![]() |
![]() |
#1 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Yaş: 38
Mesajlar: 1,186
Teşekkür Etme: 132 Thanked 704 Times in 375 Posts
Üye No: 6800
İtibar Gücü: 2069
Rep Puanı : 40766
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() ENDOKRİN SİSTEM ORGANLAR
Endokrin organlar aslında salgılama sistemlerinde ve organ içindeki özel hücresel organizasyonlarıyla farklılıklar sergileyen salgı epitelinden oluşmaktadırlar. Hücreler özel düzenlemelerle kordonlar veya hücre kitleleri oluşturacak şekilde biraraya gelirken, bunların arasında retiküler liflerce zengin çok az bir bağ dokusu yer alır. Bu bezlerin en belirgin yapısal özelliği hücrelerin zengin kapiller ağ çevresinde lokalize olmalarıdır. Böylece salgıladıkları hormonları direk kapiler lümene ileterek kan yoluyla hızla hadef doku hücresine (target organ) ulaşmasını sağlarlar. Bu özelliklerinden dolayı endokrin bez (iç salgı bezi) terimiyle tanımlanırlar Endokrin bezler bağımsız spesifik organlar şeklinde organize oldukları gibi başka fonksiyonları olan organların içerisinde hücre gruplar ya da sadece bir kaç hücre şeklinde serpiştirilmiş organizasyonlarla veya geçici organlar şeklinde karşımıza çıkabilir. Başlıca endokrin organlar Hipofiz (pituitary) Epifiz (corpus pinealis) Tiroid (Glandula thyreoideae) Paratiroid (Glandulae paralıyreoideae Böbreküstü bezi (Glandulla suprarenaIes) Paraganglionlardır. Bunların dışında hücre grupları ya da tek tek hücreler şeklinde organlar içerisinde serpiştirilmiş yapılar pankreas (Langerhans adacıkları) Testis (Leydig hücreleri) Ovarium (Korpus luteum, Granulosa hücreleri) Plasenta Mide Bağırsaklar Böbrek gibi organlarda görülür. İç salgı bezleri salgılarıyla hedef hücrede dolayısıyla organlarda, morfolojik, histokimyasal, dolayısiyle fonksiyonel değişiklikler meydana getirerek bu organların çalışmalarını düzenlerler. Hormonlar organizmada protein, karbohidrat ve yağların metabolizmalarını düzenleyerek yaşamsal olayları yönlendirmenin yanısıra, kişilik, seksüel özelliklerin belirmesi ve genel görünüş üzerinde de etkili olurlar. İç salgı organları, salgıladıkları hormonlar yoluyla birbirlerini de etkileyebilirler Ayrıca hormonal düzenlemenin denetimini yapan otonom sinir sistemine ilave olarak hormonal yolla da denetlerler. Organizmada gerçekleştirilen metabolik olayların düzenlenmesinde sinirsel ve endokrin sistemlerin uyumlu bir şekilde çalışması bir Nöroendokrin sistemi yani Nöroendokrin hipotalamo-hipofizer sistemi (NHS) ortaya koymuştur. Yaşamsal denge: İmpuls Sinirsistem > Nöroendokrin Sistem Hormon Endokrin sistem HİPOFİZ (Pituitary gland) Hipofiz sfenoid kemiğin sella turcica’sına yerleşmiş, hipofiz sapı ve infundibulum vasıtasıyla diencefalona bağlı olan oldukça geniş etki alanına sahip önemli bir endokrin organdır. Organ embriyoljik olarak iki farklı kaynaktan gelişen farklı morfolojiye sahip iki loptan oluşur. Embriyonal kaynaklardan birisi membrana bukkofaringeanın hemen önünde embriyonal ağız boşluğu (stomedium) tavanının bir divertikül şeklinde diensefalona doğru yükselmesiyle ouşan Rathke kesesidir. Kafa kemiklerinin oluşumundan önce bu bölgeye ulaşan divertikül kemiklerin gelişimiyle ağız boşluğuyla ilşkisini kaybeder ve Rathke kesesini oluşturur. Rathke kesesi ön duvarı prolifere olarak hipofizin ön lobunu (lobus anterior) oluştururken arka duvar daha az gelişerek ara lobu (pars intermedia) oluşturur. Hipofizin gelişimine kaynaklık eden diğer bölge diencephalonda 3 üncü ventrikülün tabanından Rathke kesesine doğru uzanan divertküldür. Bu nervöz taslak Rathke kesesini birmiktar sararak hipofizin arka lobunu (lobus posterior) oluşturur. Arka lobu arabeyine bağlayan hypophys sapı ve infundibulum, körelmez, hayat boyunca kalır. Hipofiz boyutları cinsiyete ve yaşa bağlı olarak oldukça değişiklik göstermesine rağmen yaklaşık 0.5-0.6gr ağırlığa sahiptir. Yaşlılıkta küçülen hipofizin gebelik döneminde ağırlığı bir miktar artar. Hipofiz mikroskopik yapı, köken ve fonksiyonları bakımından birbirinden tamamiyle farklı olan iki kısımdan oluşur. Bunlar Adenohipofiz (Pars glandularis) Nörohipofiz (Pars nervosa), olarak adlandırılır. Adenöhipofiz; Ön lop lob (lobus anterior-pars distalis) Ara lob (Pars intermedia) Pars tüberalis’ten oluşur. Nörohipofiz Arka lob (lobus posterior), Hipofiz sapı İnfundibulum’dan ibarettir. Hipofiz tümüyle oldukça kalın fibroz bir kapsül (stratum fibrosum) ile sarılıdır. Kapsül ile sella tursicanın periosteumu arasında venlerden zengin bir bağdokusu (stratum vasculare) yer almaktadır. Ön lop lob (lobus anterior-pars distalis) Oral ektodermden köken alan adenohipofiz ön lobu (lobus anterior) birbirleriyle anastomozlar yapan epitel hücre kordonları ve bunların arasında dağılmış sinisoid tipi kan kapillerlerinden oluşmuş tipik bir iç salgı bezi yapısı sergiler. Stroma çok azdır, oyleki epitel hücreleriyle kapiller duvarı arasını ince retiküler lifler doldur bazan bunlar da bulunmayabilir. Salgı hücresi bazal laminası ve sinizoid endotel bazal laminasından birisi çoğu zaman ortadan kalkarak iki hücre tek bir bazal laminaya oturabilir. Böylece salgı granülleri incelmiş bu bazal laminadan kapiller içerisine daha kolayca verilebilir. Hücrelerde salgı granülleri Galgi apparatus ile ilgili olarak oluşur. Oluşum halinde henüz olgunlaşmamış granuller Golgi keselerinin periferik uçları civarında bulunurlar. Bunlar tek bir meınbran ile çevrilidir. Yoğun granul içeriği ile granul membranı arasında ,az yağun bir aralık gözlenir. Salgı granulaları algunlaştıkça Golgi bölgesinden itibaren periferik sitoplazmaya dağru yayılırlar, daha iri, homojen az veya çok yoğun özellik kazanırlar. Granullerin hücre dışına salgılıanması bazı hücre tiplerinde örneğin somatotrop hücrelerde gösterildiği gibi exocytos ile olur. Granül membranı hücre membranına kaynaşarak granül içeriği hücre dışına atılır. Ön lop hücreleri boyalara gösterdikleri affiniteye göre Kromofil hücreler Kromofob hücreler (esas hücreler,g hücreleri) olarak iki grup altında değerlendirilir. Kromofil hücreler histolojik boyolara karşı affinite gösterirken kromofoblar boya almazlar. Kromofil hücreler affinite gösterdikleri boyanın türüne göre Asidofil ( a hücreleri) Basofil (b hücreleri) olarak tekrar iki alt grupta incelenmektedirler. Asidofil (a) hücreler histolojik boyamalarda, içerdikleri stoplazmik granüllerin kimyasal özelliklerine bağlı olarak eosin, asit fuksin, orang-G, erithrosin ve Kongo kırmızısı gibi asit boyalara affinite gösterdiklerinden dolayı bu isimle tanımlanmaktadırlar. Ön lop içerisinde yer alan parankim hücrelerinin büyük bir bölümünü (% 40) oluşturan bu hücreler kromofoblardan daha büyük olup daha çok lateral ve arka bölümlerinde yaygın olarak gözlenirler. Hücrede eksentrik yerleşmiş bir ya da bir kaç nukleolus içeren yuvarlak veya hafif basık bir nukleus yer alır. Stoplazma ışık mikroskobunda görülebilecek irilikte granüller içermektedir. Granül çapları hücreleri salgıladıkları hormonlara bağlı olarak farklılık göstermektedir. Acidophil hücrelerin granulalarının boyanma reaksiyonları dikkate alınarak 2 farklı tipi ayırdolunabilir. Azocarmin-orange G veya erythrosin-orange G ya da acid fuchsin-orange G gibi birbiri arkasına 2 ayrı asit boya kullanılan birleşik boyama yöntemleri uygulanırsa, bunlardan somatotrop (STH) hücrelerin granulaları orarge G ile portakal rengine, mamortrop hücrelerin (LTH) granulalarının azacarmin, erythrosin veya asit fuksin ile kırmızıya boyanır. Somatotrop hücreler (STH hücreler), hipofız ön lobunda en çok bulunan hücre tipidir. Bunlar düzenli ovoid veya toparlağımsı şekildedir. Sitoplazmalarında iri 300-350 nanometre büyüklüğünde homojen yoğun ve düzgün toparlak bol miktarda granul bulunur. Golgi apparatus, özellikle granüllü endoplazma retikulumu kuvvetli gelişmiştir. Endoplazma retikulumunun anastomozlaşan tubuli ve kesecikleri, ya çok sık olarak birbirine paralel sıralanır veya birbiri üzerine soğan zarları gibi tabakalannıış konsantrik lameller halinde organize olmuştur. Ribozomlar sitoplazma matriksi içinde serbest olarak ve GER üzerinde bol miktarda bulunur. Mamotrop hücreler (Prolaktin, Laktojenik hücreler, LTH hücreleri) ön lobun kromofil ve granulalı hucreleri arasında en büyük granullere sahip olanlardır. Granülleri düzensiz, değişik biçimde, fakat çok az sayıda olup sitoplazmada dağılmışlardır. Bu hücrelerin sayıları genelde az sayıdadır. Gebelik esnasında ve sonrasında sayıları artmaktadır. Bazofil hücreler daha çok lobun ön ve orta bölgelerinde bulunurlar. Bunlar, 15-25 mikrometre çapa sahiptirler. Bazofil hücreler daha küçük granüllere sahiptirler ancak bu hücrelerde bulunan granüllerin çapı da 120-550nm arasında değişmektedir. Granül miktarı olarak asidofil hücrelerden daha az garnül içerirler. Granüller hematoksilenle zayıf boyanırken, metilen mavisi ile koyu boyanırlar. Bu hücreler içerdikleri glikoproteinlerden dolayı kuvvetli PAS reaksiyonu verirler.Üç alt tipi tanimlanmaktadır. 1-Tirotroplar (b bazofil) (TSH) :Aldehit fuksin ile boyanan bu hücreler 100-150nm çapında dens granüller içerirler. 2-Gonadotroplar (l bazofiller) (FSH, LH): Gonadotrop hucreler, çoğunlukla duzenlı toparlak veya ovoid biçimdedir. Granülleri 200-300nm çapa sahip, iyi gelişmiş Golgi ve GER bulunduran hücrelerdir. Kastre edilmiş organizmalarda bu hücreler büyüyüyerek vakuollü bir stoplazma kazandıklarından dolayı bu şekildeki hücrelere kastrasyon hücreleri adı verilmektedir. 3-Kortikotroplar (ACTH): 200nm çapında granüller içeren bu hücreler eksentrik yerleşimli bir nükleusa sahiptirler. GER stoplazma içinde dağınık olarak yerleşmiştir. Kromofob hücreler ( g hücreleri, C hücreleri): Diğer hücrelerdeki boya seven granüller içermez. Stoplazma içerisinde çok az 200nm çapında granül bulunmaktadır. Bu nedenle sitoplazma düşük yoğunluk göstermektedir. Diğer hücrelere göre daha küçük boyutlu hücrelerdir. Normalde hücrelerin % 50 sini oluştururduklarından bunlara esas hücreler de denir. Hipofiz ön lobundan 1-Büyüme hormonu (Somatotropin) (STH) 2-Adrenokortikotrop hormon (Corticotropin) (ACTH) 3-Tiroid stimülan hormon (Thyrotropin)(TSH) 4-Laktojen hormon (Prolactin) 5-Folikül stimülan hormon (FSH) 6-Luteinizan hormon (LH) salgılanır. Somatotropin hormon asidofil somatotrop hücrelerce salınır ve organizmanın büyümesini sağlayıcı rol oynar. Fazla salınmı devliğe (gigantism) eksikliği cüceliğe (nanismus) neden olur.Somatotrop hormon orangifil türde asidofil hücrelerden salınır. Adrenokortikotrop hormon bazofilik kortikotrop hücrelerden salgılanarak adrenal glandların büyümesi ve salgılrının salınımını hızlandırır. Salınımı hipotalamustan salınan Cortikotropin releasing hormonla (CRH) control edilmektedir. Tiroid stimülan hormon bazofilik tirotrop hücrelerden salınır, tiroid hormonu sentezi, depolaması ve salınımını kontrol eder. Hipotalamustan Tirotropin relasing hormonla (TRH) salınımı kontrol edilir. Laktojen hormon asidofilik laktotrop hücrelerden salınarak meme bezlerinin gelişimini ve süt üretimini kontrol eder. Bu hormon hipotalamustan salınan Prolaktin salgılatıcı hormonla (PRH) salınımı artırılıken, Prolaktin inhibe edici hormonla (PIH) inhibisyonu sağlanır. Gonadotropinlerden birisi olan Folikül stimülan hormon (FSH) Bazofilik hücrelerden salınır ve Over foliküllerinin gelişimini, testislerde de seminifer tübülleri stimüle eder. Hipofizden salınan diğer bir gonadotropin de bazik hücrelerce salınan Luteinizan hormondur. Ovulasyonu sitümüle eder ve progesteron salgısını uyarırken erkekte leydig hücrelerini stimüle eder. Gonadotropinler hipotalamustan Gonadotropin salgılatıcı hormon (GnRH) vasıtasıyla regüle edilmektedir ancak bazı yazarlar FSH için FRH’ı LH için LRH’ı telafuz etmektedirler. Ara lob (Pars intermedia) Pars intermedia Rathke kesesinin dorsal bölgesinden gelişir ve daha çok bazofil hücrelerden oluşmuş hücre sütünları gösterir.Daha çok ön loba yapışık bir görünüm verir. Bu bölgede folikuler yapılar halinde kolloid dolu aralıklar bulunur. Bu aralıkla rnsanlarda nadiren izlenir. Bu bölgeden salındığı bilinen yegane hormon Melanosit sitimulan hormondur. Pars tüberalis Asidofil ve bazofil hücrelerden oluşmaktadır ve infundibulumdan bir bağ dokusuyla ayrılmaktadır. Hücreler küçük kolloidal damlacıklar içermesine rağmen hormonal aktiviteler henüz belirlenmemiştir. Nörohipofiz Arka lob (lobus posterior) ve bunu huni biçimi bir genişleme (infundibulum veya emminentia medialis) aracılığı ile hipotalamusa, 3 üncü karıncığın tabanına bağlayan hipofiz sapı hep birlikte nörohipofizi aluşturıırlar. Nörohipofiz salgı hücresi içermeyen, sadece hipotalamusta yer alan paraventriküler ve supraoptik nukleusta yerleşik nörosekretuvar hücrelerin miyelinsiz lifleri ve bunları arasında yer alan pituisitlerden (pituicyt) oluşmaktadır. Hipofiz sapı yoluyla arka loba ulaşan bu miyelinsiz sirir lifleri orada yayılarak zengin kan kaillerleri etrafıda sonlanırlar. Bu nöronlar, elektron mikroskopla, protein salgılayan hücrelerin genel yapı karakterini gösterir. Böylece kuwetli, gelişmiş granüller endoplazma retikulumu ve Golgi apparatus ile Golgi keseleri civarında. bir membranla çevrili, elektronlara karşı yoğun granülalar içerirler. Aynı granüller nöranların hipofiz arka lobuna giden aksonları boyunca aksoplazma içinde bulıınur ve arka lobda genişlemiş akson kısımlarmda birikerek kümeler oluştururlar. Yoğun granülalarla dolu bu akson genişlemeleri, krom alum-hemataksilin veya aldehid-fuksin ile boyannıış kesitlerde ık mikroskobunda görüleıı Herring cisimlerini oluşturıırlar. Bu bölgede yer alan kapiller endoteli ince bir diaframla kaplı pencereli tiptedir.Bu bölgede sonlana akson terminallerinden oksitosin (Oxytocin) ve vasopresin (vasopressin) salınır. Oksitosin copulasyon ve doğum esnasında uterus kaslarının kontraksiyonuna neden olur. Ayrıca süt bezleri etrafında yer alan miyoepitelyal hücrelerde kontraksiyon yaratarak süt salınımını kolaylaştırır. Vasopresin (antidiüretik hormon) (ADH) kan basıncı üzerinde regulasyon yaratan bir hormondur. Daha çok küçük çaplı arter ve artiriolerin düz kas hücreleri üzerine etkili olan vasopresin, aynı zamanda böbreklerden su emilimini de artırarak kan basıncının yükselmesini sağlar. Pituicy'ler,genellikle gliya hücreleri olarak kabul edilirler. Biçim ve yapı itibariyle çok çeşitli göründüklerinden bazıları, bunları, farklı tipler halinde sınıflandırırlarsa da, aslında pituicyt'lerin bu yapı çeşitliliği hücrenin farklı fanksiyon durumlârı ile ilgili olmalrıdır. Pituicyt'ler uzantılı hücrelerdir. Sitoplazmik uzartıları kan kapillerleri üzerinde ve miyelinsiz nörosekretuvar sinir lifleri arasında yayılır. Sitaplazmalannda sarı kahverengi pignıent granülalar, lipid tane ve damlacıkları, farklı miktar ve büyüklükte vakuoller bulunabilir. Sitoplazmalarında serbest ribozomlar ve granüler endoplazma retikulumu bol, Golgi apparatus kuvvetli gelişmiştir. Lizozomal yapılara sık rastlanır. Pituicyt'ler etra larındaki nörosekretuvar akson ve Herring cisimlerini fagosite edebilirler. Arka lob kapillerinden zengindir. Kapillerler pencerelidir. Endotelde oldukça sık intrasitoplasmik delikler bulunur .Endotel altında bazal membran çoğu zaman iki yaprağa ayrılmıştır. ,Endotelin direkt oturduğu iç bazal membran yaprağı ile nervöz parankimayı sıınırlayan dış bazal membran yaprağı arasında dar veya genişçe perikapiler aralıklar mevcuttur. Bu aralıklar içinde bağ dokusu lif ve hücrelerinden başka nörosekretuvar materyal bulunabilir. Hipotalamus un çeşitli nörasekretuvar nöranlarının aksonları ile sıkı temas halinde bulunan kapiller ağlarda kan 10-12 kadar küçük vende toplanır. Bu venler hipofiz sapının ön kısmında pars tuberalisi boydan boya geçerek ön loba ulaşır. Burada ön lobun salgı hücreleri arasında yayılan sinusoid kapille'rlere açılırlar. Eminentia medialis in kapiller ağlarını dolaşan kanı ön lobun sinizoid kan kapillerine boşaltan bu ven sistemine portal damar sistemi denir. EPİFİZ (corpus pinealis) Diensefalon tavanında küçük bir kabartı şeklinde bulunan epifiz nörohipofize benzer şekilde sinir dokusu karakteri göstermektedir.Gebeliğin 5. haftasından itibaren diensefalon tavanında ependim kalınlaşması olarak gelişimine başlayan epifiz, hücrelerin kordon şeklinde dizilimler yapacak şekilde organize olurlar. 6. ayın sonunda hücresel farklılaşma izlenmeye başlar. Kan beyin bariyerinin dışında yer alan epifiz sitolojil olarak da beyin dokusundan farklılıklar gösterir. Dıştan piamatere bağlı bol damarlı bir bağ dokusu kapsulayla sarılmış durumdadır. Bu kapsül trabeküller şeklinde organ içine girerek loplar oluşturur. Epifizde pinealositler (esas hücreler) ve glia hücreleri olmak üzere iki hücre tipi yer alır. Pinealositler iri yuvarlağımsı, derin invajinasyonlara sahip bir nukleusa sahiptir.Nukleus bir-iki nukleolus içerir.Stoplazma daha bazik boyanır ve birkaç stoplazmik uzantı nedeniyle hücre yıldız şeklini kazanmıştır. Bu uzantılar genişlemi uçlar şeklinde diğer pinealositlerde ya da glia hücrelerinde sonlanırlar. Stoplazmada bol miktarda C vitamini bulunur. Elektron mikroskopta sitoplazmada SER’in iyi geliştiği görülür. Diğer dikkat çeken stoplazmik elemanlar her yönde uzanan mikrotübüllerdir.Bu tübüller uzantılar içinde birbirine paralel olarak uzanırlar. Epifiz parankiması içerisinde yaşlılıkla birlikte sayı ve çapları artan beyin kumu (acervullus serebri- konkramant) olarak adlandırılan konsantrik düzenleme gösteren yapılar gözlenir. Bunlar kalsiyumlu bileşiklerce oluşturulmaktadır. Glia hücreleri oldukça bazik sitoplazmaya sahip hücrelerdir. Bunlar gümüşleme teknikleriyle boyandığında astrosit ve mikroglia hücrelrinden oluştuğu belirlenmiştir. Filogenetik bir kalıntı olarak değerlendirilen epifizin artık oldukça yüksek metabolik aktiviteye sahip olduğu belirlenmiştir. İlkel organizmalarda epifiz bölgesi iki bölgeli bir yapı göstermektedir. Birisi retina yapısında yer alan koniler gibi foto reseptö ozellikli hücrelerden oluşan ve yüzeye bakan üçüncü bir göz yapısındadır. Diğeri kafatası içine yerleşmiş kese şeklindedir.Bu bölümün hücreleri nörosekretüvar hücrelerdir, sitoplazmalarında bol miktarda granül bulunur. Memelilerde pinealositler retinadan indirek lifler (servikal ganglion yoluyla) alırlar ve çevresel aydınlanmaya bağlı olarak ritmik biyolojik saat ayarlaması yaparlar. Salgıları Serotonin ve bundan üretilen Melatonin dir. Melanosit uyarıcı hormon ve gonadotrop hormon antagonisti olarak çalıştığı ileri sürülmektedir. TİROİD (Glandula thyreoidea) Tiroid embriyonda ilk gelişimi dış salgı bezi şeklindedir. Üç haftalik embriyonda ağiz boşluğu zeminini döşeyen endoderm yaprağının kaudal yönde oluşturduğu bir divertikülden gelişir. Bu kese iki bölüme ayrılırak tiroidin sağ ve sol lobunu oluştururlar. Gelişim sürecinde divertikulun ağız tabanıyla olan bağlantısı (ductus thyreoglossus) kapanır. Endodermal epitel kordonlar yapacak şekilde prolifere olur ve birbiriyle anastomozlar kurar. Bu kordonların arasına mezenşimden gelişen vasküler bağdokusu doldurarak folliküler yapının oluşumunu sağlar. Fetal hayatın sonunda kolloidle dolu folliküller rahatlıkla izlenebilmektedir. Tiroid 25-30 gr ağırlığında dıştan fibröz bir kapsul (capsula fibroza) ile sarılmıştır. Kapsülden organ içerisine dalan damarlı ve sisnir uzantıları içeren trabeküller organı düzensiz lobuluslara ayırır. Parankima folliküler düzende organize olmuş (tiroid follikülleri) yükseklikleri fonksiyonel aktivite ve içerdiği kolloid miktarına bağlı olarak değişen tek katlı kübik hücrelerden oluşur. Epitel hücrelerinin oturduğu bazal lamina ince intersitisial (dokular arası) bağ dokusuyla sarılıdır. Bu bölgede çok sayıda fenestratalı kapillerler yer alır. Epitel aktif olmayan dinlenme fazında yassı hatta endotel görünümündedir. Aktif bezde ise yüksek prizmatiğe kadar değişebilir. Foliküldeki bütün hücreler aynı aktivitede olmayabilir. Stoplazma aktif hücrelerde bazofili gösterir Folikül etrafında epitel iki tür hücreden oluşur. Bunlar; follikül epiteli hücresi, parafolliküler hücreler (C hücresi) olarak adlandırılır. Folliküler hücreler folikül içerisindeki kolloidi salgıladıklarından çok iyi gelişmiş GER bazan vakuoller yapacak şekilde genişlemeler gösterir. Mitokondriler kısa çubuk şekilli ve apikal sitoplazmada yayılmıştır. Sentrik yerleşimli ve birkaç nukleolus bulundurabilen bir nukleus bulunur. Apikal sitoplazma lipid ve kolloid tanecikleriyle doludur. Apikal yüz kısa mikrovilluslar taşır. Follikülü çevreleyen hücreler lateral yüzlerinde bağlantı kompleksleri taşır. Epitel hücreleri iyotlu bir glikoprotein olan Thyreoglobulini (tiroid hormonu) sentezleyerek folikul içerisinde kolloid olarak depolar. Bu globulin tekrar hücre içine alınıp proteoliz ile parçalanarak mono-diiodothyroin (T1,T2), triiodothyroin (T3), tetraiodothyroin (T4 veya Troxin) şekline sokulur ve hücrenin bazal tarafından kapillere ulaştırılır. Bu paraçalanmanın folikül içerisinde mi, hücre içerisinde mi gerçekleştirildiği hala tartışmalıdır. Troxin metabolizmayı hızlandırıcı etkiye sahip bir hormondur. Folliküler hücreler kandaki değerinden binlerce kat daha fazla iyod içermektedir. Bunun tümü organik iyot olarak tutulur. Parafollikuler hücreler follikül epiteli içerisinde tek ya da follikül dışında gruplar yapmış olarak bulunurlar.Parafolliküler hücrelerin sitoplazmalarında kolloid damlacıkları bulunmaz ancak salgı granülleri yer alır. Daha açık boyanan bir sitoplazmaya sahip olduklarından parafolliküler hücrelere aydınlık hücreler adı da verilmektedir. Bu hücrelerin calsitonin salgıladıkları ileri sürülmektedir. Bu hormon kan plazmasında kalsiyum düzeyinin dengelenmesinde etkilidir. Tiroid hormonu genel büyüme, kemikleşme merkezleri genital organlar ve timus gelişimine etkilidir. Tiroidin çıkarılması hipofiz ön lobundaki asidofil hücrelerde ve bazofil hücrelerde değişikliklere neden olur. PARATİROİD (Glandula parathyroidea) Paratirod bezi balıklarda ve omurgasızlarda bulunmayan ancak diğer omurgalılar için yaşamsal bir organdır. İnsanlarda tiroide posteriorden tutunmuş genellikle 4 adettir. Timusla birlikte 3 ve 4. Yutak ceplerinden geliştiklerinden bazan timusla birliktede izlenebilir. Paratiroid tiroidle aynı kapsülle sarıldığı gibi ayrı olarak bağımsız bir kapsüllede sarılı olabilir. Bu kapsül damar ve sinirlerle birlikte organ içerisine dağılır ve retiküler lif ağı şeklini alır. Hücreler anastomoz yapan kordonlar halinde ya da gruplar halinde organize olmuşlardır. Organda bazan tiroid bezindeki gibi içerisinde kolloid bulunan folliküllere de raslanabilir. İnsanda paratiroid bezi iki hücre tipi gosterir. Bunlar Esas hücreler Oxyphil hücreler olarak adlandırılır. Esas hücreler poligonal şekilli, 7-10mm çapında hücrelerdir. Sitoplazmada lipofuscin granülleri ve glikojen izlenir. Ayrıca gümüşe duyarlı salgı granülleri buluınur. Bu hücrelerde bazan interselüler aralığa uzanan bir adet silia görülebilir. Oxyphil hücreler, daha az miktarda, tek tek ya da gruplar halinde gözlenir. Esas hücrelere nazaran daha büyüktür ve kuvvetli asidofil sitoplazma gösterir. Daha fazla mitokondri , azgelişmiş endoplazmik retikulum, bol glikojen görülür. Paratirod bezleri kan kalsiyum düzeyini ayarlayan bir polipeptid olan parat hormonu salgılar. Paratiroid hiperplazisinde kemiklerden yüksek oranda kalsiyum resorpsiyonu ve yumuşak dokularda kireçlenmeler izlenir. ADRENAL BEZLER (Glandula suprarenalis) Her iki böbreğin üst kısmında, retroperitoneal yerleşime sahip, yağ dokusu içine gömülü olarak bulunurlar.Böbrek üstü bezleri, fibröz bir kapsülle sarılı olup kolaylıkla böbreklerden ayırılabilmektedir. Bezin %90’ını oluşturan bir korteks kısmı ve korteksin sardığı bir medulla kısmı vardır. Bu iki bölge hem embriyonik gelişim hem de salgı tipleri ve fonksiyonlarına bağlı olarak iki ayrı organ niteliği taşımaktadır. Filogenetik olarak korteks ve medullanın yavaş yavaş birbirine yaklaşarak sonuçta tek bir organ halini aldığı görülür. Adrenal bezler fetusta oldukça büyük olduğu halde erişkinde küçük bir yapı olarak kalmaktadır. Adrenal korteks hem yapı hem de fonksiyonel olarak farklılıklar gösteren üç ana katmandan oluşur. Bunlar dıştan içe doğru; Zona glomeruloza, Zona fasciculata, Zona reticularis katmanlarıdır. Zona glomeruloza, daha çok mineralokortikoid sentezi ve salınımından (Aldesteron) sorumlu katmandır ve bezin toplam hacminin %15’ini oluşturur. İnsanda kortisol yapımı için gerekli 17-hidroksilaz zona glomerulosada bulunmadığından glukokortikoidleri yapamaz. Zona fasciculata %65’ini Zona reticularis ise %7’sini oluşturur ve bu iki katman glikokortikoid ve androjenlerin sentezi ve salınımından sorumlu katmanlardır Korteksten sentezlenip salınan steroid hormon miktarı 40 civarındadır Bunlardan en önemlileri; Cortisol (Glukokortikoid), Corticosteron (Glukokortikoid), Aldesteron (Mineralokortikoid), Deoxycorticosteron (Glukokortikoid), Cortisone (Glukokortikoid), Androgen (Cinsiyet hormonu) olarak sayılabilir. Adrenal korteks hormonlarının salınımı hipofiz önlobundan salınan adrenokortikotropik hormon (ACTH) tarafından regüle edilir Hipotalamustan çıkan kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH) ön hipofizden ACTH salınımını stimule eder. ACTH adrenal korteksi özellikle zona fasikulata ve zona retikularisi aktive ederek glukokortikoid oluşumunu ve salınımını sağlar. Spontan ACTH salınımı gece minimal sabah erken saatlerde maksimaldir. Stress esnasında salınan adrenalin ACTH salınımını sitümüle edip glükokortikoid salınımını artırarak savunma mekanizmalarını destekleyerek boşalmış olan enerji depolarının da doldurulmasını sağlar. Glukozun periferik kullanımını bloke ederek hipoglisemiye neden olur. Karaciğerde tükenmiş olan glikojeni glikoneogenezi sitümüle ederek yeniler. Bunu yaparken doku proteinlerinden amino asit mobilizsyonuna neden olduğundan protein katabolizması yaratır. Prostaglandin sentezini inhibe ederek lizozomal membranları stabile ederek inflamatuar (iltihabi) etkileri bastırır ancak yara iyileşmesini geciktirir. Glukokortikoidler histaminin vasodilator etkisini antogonize eder ve küçük damarların katekolaminlere karşı vasokonstriktif cevabını kolaylaştırır. Adrenokortikal steroidler 21 karbon atomlu, erkek cinsiyet steroidleri 19 ve dişi cinsiyet hormonları 18 karbon taşırlar. Kolesterol bütün steroidler için kaynak moleküldür ve başlıca karaciğerde sentezlenmesinin yanı sıra steroid sentezleyen bezlerde de sentezlenmektedir. Steroid biyosentezinin ilk basamağı pregnenolone oluşumudur. Sentezlenen glukokortikoidler transkortin ve albumine bağlanarak hadef hücrelere kadar taşınırlar. Adrenal medulla hücrelerinden adrenalin ve noradrenalin salgılanır. Bu iki hormon diğer paraganglionlardan da salındığından adrenalectomi (ADX)’de önemli bir eksiklikleri görülmez. Yaşlılıkta adrenal bezlerin ağırlıkları artar ve buna bağlı olarak dinlenme ve stres anındaki kortikosteroid miktarı da artar. Bu konsantrasyon artışına ilave olarak yaşam sürecine bağlı olarak kümülatif bir etkininde oluşabileceği ve sonuçlarin daha şiddetli olabileceği de ileri sürülmektedir. Suprarenal bezler kapsul içinde pleksusu (kapsullar pleksus) yapan üç arter grubunca kanlandırılır. kapsüller pleksusla bağlantılı sinuzoit kapillerler korteks içerisinde anastomozlar yapacak şekilde dalanarak yayılırlar. Hücre kordonları arasında ilerleyen kapilerler zona retikularisten başlayarak tekrar zengin bir ağ oluşturarak (derin veya medullar pleksus) sentral merkezi vene ağızlanırlar. Bazı arterler kapsuler pleksusutan direk olarak medullaya uzanarak medullanın direk kanlanmasını sağlarlar. PARAGANGLİONLAR Periferik sempatik sisteme yakın komşulukta bulunan, kromaffin reaksiyon veren küçük hücre gruplarıdır. Değişik büyüklüklerde olabilirler. Çeşitli bölge ve organlar içine yerleşmekle birlikte ağırlıklı olarak retroperitoneal yerleşimlidirler. Suprarenal medullası gibi phecromoblastlatlardan gelişirler. En büyüğü ve önemlisi suprarenalrenal medullasıdır. Diğerleri karın ve pelviste sempatik sinir komşuluğunda yerleşmişlerdir. Sadece suprarenal medullası yaşam boyunca aktif kalır. Diğerleri zaman içinde körelirler. Paraganglion hücreleri oval veya polihedral şekillidirler. Kapillerlere yakın organizasyon gösterirler. Kalınca bir bağ dokusundan kapsülle sarılmışlardır. İki tip hücre izlenir. I-Esas Hücreler: Granüllü bir sitoplazma, iyi gelişmiş Golgi kompleksii izlenir. Sitoplazmada katekolaminler ve glikojen bol miktarda bulunur. II-Destek Hücreleri: Esas hücreleri destekleyen hücrelerdir. Nükleusları derin invaginasyonlar gösterir. Kromaffin reaksiyon göstermez ve sitoplazma granül içermez. PANKREASIN LANGERHANS ADACIKLARI Pankreasın ekzokrin kısmı içinde yerleşmiş dağınık adacıklar halinde izlenirler. Asinüs hücrelerine göre H.E. ile açık tonda boyanırlar. Histokimyal çelışmalarla 4 tip hücre ayırt adilmektedir. 1-Alfa Hücreleri (Glukagon) 2-Beta (İnsulin) 3-Delta (Somatostatin) 4-Pankreatik polipeptid hücreleri (Pankreatik polipeptid) Hücreler düzensiz kordonlar halinde sinizoidler etrafında yer alırlar. Adacık ince bir retiküler bağ dokusuyla sarılıdır. Çok az bağ dokusu içermesi hücrelerden sinizoidlere salgı geçişini hızlandırmaktadır. Alfa Hucreleri (Glukagon): Genelde adacığın periferine yerleşmişlerdir. Sitoplazmada 130-370nm çapında salgı granülleri izlenir. Tek nukleus taşırlar. Karaciğerden glukozun kana verilmesini indukleyen Glukagon salgılarlar. Beta Hücreleri (İnsulin): Adacığın her tarafına dağılmışlardır. Granülleri alfa hücrelerine göre daha küçüktür, 200nm. Granüller tam olarak dolu değillerdir. Organeller belirgindir. Kan glukozunun hücrelere girişini sağlayan insulun’i salgılarlar. Delta Hücreleri (Somatostatin): Bu hücreler de adacığın periferine yerleşmişlerdir. Yoğunluğu düşük 330nm çapında granüller taşır. Glukagon salınımını inhibe eden Somatostatin salgılarlar. Pankreatik Polipeptid Hücreleri (Pankreatik polipeptid)iğer adacık hücrelerinden daha küçük (130-350nm) granüllere sahip hücrelerdir. Son düzenleyen: Stinq; 09-21-2006, 10:26 PM.. |
![]() |
![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Anahtar kitabının özeti | BeatLes | Kitap Özetleri | 0 | 04-01-2010 07:09 PM |
Sinekli Bakkal | saphirarya | Eskiler (Arşiv) | 0 | 04-04-2007 02:44 PM |
bir günümün özeti:):) | bluekeys™ | Eskiler (Arşiv) | 5 | 08-12-2006 11:36 PM |
Bakkalın tepkisi | blAcksmith | Eskiler (Arşiv) | 3 | 08-10-2006 05:12 AM |
25 kitap özeti!!!!!!! | Bostandere | Eskiler (Arşiv) | 0 | 02-09-2006 12:44 PM |