter içinde
Suvermez Köyüne ulaştı
Yeni bir yaşama kaçarcasına
daldı içeri kapıdan
Filik Kadın ağıt- figan
Sarılıp sarmaştılar / ağlaştılar...
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:46 PM   #2
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-15

Bayat'ın kelleri bize bey oldu
Arif Bey oldu
Kar' Üseyin türküsünün,Geynik (Genlik) ky'de kalan tek dizesi

Devresi gün ana- kız yola düştüler
Dere- tepe Aziziye'ye ulaştılar
Kuva-i Milliye karargâhının avlusunda
direklere sarılmış ölüler
Sövdü Filik Kadın ağız dolusu
Sonra suç işlemiş gibi sustu
Baktı yan gözle Hatçe
Av olmuş avcısına kurban nasıl bakarsa
Midesi karıştı / nutku tutuldu
Bir böğürme geldi içinde
Yumdu gözlerini
kustu

Meram anlatıp kapıcılara
vardılar Aptil Kadir Ağaya
Ağa tanıyıp Filik Kadını
Sanki bütün gövdesiyle haykırdı
Gözün aydın bire Kadın

Aldı Filik
Suvermez yolunu aştık da geldik
Çileyi kahırı saydık da geldik
Eşkıya zulmünü en çok biz çektik
Dediler Aptil Ağa vurmuş zalimi
Vuran ellerini öpmeğe geldik

Aldı Aptil Ağa
Ben vurmadım Filik Kadın
Vuran Yarbayım Arif Bey
Yiğitlik hususunda
az gelir ne söylesen
Şu oturan kendisidir
Onun ellerini öp öpeceksen
Eğildi Filik Kadın yerle bir oldu
Uzandı tutmak için ellerini
Arif Bey izin vermedi
-Bu bizim işimiz valide- dedi

Hatçe sırık gibi dikilekaldı
Gözgöze geldiler bir an
Arif Bey'in bakışları kocaman
bir çift pencereydi

Toz- kül- kan- ter- gözyaşı
Ve ateş çiçekleri / yalımlar içinde
Öyle bir dünya ki
soğan doğrarcasına kelle koparılan

Arif Bey'in bakışları
Belki bir yerlerinde küçük bir çocuk
Seçmediği bir yazgıya ağlayan

Arif Bey'in gözlerine baktı bir ceylan
Usulca indirdi kirpiklerini
Nutku tutulmuş gibi dikilekaldı
Öpmedi ellerini...
Görenler anlatır ki
Şimdiki İnkılâp Okulu'nun kapısında
Kara Hüseyin ve Kel Mustafa'nın
mermer direklerde sallandı cesetleri
Günlerce hiç kimse yanaşamadı
Her gün biraz daha şişip
biraz daha koktular
Öyle bir koku ki geçilmedi yanından
Köylerden yılkı yılkı insanlar geldi
Çoluk çocuk uzaklardan baktılar

Bir hafta- on gün sonra
ağzı burnu sarılı bazı adamlar
aldılar mevtaları
Şimdi kimse bilmez
nerede mezarları

Geride bir Hatçe kaldı
dağlanmış goncaları
Bir yaşam tiksinmek üzere herkesten
Ve bitmeyen soruları
olmadık zamanlarda aklına gelen
Başka insan yok mu idi / neden ben...

Burası Emir Dağı'dır
Yaylaları- koyakları
köylerinin sokakları türkü bağıdır

Viranbağ gönüller avaza geldi miydi
Her taşına söz düşürüp can verir
Adı bilinmez ozanlar
haykırır kıraçlara yaralarını
Yürekler söze kan verir
Bin yıllardan bu yana kovgun düşenin
Ağıdı türküsüne karışır gider
Nice Kar' Üseyin ve nice Hatçe
Ve nice Arif Bey yaşar iç içe
Ölüm bile ayıramaz onları
Söylenir öyküleri
bozkır *******inde

Oturur dam dibine
bin yıllardan acısını taşıyan
gözleriyle
Suvermez Köyü'nden ağıtçı kadın Tüvel
Bir ağıt yakar Kar' Üseyin'e
Hem ağlar - hem de söyler
Zamanda söz uçurur yel...

Gar' Üseyin mavzerini yağlıyo
Hatçe Gelin siğim siğim ağlıyo
Mavzerin gurşunu dağı deliyo
Aman Filik Abam ar demedim mi
Yanımda Keloğlan var demedim mi

Afıyon damını yardım da kaçtım
Suvermez yoluna sar'altın saçtım
Üç yüz atlıyınan kız aldım kaçtım
Aman Yeşil Hatçe'm gör neler oldu
Seni saran kollar sarardı soldu

Üseyin topçu da, Durmuş borucu
Kel Çavuş da attığını vurucu
Güllü Gelin sağlam tutsun orucu
Petiri Petiri aslan Petiri
Malzemeyi Dişkaya'ya getiri

Heybetl'olur Aziziye'nin yılanı
Ben bilirim ardımızdan geleni
Yar elinden çektiğim elemi
Uyan Hatçe'm uyan gör neler oldu
Bizleri vurduran Arif Bey oldu

Benim atım ağır iner inişten
Ayağının nalı dökme gümüşten
Kirp'oğlu'nun Hasan benim eniştem
Aman Arif Bey'im ağlatma beni
Mermer direklere bağlatma beni

Kayıştandır Arif Bey'in kuşağı
Kurbanlık gidiyo Mustuk Uşağı
İkisi de domdom yedi fişeği
Aman Hatçe'm aman ar demedin mi
Yanımda Mıstafa var demedim mi

Yağmurunan yağdım- yelinen estim
Belce'yi aşınca umudu kestim
Arif Bey idi de şu benim dostum
Aman Arif Bey öldürme beni
Mermer direklere sardırma beni

Arif Bey geliyor bakın kastine
Selam verir yarenine dostuna
Afıyon'u tapulamış üstüne
Uyan Hatçe'm uyan gör neler oldu
Bayat'ın kelleri bize bey oldu Arif Bey oldu

İndi de kalkmıyo dumanı
Nedir eller ayrılığın zamanı
Zalım Aptil hiç bilmiyo amanı
Aman Arif Bey'im ağlatma beni
Mermer direklere bağlatma beni

Başına bürünür karalı erbi
Mektebin önünde eyledik harbi
Teslim olmasaydım var mıdı cerbi
Aman Arif Bey'im öldürme beni
Dondurma taşına sardıma beni

Dişkaya'da kaldı kuzu kebabım
Kirp'oğluynan Hac'Ahmet zerim zebebim
Kar' Ahmet Efe de benim ahbabım
Aman beyim aman kanım al akar
Filiğ'in Hatçe'si yoluma bakar

Kır Alan'dan çıktım atım kişnedi
Üğü taşı derler bize düşmedi
Astığım kebaplar dalda pişmedi
Aman Yeşil Hatçe'm gör neler oldu
Seni saran kollar sarardı soldu

Üğü kaya yeğin olur ekini
Yelebiyo Mıstafa'nın kekili
Müfrezeler gelir basarlar bizi
keserler bizi
Aman Filik Aba'm ar demedim mi
Yanımda Kel Oğlan var demedim mi

Manasar'da sürüsünün bir ucu
Keloğlan topçu da Durmuş borucu
Kar' Üseyin attığını vurucu
Uyan Hatçe'm uyan gör neler oldu
Bayat'ın kelleri bize bey oldu
Arif Bey oldu

Keloğlan'da atar atar vuramaz
Mustafa da dumanından duramaz
Haydi gardaş bu yurt bize yaramaz
Mustafa Mıstafa ille Üseyin
Eliminen kime küseyim

Gölcük Yaylasında dört kaçak gezer
Dördünün omzunda var beşli mavzer
Anamdan evveli Hatçe Kız gezer
Aman Arif Beyim öldürme beni
Dondurma taşına sardırma beni

Elinde kekliği kayadan iner
Karacalar Evi yaylaya konar
Yiğidin yurduna boz kartal döner
Çalağan konar
Evvel usluydum sonradan azdım
Gölcük yaylasında devriye gezdim
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:46 PM   #3
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-16

Arif Bey bir süre sonra Afyon'a geldi. 23. tümen komutanı Albay Ömer Lütfi Bey'le işbirliği yapıp, birliklerini tümen karargahının bulunduğu Erkmen'e yerleştirdi. Arif Bey'in Afyon'a geldiği günlerde başkanlığını liva muhasebecisi Reşit Bey'in yaptığı Reddi İlhak Cemiyeti faaliyet halindedir. Afyon'un vatansever evlatları iki değerli komutanla fevkalade işbirliği gerçekleştirdiler. Arif Bey'in milisleri şimdiki Kasım Paşa İlkokulu'nun bulunduğu belediye gazhanesindeki İngiliz İşgâl Kuvvetlerinin cephaneliğindeki silah ve cephaneleri bir gece baskını ile Erkmen'e kaçırdılar...
İplikçioğlu, Niyazi, a.g.y., sf..92


Yabancı çizme nalçalında
Çiğnendi şehirlerin sokakları
Haritalar serildi masalara
paylaşıldı ülkenin dağları- ovaları
Ve kan göletlerine basa basa yürüdü işgâlciler
Ölümcül bir suskunlukta taşlaştı her şey
Tarlada karasaban - ovada inek - dağda çoban
Sustu keklik / keder sardı şafakları
Ve ansızın kıpırdandı yerinden
öldü diye terk edilen yaralı
Yükseldi bir yerlerden direniş bayrakları
Afyonkarahisar'da
İzzet Efendizade - İsmail Şükrü Hoca
Kuvveti kağıt üzerinde
23.fıkra kumandanı
Yarbay Ömer Lütfi Bey’e başvurdu

Şehir işgâl edilirken
böyle eli bağlı beklemek olmaz
Satılmış bir devlete rağmen
çoluk- çocuk- ırz- namus- vatan
kalacak mı düşmanın ayakları altında
Buna ne can dayanır- ne yürek
Devletin vaziyeti böyleyken
Millet müdafaa edecektir hakkını
Kuva-i Milliye'yi kurmak gerekli hasılı
Böyle başladı Afyon'da
Çelik Alay Müfrezesi'nin kuruluşu
Kumandan Şükrü Hoca
Bölük komutanları
Dünya Savaşından dönen
gencecik teğmenlerdi

Naipzade Vasıf'ın Ahmet / Hamuloğlu Safter
Üsteğmen Şükrü ve Teğmen Nasih Beyler

Köylerden gönüllüler bulundu
İlipınar önünde gizli talimgâh kuruldu...


Kitaplarda Söylenir ki:
Bu ana kadar çalışan cemiyetin adı Reddi İlhak Cemiyeti idi. Bir gün Arif Bey memleket halkını İmaret Camiine topladı 'Bundan sonra çok gayretler sarf edeceğiz, bu işi başaracağız, onun için yeniden Müdafaa-yı Hukuk Emniyeti namıyla bir cemiyet teşkil edeceğiz' dedi ve halkın reyine başvurdu. Bu Cemiyetin reisi Koçzade Şükrü Bey'i, Gümüşzade Bekir Efendi'yi, Tunçzade Ali Bey'i aza olarak halk ittifakıyla seçti. Böylece bu cemiyet Afyon'da teşekkül etmiş oldu.*
Bundan sonra dağlarda dolaşan, mütemadiyen mücadele eden bir takım kabadayıları birbirleri ile barıştırarak adamları ile birlikte cepheye sevk ettik. Bunlardan Emirdağları'na sığınan Balcamlı Yusuf, Çukurcalı İbrahim vardı. Onlara haber gönde-rip, hep birlikte cepheye gidileceğini, aksi takdirde kendilerinin üzerine asker sevk edilerek Yunan'dan evvel kendilerinin kökü kazınacağına dair haber gönderdik. Akın akın ellişer yüzer atlı süvarilerle gelmeye başladılar.**

* Sarıkoyuncu, Ali(Doç.Dr) Milli Mücadelede afyon Müftüsü Hüseyin (Bıyık) Efendi, 3. Afyonkarahisar Araştırmaları sempozyumu, Afyon Belediyesi Yayınları, 1994 Afyon, sf.76
** Sarıkoyuncu (a.g.y.) sf. 77

Karaman Mahallesinde
Belediye Gazhanesinde
İngiliz kuvvetlerinin silah- cephane deposu
Nöbetçiler İngiliz ordusuna mensup
Hintli askerler
Günlerce izlendiler çevre evlerden
Yedikleri yemek
içtikleri su
Ne zaman nöbet değişir
nerde yatarlar
Kalk borusu- yat borusu
An be an komutanlara bildirildiler
Her şey hazırlanmıştı önceden
Mevsim güz
Müfrezeler pusulanmış
tam yatsı sıraları
Yanık bir ezan duyuldu minareden

İşgâl edilmiş bir ülkede
her şeyden emindi Hintli Askerler
Nöbeti- koğuşu terk ettiler
Her vakit olduğu gibi abdest aldılar
Toplanıp namaza durdular

O saat evlerin arasından
Sağnak gibi yağdı müfrezeler
Çelik Alay'dan- Karakeçili’den derlenmiş
sayısız kavgada denenmiş
işini bilir adamlar
Hintli askerleri kıskıvrak yakaladılar
sımsıkı bağladılar
Anında boşaltıldı cephanelik
Taşındı Erkmen'e
Kuva-i Milliye Karargâhına
Bu sırada Afyon Mutasarrıfı olarak görev yapan Mahmut Mahir İstanbul Hükümeti’nin mutemet adamı olarak olup- biteni İstanbul'a jurnal etmekte ve bütün gücü ile Milli Direnişi batırmağa çalışmaktadır. Reddi İlhak Cemiyeti Tahrirat Müdürü Alaaddin Çelebi'yi görevlen-direrek, mutasarrıfın hareketlerini kontrol altına aldılar. Alaaddin Çelebi bütün gizli yazışmaları Kuva-i Milliye-cilere bildirmekteydi.
Posta Telgraf Müdürü Hadi bey'de Milli Teşkilat emrinde canla başla çalışmaktadır. Mahmut Mahir iyice zararlı olmaya başlayınca Arif bey hemen harekete geçerek Mutasarrıfın Mecidiye Mahallesindeki konağına bir baskın düzenledi.

Erkmen Kestaneliğinde gece
Cıbır kalmış ağaçların arasında ay dökülüyor
Binlerce çentik açarcasına binlerce bıçağıyla
Çentiyor bedenleri insafsız ayaz
Bir zemheri soluğu üfleyen poyraz
yaprakları sürüklüyor...
Oturmuş kayanın kuytusuna
Olanca heybetiyle Yarbay Arif Bey
Deminden beri cigara tüttürüyor
Toprak kadar kıpırtısız taş kadar suskun
Ve her an her şeye hazır çığsilah donanmış
Karakeçili Askerleri

Aralarında ak köyneği - gecelik takkesiyle
Yalın ayak / kıllı bacakları çıplak
Sakalları titreyerek yalvaran bir zavallı hortlak
Afyon Mutasarrıfı Mahmut Mahir

Ben ettim sen eyleme Yüce Yarbayım
Biliyorum sabit cümle suçlarım
Çoluğuma çocuğuma bağışlayın
beni asmayın
Bir yol bağlıyım devlete
Döneklik etseydim asarlardı

Gürleyiverdi Arif Bey
Konuşma ulan soytarı
Malumumuz/ senin canın bizden tatlı
Konağın – hizmetkarların - saltanatın
yağcıların ve dahi kıç yıkayıcıların
Oysa binlercesi can verdi
aç yetimler bırakarak
nice vatan evlatları
Binlerce Mahmut Mahir eder
bıyığının tek kılları
Malumumuz
senin canın bizden tatlı
Ki kapısında it olduğun Padişah
Sayısız insanıyla
dağıyla- ovasıyla
koca memleketi sattı
Şimdi sen
gavur uşaklarının çanak yalayıcısı
Söyle kırk katır mı dilersin
kırk satır mı....

Amanın Beyim diye inledi
Mahmut Mahir
Kurbanınız olam ağalar dedi
Ak köyneğinin içinde
zavallı bir hortlak gibi
titredi
Arif Bey daha bir gürledi

Tövbeye gelsen tövben nafile
Şahadet eylesen
hak kabul etmez
Ölümlerden ölüm beğen
ya kâfir dedi
Arka sıralardan birkaç asker
dudaklarını ısırarak
saklı saklı gülümsedi....

Ertesi gün Afyon'da
Mahmut Mahir imzasıyla
Kuva-i Milliyeci İkaz gazetesinde
iri- kara puntolarla bir başlık
İSTİĞFAR-I ZÜNUN
Altında
hata ettiğini anlatıyordu
Yalvar- yakar olarak dosta- düşmana
Ve Kuva-i Milliye aleyhine
çalışmayacağını/ asla
yeminle şartla*

Mahmut Mahir Bey: 1334 Ekim (M.1918 Ekim) ayında atanan Mahmut Mahir Bey, bir sene kadar mutasarrıflık etmiştir. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar İzmir'e çıkmış ve kurtuluş savaşımız başlamıştır. Milli Kurtuluş çalışmalarını padişaha sadakati yönünden engellemek istemiş ve bu konuda jurnaller yazmaya başlamış ise de mektubcu (tahrirat müdürü) Alaaddin Çelebi Bey tarafından aldatılarak yazışmaları kontrol altına alınmıştır. Sonunda Fransız kuryesinden faydalanmaya başlayınca bir gece evinden alınarak Antalya yolu ile İstanbul'a gönderilmiş ve böylece Osmanlı yönetimi son bulmuştur (1919 yılı son günlerinde) .
Günçer, Süleyman, Afyon ili Tarihi-2, Afyon, 99
* Mutasarrıf işgâl yıllarında Yunanlıların tarafını tutmuş, onlarla birlikte hareket etmişti.
Aygen, Mehmet S.(Dr): Sarılık, Ahmet; Tunca, A. Büyük Zafere Doğru, Türkeli Yayınları Afyon 1984, sf.7

Şimdi o yerlerde anlatılır ki
Bin beş yüz kişilik müfreze
Çapak Çayı kıyısında talim eden
İngiliz askerini görmezden gelip
Baştan aşağı silahlı
Atlarının üzerinden heykel azametiyle
Boş bir şehre girer gibi Afyon'a girdi

En öndeki Arif Bey'di
Ve askerin yanı sıra
Birer dönüm aralıkla at süren
Arif Bey'in haber salıp getirttiği
büyük kavgaların kahramanları
namlı subaylar idi
Şerif Bey
Götü Kayışlı Osman ve diğerleri
Duruşları- bakışları insanı ürperten
örfi adamlar idi
hey gidi / hey hey gidi

Afyon sokaklarını inleterek at nallarıyla
vardılar Vali Konağına
Arif Bey’in elinden ruhunu teslim etti
dört İngiliz askeri
Göndere Türk Bayrağı çekildi
Ertesi gün İngilizler şehri terk etti...

Şimdi o yerlerde anlatılır ki
Bayat'taki Eğrili Tepe'nin adı
Şimdi Arif Bey kayasıdır
Adamın yiğidine deli derler
Deli Arif yiğitlerin hasıdır
Bazan Yapıldak’tan yaya geçmiştir
Bazan altında bir at talakasıdır
Bağ yeri dağıtmış Bayat'ın yoksuluna
Hay avına çıkar olmadık zamanlarda
Hacı Musa Oğullarından
zebellah bir kişi/ öyle gür
Say ki gürgen yarmasıdır

Afyon Merkez Karakolu karşısında
Arif Bey'in köşkü vardır
Burada ehl-i iyali barınır
Çanakkale Harbinden malul kardeşi
Ve Ömer Lütfi Paşa'nın Ferik Hatun ilk zevcesi
İkinci Hatunu Diyarbekir'li Zeynep
derler ki Ermeni kırmasıdır
Bir bakarsın bindirmiş avratları atlara
Kendi savunmalarını yapsınlar diye

Ilgar etmişler dağlara mermi yakarlar
Hedefi bağrından vuran hatunlar
sanki doğuştan talimli
Hey gidi / hey hey gidi...
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:46 PM   #4
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-17

Hava sancılı mavi
Poyraz ağudan acı
Erkmen Kayalarına duldalanmış
Bir grup yoldaş tütün içiyor
Hey gidi diyor / hey gidi
Bayat Köyünden Amancı
Şu ayazın derdine bak
Ya o Arap Çölleri
Hey gidi Şam günleri

Bizim asker esir idi
Dört kat telin ötesinde
Biz bir avuç Türk Askeri
açlıktan ölmek üzere
Ben hastayım
ağzım - yüzüm bir avuç
Elimizden gelse biz de kaçardık
Ama kum İngiliz'den daha kafir
sam yelinde dalga dalga
Böylesine Cehennem çöl

Arif Bey dedi ki
kahraman arkadaşlar
şimdi biz
İngiliz askeriyle harp edeceğiz
Ya bu telleri deleceğiz
Ve yahut öleceğiz

Çok işler başardınız
Cehennemler yaşadınız
dağlandınız bilirim
Bilirim kalmadı dermanınız
Yalnız tel örgü ardında kalanlar
kan bir kardaşlarınız
Şimdi gelmek istemeyene
Hasta- sökele yok diyecek lafımız
Çünkü siz yapacak her yiğitliği yaptınız
Gelenler gelsin
Şu İngiliz gavuruna ders verek
Gönülsüz kavga olmaz
bize gönüllü gerek
Hastaya- sökele
gücü yetmeyene ne diyek dedi
İlkin bir sessizlik çöktü
Asker birbirini heyikledi
Bazısı ayrıldı çekildi bazısı kaldı
Ölümün hududu teller
Azıcık asker
Biliyorduk aşılmazdı

Ben ki tanırım Arif Bey'i
Öleceğimi bile bile kavgada
gitmedim ayrılanların yanına

Ardından
bize gerek / size ne gerek deyip
Aldı gidenlerin silahlarını
Sonra da bize dönüp dedi ki
Çölün ortasında- kafir elinde
Silah arkadaşını esir bırakan
zinhar vatan haini
Şu ayrılanların katli vaciptir
Günahı- vebali benim boynuma
paklayın hepsini

Yine bir ölümden dönmenin
şaşırtan korkusuyla yüreklerimizi yokladı
Sonra omuzlayıp utandırmazı ayrılanları pakladık

Yüzde yüz öleceğimize inanıp
Saldırdık İngilizin üstüne
Gün mü geçti- ay mı- yıl mı
Kavga bittiğinde kan içindeydik
Yerde kafir ölüleri / vakit ne idi unuttum
Ve içerden esir asker üstümüze sökün etti
Aylarca yıkanmamaktan bitten- uyuzdan kurumuş
Dayanılmaz korkulara sarıldılar boynumuza
Orda duydum şu insan ne kadar pis kokuyor ki
Leşten- boktan milyon beter
hey gidi oğlu - hey gidi

Hava sancılı mavi / Poyraz ağudan acı
Erkmen Kayalıklarında
Bir grup Kuva-i Milliyeci
bir zamanlar tütün içti
hey gidi...

……………………………………………………………………………….






Bozkır'ın içinde toplar atıldı
Şiddetinden aylar günler tutuldu

Arif Bey'i anlatan bir türkünün Geynik Köyünde bulunmuş iki dizesi..




İşgâlci çizmeleri çiğnerken
Çobanların kaval kanattığı dağları
Başka ordular yürürken
kendi şarkılarıyla kuşatıp
türküler vatanı bozkırları
yeşiline yas üşümüş ovaları
Viran hanelerde un uçar- kepek kaçar iken
Analar gözyaşı pınarı / gelinler dul
Ölüm pusuya düşürmüş
iskeleti kalmış çocukları
Koca ülke naçar iken
Ve öldü sanılan
Ağır ağır yerinden kalkar iken

Kara sakallarını kana bulayıp
Kuduz yobazlar uludu
kardeş kanına susamış
Din elden gidiyor

İşbirliği yapıp Yunanla- İngilizle
Cihat eylediler Kuva-i Milliye'ye

Ve dağlarda dolaşan asker kaçaklarından
toplayıp en azmanlarını
Kin şarabı içirdiler kan ile katıp
Din- iman renklerine boyandılar / ayaklandılar

Karakeçili Milli Alayı neferleri
Başlarında Yarbay Arif Bey
Konya Yangınına at sür ettiler
Namları ulaştı onlardan önce
Bir kez daha ateşlerde yürüdüler
Alaaddin Camii’nin duvarlarında
o zamandan kaldı kurşun izleri
Söylenir ki
Hürriyet ve İtilaf Fıkra Başkanı
sözüm ona din adamı Zeynel Abidin Hoca
İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı Sait Molla
çekerek başı boş güruhun başını
Cehenneme çevirdiler
Konya'nın - Bozkır'ın sokaklarını
Fırtınalı- boralı günlerde Sait Molla
İngiliz Ajanı Rahip Frev'e
mektuplar gönderip yardım dilendi
Sonra çıkıp ortalığa din elden gidiyor- dedi

Kürtoğlu Musa
Bademli'li Hacı Halil ve Güzel Çavuş
Namlarıyla bilinen birkaç çapulcubaşı
Yalan ve hiyle ile yallanarak
Bin kadar köylüyü ayaklandırarak
bastılar Bozkır Askerlik Şubesini
cephaneye el koydular
Seydişehir üzerinden gelen askeri
pusulayıp bozguna uğrattılar
Ayaklanmanın başlaması 1919'un 26 Eylül'ü idi
Ve bağışlanma sözü alıp
4 Ekim'de hareketten vazgeçildi
Gene de ortalık kıvılcım bekleyen barut fıçısı gibiydi
Yeni bir ayaklanmaya önlem olarak
Sivas’taki Heyet-i Temsiliyeden bazı birlikler
Ve Karakeçili Müfrezesi Mahal'e gönderildi
Ve telaşa düşen Zeynel Abidin
Yeniden ayaklanıp adamlarıyla bastı Bozkır'ı
Tarih 20 Ekim 1919 idi
Kuva-i Milliyeye meydan okuyup
askeri birliklerin çekilmesini istedi
İlk birlikler yenildi
Zeynel Abidin güçlerine
Ve sardı ortalığı Yarbay Arif'in dehşeti
İsyanı kanla bastırdı
Nice yangınlardan yanmadan geçmiş
Karakeçili Müfrezesi
Söylenir ki
Karınca ocağını çiğnercesine
ezerek yürüdüler önlerine geleni
Arif Bey açınca zindanın kapısını
Korkudan titrer buldu Bozkır Kaymakamı’nı

Tevatür yağma yapıldı derler
Nerede kasalak köşkler
Bordo kapılı ev varsa
Altını - ziyneti toplandı...

Tellallar bağırtıp sokaklarda
isyancı başıların kelleri istendi

Bir çuvala sarılı getirip koydular
elebaşılarının kellelerini
Sonra da kurşun dizildiler ödül beklerken
Hep biri bir ölümdü boşalan
Arif Bey'in mavzerinden...

Derler ki
isyancılara zayıf davranan
zavallı Kaymakam
Cevap veremeyip Yarbay'ın
çetrefil sorularına
yeyiverdi kurşunu alnı çatına
Sokaklarda kan yürüdü sel gibi
Bundan yüzyıllar önce buralarda ayaklanan
dağlar delisi Süleyman
Yeniden dirildi fakat
vatanını satanların uşağı olarak
Ve kanı kanla yudular
Mezbaha gibiydi sokaklar
An oldu kesildi kıpırtılar
Başı kesilecek gibi
ürpererek esti rüzgâr...
Arif Beyin adamlarından biri
girdi varsıl bir haneden içeri
Gördü ki ödü kopmuş bir yaşlı kadın
ve tir tir titreyen gelini

Yükte hafif pahada ağır
Altın- ziynet devşirildi
Sonra di içeri girdi
Bağırmağa bile korkan gelinin
soydu giysilerini / Pervasızca ilişti

Derler ki
Kocakarı ağlayı ağlayı Arif Bey'in
karargâhına geldi
Hem ağladı - hem söyledi
Arif Bey'in başı düştü önüne
Olanları kıpkırmızı kızararak dinledi
Sonra azametle kalktı yerinden
Topladı askeri - sıraya dizdi
Döndü Kocakarıya
ebe anlattığın kim ise göster dedi
Kadın dolaştı kalabalıkta
Irz düşmanını gösterdi

Arif Bey atının sırtında sular gibi akardı
Sular gibi akar iken tek kurşunla av avlardı
Vuracağı adama bir tek kurşun sıkardı
Kadının gösterdiği adam ayrıldı
Arif Bey elini beline saldı
Yalvarıp yakarmağa kalmadan
kalbine nişan aldı çekti tetiği

Sekti kurşun sol döşünün üstünden
Bet - beniz kalmamış adama
bir şeycikler olmadı
İkinci kurşunu sıkmaz bilerek
Yüzünde suçukmuş deli bir ifadeyle
gülmeğe başladı
Komutanım / yetmemiş vadem dedi
Arif Bey alevlendi
Çıkar ulan sırtındaki cepkeni
Gördüler ki tek kurşun tabakasından sekmişti

Çabuk defol aramızdan
Anan cumaakşamı gün doğurmuş dedi

Mütecaviz yüz adım kadar gidince
Arif Bey Çingenoğlu'na işaret etti
Yaradana sığındı Çingenoğlu
elini beline saldı
Denkleyip tetiği çaldı
Kurşun bir ölüm kuşu
Uçtu malum sesiyle burgulanarak
Adamın beynini parçaladı
İşte böyle bastırıldı Bozkır Ayaklanması
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:46 PM   #5
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-18

Arif Bey ve Alayı asayişi berkemal edip
Aziziye üzerinden Ankara'ya at ılgarlardı

Soğukkuyu Köyünden Kar' Ahmet Efe
Heybe heybe altın getirmiş derler
Ve diğer askerlerin hiç birine
tek penez bile vermemiş
Şimdi o yerlerde eskiler
Arif Bey Ankara'da askeri tören ummuştu derler
umduğunu bulamadı

Güya orda söylemiş ünlü sözünü
Şu Bolu işi hallolsun
Mustafa Kemal' le de hesabımız var

Sokakta dörtnal koşan bahar
dindiremez yaralı askerin sancısını
Dallarda ürkek rüzgâr
Bir fayton geçiyor eşkin
endişe ümit arası çınlayan nallar
Ufukta sapsarı esneyen gün
Uzaklardan yankılanan
bir örge hırsla inen çekiç sesleri
Ankara bekleyiş kesilmiş tepeden tırnağa
Gelinlik kıza dönmüş ağaçlar
Pervazların arkasında sabırla ağlayanlar
Cami kapılarında
cephelerden konuşan birkaç ihtiyar...

Pencereden dolan kuş seslerini duymuyordu
İnce yorgun yüzünde endişe - ümit
gözlerinde panter hırsı
Ceviz masaya yayılmış kağıtlar
Dolmuş sigara tablası
20. Kolordu Kumandan Vekili
Albay İsmet Bey
Bakışları çıra gibi / süzdü karşısındaki askeri
İnce- uzun- yay gibi
Ziraat Mektebinde Muhafız Komutanı

Gitmeniz gerekiyor ayaklanma mahaline
Sabaha hazır olun Şerif Bey
Katılın Yarbay Arif'in müfrezesine
Bir ateş yaladı yüzünü Şerif Bey'in
Emriniz baş üstüne Albayım
Lâkin
Yarbay Arif Bey'i iyi bilirim
Bayılır subayları aşağılamaya
Emredin tek başıma gideyim
Ya o beni öldürür ya da ben onu
Belki birbirine girer müfrezeler de
Bir felaket olur böyle zamanda
Ya Arif bey gitsin ya ben gideyim

Bir an düşündü İsmet Bey
Uzunca bir filmi izliyor gibi
içine çekildi / gülümsedi

Peki Şerif
Yalnız
desteklensin Arif
Senin ağır makinalı takımıyla

Baş üstüne Albayım
En doğru kararı verdiniz dedi
Ölümden kurtulmuş gibi sevindi

O sıra açıldı kapı
İçeri giren adam
Rütbesiz / İri yarı / Pala bıyıklı
Yalım saçılıyor bakışlarından
son derece yakışıklı
Yarbay Deli Arif'ti bu
Eldesiz ürküyor insan
İsmet Bey tanıştırdı
Ve Üsteğmen Şerif
bir kez daha sevindi kurtulduğuna
Arif Bey belasından
Yıl 1920 / 24 Nisan...
Geçti dev bir ordu gibi üç yüz atlısıyla
Ezdiler sessizliği nallarının altında
Görkemleri çınladı Ankara kaldırımlarında
Bir umut bıraktılar
Gören gözde - duyan kulakta
bir zaman yankılanacak olan
İstikamet Bolu
Tarih / 25 Nisan

Bolu'dan Beypazarı’na kadar
uzanmış ayaklanıcılar
Ankara'dan oralara
korkunun soluğunu estirdi rüzgâr
Alafranga at nallarının
yankısı varmadan daha
Beypazarı ahalisi tabanları yağladılar

Nallıhan yollarında
Varmada Beypazarı’na
sinek sinilemez oldu korkudan

Bir grup çocuk görüldü
Sefil – cılız - ödürgülü
At sürdüler üstlerine
Çığlık çığlığa kaçtılar / yakalandılar
Arif Bey'in karşısında durdular
Anaları - babaları kaçmaktan cayıp
korka korka yanlarına vardılar

Hepsi dokuz- on yaşında
salya- sümük ağlaştılar
Yerlere kapandı ahali
Arif Bey öfkeli
Vurun ulan dedi
topunun kellesini
İşte bu kalabalık
Namussuz / vatan haini
Çocukların tümü casus

Ağladı kalabalık
Bunlar çobandır beyim
Ne bilsinler casusluğu bu yaşta
Hainler dedi Arif Bey
Kullandınız çoluk - çocuk demeden
Kendi kanınıza karşı açtığınız savaşta
Ki madem çoban bunlar / sürüleri nerede
Ne dolanıp dururlar çevremizde
Yalvarması kalıyor böyle vaziyetlerde
çelikten gücümüze boyun eğen herkesin
Hey askerler
Unutmasın bu günü Beypazarlılar
kulaklarını kesin

Aldırmayıp çığlıkların acısına
Kulak asmayıp
başından kaynar sular dökülmüş
yalvaran ahaliye
Kesildi çocukların kulakları verildi ellerine*
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:46 PM   #6
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-19

Bozkırda at koşturan ateş sağnağıydılar
Bir öfke seliydiler dalarken Nallıhan'a
Şarapneller gibi çakıldı duvarlara mavzer sesleri
Çapulcular çil yavrusu / Çarşamba yönüne kaçtılar

Korkudan kesilmiş gibi nisan yağmuru
Yukarda berrak bir mavi
Islak yapraklarda endişe
Kuşku pusulanmış her köşe
Arif Bey atlılarının gözü tetikte
Her an bir hain silahı
ölüm kusabilir üzerlerine
Ama Arif Bey dediğin bilir bunları
Herkesten kuşkulanma vaktidir
Kuşku / yağlı urganlarla astırılmalı
Böyle bir günde ne demek ayaklanma
kanla bastırılmalı
Arif Bey bilir bunları

Çağırın dedi jandarma komutanını
Buradayım komutanım
Daha evvelden de tanırdım seni
Evet komutanım
Sen burada kimin temsilcisin
Devletin komutanım
Hangi devletin
Kuva-i Milliyenin
Neden çapulcular barınır mıntıkanda
Ve neden direnmedin halkı örgütleyerek
Biz azdık komutanım
Düşmandan da azız biz
Fransızdan- İngilizden
Fakat herkese malum
Bir karış toprak vermeyiz

Sustu bir an / Bağırdı sonra
bir yanardağ ağzından fışkıran
mağma gibi

Vatan hainine sustuğu için
Asın ulan şu herifi
Susarak yataklık etmekten
Muhtemelen teamüden

Yalvardı Genç Teğmen
Daha bir muraz görmedim / Yeni evliyim
Kimseye yataklık etmedim
...................efendim...
Yaşlar indi yanağına kurşun taneleri gibi
Yanağından damladılar toprağa
Yalvarır oldu ahali
Kıyma yarbayım
Gencecik karısını dul koyma

Asın dedi Arif Bey
Oracıkta bir ağaca astılar
Ağlaya ağlaya sallandı Teğmen
Kalabalık / kalakaldı ağlayarak
Arif Bey askerleri düşündü
Kadınları dul kalan / vatan uğruna düşmüş
atını ılgarlarken şehrin dışına
Çarşamba sokakları kum
Ellerinde padişah fermanları
Gericiler bağrışıyor
Mustafa Kemal ve Kuva-i Milliyeciler
Vatan hayını / cümlesi katlolunmalı

Salyalar akıyor ağızlarından
Çarşamba Sokaklarında ölüm fetvaları

Bolu Askerlik Şube Müdürü
meşhur Sekili’li Ahmet Bey
ve müfrezesi
Çarşamba'da malum
Sadık Hoca Efendi ve Hacı Abbas

Din - iman uğruna
Nutuklar döşediler öfkeden ağlayarak
Sonra teslim olmuş ahaliden
Bin üç yüz altı doğumlulardan
bir müfreze kurdular
Nallıhan'dan ateş saçarak gelen
Arif bey kasırgasının karşısına sürdüler

Çarşamba önünde sipere yattı
gencecik elli can
Çoğu ne bir daha yerinden kalktı
ne kurşun attı
Can verdiler Arif Bey'in at nallarında
Kim varsa canını kurtaran Bolu'ya kaçtı
Muhalif bir silah gibi
korkuyu da yüreğinde taşıdı
Hacı Abbas ile Hoca Sadık Efendi
Bas bas bağırdılar
Bolu sokaklarında
kum gibi kaynayan asilere

Amanın ağalar - amanın beyler
Düzenli asker gerekmiş
düzenli askere
gördük dediler

Sesleri yitti aklı gitmiş kalabalıkta
Dinletemediler
Bolu Elebaşılarından Hamdi
Hadiyin oradan dedi
Madem ki öyleydi
neden
Kızdırdınız Çarşamba'da kuvvacılara
bunu akıl edemeden
on beşinde çocukları
Gitti gayri dönmez giden
Hadiyin Ümmet-i Muhammet
Din - iman uğruna

Kimisi yetmişlik eli bastonlu
Kimi yeni değmiş on beş yaşına
Kalabalık sinek gibi kürnedi
Düzce'de yendikleri
Yarbay Mehmet Bey'in tümeninden yağmalanan
yedi buçukluk dağ topunun toplaştılar başına
Lokantacı Kalenderoğlu Ahmet elebaşıları
Aldılar dağ topunu vurdular yola
Bir hay-ı huy ile inledi yer - gök
Haykırmaktan hırslarını alamadılar
Çarşamba'nın Seçiçiler Köyü'nde
üç Tepeler'e vardılar
Çok görüp - çok geçirmiş dağ topu
gitti nere çekerlerse
Tepenin başına çıkardılar

Ayrıca namı malum Hacı Hamdi Efendi
bir hışımla geldi kendi kuvvetleriyle
Bir de eşkiyabaşı Çerkes Yar
sökün etti çetesiyle
Pusu pusuya yattılar
Arif Bey'i beklemeye durdular

Beklemek / Karanlıkta işgilli
Sıyrılıp sürü ruhundan
kendisiyle baş başa
Bir yerlerden gelecek
bir kurşunla ölmeyi
Kalarak başı derdinde
Geride bir ananın gözleri
binbir kırışık içinde
dehşetle acı
Boyunları armut sapı bebeleriyle
Bir omzu düşük baş yoldaşı

Beklemek
Sıyrılıp sürü ruhundan
korku sağnağı geceyi
Ve Azrailin Nefesi
Yarbay Deli Arif Bey'i beklemek
Sabah / Bir Mayıs 1920
Deli sağnaklar gibi yağdı ölüm
Kurşun aktı mavilikten sel gibi
Tutar eller tutmaz oldu
Yirmi dördüncü tümenden ganimetlenen
tutsak tutulmuş dağ topu
tek üç mermi atabildi
Öldü başındaki on beş gerici
Bozuldular / tevatür patladı panik

Topçu Çavuşu Ahmet
köylü kurnazlığını elinden bırakmadı
Yaramasın diye kuvvacılara
Yozgat Köy'ünden yana
topun kamasını aldı da kaçtı

Arif Bey'in atlıları
Tepeleyip geçti vadileri
Pırna pırna dağıldılar korkudan
Taşoluk / Gürcüler
Köprücüler köyleri
Sağnak kurşunlar gibi vardılar
Bolu varoşlarına
Sanayi Mektebi'nin orada
Yağladı tabanları toplayıp çetesini
eşkıya başı namlı Çerkes Yar
Avcı kollarına ayrıldı
Arif Bey Milisleri
Bolu'yu kurşunla elediler
Arif Bey buralara gelmeden önce
Salınmıştı asilerin üzerine başka askerler

32. Kafkas Alayı
Çaycuma ve Devrek Taburu Komutanı
Lakin Hazret tek mermi yakmadan girmişti şehre
Ve başına toplanan gericilere
Ben de sizle beraberim demişti
Halifeden- padişahtan yanayım
Şimdi yandaş olmak varmış kaderde

Askerlerinin başından kaynar sular döküldü
Rezil bir suskuda kalakaldılar

Aradan günler geçti
duyulunca Arif Bey'in kurşun sesleri
Deli korku/sıkboğaz edince gericileri
Vardılar askerlerini satıp
onlara katılan komutana

Madem ki bizdensin komutan
Var git Arif Bey'i durdur dediler

Dağları bekliyor denilen korku
kuduz köpekler gibi beynini kemiriyordu
Bir böcekmiş gibi duydu kendini
Tiksindi
Korkular elinde bir garip kukla sırtı terledi
Çıktılar şehir dışına
başsız gövde gibiydi şaşkın askerler

Komutan konuştu titrek titrek
Ağzı - dili kupkuru / tümceleri kesilerek

Amanın asker kardeşler
ben neler ettim
Netsem - neylesem şimdi
Yolumu ölüm bekler
Firar eylemekten gayrı çarem kesildi

Durdu
Kızıl bozul olmuş yüzünde aşağılık bir ifade
Terini sildi
Ben hata eyledim / kardeşler
Hakkınızı helal edin
Amanın asker arkadaşlar
Arif Bey'in ordusuna kurşun atmayın
Teslim olun varın gidin

Şimdi ben nereye gitsem
iki ucu boklu deynek
Geri dönsem padişahçılar öldürecek
Teslim olsam derimi davul yaptırır Arif Bey
Sonra da çaldırır Bolu'dan Ankara'ya kadar
Adam delinin teki Vallahi yapar mı yapar

Bir an sessizlik oldu
Askerler birden bire kahkahayı bastılar
Komutan dalıverdi sık ağaçlı ormana
Bir anda kahkahalar dönüştü şaşkınlığa
Bakakaldılar ardından
Birisi bağırdı / niye paklamadık ulan!

Bilinir ki sonradan
Düzce'de hilafetçilere yakalandı
İlin Adapazarı'na
Sonra İstanbul'a salındı
Ne yaptı - ne söyledi / öldürmediler
Kovdular askerlikten
Farkında olmadan verdiler
ona en katmerli cezayı
şerefsizce yaşamayı...
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:47 PM   #7
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-20

Avcı kollarına ayrılmış Arif Bey taburları
Bolu'ya yaylım ederken katıldı aralarına
komutanı firar eden askerler
Kitaplar böyle söyler

Gitgide yaklaşan hengame
sanki ölümün sesiydi
Ürkmüş davarlar gibiydi ahali
kürnedi
Saklananlar / tek başına korkuya yenik düştü
yeniden sokaklara döküldü
Kaçanlar / kaçacak yer bulamayıp geriye döndü
Yürekler patlamış balonlar gibi söndü
Arif Bey bu saklanmak kâr eylemez
Onun için aşikâr yerin yedi kat altı
ve iğnenin deliği

Arif Bey bu / azrailin gölgesi
Hiç kimse elle gelen düğün bayram diyemedi

Elleri sırıklılar / Başları sarıklılar
Korkuya teslim oldular
Kesik kesik / Ürkek ürkek
Gâh susup gâh konuştular

Sustukça sur kesildi
Azmanlaştı konuştukça
korku denilen canavar
Bolu sokaklarında alınan
tedirginlik nefesiydi

Birlikte padişahçıları suçladılar
Bağırıp çağırdılar sövüp saydılar
Ufak ufak Kuva-i Milliyeci oldular
Kimisi dam başına kimisi minareye çıktı
Hışım gibi yaklaşan atlılara baktılar

Bindi yaylasına Hoca Süreyya
aklı selim umur görmüş bir adam
Yanında kasaba eşrafı
Arkasında ak bayraklar taşıyan halk
Yürüdüler....

Bu gelen yedi kardeşten ileri
atının üzerine
Bir kıyamet gibi Yarbay Arif Bey
Bir orman yangını silip süpüren
Canalıcı gibi bir şey
Durdu bütün haşmetiyle
Baktı küçümseyerek
Titreyen ak sakalları sırılsıklam yaş
Süreyya Efendi'ye

Bütün suçlu Mutasarrıf Haydar Bey
Ahali arada kaldı başsız - devletsiz
Eski mebus Aptilvahap
Boyacıoğlu Hamdi
Kardeşi kardeşe kırdıran / güruhu kandıran
İrvanlı Emin - Çubukçu Sabri
Mengeneden Avukat Nuri
ve Müftü Ahmet Efendi
Şimdi kalem kırdılar
kardeş elinden katline
bu yoksul ahalinin
Öz canları baldan tatlı
Tuttular yolunu Düzce'nin

Saflarında ölmedikçe
Bütün orduların çiğnediği
Koyunlardan daha mazlum işte bu ahali
Korkunun önünde yürüyen sürü...

Ve ahali paçavralar içinde hayaletler gibiydi
Avurtları çökük
Gözleri kurban gözleriydi
Yalın ayaklarında bin yılların yoksulluğu
Arif Bey'in çevresinde tavafa geldi
Yalvardı bükük boyunlar
ince bilekler - korku yalağı gözler
O sustu / Ölümdü sanki susan
Ve sanki ölüm insafa geldi...
Sessizce şehre girdi bir bölüm asker
Binbaşı İhsan'ı
Merkez Komutanı atadı Arif Bey
Son derece muzaffer
at sürdü kaplıcalara

Düşündü
Dinlemesi elzemdir beden denilen şey...

Bolu Merkez Komutanı Binbaşı İhsan
dahi Mutasarrıf Vekili
Dışarıda yıldız yüklü bir gece
Uyku uyumamış akşamdan beri
Dağıtmış mıntıkaya nöbetçileri
Pencereden karanlığa bakıyor
Karanlık işkilli / Böcekler cikiliyor
Gece akıyor
Uzaktan uzağa şafak
Birazdan saracak sokakları kuş sesleri

Hükümet Konağı'nın penceresinde
Binbaşı İhsan Bey'in yorgun ela gözleri...

Ansızın bir silah sesi uykuda deldi geceyi
Sonra bir daha - bir daha
Havada kurşun selleri

Atlıya yaya bir ahali
Aç kurtlar gibi dehşet hayvani
Sökün etmiş geliyordu Düzce'den
Sürüleyip yedlerinde artan kalabalığın
çoğaldıkça azalmıştı korkusu
Baltalı- silahlı- eli değnekli
Ayak yalın- perperişan bir garip haçlı ordusu
Aktılar Bolu üstüne boz bulanık bir deli su...
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:47 PM   #8
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-21

Bütün bu olanlar olmadan önce
Arif bey bolu'ya gelmeden önce
Kitaplarda söylenir ki
bir başka zaman
bir başka yerde:




Akşam alacasında orman
çekmiş üzerine bin bir renkli örtüyü
binbir renkli bir Türkmen kilimi gibi
Işıklar oynaşıyor yapraklarda
Oysa kaval sesleri yok
sönmüş çoban ateşleri dağlarda

Kedere kâr etmiyor
böcek cikiltilerinden yıldızlara dek
geceyi saran büyü

Dağların yamacında - yaprakların arasında
Barış günü kadar şirin bir Doğandere Köyü

Kandil alevinde dalgın suratlar
ateşten yontulmuş gibi keskin
Pencereden ay dökülmüş içeri
Uzakta köpekler ürüyor
Dışarıda yumuşacık bir rüzgâr
ormanı getiriyor
Dışarıda bir çift katır
gevişliyor otlarını keyifle
Yanlarında iki adam çığsilah
sessizce tütün içmekte
Ve bir başka insan gibi duran ağır makinalı
Mermiler / Ve sair erzak...

İçeride beş kişi
Yüzleri ateşten yontulmuş gibi
Birisi konuşuyor
Yedik içtik sağolun
Ama insan tanımalı insanı
Adım Kuşçubaşılı Eşref
Adapazarı ve Bolu'nun
Şimdi de siz söyleyin / kimsiniz
Ne taraftan gelip - nereye gidersiniz
Elleriniz münevver eli - ince

Köylüce değil gözlükleriniz
Dilleriniz şehirlice
Doğandere Köyü'nde ne gezersiniz

Kıpırdandı adamlar hayretlerini gizleyemeden
Gözlerinde şaşkınlık birbirine baktılar
tek kelam edemeden

Konuştu içlerinden birisi

Adım Binbaşı Şevki
Yıllar yılı savaştan
ve silah bırakışmadan sonra
Yüzbaşı Hilmi’yle beraber
Kalakaldık bir hain karmaşada
yüzüstü bir yalnızlıkta
Şehirlerde kör dövüşü
kısır partileşmeler
ve
bir
anı
var
insanın
Ümitlerinin
bittiği
yer...

Bir sınırı dayanmanın....
Çekilip geldik buraya
Ormanların ortasında
kuşlar gibi yaşamaya
Arkadaşlar sonradan katıldı aramıza
Yalnız...
içimizde bir yer...
kırılmış - yıkılmış şeyler...
...bir yara...
şifasız o sinsi keder...

Aldı Yüzbaşı Hilmi
Sesi heyecan içinde yüreği ürpertili

Demek siz
Meşhur Teşkilat-ı Mahsusacı
eski subay Eşref Bey'siniz
Çok işittik ününüzü...

Aldı Binbaşı Şevki
Espirili

Siz de mi şehirlere
ters döndünüz yönünüzü
Lâtif bir huzur mu aradığınız bizim gibi...

Aniden patladı Kuşçubaşı Eşref Bey

Hey / galiba anlamadınız
Ben İstanbul - Ankara hattında
insanları toparlayıp
hainleri tepelerken
Karar verdi Koca Mustafa Kemal
Dedi
Kuva-i Milliye Komutanı olarak
Adapazarı ve Bolu üzere
avdet et derhal..
Şöyle iyicene bakın simama
Benziyor mu bir yerlerim
ormanlığa saklanacak adama...

Müthiş bir sessizlik oldu
Kanatıcı ve derinden
Eşref Bey sakinleşti
kızdı kendine
Saf değiştirdi

Biliyorum lâtife yaptınız
kusura bakmayın beyler
İnsanda sinir koymuyor
şu yaşadığımız günler
...aslında sizleri anladım
buraya gelmeniz korkudan değil
Evvel zaman o derin karmaşaları
ben de yaşadım hem de pek çok
Anlaşılan o büyük kurtuluştan
Kuva-i Milliyeden falan haberiniz yok

Ben önce sizlere hikayemi anlatayım

Adapazarı- Bolu bölgesinde
ne büyük bir kahraman
Kuşçalı Köyünde Kuşçu Ali

Belki tarih onun adını yazmayacak
Ama kahraman olunmaz tevekkili
Şimdi merkezindedir gizli telgrafhânenin
İstanbul'dan- Ankara'ya
Ankara'dan- İstanbul'a
En önemli can damarı bizimkilerin
Şimdi ben bırakıp Adapazarı’ndan- Bolu'ya
Yenibahçeli Şükrü Bey'e
Yanımda iki Kuva-i Milliyeciyle
Yükleyip katıra ağır makinalıyı / kendimiz yaya
Varalım dedik
Hürriyet ve İtilafçı hainlerin fink attığı
Adapazarı- Düzce hattında
bir dayanak aramaya...

Size sözüm Koca Mustafa Kemal
yedinde temsil kuruluyla
intikal eyledi Ankara'ya
Duydunuz mu
Erzurum- Sivas Kongreleri
oralarda alınan kararlar
Yazıldı kağıtlara dağıtıldı bütün yurda

Öyle şaşırmayın ağalar
Hele alın okuyun
Çıkardı çantasından broşürleri
uzattı subaylara
Okudular / kutsal bir kitabı ezberler gibi
kongre kararlarını
İçlerinde duydular başka ateşlerin harını
yalımları azametli
Utandılar okudukça geç kaldıklarına
Dağıldı ruhlarına tüneyen karamsarlık
Dirildiler / Kuva-i Milliyedendiler artık
Kandil alevinde yüzleri
ateşten yontulmuş gibiydi
Birlikte karar verildi
İçlerinden birisi buralarda kalacak
Asker toplayacak / çete kuracak
Topladığı askerleri
Eşref Bey'e salacak

(Kendisinin adı meçhul kalacak)
Ötekiler Eşref Bey'le gidecek
Şafak ışımadan düşüldü yola
Geride bırakıp düşsel cennetlerini
Kuşçubaşılı Eşref - Teğmen Muharrem
Yüzbaşı Hilmi vardılar Mudurnu'ya
Kuva-i Milliye'yi kurdular
Mudurnu’yla İstanbul'un ilgisini kestiler
Asayiş berkemâl
Ankara'ya haber saldılar

Parti - din ayrımı gözetmeksizin
vatanını seven herkesi
müdafayı Hukuka çağırdılar

Ve fakat
onların gelişini beklercesine
Kara yılan başını kaldırdı
İttihatçı- itilafçı fırkalar
kara yürekler ayrıldı

Mudurnu'yu bir yayığa koydular
Hınç ve öfke mayalayıp çalkaladılar

Düzce'den Mudurnu'ya kara eller uzandı
Elebaşıları Sefer Bey diye biri
casus saldı sokaklara / fitne dağıttı

Dediler
Müdafayı Hukukçular zinhar yalan
Ne Padişah'ımız esir
Ne İstanbul Hükümeti satılmış
Ne de işgalde vatan
Bolu'dan Aptilvahap Efendi
gidip gördü padişahı / dediler

Devletlü Efendimiz buyurmuşlar ki
Ankara Hükümeti vatan haini
Külliyen katli vacip
Dağıtmak caizdir hain inini
kanları şer'an helâl
Elebaşıları Mustafa Kemal
Ey ümmeti Muhammet
Rabbül Alemin aşkına cihada

Düzce'den Mudurnu'ya kara eller uzandı
İstanbul ve İngiliz Hükümeti ajanları
el birliği ile dernek kurdular
Adını Hilafet koydular...

Cümle köylere dağıldı softalar
Salyalar saçıldı ağızlarından
Ceplerinde kor gibi İngiliz altınları
Osmanlı paraları
Dediler
Din elden gidiyor ey Muhammet Ümmeti
Bastılar yaygarayı

Kırk kuruşa çıkarmış sayım vergisini
Ankara Hükümeti

İşte tam da orada
Laf paraya gelince
Lav gibi patlayıverdi köylünün nefreti
Boşaldı cümle köyler bu nefret cinnetinde
Toplandı bir araya yüzyılların öfkesi
Mudurnu bir sel gibi basıldı
Yakalanan Müdafayı Hukukçu
sorgusuz yargısız asıldı
Canını kurtaran ölümden kaçtı...

Kuşçubaşı Eşref Bey'e gelince
O çoktan
Müdafayı Hukuk'u kurduktan sonra
Örgütse örgüt işte
Benim burda bitti işim
Gerisi sizin demiş
Başka yerlere gitmişti..

Doğandere Köyünden gelenler
Kavgasız bir dünyanın düşçüleri
Binbaşı Şevki - Yüzbaşı Hilmi
Teğmen Muharrem - Öteki meçhul asker
(adı kitaplarda geçmeyen biri)
Yirmi beş silahlı milisle beraber
kaçtılar Mudurnu'dan
Geçerek ıssız dağ yollarından
saklanarak vadilere Nallıhan'a vardılar

Adı kitaplarda geçmeyen asker
Mudurnu Boğazında pusuya yattı
Yanında on beş can
Günlerce hain beklediler gözlerini kırpmadan

Bir öğle üzeri
bir haber ulaştı Binbaşı Şevki Bey'den

Çarşamba ve Çayırhan'dan sökün eden
çok kalabalık bir hain güruhu
sardı Nallıhan'ı arkadan
Çekildi Kuva-i Milliyeciler
Eskişehir'e doğru
Sen de çek milisini çok geç olmadan

Çekilemedi / Düştü arasına on beş adamıyla
saldırganların

Öldü on beş can
Son kalan iki kişiyle
Canını zor attı
Binbaşı Şevki'nin kafilesine...

Binbaşı Şevki'nin kafilesi
Uçurumlu dağ yolları boyunca
yenik ve umutsuz
Ne ağacın yeşili
Ne kuşun sesi
Hava dehşetle huzursuz
Korku bekliyordu bütün yarlarda
Nallıhan Kaymakamı İmdat
Eşraftan Molla Tevfik ve Ahmet
Vodinalı Halit Bey de aralarında
Binbaşı Şevki'nin kafilesi tedirgindi

Dört bir yana haber salmış hainler
Yakalayanlara ödül adanmış
Meyil Köyüne varmadan pusulandılar
Uğruna savaştıkları halk cahil ve korkak
Ellerini urganlara bağlayarak götürdüler

Balcı Köyündeki asi karargâhında
Çarşamba'lı yedek subay
Ağzından tükürükler saçarak haykırdı

Demek kırk kuruş yaptınız sayım vergisini
Sizi it oğlu itler / ümmet - vatan hainleri
Elinde sopasıyla saldırdı
Vurdu kime denk gelirse
Alamadı öfkesini
Ağzından salyalar saçarak bağırdı

Vurun ulan dedi çevresindekiler
Ve ağladı kahrından Yüzbaşı Hilmi
tek söz etmedi...
Düşündü Binbaşı Şevki
Ellerine araba zinciri saran halk
korkak - cahil ve ahmak
Sürüklercesine götürdüler
Vardılar Mudurnu'ya

Orada
Sırçalılı Mustafa Çavuş adında biri
Düzce Hilafet Orduları Komutanı'nın
okudu telgraf emrini

Kumandan kuvvacıları istiyordu
Çok şey vardı öğrenecek
İyice sorgulamak gerekiyordu

Dediler
Kalabalık giderlerse kaçarlar
Parça parça taşıyalım Düzce'ye
Birazı şimdi gitsin
Kalanını götürürüz geceye

Binbaşı Şevki'nin kafilesi
Acıkmış – uykusuz - yorgun
Kendi toprağında tutsak
Başları düşüvermiş omuzlarına / kırgın...

Bir ara açıldı kapılar / Doluştu silahlı adamlar
Başlarında Sarıyerli Hafız
Gezindi aralarında süzerek
Tek tek baktı yüzlerine
Tanıdı doğandere düşçülerini
Yüzünde bir gülüş dolaştı belli belirsiz
çekilip gitti...
Çözdüler ellerini düşçülerin
Gece karanlığında yürüttüler
Fısıltılar oldu aralarında

Hakkınızı helâl edin
Her halde öldürecekler
Öldürmediler
Tahta bir kapı açıldı gıcırtıyla / Girdiler...

İçerden gelen
Kahkahalar ve zafer şarkılarıydı
sarhoş hilafetçilerin
Ve geceye yayılan mis gibi anason kokusu

İçerde nakışı kırık dal
bin bir al bir kilimin üstünde
Kocaman döşekler sermişler
Yastıklara köskenmişler
Şakir – Mahmut - Çarşambalı Asaf Bey
Ve Sarıyer'li Hafız
Ortada yer sofrası
Nar gibi kızarmış tavuk butları
boğma rakı

Hey gidi Hafız
hey ulan hey
Bakın hele gelen kimler
Kadim yoldaşlarımız
yeni Kuvvayiciler
Oturun-oturun hele
Kırk yıl hatırı vardır
bir fincan kahvenin derler

Oturdular

Ula teresler size mi kaldı
Azınlıkla bir olup baş kaldırmak padişaha
İyi ki tanıdım sizleri / şart olsun asarlardı

Hele yeyin bakalım
Karınınız aç olmalı
Şakir uyuma len
çuval ağzı aç hergele
Hadi bade koy beylere

Binbaşı Şevki kafilesinden iki subay
İçlerindeki sızıyı bastırmak istercesine
rakıya vurdu

Sohbetler koyulaştı / açıldılar
Son sözü Hafız söyledi

Ben şimdi Nallıhan'a gidiyorum
Hilafet Ordusunun başına geçmeğe
Sonra da hiç durmadan
Beypazarı'nda bulunan
Deli Arif'i yenmeğe
Size gelince besbelli yorgunsunuz
Tosun Beyzade Âsâf
-Zatı Hilafet Kurulu Başkanı-
sizleri ağırlasın ben gelesiye

Kalktılar / Tokalaşıp ayrıldılar
Gece ölüm kadar sessiz
Saatler kaplumbağa adımlarında
İki genç subay Âsâf Bey'in konağında
onunla birlikteler

Neler geçiyor dedi birisi
insan olanın başından
Ve daha neler geçecek

Her an nerden geleceği belirsiz
sinsi bir ölüm korkusu havada
Kahve ve tütün içerek beklediler
Sessizlik tekinsizdi
Ve her ses sanki bir panik birikintisi
Herkes beklediği yazgıdan uzak
Memleketin ahvalini konuştular
tartışmaktan kaçınarak
Acıdılar akıp giden kardeş kanına
Cepheden haber bekleyen Âsâf Bey
mani olamıyordu korkusuna

Zafer buradakiyle bitmiyordu
Biliyordu / bir yerlerde
Kuva-i Milliyeciler ilerliyordu

Ve sabaha karşı geldi
beklediği kara haber

Arif Bey kuvvetleri
ele geçirmişler Beypazarı'nı
Şimdi Nallıhan'a yürümekteler

Düştü parmaklarından okuduğu telgraf
Gözleri birer korku girdabı

Amanın ağalar dedi
Amanın beyler / El insaf

İşte ben bu neticeyi ta başından düşünmüştüm
Amanın ki amanın beyler
amanı bilir misiniz
ocağınıza düşmüşüm
Ben de size el gölgeliği ettim
Siz de bana şefaat eylen
Amanın imanım beyler...

Beyler sevindiler
Sevinç ve keder yan yana düştü
Hay hay / ne demek Asaf Bey dediler
Acı kahve hatırını biliriz
Hepimiz Türk kanındanız elbette
Tabii size çok şefaat ederiz
Hay hay ki hay hay
çiğ süt emmedik herhalde
Can borcumuzu öderiz

Gün büyüdü korku gibi
Öğle namazını kıldı Âsâf Bey
Konuklar bi afiyet öğün yediler / o yiyemedi
Korkusundan ödü koptu döşünde
Korkuyorum diyemedi

Akşam karanlığı
Çılgın bir atlı durdu konağın önünde
köpük köpüğe
atlının gözleri cacık yeşili - saçları kula sarı
dedi ki / amanın beyim
yer ile yeksan etti çiftliğinizi
Deli Arif'in adamları

Hemen atlar çekildi ahırdan
İvedi eğer vurdular
Âsâf Bey ve malûm şefaatçileri
Karaçayır yönüne ılgarladılar

Kitaplarda söylenir ki
Karaçayır'a vardılar
Orada doğandere sergüzeşti bir subay
ayrıldı kafileden
at sürdü Mudurnu'dan yana
Gecede muhtemelen ay
bir yavuklu yanağı gibiydi

Canını da bağışlasa
düşmana şefaatçilikten kurtarmış kendini
Yüreğinde kafesinden kaçan kuşun sevinci
Yarıp gitti geceyi

Abaza nöbetçilerin gözleri keskin
Çevirip kıskıvrak yakalayarak
Götürdüler Mudurnu'ya / ihtimamla koruyarak
Hilafet Kurulu'nun huzuruna çıkardılar
Umulmaz bir saygı ile ağırladılar
Atını bağladılar - yeygilediler
İstirahatgâh diye bir ev verdiler
ve emrine emirberler

Mudurnu Hilafet Kurulu
Taşıyordu yüreklerin sırtında
dağlara dar gelen Arif Bey korkusunu

Kulaklar kirişte
Arif Bey'den gelecek hey'et bekleniyordu
Abaza nöbetçilerin yakaladığı
evvel zaman Doğandere düşçüsü
Kaçarken şefaatçilikten
şefaatçiliğe düştü

Kitaplarda söylenir ki
Arif Bey'in adamları geldiler
Belli muharip adamlardı tepeden tırnağa
Bir başkaydı gözleri - elleri - ayakları
Hilafetçileri dinlediler
Ve kabul etmeyip şartlarını çekip gittiler

Yakalanan Doğandere düşçüsü ne oldu
kitaplar yazmıyor bunu

Arif Bey'in adamları gittiler
Ve hilafetçilerin başka bir kabusu
Yarbay Çolak İbrahim
Bir deli sel gibi bastı Mudurnu'yu


Söylenir ki
Arif bey bolu'ya gelmeden önce
Binbaşı ihsan bey
bolu merkez komutanı olmadan önce
Bir başka yerde başladı
mudurnu'da son bulan bu serüven
Gericiler bolu'ya akın ederken.....
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:47 PM   #9
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-22

Gericiler Bolu'ya akın ederken
Yedi derde derman kaplıcalarda
Arif Bey yorgunluk atarken
Merkez Komutanı Binbaşı İhsan
Uyku uyumamış sabaha kadar
Yerleştirmiş makinalıları
Uğurlu Nesip Mezarlığına
Fakat bir sel gibi sökün eden
Mudurnu köylerinden
Gökçesu'dan - Sazak'tan gelen
kudurmuş çapulcular
Doluverdi Bolu'nun sokaklarına

İhsan Bey atladı atına
Yorgun bir şahan
Topukladı makinalılardan yana
Sokaklar barut kokusu / toz duman
Kimliği belirsiz koşturanlar
Bir hain nişan aldı İhsan Bey'in başına
şehir halkından
Kurşun bir ölüm kuşu
çarptı hınçla şakağına
Müthiş bir yanma
Avuçlarında kan
Fırlayıp indi atından

Bir peşkir çıkardı torbasından
Kenarı dantelalı
Belki anasından yadigâr
belki yavuklusundan
Sardı sımsıkı yarasını
Bindi
Böyle yakışırdı böyle zamanlara
Kuva-i Milliye'nin Merkez Komutanına

Ama ortalık hain kaynıyor kıyamet gibi
Çarşamba'lı Kara Ali
Namı gelmiş - namı gitmiş civara
uçanı kaçanı vurmakta meşhur
İzledi İhsan Bey'i
tüfeğini yerleştirdi omzuna
Bastı tetiği
Gövdesini deldi geçti kör kurşun

Kanı diğdirdi bir pınar gibi
Ve kuduz çapulcular
İhsan Bey'in üzerine çullandılar

Kimi parasın kaptı kimisi dürbününü
beylik tabancasını - kol saatini
Yağmaladılar
İhsan bey verirken son nefesini
Soydular kanlı giysilerini paylaştılar
İnsan değilmiş gibi
Yarı çıplak cesedini ortalıkta sürüdüler

Arif Bey'in güçlerinden
Birkaç mekkareci asker kaçırmağa kalktılar
Karmaşanın arasından
mermi yüklü katırları
Yakalandılar
Hepisi de gencecikti
Aynı dilden konuşan
Aynı toprağın çocuklarına yalvardılar
Hatipoğlu Hüsnü diye birisi
isyancıbaşlarından
Çekip vurdu hepsini yüreği acımadan

Bolu Sokaklarında insan avına çıkmıştı
kum gibi insan...

Ne temiz bir yüzü vardı
Ne mazlum gözleri vardı
Pek gencecik bir subaydı Aptil Kadir

Kıstırıp bir köşede yakaladılar
Soydular sırtını çıplak koydular
Ellerini arkasına bağlayıp
sokak sokak dolaştırdılar
Mahşeri bir kalabalık
hiç insan görmemiş gibi
Gözleri can atıyor parçalamağa
Dudakları kan içmeye susamış
Bir tükürük yağmuruna tuttular

Aptil Kadir bilincini yitirmiş
unutmuş kendini bir kin selinde
Beyaz köpüklü tükürük
Ve irin sarısı balgam sağnağı
Çırılçıplak gövdesi tükrüklere bulandı

Sümüksü bir hayvan gibi iğrençliğe boyayıp
İğrendiler

Bir taş değdi sırtına
Sonra bir taş başına
Ardından taş sağnağı
Hırslı sopalar savruldu havada
Her yanını kan içinde koydular
Hınçlarını alamadılar
Öfkeden cinnet geçiren birisi
Gövdesine kamasını sapladı Aptil Kadir'in
Hızını alamadı / Sonra bir daha / bir daha
Ve bütün yaralarından kan foşurdadı
Anam dedi Aptil Kadir / Anam ölüyom
Sonra düştü yere / öldü dediler
Alıp sokak sokak sürüklediler
Birbirine karıştı çamur - kan - tükrük
Belediye binasının önünde balçığa terk ettiler

Çamurlar içinde Aptil Kadir yatar
Memleket Hastanesi'nin lojmanı
Kapalı perdelerin aralığından
Kuva-i Milliyeci Subay'a bakar
O akşam yakılmadı ışıklar
Çıkamadı dışarıya mektepli doktor korkusundan

Genç bir kadın ağladı perdelerin gerisinde
hiç uyumadan
Ve şafak sökmeden önce
Kan sarhoşu kalabalık çekilince
açtı pencereyi baktı dışarı
Önce iniltisi geldi Aptil Kadir'in
Sonra da kıpırdandı
Kadın uyandırdı kocasını
yalvardı - yardım diledi

Kimseler görmeden hastaneye kaldırdılar
Yatırıp iğne yaptılar
Silmeye çalıştılar pisliklerini
Kimseler görmeden geri gittiler
Ve Subay Aptil Kadir başardı imkansızı
Açtı yeni bir yaşam gibi o mazlum gözlerini
Su istedi

Müstahdem kadının büyüdü gözleri
Bakın hele hâlâ gebermemiş dedi
Koştu hilâfetçilerin karargâhına durumu muhbirledi
Ve çılgına dönmüş birkaç çapulcu
Hışım gibi bastılar hastaneyi
Bir ip bağladılar boynundan
sürüdüler Aptil Kadir'i

Kitaplarda söylenir ki
Yeniden kan yürüdü yaralarından
Nöbetleşe tutuşup ipin ucundan
Sürüdüler cesedini sokak sokak
kan saçarak
Sevinç naraları attılar
sanki vampir çığlığıydı sesleri
Bilinir
Dünya haritasının her noktasında
bin yıllardan beri akan kan nehirleri
Onların eserleri
Bütün savaşları onlar çıkardı
Ve bütün katliamların altını imzaladılar
İlk insandan bu yana
Yedikleri can içtikleri kandı
Ve barışı kanla yazan kitaplar
onlara insan demeğe utandı
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-16-2007, 12:47 PM   #10
F.S.Mehmet1453
Aşmış Üye
 
F.S.Mehmet1453 Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70
Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12091
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi : F.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond reputeF.S.Mehmet1453 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Ateş Çiçeği-23

Aç çekirge orduları gibiydi
Gözleri cinnetli sarı
Sürü sürü saldırdılar
Cinayet kızarmış duyargaları
Yeşil başak bir tarlayı talanlar gibi
afat ettiler Bolu'yu
Bir ölüm kokusu sardı rüzgârı
Belki de bin yıllardır canlarından koparılan
has – zeamet - timar
Öşürlenmiş ana sütü ve göz yaşı aşkına
biriken kinleriyle
Kime ve neden saldırdığını bilemeden
Saldırdılar
aç - yoksul ve yalın ayak
Saldırdılar Arif Bey'in üstüne
Sardılar dört bir yanından
Ak çekerge orduları gibiydiler
Ellerinde ne taktik ne plan
Arif Bey tecrübeli kumandan
Alışık olmasa da çekilmeğe kavgadan
Çekildi vuruşa vuruşa
Eski karargahı Kızılcahamam’a
Dövüşe dövüşe yürümek
kan kıvılcımlanan zamanda
Göğüsler köpük köpüğe yarmak zalim hattını
Mazlumun ateşten yumruğu olmak
Yalımlar arasında ölümü çiğneyerek ilerlemek
En büyük sarhoşluğu Arif Bey'in bu
Kavga alanı derler adına
orada yenik düşer insana
ölüm korkusu
O ne müthiş bir aşk öyle
Nasıl bir yürek coşkusu anlatılamaz

Arif Bey'in yüreği çekilmeyi kaldıramaz
Dar geliyor öfkesine bedeni
Çapulcu önünden kaçmak
ölümden beter ama zaruri

Mıntıka tek tük çalılık - tek tük taşlıktı
Hava alaca karanlık
Geride hilafet çapulcuları
Kurşunlar gelip gitmekte
Arif Bey'in Sevisi ürkek - tedbirli
Sanki kurşun sıkar iken
arkadaşlarını mevziler gibi

Bir kurşun saldı salgaraya
O sıra şaha kalktı Arif Bey'in atı
kurşun sağrısına saplandı
kişnedi acı acı
Arif Bey'in gözleri ateş kesildi
kanı beynine sıçradı
Doğrulttu silahını çekti tetiği

Eller yüzlere kapandı / dizleri dövdü
Yürekler alazlandı / kollar koptu
Diller tek söz diyemedi

Geride gericiler / sesleri kesilmişti
Bir ses- Allahım dedi
Garip anam / kadın anam / has anam
Öldük bilinmedik boz topraklarda
Cesedimiz garip düştü
ak bağrına bas anam
Bir bıçak gibi sustu
Gözlerden yürek suları boşandı yaşın yaşın

Geride gericiler takipten vazgeçmişti
Havada yıldızlara varan felaket
uğursuz bir suskunluk ulumakta
mutlaka kötüye delalet
Tutmayan elleriyle cesedi yokladılar
Yüzlerinde bağışlanmaz derinlikte bir küslük

Gözler yaş içinde
Bir ağacın altına defnettiler
Bir felaket olur diye Arif Bey'e katılmayan
Şerif Bey'in taburundan
bir garip oğlan idi rahmetli
Bir küçük kardeşi vardı aynı taburda asker
Elleriyle koymuş kara toprağa
Bir atı yaralamak suçundan öldürülen ağasını
Yasını hangi söz teselli eder
Kim dindirir yaşını
Garip anam / yetim anam / al anam
Canımın çatalı koptu dalından
düştü kara topraklara çabuk gel anam

Kızıl kan kesti gözleri
Kızılcahamam’a doğru at sürerken
Kâr etmedi askerlerin söyledikleri

Hain değil - düşman değil
Köle değil ki bu / asker
Öz kardeş yarası ölünce geçer...
Vardılar yatsıdan önce Kızılcahamam’a
Sessizce kuruldu çadırlar
Derin bir yas içinde atları suladılar
Yeygi verip tımarladılar
Genç askere yasaldıya vardılar
konuşamadılar
Havada müthiş bir hüzün kokusu
çığsilah uykuya vardılar

Arif Bey'in çadırında emir subayı
dimdik ayakta duruyor
ateşe hazır silahı
Arif Bey yorgun mu yorgun uyuyor
Çadırının çevresinde dört asker
sessizce nöbet tutuyor

Söylenir ki
kimsecikler görmeden
Bir karartı yaklaştı Arif Bey'in çadırına
Bir bıçak kesti brandasını
Bir namlu uzandı içeri
Vardı Arif Bey'in başına ateşlendi
Kan ve beyin fışkırdı patlayan kafa tasından
Sıvandı kan ve beyin çadırın her yerine
Ve kayboldu karanlıkta silahı sıkan

Fırlayıp çığ silah geldi askerler
Ne yapacaklarını bilemediler
Her kafadan bir ses kapladı ortalığı
İçimize casus sızdı dediler
Gidip bulalım / Varıp kaçalım

Kimse kumandan olamadı Arif Bey'in yerine
Milisler ayrılıp at sürdü sabahı beklemeden
Nizamiye erleri ve subaylar
sabahleyin Ankara'nın yolunu tuttu
Ve son kalan çeteler bindiler atlarına
Mahmuzladılar Afyon dolaylarına

Dediler ki
devrim'in en büyükleri
Yarbay Arif Bey ve benzerleri
Belki zaman zaman zalim ve deliydiler
Kan ve ateş günlerinde böyle şeylerin nedir değeri

Yüz binlerce can verilip varılan
ulusal kurtuluşun
demirden pençesiydiler
Zararından bin fazladır iyilikleri....


Söylenir ki
Kızılcahamam'ın Şıhlar Köy'ünden
Hafız Halil diye biri
yüreği yas içinde
ağlayarak yıkadı Arif Bey'in cenazesini

Evvel zaman Yarbay Arif atlılarıyla
Kızılcahamam'a gelmişti kış çıkarmağa
Milisleri sıkıştırdı köyleri
Atlara arpa almağa
Her köy payına düşeni getirdi
Tek Şıhlar Köyü
çıkıp Arif Bey'in huzuruna
Arpa veremeyiz dedi

Arif Bey kükredi
Vereceksiniz

Ve köy kurulundan Hakkı
Arazimiz taşlık dedi
Gücümüz yoktur vermeye
ne arpa ne de saman
Amanı bilin mi Yarbayım / el aman
Arif Bey gazaba geldi kalktı yerinden
Köylüler tir tir titredi
Ve tir tir titreyerek
İki adım öne çıktı birisi içlerinden
Koynundan bir Kur'an çıkardı
Okumağa başladı derinden
Arif Bey kalakaldı
Yumşadı yüzünün demirindeki öfke
Okudu Hafız Halil / sesi yanık / kıraatı tam

Ve yaşlar süzüldü siğim siğim
Arif Bey'in yanaklarından
Kur'an bitti
Söylenir ki Arif Bey defolun ulan dedi
Bir daha çıkmayın karşıma
Yalnızca bu adam kalsın Kur'an okuyacak bana

Hafız Halil anlatır ki
Kızılcahamam Karargâhında kaldım bir hafta
Arif Bey rakı içti her gün
Her gün Kur'an okuttu bana
İki nöbetçi dikti kaymakamın kapısına
Koskoca kaymakam izinsiz çıkamadı dışarıya

En iyi arkadaşı Kızılcahamam Malmüdürü
Gezip söyleşirlerdi Soğuksu boylarında

Hey gidi Arif Bey Nasıl teslim olurdu Kur'an sesine
Bir keder sarardı yüzünü
Ben okurdum / Ve o ters oturup sandalyesine
önüne eğip başını ağlardı her seferinde

Hem deli - hem akıllıydı diyene eyvallah / tamam
Hem iyi - hem kötü diyene
bir şey diyemem
Ama sapına kadar yiğit
Katıksız vatanperverdi vesselam

Lâkin
bir Kur'an dinleme faslından sonra
Her nedense öfkelenip
bağırdı orada bulunanlara
Mustafa Kemal de kim oluyor be
Memleketin başka adamı yok mu
Hepsine göstereceğim
Bahara çıkalım hele...
F.S.Mehmet1453 çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:15 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.