![]() |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57904
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Amerika
1 Devam et amerika Devam et savaşlarda Şu ezelî cımbızla Devam et kılı kırk yarmada ayırmada Dünyanın ak tüylerini kara tüylerini yolmada Devam et düşlerini madde madde saymada Demiri demirle yoruyorsun Gülü gülüşü demirle Ayışığını ağlayışı demirle Akşamın demirini vuruyorsun sabahın demirine Şaşıyorum sendeki tabir anlayışına Bu nasıl evlilik ki bakışlarınla Her şeyi kırmızı gösteriyor ayna Ve bin ses kaynaşıyor iki kişi arasında Ses mi ne sesi Yabanî atlar kişniyor sanki boşlukta Her yankı başkasının çocuğunu doğurmakta Seni beni yakan endüstriyel bir tanda Şimdi ben seni çoğaltayım kanımdan Sen beni azalt bu batakta Görüyorsun İş hassas ama alet balta Benzemiyor da İbrahim baltasına Sanki hiç güneş doğmayacak Sanki insanın şafağı soğumakta Oya oya Oya oya Hangi seheri getirdin dünyaya Devam et amerika Ölüme koşarken arenada Ölümü koşturuyorsun meçhul krallar adına Hızlı olabilir misin zamandan Dünya tacına taht kuran o kurttan Ne haber Nevada çölündeki karıncadan Kör müdür topal mıdır Buğdayı dâneyi yakalamış mıdır Güneşin altında kavrulmuş mudur Ben ki duyardım sesini bin mil öteden Dicle kenarında bir keçinin Eğilirdim hakkına Ama felek başköşeye koymuş Ve sürmüş seni kader balkonuna 2 Baş göğe erdi mi ağla İnsan gözyaşlarıyla döner aslına Bir müjde kazanır çıplak ayaktan Avuç avuç başlar dağıtıma Yukarıya bak ama Yukarıdan bakma amerika Kendini Tanrının kırbacı sanma Eller alışırsa çoğalırsa büyürse kırbaçta Binlerce sırt açılır acı güneşte Bir anda kırbaçlar ülkesinde Daha büyük kırbaçlarla kırbaç endüstrisiyle Daha büyük yaralarla cerrah naralarıyla Ve dünya ayaklar altında sanma Çoğunu altına almıştır dünya Çocukların kalbini amerika Kafesteki aslanların ağzına atma Bebeklerin bakışlarını çalma kuyulardan Karşılık bulunmaz bu büyük borca 3 Mahzende yıllanmış insan Yıllanmış kara şarapla acı kanla Ölüm bile uykuda sanki Unutmuş ölüm ilkelerini Sarhoşluk su gibi ekmek gibi Gece ve gündüz devrilmiş gibi Sırtüstü uzanmış şu dünya fili Bilinmez hangi davada iddiada Dünyaya meydan okumakta Arşa yükselen ninniyi Kapı komşusu duymamakta Yoksa dağlar mı yutuyor sesleri Düş faresi mi geziniyor kulakta Gitme onların üstüne sefil iştahla Sevgiliye sarılır gibisin amerika Sarılırken ecel silahlarına Ayrılığını düşündün mü amerika Yalnızlığın hiç gelmiyor aklına Aklını kaybeder insan En çok onu kullandığında Kendini evin özü sayma bu kabukta Az evvel güle baktık tazeydi Şimdi düşmüş böceklerin ağzına 4 Her ân bir tabut gibi göçmekte Tabiat her ân bir cenazede sanki Kim üflüyor bu yılan yelini söyleyin Kim armağan getirecek İsa nın nefesini Dünden getirmediğin müjdeyi Gelecekte arama Arama Meryem i bu insanlıkta Komşuya bakma komşuya Kendine bile komşu değil aslında Kilerin boş komşuyu bekleme boşuna Komşu kavun karpuz sayımında Karlar ortasında dehliz karasında Derken komşu bir akrep çıkar Başka bir akrep soyuna çalıma Ne yokuşu görebiliyor yokuşta Ne varlığı ateş kaynamasında Su toprağa karışmış komşuda Yazın göbeğine çakılmış kışın ortasında Deste deste zaman kumar masasında Komşu ayakta ama hangi ayakla Sabahı çiğniyor gece sofrasında 5 Yılan oturmuş kara mücevherler üstüne Malını satma zifiri karanlıkta Eski berduş ayın son ışıklarında Sunacaksan bizim gibi sun sürahiyi Günışığında çatlamış dudaklara Satıcının gözlerini görmeliyim amerika Oynaşırken elleri sini havada Bu gidişle işsiz kalacaksın amerika Müşteri girmeyecek açtığın dükkâna Âh pazaryerinde parlayan dünya! Ama bizim çarşının malları başka Mal dediğimizden öte mal dediğimizden başka Bizde gül alır gül satarlar mesela Parmak ucundan kan akacak bedeli Ve bir anne gibi bakacak mesut ve titrek gözler Ve gülün kokusu evreni sardığında Anneler emzirir kanlı dikeni bile 6 Bir gül gibi koklayacaksın Roma yı Böyle mi demişti kendi kendine Poz verirken Fatih ressam Bellini ye Şimdi gül kokuları mı geliyor öteden Güller mi geliyor geleceğin bahçesinden Artan çoğalan doğan doğuran güller Selâma selâm katan selâm beldesinde Kırmızı güller kanlı güller Kerbelâ da Solgun güller susamış güller Hep âşık hep yaralı güller Genç güller ihtiyar güller Toprağa benzeyen eller gibi güller Ak toprakların gülleri Canım Hüseyin in gülleri Son nefesini verirken ağzından dökülen Dökülen güller evrenin gözyaşları güller Ustamın sepetindeki güller Bir mısra gibi doğmuş da Dünyaya inmemiş daha Bir bakış almamış insandan Havaya toprağa karışmamış Sade ruh sade candan Ustamın güllerine yaraşan 7 Şiir ormanına girip de şuaradan Var mı bu aslana yakalanmayan Bir lokma da ben aldım o büyük avdan İnsanı çeken bir dağ gibi Sonra bırakan sırtında humma ile Kimi yükünü attı daha inmeden Kimi geçemedi üç beş dereden Dergi figüranı ayırdı bu sınavı Ayırdı yazık ilahî sınavlardan Amerika ses ver ustamın çağrısına Ses ver kulak ver gönül ver gönülden ver Diriliş bir rozet değildir yakada Elini sokmaktır ruhun kazanına Ve zaman kaynamakta altında Ve geçmişten geleceğe armağan gibi Bir evren buharı gibi yayılır vücutlara Uzağı görüyorsun değil mi Peki ayağın neden şuracıkta tuzakta Eşyayı parçala sen parçala Zamana bak toz duman dağılışına Bazen bir hayvanın kanı gibi Kara toprağa karıştığına 8 Bir kuş parçalanıyor atomda Bir çocuk boğuluyor embriyoda Ve geçmişle gelecek arasında Ülke bir çekirdek iki parmakta Hazır mısın ezelle ebed pazusuna Gök fabrikası çalıştığında İçi kapandığında dünyanın Yüzükteki taş oynadığında Sorabilir misin nedir bu kişneme İnsan nedir hayat nedir evren ne Annelerin sütten kesilişi gibi Kesilirsin yeni kayan sorulardan Cevaplara uygun sorular uyduran Sorulardan yeni orular çıkaran insan Evin nasırı çoğalıyor işte çoğalıyor Tutacak neredeyse pencereleri de Ve yakalayacak bir yıldızı burnundan Gökler de payını alır Kalplerin yıkıntısından Yeni bir plân mı bu evrene dair Ateşin ve küllerin mimarından 9 Gök fabrikası çalıştığında Kim ne diyecek yarın için Dünün kayası altında ezilirken Gök fabrikası çalıştığında Ay ı harmanlayıp ufaltıp döktüğünde Kendinden habersiz insanlar üzerine Tabiat deposu doldu mu ha! Bir şeyler görünüyor mu insandan Sadece bir ses mi gökleri çınlatmakta Geçmez mi bu kadından erkeğe Erkekten kadına geçmez mi İnsanın maddesi mi değişti Balçıktan kana mı düştü cevher Ruhun gemisi neyin üstündedir Rüzgâr neyi beklemektedir Şu dağlar engel mi ona Tuzağa mı düştü yoksa Belli olmaz insan işine Gemi yola çıkmak üzere Rüzgârı çevirmeye kalkar tersine Ama gök fabrikası çalıştığında İnsan bakar döner bakar ki Bir işçidir saf yağmurlara 10 Dünyanın uzayan saçlarına Bir berber mi gerekli Yoksa bir terzi meleği mi Yırtılan denizlerine Sökülen dağlarına İnsandan fazla bir şey mi Nedir parçalar içinde kayboluşumuz Ecza oluşumuz taneler oluşumuz Birbirine yabancı zerreler gibi Oraya buraya savruluşumuz Geceyi döven nedir gündüzü döven ne Âşikâr bir el mi var evren havanında Bir fazla bir eksik var şu hayat macununda Bir Picasso ama anti-Picasso gibi Noktadan fırlayan balkon gibi Zamanın çizgisinde kara ben gibi O ben mi veriyor rengi Gözleri ayartan ufuklara Nerede kalpten kalbe geçen Bakışlar arasında dolaşan Yaratılış balı 11 Bir sürme sevgilimin gözlerine Geceden ve gündüzden öte Ve şimdi bir bakış kazanıyor aşk Ruhun şarkısını söyleyen vücutta Öyleyse ne işin var bedenimde Şeytanın yazlığı olmasın vücut Ruh tatile çıktığında Çağın motoru sustuğunda Araba durduğunda bir uçurum başında Âh ne çok uçurum var çocuk bahçelerinde Çocuk oyunlarında ölen çocukların gözlerinde Çocuk oyunlarında dirilen çocukların gözlerinde Ve bir yığınak ölü bakışlardan Yükselir ve görünür ardındaki zindan Zindanda kelimeler sonsuz kelimeler Tabiat deposu doldu mu ha! Bir ses mi yalnızca Çöle düşüyorum yine Düşer gibi şiire Çölde balık beyaz canlı ve parlak Ay ı pişirebiliriz güneşten kalan bakışlarımızla Ve gökteki yıldızları indiririz Tuza ihtiyacımız olduğunda Çöl nasıl içiyorsa güneşi Nasıl yiyip bitiriyorsa her şeyi Öyle içmiş insanlar ölümü Yağlı bir yemekten sonra Ölüm mü bir uzun uyku mu Ölümden sessiz uykuların uykusu 12 Uyanma vakti geldi mi cin uykusundan Ruhu deviren gecenin uykusundan Güne yıkılan sarhoş geceden Geceyi gece olmaktan çıkaran geceden Geldi mi geçme vakti kara tünelden Ben ki gençliği yapan uykularla gelirim Sen nereden gelirsin Varlığın beklenen çağrısına Dediler ben doğdum Kesildi soru nun göbeği Şimdi yalnızım oyunlarda Uyudum uyandım belâ aynasında Uyanıklık neydi ki bir ince şeritti Ruhun şakırtısıydı binbir zincirli Gerili bir ipti ruhun atladığı Uçlarını sen ve ben tuttuğumuz Yumuşak taşlar arasında Ne kod ne şifre ne kum tanecikleri 13 Ez Haleb tâ Kaşgar meydan-ı Sultan Sencerest Âlemin kalbi dedik meydana Ve sultana Tanrı nın gölgesi Ufuklara dikilmiş gözler Görmedi inen yağmurları kelimelerden Kader sözlüğünde ezelden dizilen America contra natura mı Natura contra america mı Hangi kitabı okuyacak insan Seçtiğin koca amerika Nicesine koca olmuş dünyada Gebe bırakacak seni sensiz bir çağa Kapanıp Musa nın ayaklarına Vuruyorsun İsa ya İyi bak kendi çocuklarına Onlar ki yoktu bu oyunda Bak nasıl bir canavar büyüyor kucakta Ve nasıl birikiyor geleceğin zehri avuçta Yaraya yara katma bu vücutta Nice âhlar dirilir sonra Newyork ta Washington da Bir kızılderili okunda ya da bir zenci aynasında Kimse favori değil evren maçında Ne galipler tutsak oldu mağluplara 14 Haykırsam sesimi duyan olur mu melekler katından Sağırlık tutmuşken insanı candan Senden büyük Allah var amerika Gururu varlık sanma ona ışık salma Parıldatma boşuna parlamaz ezelî tasma Şiirimi anlamaya çalış amerika Bak suyun üstündekini sayıyorum yalnızca Kafan karışmasın diye amerika İnmedim söz avına derinlere Rilke nin leopar ını bırak Çavuş un kaplan ına bak Doğu gibi doğ batı gibi batma Sen de gurbettesin amerika Sen de gireceksin tarihin tarihin sandığına İyi şeyler yazmaya bak amerika Sayfayı ateşle kanla doldurma Tarihe yeni giriyorsun daha Bu yaşlı filin altında kalma Bir yeniyetmesin kucağında Ama kim söyler bunu sana Uzaktan seslenen şairden başka Öyle bir şair ki ondan Beklenmeyeni bekler insan Kuş olmadı darı için Ve inmedi yukarılardan Mahşerde toplar kelimeleri Ve bal damlamakta kanatlarından 15 Tenleri tımardan gayrı Bir işimiz olmalı dünyada Bu şekillerden başka şekiller Gök ırmağında yüzen sesler gibi Ve renkler içinden geçen tenler gibi Ruh ne yana dönse Vücuda bakar gibi Kendi sularında kabarmışsa bu cin Kendi derinden bir elbise dikeceksin Çağ dediğin o büyük kuş Biraz büyük öteki kuşlardan Habire tüylerini yoluyor insan Kim kiminle kaynaşmış birleşmiş Her biri kendine bir nağme seçmiş Kimi geceyi açmış ya leyl ile Kimi mehtaba dalmış son gecede Kimi sen ve ben demiş şehvetle Kimi sade biz de diretmiş Biz can çekiştiğinde 16 Azizlerin borsada In God We Trust makamında Bu koca maske amerika Ecelin kendisidir aslında icad edilmiş korku tapınağında Akılla girilir oraya Kalbini bırakıp bahçede Ve ruhunu vestiyere para karşılığında Çıkınca almak üzere Maskelerin ömrü kısa Ve ölürler ilk ilk fırtınalar karşısında Sanki sen seçmedin bu maskeyi Maske seni seçmiş eritmiş içmiş kar gibi Ağustos tan maşrapasıyla Beden soytarısı çıkar sonra Gösterir sanatını dünyanın alnında Ruhun mahzeninden çalınan lâmba Ruhun gölgesi soytarının elinde Edison anlamında 17 Ne götürüyorsun amerika gittiğin yere Yeni bir kelimeyle konuk olmalı evrene Cehennemden çektiğin lûgattan Şimdi laf mı vuruyorsun Meryem e Saatler binbir türlü işlerken Kıyamet kurulmuşken akreple yelkovan rasına Tüm hücrelerinde işlerken zaman İşlerken suda ve havada bile Zafer nedir bozgun nedir düşünsene Kurbanın gözlerini bağlar gibi Geceleyin düşüyorsun canlar üstüne Çocuğunun parçalanışını görmesin diye Annenin büyüyen gözleri Annelerin gözleri büyümese Nereden ışıklanacak insan Nereden görünecek bir meleğe Meleklerin görünmediği devirde 18 Ağaçlara baktım ağaç gibiydi Konuşur mevsimlerle herbiri Kışları mütevazı Baharları fırfırlı binbir gösterişli Karıncaya baktım karınca gibiydi Kuş kuş gibiydi amerika Köpek köpek gibiydi Her şey kendi gibiydi Sudaki balık gibi kaderin içindeydi Kaderin kendisiydi faksı fotokopisi değildi İnsana baktım amerika İnsan gibi değildi sanki Gözleri isyan pencereleri Kendi kanından bir aşı mı yaptın tabiata İbresini mi tuttun iklimlerin Bir hile mi soktun akreple yelkovan arasına Göz aynı göz ama bakışta bir çoğalma bir çoğalma Bir çoğalma sapma kırılma ışıkta Çoğalmanın cocuğudur savaşlar amerika Biri bin gösteren evren kamaşmasında Âh şu ışık kesik başlarla taşınan Çocukların gözlerine sokulan kanlı başlarla 19 Âh bizi soyan ortada bırakan ışık Dışarıdan gelen ışık Akışsız ve yansımasız ışık Gebenin karnındaki ölü Bilsek ki dünya içindir ayışığı bile Bilsek ki güneş bile kımıldamaz tek başına Ve yıldızlar dünya içindir gök yolculuğunda Bilirdik ne içindir insan Âh şu kalplere ulaşmayan ışık Akıl demirine vuran ışık Cehennemden sızan ışık Einstein ın dilini kesen ışık Eşyayı çoğaltan gölgeyi oynatan ışık İnsanı et ve kemikten Kandan ve tüyden seçen ışık Ağacı salt ağaç yapan Dağları taştan ve topraktan sayan ışık Âh ruhun sofrasında bulunmayan Gök tabağında durmayan ışık 20 Nehir donmamış kurumamış daha Ne işin var bu yatakta amerika Kendi sazımı çalıyorum ben burda Sesim çıkıyor gürültüye karışsa da Sesi çıkıyor daha topraktan Amerika ne işin var bu yatakta Yoksa sessizlik ihtiyarladı da Başka sesler mi çınlıyor boşlukta Çocuklar sesleriyle asılıyor asmalara Ne üzüm ne şarap ne süt ne anne Bir başka kırmızı ellerde ve dudaklarda İlk kırmızı insanlık gereği Kırmızı olan son hayvan gibi Nehir donmamış kurumamış daha Akıyor işte kendi işinde gücünde Akıyor niçin aktığını unutsa da Nehirler hatırlamaz diyorlar Alıp götürür en canlı anıları da Ve bir şair hatırlayabilir Baka şairlerin unuttuklarını da 21 Ellerinin titreyişine bakarken Titreyebilir benim ellerim de Ellerine baktıkça amerika Daha çok muhtac oluyorum ellerime Bunlar nasıl ellerdir nasıl Ellerin heykelindir amerika Onu yapan ellerdir değerli olan Ve onu parçalayacak ilk hamlede Kader makası çalıştığında canlar üstünde Dünyayı sırtında taşıyacak çocuk büyüyünce Bir duâ gibi taşınca göklerden bile Toprağa düşünce ateş sıcaklığında Gözlerim kapansa Ateş bilgin olur avuçlarımda Ne işin var yatakta Nehir akıyor daha Bu nasıl akıştır ki aktıkça İkimiz de yokuz yatakta 22 Hatıralarıyla geliyor gelecek zaman Kirpi derisinden mamül elbisesiyle Yarın nedir amerika Yarın ısırgan otlarını yabani dikenlerini ayıklamaktır Dünün tarlasında biten Mahzendeki küfe bir göz atsana Göklere çıkmadan önce Gökler inmeden meleklerle Hani bir kelime yok lûgatında Usta bir ciltçiden çıkmış evren kitabı Cilt sağlam ve murassa Bilmiyordum bu denli mahir olduğunu Cilt sanatında Gözlerim yoruluyor Onu elime aldığımda Boşluk gibi kelebek kanatlarında Aşktan söz edebilirdim bu arada Kitap açılmışken sisli aynada Bir nispet yapabilirdim resim sanatına Renkten öte parıltılarla 23 Yıldızların birbirine düştüğünü gördün mü Hiç trafik kazası yaptıklarını Bindikleri ilk arabayla Faili meçhul bir cinayet içinde gördün mü yıldızları Kadınları dul bırakmaz yıldızlar Ve çocukları annesiz Göklerde yanlış yoktur İnsanoğlunun balçığında kalmış o Ve dünyanın mayasında Ve ******* zümrüdüanka Yıldızların ayrı ayrı parlayışında Bir gece daha ekliyorum Binbir gece masallarına Kardeştir tüm masal *******i Sanki hikâye ezelden başlamış da Sanki bir kuş uçuyor sonsuzlukta 24 Aradan çıkarıyorum seni amerika Yeniden başlıyorum aramaya Baktım aradıkça bulduğumu unutuyorum Buldukça aramayı Ceylanın peşine düşen Göze almalı ona yakalanmayı Ayaklar için şimdi nasıl da ışık gerekli Dikkatli gözlerden başka bir ışık kalbi Işık hallerini yaşayan büyüsüz bir zaman cenneti Çölün güneşten ağzına girdim mi Uyandırabilir miyim Descartes ı uykusundan Elini alabilir miyim varlığa çektiği kılıçtan Ve yeni bir matematik çıkarabilir miyim Evren mağarasından Neydi o mağaranın içindeki neydi O mağara ki uzun bir yol değildi Bir nokta kadar kalpte Ve bir siyah katre gözbebekte Yarını çekebilir miyim rastladığım kuyulardan Akrep ve yılan aşıp geçtiğim çöllerde Yarının kendisi akrep olmadan Gelecek yılanın kaftanın giymeden Bir şimşek çakışı yeter mi Bir ân yeter mi bir ân Ve bir nefes o uzak rüyâdan 25 Hurry up please it s time Bizim acelemiz yok bay Eliot Acele girince aramıza kovarız onu Gitmezse tutar dikeriz karşımıza Taşlamak üzere incilerle yakutlarla Yüklü hazinemizden Hiç acelemiz yok Ve ustamız gemi işinde hâlâ Tufansız oturmuş dağlar başına Gülüyor kendi matemlerini hazırlayanlara Ve kendi matematiklerini kuranlara Ve ruhları fırtınanın kokusunu almayanlara Ve ustamız çalışıyor amerika Biz çalışıyoruz yerle gök arasında İlk sular parlamaya başlar sevinçle Bir ıslaklık bir ıslaklık ki Tohumun ilk habercisi sanki Yoksa bir acele postası gibi mi Hayır hayır bizim acelemiz yok bay Eliot Bu nisan olmazsa başka nisan Sade nisandan bakmaya insan 26 Savaş ve barış mı Tahtırevalli oynayan iki şeytan mı insan kaderinde Dünyanın tavanı mı dövülen Bir görüntü mü örsle çekiç arasında Bir dev mi çağırıyor bu fırtına Savaş ve barış mı İki gamze mi bu canavarda Yaz ve kışın raksı mı iki yanakta Bu ses kimin sesi bu nefes kimin nefesi Benden ve senden başka biri mi var dünyada Gel sen bana söyle Üstüne yıkılmadan öğle Acı meyveler halinde 27 Zeytin ağacının ağladığını görmüş düşünde Seferis Bizse binlerce kez ağladığını gördük hurma ağacının Şeker kamışının konuştuğunu büyük ağızdan Öğle güneşinin ikindi güneşinin gerçeğinde İnsanın canına söylediği destanı duyduk İnsan kaderine dokunan öte müziğini Düşte değil gerçeğin kendisinde Düşlerin lâmbasını tutan gerçeğin beyaz ellerinde Ağladığını gördük aslanın bile Virane bir köpek kulübesinde Yine de gözlerinden anlıyorum geleceği Gözyaşları düşse de gül bahçesine Leylâ nın ağladığını gördük Mecnun çıkmadan sefere Hangi yağmurlar yeter çöle Gözlerden kopan o yakutlardan başka Her damlası bir yıldız gibi düşer kalbe 28 Şiir yazmak istediğin zaman Kendi şiirini yaz hür sayfalara Dut yaprağına yaz yesin diye kurtlar Zeytin çekirdeğine yaz Hurma dalına Ciğerinin kanıyla yaz soğumadan Kurumayan gözyaşlarıyla Damla damla yıldızlarla Gök defterine yaz Yazılanı yaz hiç yazılmamış gibi Avcı ol kartalın kanatlarına yaz Cebrail kanadı olsun her biri Yazarken kuşları yaralama Toprağa ağaçlara vurma Ve ceylan gülümseyecek İnsanlara dokunduğunda Ve sevgilinin avuçlarına döktüğün şiir olsun Okunacak hatıralar kışında Ve bir merhaba şiiri yaz İsimleri öğrenmeden Kendi şiirindir kuşların şiiri Kendi şiirindir balıkların şiiri Kendi şiirindir ağaçların şiiri Taşın toprağın şiiri Göklerin şiiri Şiirine bak evren çantasında Göreceksin bütün varlıklar gebe Narın içindeki düzen ateşi gibi Yalnızlığın yakutunu indiriyor başıboşluğun boynuna Şiir okumak istediğin zaman Kendi şiirini yaz yaratılış levhasına 29 Çok şey söylendi dumanlar için İnsanlar içindir içindedir içindendir Dumanlar bakışlar içinse peki Niçindir ve nedendir bir duman öncesi Hangi eldir henüz çekmemiş kendini Hangi vücuttur girmiş çıkmış düşleri Bir ev yanmışsa başka bir eve bulaşmışsa Bir bekleyiştir duman göklerde dağılsa da Bizi ziyarete gelen renk Bugün ben geldim diyecek Evlerin konuşması bitince Sözler kesilince birinden ötekine Başka bir konuşma başlar Sessiz bir haykırışın dalgın sesiyle Evlerin dili uzar uzar da Bir rüzgâr fırlasa şimdi evren garajından Kurtulsak şu bizi içine çeken tablodan Kurtulsak dünyadan kurtulsak tabiattan 30 Çölün kalabalığını gör muhteşem yalnızlığında Bir sestir her zerre aç kumlarda Gece bir sestir ışıklı bir kelimedir ay lûgatında Beyaz bembeyaz bir ses damlarda çatılarda Serin bir sestir ateşte benzer annelere Güneş bir sestir yalnızlığın sesi Çöl yemişi şairler için Kurulmuş göklerin tahtına Öfkeli bir ağa gibi Bakılmaz gözlerinin içine O zaman bir sestir geceyi bekleyişin kendisi Çölü yağmurlarla tanıştıran ses Seslerden başka bir sestir Taştan topraktan olmayan bir ses Rüzgârdan şimşekten kopmayan bir ses Sesleri yutan bir sestir çöl ilahileri Bakışları eriten kaynatan bir ses kazanı Ateşi eksik olmayan törende insan sesi Sesten öte seslerin bitimsiz ilahisi Ey güzel bu sesle geldin sen Bu sesle varoldun geçtin etten kemikten Ve can buldun kantara girmeyen cinsten Sesi bırakma sen yazıya bakma Geceleyin bozulur gündüz yazılan 31 Son seyirciler değildi firavunlar Pehlivanlar güreşirken meydanda Ey seyircisini çoğaltan çağ Hangi güçle hangi ateşle tutuşmaktasın Hangi alevlerle başın dertte Güneş ki batarken renkten renge girmekte Güneşi batıran dünyanın kafasında Ne bir rüzgâr esmekte Ne bir sessizlik fısıltısı Ama usta her an yeni bir depreme çalışmakta Kalplere yığılan evren tozu dumanı Şeytan bilgisiyle kaya gibi durmakta Anneler öyle bir âh çeker ki Yeniden bir bebek gibi doğurur âlemi Bir bebek yeni damlamış hakikatten Zan yok gözlerinde Cihana bakıyor kalpten 32 Ölüm dudaklara konduğunda Kerbelâ da Şahid olacaksın binlerce tebessümün doğuşuna Gözleri bilge kılan o toprak Ölümü sevmeyi öğretmiştir oğula Bu yaşamak sana göre değil amerika Bu ölüm sana göre değil Mekik dokuyacağına yıldızlar arasında Kan versene bizi bağlayan damarlara Ölüm ki dünün işleyip hazırladığı yastık Yarının karyolasında Onu daha fazla işleme Ve sen sanıyor musun ki ölüler Hep aynı şarkıyı söylemekteler Diri olmak birliğin sesi için Bin canı birleştiren o büyük davul Patlamaya başladığında Uzak ve yakın düşer o ezelî oyuna Sen ve ben düşeriz 33 Selvi gölgeli bir ikindidir kadın orda Öğlenin kara gözlerinden nar gibi düşen Orada çocuklar İbrahim in çocukları Putlara taş atmakta babadan kalma sanatla Bebekler İsmail neşesinde çöl ortasında Onları alıp götürecek bir anne yoksa da Ateşlerden kurtaracak bir anne Suyu bulacak bir anne yoksa da Mancınık dönecek sonunda bir kaderle Dönecek onu döndüren onu kuran ruha Bir füzenin ömrü bittiğinde Bir karıncanın incinen ayaklarında Büyük kokular yayılacak gençkızlardan Büyük kokular içinden gelecek kızlar Sen ateşlerden geçerken amerika Ankalar geliyor gelecek yağmurlarla Ve bir kez daha iniyor cennet Hüseyin toprağına Ve bir destanla kopuyor fırtına Ve aşkla kaynıyor insanlık kaynağında Asıl şimdi hüseyin için Şimdi çağırmak o güzel ismini Şimdi anmak o ebedî gençliği Şu ihtiyar kayadan taşlar kopup dururken 34 Bir ip de sen çekiyorsun ateş topundan Çözüldü su ve toprak görüyorsun Herkes ve her şey bir işte kâinatta Belirli bir zamana kadar sayımda Âh şu babaanne âh şu anneanne Sıcaklığı arttıran binbir örüşte Her şey bir şekil sanki evren dantelasında Herkes kaybolan bir ses ezelî soruda Büyük Reis in kanı oturmuş ciğerine Ve Manitu dağından tüten dumanın Son işareti Ara sıra susacaksın baban gibi Nice canları boğsa da Ülkenin kurudu siyah mürekkebi Kurumaz ama toprağından yayılan nefesi Coach lar beyaz Oyuncular zenci Göklerden yücedir gerçi İnsandan insana değişmiş terazi 35 Eylül e denk düşen ilhamlarla Kesik kesik ilhamlarla geldi Kuşlar gibi konan yağmurlarla Orda burda bir eser bir nişane bir hatıra Yetti şiir dolabının açılmasına Amerika yla işim yok aslında Onun benimle işi olmasa Baktım bal yok bu petekte Gül toplanmamış henüz etekte Yazı mı tüketeyim bahar gelmeden Yıldız mı avlayayım felek dönmeden Sanki mısrada beyitte rahat Sanki yirmidört ayar değil saat Zehire kanmamış gerçi hüner Sözler bir uzun ömür sürer Şekil almamış elmas yetenekte Işıksa yar oldu olmadı bu tünekte Şairler bile güler şairin kaderine Batağa saplanınca konu yerine Yeryüzü vehimleri göklerde parlamaz Bu karanlığa aynalar dayanmaz Kadere baktım atlas fincanda Amerika çıktı bu kırık falda Kalbim sen bir çığlık ısmarla Gelen seher ağlamalarına
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|