![]() |
|
Eskiler (Arşiv) Eski konular |
![]() ![]() |
|
Konu Araçları | Görünüm Modları |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21 Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8772
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 28. HADİS-İ ŞERİF: Resulullah (SAV) Efendimiz Allah-ü Teâlâ'dan naklen anlatıyor:
“Allahü Teâlâ şöyle buyurdu: -Yaklaşanlar, kendilerine farz kıldığım ibadetlerin edasında olduğu kadar hiç bir şeyde yaklaşamazlar... Gerçekten, bir kul Bana nafilelerle de yaklaşır. Böylece Bana yaklaşanı severim. Sevince de kulağı olurum, eli olurum, dili olurum. Böyle ki oldum, Benimle işitir... Benimle görür... Benimle konuşur... Benimle tutar... Benimle yürür." Bu da Kudsî bir Hadis-i Şeriftir. Bilhassa Hakk’ a yakınlığa işaret edilmektedir. Biz de bu yoldan manaya gireceğiz. Bilesin ki Allahü Teâlâ'ya yakınlık iki kısımda mütalaa edilir. Birincisi farzların edası sureti ile olur. Bu yaklaşmaya verilen isim budur. Bunun, meczub olan salikin yolu ile ilgisi vardır. Bir başka isim daha verilir ki şöyledir: Zâti fena halini içeren bir mahbubun yolu... Böyle bir yola giren, Hakk’ ın kulağı olur... gözü olur. Nasıl ki namazda "Allah hamd edeni işitti" denir. İşiten kimdir?... Söyleyen kuldur, ama ...? Bu mana, müessirle esere geçişe bir delildir. İkincisi nafileler ile olan yakınlıktır. Burası, meczub salik ile ilgili bir yoldur. Sonra, sıfatlarda fena bulmayı gerektiren, sevenin yolu olaraktan da ad verilir. Nasıl ki başta "Onun kulağı olurum..." buyurdu... Ki bu durum eserden müessire istidlâl sayılır. Burada şöyle bir soru sorabilirsin: "Gözün ve kulağın O oluşu, yukarıda da anlatıldığı gibi, sonradan yapılma bir şey değildir... zâtîdir... Kadîmdir. Durum böyle iken, O'nun oluşunu muhabbete bağlamaktaki mana nedir?" Bu sözüne, umumiyetle "evet" diyebilirim. Ama dikkati başka bir yönde toplamak icab eder. Dikkat edilirse bu hükmün zuhuru salikin farzları eda ve nafile ibadet yakınlığı ile tahakkuk ve tahalluk edişinden sonra oluyor. Salik, nefsin perdeleri ile perdelidir. Farz ve nafılelerin edasında tahakkuk edince, nefsin karanlığından çıkar; ruhun ve kalbin geniş ve aydınlık sahasına girer. İşte bundan sonradır ki kul, Hakk’ ı eşyanın aynı olarak müşahede eder. Sonra sadık kulun bütün duyguları olduğunu da müşahade eder. Şu da bir gerçektir ki, Hakk, kulun suretinin ve dış yüzünün manasıdır. Kul ise, Hakk’ ın manasına ve bâtınî cephesine bir surettir. Ahadiyet cihetine bakınca zâhir batının aynıdır. Batın da zahirin aynıdır. Zahir ve batın, Hakk’ ın zâtına ve şanına nisbetle bir suret gibidir. Tıpkı yarımın, üçte birin, dörtte birin, beşte birin, bir sayısına bağlanışı gibi. Asıl Kayyum odur... Bilhassa akıl, sayı itibarı olan şanlarda. Yani tecelli ve zuhurlarda. Bu manayı anla. Mutlak Hakk’ ı bul. sadreddin konevi |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|