www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

 
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 03-08-2008, 12:13 AM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8772
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan Mimar Sinan kim? İstanbul neresi? Biz kimiz?

Mimar Sinan kim? İstanbul neresi? Biz kimiz?


Hâlâ öyle mi, bilmiyorum. Benim lise çağımda tarih ve sanat tarihi hocaları Mimar Sinan'ın Prut Nehri üzerinde yaptığı köprüyle ilgili hikâyeyi anlatmayı pek severlerdi.
Göğüslerini gururla şişirerek ve kahramanlık destanı kıvamında coşkuyla hikâye ederlerdi.

Hani Kara Boğdan (bugünkü Moldova) seferine çıkılmış da, o zamanlar henüz 30 yaşındaki Sinan, Prut Nehri üzerine 13 günde muazzam bir köprü konduruvermiş ve herkese parmak ısırtmış!

Ama Veziriazam Lütfi Paşa "kaleyi korumak için bir de kule inşa edelim" deyince itiraz etmiş Sinan. "Ordu geçtikten sonra yıkalım devletlum" demiş. "Düşman buraya bırakacağınız az miktarda askeri yenip kuleyi teslim alırsa bir Osmanlı kalesini fethetmiş gibi davranır. Şimdi yıkalım, ben dönüşte yine köprü yaparım."

Nitekim yıkmış köprüyü!

Hocalarımız bu hikâyede genç bir adamın kendine güvenini ve Osmanlı'nın mutlak zaferi için kendi "za£er"ini rahatça feda edebilme bilincini görüp överlerdi.

Elhak, doğruydu. Mimar Sinan gerçek bir özgüven abidesiydi ve bu özelliğini çok daha sonraları Süleymaniye ve Selimiye gibi dev eserlerin yapımı sırasında da ortaya koymuştu.

Ancak yıllar sonra fark ettim ki, bu hikâyede bir başka şey daha vardı. Biz modernlerin; biz, üzerinde hiç emeğimiz olmayan iki çakıl taşına bile sımsıkı sarılıp mezara götürmeye niyetlenenlerin ayırdına varmakta çok zorlanacağı bir şey...

Neydi o?

Sinan'ın gözünde yapmak hem güzel hem de gerekliydi. Ama yapı kendi başına mutlak kalıcı bir değere sahip değildi.

Herhangi bir yapı toplumsal değerlerden daha üstün olamazdı.

Ve Sinan bir sanatçıydı.

Gözünü kişisel iktidar hırsı bürümüş biri değildi.

Sinan'ın gözünde bir yapı, sırf onu tasarlamak için zihin patlatıldı, yapmak için ter döküp emek harcandı diye "kalıcılık" hakkı kazanmıyordu.

O köprü Sinan'ın yapısıydı ama yapıtı değildi...

Bir yapıta değer kazandıranın her şeyden önce onu yapanın benlik kavgası ve "dünyaya kazık çakma" arzusu olduğunu sanan bizlerin Sinan'ın o köprü karşısındaki tavrını anlaması ne zor, değil mi?

Bu hikâyeyi en iyi ihtimalle askeri kahramanlık çerçevesine yerleştirip, öyle rahatlıyoruz.

---

Nereden hatırladım bu hikâyeyi, Mimar Sinan'a nereden geldik derseniz...

Yok, başları sıkışınca şikâyet etmek için Mimar Sinan'ın türbesine yana yakıla koşturan günümüz mimarlan yüzünden değil!

Şundan...

Geçen gün odamda gazeteleri karıştırırken İlkay kapıyı açti. Elindeki kalınca dosyayı masamın üzerine bıraktı.

Baktım, dosyanın üzerinde bir minyatür ve küçük fotoğraflar var. En üstte ise Ağırnas Belediyesi yazıyor.

"Allah Allah, Ağırnas da nereden çıktı şimdi?" diyecektim ki, ilkay açıkladı: "Haşmet Ağabey, Yaşamdan Dakikalar programında Mimar Sinan ve hakkındaki yayınlardan söz etmişsiniz. Bunu da o nedenle yollamışlar!"

Dosyayı açınca içinden "Ağırnaslı Sinan" adında bir kitap çıktı.

Ağırnas...

Kayseri'ye 17 km. mesafede bir kasaba Ağırnas.

"Köyüm olmasaydı ben de olmayacaktım, beni köyüm yetiştirdi" demiş ya

Koca Sinan, işte orası...

20 yılı aşkın zamandır sessiz sedasız ama içeriği dolgun "Sinan'ı anma" programları düzenleyen Ağırnas Belediyesi büyük mimar hakkında birbirinden güzel, birbirinden değerli yazıları bir araya getirip yayınlamış.

Nebil (Özgentürk) kitabı elimde görünce "Abidin Dino'nun yazısı var mı, çok güzel bir yazıdır!" deyince açıp aradım. Var.

Gerçekten de ne güzel bir yazı!

Önce günümüz Ağırnas çocuklarının taşlarla oynayışını, taş ustalarının yanındaki çıraklıklarını anlatır Dino. Sonra o çocuklarla 16. yüzyıldaki Ağırnaslı çocuk arasında bağ kurar.

Sinan'dır o çocuk. O çocuğun içinde Süleymaniye'nin ağır ağır büyüyüşünü tasvir eder.

Ve İstanbul henüz deryayı bile görmemiş o çocuğun büyümesini beklemektedir.

Der ki Abidin Dino: "Sinan Konstantiniye'yi İstanbul yaptı. İstanbul'un fethi 1453'te başlamış ve Süleymaniye'nin bittiği güne kadar sürmüştür."

Ve Kayseri'de Kurşunlu Camii'ne bakan bir otelde bir sabah "İstanbul'a uyandığı"nı söyler Dino.

Neden?

Çünkü "İstanbul neresidir sorusunun cevabı, Sinan'ın iz bıraktığı yerdir."

fon/DİP Notları

Hayat, öyle bir gizli

antlaşma ki

Geçici maddeleri hayata

Değiştirilemez,

değiştirilmesi teklif

edilemez maddeleri

ölüme ait!

Ahmet Çuhacı
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:33 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.