Hayvanların Dünyası

[F@sTaLaFisT@]

İNSANLAR, yeryüzünde yaşayan canlıların pek ufak bir bölümünden başka bir şey değildirler. Yalnız böceklerin milyonlarca milyarları aşan sayısına bakarak bu dünyaya «Böcekler Dünyası» demek şüphesiz, «insanlar Dünyası» demekten daha doğru olur. Hayvanlar gerek çeşitleri, gerek sayıları bakımından insanlardan daima daha kalabalık olmuşlardır ve hâlâ da öyledirler. Buna rağmen aynı dünyada beraber yaşadığımız; aynı dünyanın havasını, suyunu, yiyeceklerini beraber paylaştığımız hayvanları; emellerimiz aynı olmasa bile, şüphe götürmez bir şekilde candaşlanmız ve çok defa türlü halleriyle benzerlerimiz olan hayvanları tanımaya pek az hevesli olduğumuzu, hatta onları hiç tanımadığımızı söylememiz yerinde olur.

«Ne yazık ki» diyorum, çünkü hayvanları tanımamak, Batı kültürüne sahip olmak isteyen bir millet için temelli bir noksandır. Medeniyette büyük yol almış Avrupa milletlerinin ilkokullarında çocuklara verilen ilk bilgiler arasında hayvan bilgisi çok önemli bir yer tutmakta ve bu öğretim, yıllarca sürmektedir.
Hayvanları niçin tanımak gerektiğini uzun uzadıya belirtmeye lüzum olduğunu sanmıyorum. Yeryüzünde «hayat» ın ne olduğu hakkında sağlam bir fikir edinmek, ancak hayvanları, canlı varlıklar olarak tanımaya bağlı olduğu gibi, «insan» ın ne olduğunu gerektiği gibi kavrayabilmek de gene hayvanları tanımaya dayanıyor. Gözle görülemeyecek kadar küçük olanlarından, şaşılacak derecede büyük olanlarına kadar, aralarında tıpkı insanlar gibi, zalimi, mazlumu; güzeli, çirkini; huysuzu, uysalı; kurnazı, aptalı; kuvvetlisi, zayıfı; naziki, kabası; çalışkanı, tembeli; cesuru, korkağı; açgözlüsü, tok gözlüsü bulunan hayvanlar iyi ve kötü taraftarıyla da bizden birer parça değil midirler? Yayılışları, yaşayışları, çoğalışları, âdetleri, duyguları ile her biri tabiatın hayran olmaya değer birer harikası olan hayvanları tanımaya değer bulmamak, yaşadığımız dünyayı öğrenmeyi değerli saymamaktan farksızdır.